Günün bitiminde Güldem, Özgür ile atışmasının pişmanlığını yaşıyordu. Gerçeğin yüzünde bir tokat etkisi yaratmasından o da Özgür'e patlamıştı. Neyse ki ders arasında birbirlerinden özür dileyerek dostluklarına yaraşır biçimde konuyu kapatmışlardı. Ancak Güldem, gereksiz yere dostunu kırdığı için kendine kızıyordu. Bu iç hesaplaşması da yüzüne sıkıntı olarak yansıyordu. Durakta yüzü asık vaziyette otobüsün gelmesini bekleyen Güldem'in omzuna elini atan Ecem samimi bir tavırla konuşmaya başladı,
"Gülom hala öğlenki meselede misin? Yüzünden düşen bin parça!"
Güldem zoraki bir şekilde cevap verdi,
"Evet canım ya... Bu gün biraz gergindim, Özgür'e de sert çıktım. Çok kırmamışımdır umarım. Dert oluyor içime."
Ecem de gülümseyip teskin edici bir üslupla devam etti,
"Özgür'den bahsediyoruz Güldem. O kırılmaz kolay kolay. Hem zaten konuştuk hallettik, takılma daha fazla."
"Öyle de işte bilmiyorum Ecem... Bana yakışmadı dostuma sesimi yükseltmek."
"Kendi kendini yeyip bitireceksin Güldem ya. Bi' sorun yok! Neyse gel biraz dolaşalım da açılırız ne dersin? Kitapçıya da gideriz bilirim hayır diyemezsin sen."
Güldem, Ecem'in teklifiyle bir nebze keyiflenmişti. Cevap vereceği sırada Ecem'in telefonu çaldı. Ecem elini çantasına atıp kısa süreli bir arayıştan sonra telefonunu çıkardı Güldem'e dönüp,
"Bir dakika canım, Korhan abim arıyor." dedi
Korhan'ın adını duymak bile ziyadesiyle heyecanlandırmıştı Güldem'i. Acaba ne için aramış diyerek saniyeler içinde kendi kendine bin bir türlü ihtimal üzerinde düşünüyor merakını belli etmeme çabası da mimiklerini zorluyordu. Telefon kapandığında Güldem’in içi içini yese de Ecem'e görüşmesinin içeriğini sormamakta karar kıldı ancak Ecem soru beklemeksizin, keyifli bir şekilde açıklamaya koyuldu,
"Güldem, Korhan abim beni almaya gelecekmiş, işi erken bitmiş. Otobüse binme geliyorum on dakikaya dedi. Birlikte gidelim mi?"
Güldem'in sevinç ve heyecandan gözleri parlamış, için için sevinç çığlıkları atarken, dış görüntüsünde sakinliği sağlamakta hayli zorlanmışsa da kısık bir ses tonuyla cevapladı,
"Olur canım."
Ecem de dostundan aldığı olumlu cevap ile memnuniyeti artmış ve birlikte beklemeye başlamışlardı.
Birkaç dakika sonra beyaz arabasıyla yanlarına yaklaşan Korhan'ın uzaktan silüetini görmek bile kalp ritmini hızlandırmaya yetmişti Güldem'in. Korhan arabasını durağın önünde durdurdu. Araçtan dışarıya çıktığında ise Güldem çıplak gözle güneşe bakıyormuş hissine kapıldı. Bu kez üzerinde spor kıyafetler ve güneş gözlüğüyle apayrı bir havadaydı. Tüm mücevherleri kıskandıracak o ışıltılı gülümsemesi karşısında Güldem'in yükselen kalp ritmi bu kez aleve dönüşmüş ve tüm bedenini sarmaya başlamıştı sanki.
Korhan kızlara selam verdikten sonra şakacı bir tavırla konuşmaya devam etti,
"Merhaba kızlar, hiç ayrılmıyorsunuz. Yine bir durakta daha beraberiz ancak bu sefer ıslak değilsiniz Ecem de kötürüm değil. Ama ben yine de ikinizi de götürebilirim evlerinize."
Ecem de gülümseyerek :
"Sen de bugün kodaman işadamı havasında değilsin abiciğim. Ama yine de şoförlüğümüzü yapmanda bir sakınca görmüyorum."
Korhan:
"Onur duyarım sizin gibi hanımefendilerin şoförlüğünü yapmaktan. Senin için de uygunsa Güldem?"
Korhan'ın bakışlarını üzerinde hissettiği anda yeniden kulakları kalbinin sesinden uğuldamaya başladı ve kızaran yanaklarını terleyen eliyle kaşıyıp yere bakarak yanıtladı Güldem,
"Olur tabii ki."
Ecem söze girerek:
"Yalnız evlere gitmiyoruz abi biraz dolaşacağız. Kitapçıya falan gideceğiz ordan da bir kafede otururuz belki."
Korhan:
"Olur istediğiniz yere bırakırım. Kafeniz benden olsun birlikte gidelim isterseniz."
Ecem sevinçli, Güldem ise şaşkındı. Gün boyu bir kez daha görebilmek için dua edip kıvrandığı Korhan'la kafede oturup vakit geçirme fikri, dizlerini titretebilecek kadar kuvvetli bir etki yaratmış; adeta elektrik şoku gibi gelmişti.
Ecem,
"Olur abiciğim bize uyar."
Birlikte arabaya binip yola çıktılar. Yol boyunca sohbete pek katılmayan Güldem, dikiz aynasından ara ara Korhan'ın yüzünü izliyordu ve manzaranın güzelliği aklını kuşatma altına alıyordu...
Bir müddet yolculuktan sonra Korhan kendisinin gitmekten keyif aldığı bir kafeyi kızlara methederek onları da oraya götürmeye ikna etmişti. Arabayı park edip mekana doğru ilerlediler. Bungalov tarzı bir verandayı geçip büyük cam kapıdan içeri girdiklerinde geniş pencerelerden sızan gün ışığıyla hayli aydınlık görünen, siyah masalar ve kırmızı sandalyelerle dizayn edilmiş geniş iç mekana beğeniyle baktı Güldem. Pencere kenarı bir masaya geçip garsona kahve ve tatlı siparişi verdikten sonra sohbet açabilmek adına Korhan,
"Nasıl mekanı beğendiniz mi? Ben çok severek gelirim buraya şirin bir yer değil mi?" diyerek giriş yaptı.
"Evet abi çok güzel bir yermiş, belki ayrılmaz ikili olarak Güldem ile biz de mesken ediniriz burayı."
Güldem ise susuyordu. Derin susmalar, içindeki sevinç çığlıklarının aksi bir istikamete ilerlemekteydi.
Korhan gözlerini Güldem'e çevirdi ve suskun halini atlatmasını istercesine,
"Hep böyle sessiz misin Güldem?Hiç konuşmuyorsun,mekanı mı beğenmedin yoksa?" dedi.
Güldem, kendisine sorulan iki cümlelik soruya cevap vermekte bile zorluk çekiyor gibiydi. Hele de karşısındaki o olunca... Her şeyin aniden gelişmesi zihnini de zorluyordu anlaşılması güç bir şekilde. Yanlış sözcükler seçmekten korksa da söze girdi ve Korhan'a bakıp gülümsemeye çalıştı,
"Hayır, çok güzel bir mekan. Ortam çok hoş, buranın müdavimi olmanız da sizin zevkli biri olduğunuzu gösteriyor."
Deyip bir önceki "abi" faciasının üzerini örtmeye çalıştı kendince.
Aldığı cevapla memnuniyeti yüzüne yayıldı Korhan’ın.
"Teşekkür ederim Güldem, beğenmene sevindim. İşletmecisi arkadaşım olur. İş yorgunluğunu atmak için gelirim buraya."
Korhan sözünü bitirir bitirmez garson siparişleri getirdi. Ecem kahvesine uzandığında, fincan elinden kayıp masaya ve masadan da pantolona döküldü. Ecem, ani bir refleksle yerinden fırladı.
"Hay bu sakarlığım yaa... Mahvoldu üstüm başım!"
Korhan telaşla
"Ecem iyi misin? Yanmadın inşallah..." diye sordu.
Aynı anda Güldem de masadaki peçetelikten peçete çıkarıp Ecem'e vermeye çalışıyordu.
Ecem Korhan'a cevaben,
"Yok yanmadım abi, masadan üzerime döküldüğü için sıcak değildi kahve. Müsaadenizle ben bir lavaboya gidip orada biraz temizleyeyim, peçeteyle olmayacak bu!"
Arkadaşına yardımcı olmak isteyen Güldem söze girdi,
"Ben de geleyim mi Ecem? Yardım edeyim."
"Senin yapacağın bir şey yok ki canım. Sen kahveni soğutma gelirim birkaç dakika içinde.”
Deyip koşarak lavaboya doğru gitti Ecem.
Korhan ile masada baş başa kalan Güldem ise kahve kalıntısını temizlemek için peçete ile masayı silerken göz ucuyla da Korhan'ın ellerine bakıyordu.
Son derece zarif, sanatkar eli diye tabir edilen uzun ince parmaklara sahipti."Mimarlık mesleği de tam bu ellere yaraşır bir meslek" diye geçirdi içinden.
Güldem masayı silerken Korhan da onu esprili bir üslupla kanuşmaya başladı,
"Sakar kraliçe, ya topuğunu kırar ya fincanı elinde tutamaz. Ahh bu Ecem, milli felaket resmen!"
Korhan'ın sözleri üzerine gülmeye başlayan Güldem'in belirginleşen gamzeleri üzerine Korhan devam etti,
"Gülmek sana çok yakışıyor küçük hanım, yanaklarındaki derinlikleri saklamamalısın."
Korhan'dan duyduğu sözler üzerine Güldem, zaten pamuk ipliğine bağlı olan düşünme yetisini kaybedebileceğini hissetti ve nefesi de düzensizleşmeye başladı. Utangaç bir tavırla başını yere eğerek cevap verdi,
"Teşekkür ederim, çok kibarsınız."
Korhan'ın da Güldem'in utangaç tavrı hoşuna gitmiş ancak daha fazla utandırmamak adına konuşarak cevap vermek yerine tebessümle göz kırpmayı seçmişti.
Korhan'dan gelen bu hareket üzerine Güldem dipsiz bir kuyuya düşüyormuş hissine kapıldı. Sanki zaman durmuştu. Zarif elleri, gür siyah saçları, küçük kahverengi gözleri ve yüzünün her bir ayrıntısını usta bir nakkaş gibi yüreğine işliyordu. Sesine, konuşmasına hatta kurduğu cümlelere dahi ayrı ayrı hayran oluyordu.
Duygularını kontrol altında tutmayı ve dışa vurmamayı çok zorlansa da başarabilmiş, Nihayet bugünü de kazasız atlatabilmişti.
Eve döndüğünde direkt odasına çıkıp annesine aç olmadığını, yorgun olduğunu söyleyip kendini yatağına atmıştı. Yatağında kendi kendine konuşuyordu "Korhan... Bir insan bu kadar mı ismiyle müsemma olur?"
Bir süre sonra uykuya dalan Güldem, rüyasında bile bugün yaşadıklarını görmüş kalp çarpıntısıyla yerinden kalkmıştı. Elleri ve dizleri titriyordu. Telefonunun saatine baktı; saat gecenin ikisiydi. Tekrar yatağına uzanmışsa da uyuyamıyordu.
Eline şiir defterini alıp bir şeyler karalamaya başladı:
Düş yorgunuyum ben
Kor ateşlerin mağlubu
Çıkmaz sokakların mağduru
Kalp sancısıyım ben
Tedirgin uykuların talibi
Zifiri karanlık ümitlerin esiri