Sabahın ilk ışıkları Mardin semalarında titrek bir perde gibi süzülüyordu. Altaylı Konağı’nda ise güneş doğmamıştı hâlâ. Geceden kalma yorgunluklar yüzlerde, ağırlıklar yüreklerdeydi. Efnan, sabaha kadar uyumamıştı. Berivan başucundan hiç ayrılmamış, onunla birlikte beklemişti. Tam o sırada, konağın telefonları çaldı. Evin en eski çalışanı Halime, korku ve telaşla koşarak açtı: “Efendim? … Evet? Kimle görüşüyorum? …” Halime’nin yüzü birden değişti. Sesi titredi: “Akif Bey… sizi istiyorlar, hemen…” Akif, Hakan ve Hamit Ağa içeri daldılar. Halime ahizeyi uzatırken fısıldadı: “Irak sınırından bir telefon bu…” Hamit Ağa telefonu aldı, sesi boğuktu: “Ben Hamit Altaylı… kimle görüşüyorum?” Hattın diğer ucundaki adam kısa konuştu: “Sayın Ağa… oğlunuz Boran’ın adını taşıyan bir pasaport,

