İKİNCİ BÖLÜM

4985 Kelimeler
Melek, gün boyu iş yerinde çalışıyor iş çıkışı annesine yardım ediyordu. Zuhal Hanım, Melek ve Taylan'ın tuttuğu evi temizlemeye ve alınan eşyaları yerleştirmeye çalışıyordu. Nikâh tarihini almışlardı. Düğüne iki haftadan daha az bir süre vardı. Melek, ne kadar çok masraf etmesini istemese de Taylan, düğün yapmak istiyordu. Taylan, beş yıldır hayalinde kalbinde olan kızla evleniyordu. Tabi ki kuru bir nikah olmayacaktı. Uygun bir düğün salonu ayarlamıştı bile. Melekle beraber bakmışlardı salona ve Melek, çok beğenmişti. Çok güzel bir otantik bir yerdi. Lüks bile sayılırdı hatta. Bütün mahalleyi alacak kadar da genişti. Gelinlik işini Melek, kız kardeşiyle beraber hallettiler. Meleğin istediği gibi gelinliği iki günde zor buldular. Meleğin kız kardeşi ondan iki yaş küçüktü. Meyra, lise sona gidiyordu. Melek, Meyra'nın okumasını çok istiyordu. Taylanla beraber onun okumasına destek vereceklerdi. Taylan, Meleğin kardeşlerini kendi kardeşi gibi seviyordu. Onlarda Taylan'ı sevip değer veriyorlardı. Meleğin annesi kızının çeyizini tuttukları eve yerleştirmişti. Zuhal, kızının mutluluğu için elinden gelenin fazlasını yapıyordu. Taylan'ın annesi ise hastayım bahanesiyle hiç bir işin ucundan tutmamıştı. Herkes düğün hazırlığı yaparken Hayriye, Hale'yle beraber Taylan ve Meleği ayırmak için planlar yapıyorlardı. Hale, babasına Taylan'dan söz etmiş uydurduğu başka yalanlarla da babasından yardım sözü almıştı. Babasına Meleğin Taylan'a yapışıp bırakmayan sırnaşık biri olarak anlatmıştı. Kızının her söylediğine inan adam gerçeğin ne olduğunu bile araştırmamıştı. Necla Hanım, Ilgaz'ı Meleğin fotoğrafına bakarken görmüştü bir kaç defa. Kızın resmine bakarken oğlu resmen kendinden geçiyordu. Necla Hanım, böyle olacağını biliyordu zaten. Oğlunun Meleği çok beğeneceğini gözünün hiçbir şey görmeyeceğini biliyordu. Meleği Hayriye, denen kadının yanında gördüğünde çok beğenmişti kadın. Sırf yanında Meleği gördüğü için muhabbet kurmuştu o kadınla. Meleği Hayriye'nin kızı zannettiği için konuşmuştu. Oğlu hastaydı. Necla Hanım, bunu biliyordu. Bir gün mutlaka iyileşecekti Ilgaz. Bundan da emindi kadın. Oğlunu dünyaya bağlayan biri olsun istiyordu. Hayata sıkı sıkı sarılmak için bir sebebi olsun istiyordu. Âşık olsun kalbine bir güzel girsin kalbi yenilensin istiyordu. Tabi ki hiç bir şey zorla olmayacaktı. Melek de isterse öyle olacaktı bu evlilik. Oğlu Meleği çok mutlu edecekti. Buna emindi. Oğlunun Meleğin fotoğrafına sürekli bakması Kenan Ağa'ya her şeyi anlatmasına sebep olmuştu. Kenan Ağa, kızı araştırması için adamlarından birini görevlendirmişti. Kenan Ağa'nın Ilgaz'ın mutluluğu için yapamayacağı bir şey yoktu. Oğlunun yüzü gülsün yeter ki, Kenan Bey, kendi ömründen bile vaz geçerdi. Oğlu için bütün servetini harcar, hatta canını bile verirdi. Taylan ve Melek, iş çıkışı buluşmuş artık bütün hazırlığı bitmek üzere olan kendi evlerine gitmişlerdi. Taylan'la beraber aldıkları bütün eşyalar gelmiş yerleşmişti. Meleğin annesi kız kardeşi ve birkaç arkadaşı yerleştirmeyi bitirmişlerdi. Ev kullanmaya hazır halde gelmişti artık. İkisi de son halini ilk defa göreceklerdi. Taylan, kapıyı açıp önce kendi içeri girdi. Sonra Meleğin de elinden tutarak nazikçe içeri çekti. Melek, çok heyecanlıydı. Kız kardeşi evin çok güzel olduğunu söylemişti. Melek, çalışmaktan fırsat bulup son halini bir türlü görememişti. Önce salona geldiler lacivert ve krem rengi ağırlıklı salon takımı ortada ahşap sehpa ve takımla uyumlu perde halı ve aksesuarlar la harika görünüyordu. El ele mutfağa geçtiler. Orası da harika görünüyordu. Annesi bütün eşyaları özenle yerleştirmişti. Banyo diğer oda derken en son yatak odasına geldiler. İkisi de çok heyecanlıydı. Taylan, sakinmiş gibi dursa da, Melek, heyecandan ölmek üzereydi. Bu odaya girmek onu çok utandırmıştı. Ayrıca çokta çekinmişti kız. Etrafa şöyle bir bakıp hemen odadan çıkmak istemişti. Taylan, kızın odadan çıkmasına izin vermemiş elinden tutarak yatağın üzerine oturttu. Melek, Taylan'ın bu hareketiyle gerilmeye başlamıştı. "Taylan hadi gidelim artık annem merak eder" dedi kız kızarmış yanaklarını saklamaya çalışarak. Taylan, bir şey demeden kızın yanına oturdu. Yere bakan kızın çenesinden tutarak kendine bakmasını sağladı. İri kahve gözleriyle uzun kirpikleriyle olağanüstü bir güzeldi Melek. Taylan, dayanamayıp kızı öpmek için eğildiğinde Melek hemen yanağını çevirdi. Taylan, bu harekete gülümsemişti sadece. Melek, her zaman aynı şeyi yapardı. Taylan, ne zaman öpmeye çalışsa ona izin vermezdi. Taylan, "Neyse Meleğim bu kadar yıl dayandım. Biraz daha dayanabilirim değil mi ?"dedi. Melek, kıkırdayıp ayağa kalktı. Taylan'ın da elinden tutarak kaldırdı. Beraber evi gezmeye devam ettiler. Şimdilik cansız ruhsuz bir yerdi evleri. Ama onlar evlendikten bu eve geldikten sonra bir yuvaya dönüşecekti. Biraz daha oyalandıktan sonra evden ayrıldılar. Mahalleye geldiklerinde annesi kapıda Meleği bekliyordu. Zuhal Hanım'ın sinirden elleri zangır zangır titriyordu. Taylan'ın annesiyle büyük bir tartışma yaşamışlardı. Kadın Meleğin annesine Melekle ilgili ağır ithamlarda bulunmuştu. Taylan'ı bir sürü borca soktuğunu hatta oğluna yapışıp kaldığını söylemişti. Melek, için ağza alınmayacak hakaretler sıralamıştı. Melek ve Taylan, gelince Zuhal Hanım, kızını alarak Taylan'ın yüzüne bile bakmadan evlerine girmişlerdi. Melek, annesinin bu hareketine şaşırsa da bir şey söylemeden eve girdi. İçerde kızının gelmesini bekleyen Ünal Bey. Karısının Hayriye ile tartıştığını söyledi kızına. Bu işin olmayacağını ve o kadının onlara huzur vermeyeceğini de uzun uzun anlattı. "Taylan'dan ayrıl kızım, yol yakınken bu işi bitir" dedi. Babasının neden böyle davrandığına bir anlam veremeyen Meleğe bugün olanları ve o kadının söylediklerini annesi anlattı. Melek, tam ağzını açıp bir şey söyleyecekti ki kapının zili onun susmasına sebep oldu. Zuhal Hanım'ın açtığı kapıdan sinirli bir şekilde Taylan, girdi. Taylan, annesini biraz sıkıştırınca her şeyi anlatmıştı. Hatta Melekle evlenmemesi için oğluna yalvarmıştı. Annesine sinirlenen Taylan, evden kapıyı çarparak çıkmıştı. Kadın oğlunu hiç bir şekilde vaz geçiremeyeceğini anlayınca başka çareler arıyor her yola başvuruyordu. En son yapmaya çalıştığı kızın ailesiyle sorun çıkarmaktı. Babası Meleğin evlenmesine izin vermeyebilirdi. Ama umduğu gibi olmamıştı. Taylan, Meleğin ailesini ikna etmişti. Annesine de resti çekmişti. Sonuç olarak düğün tam gününde olacaktı. Tabi Hayriye, bir çare bulamazsa. Ilgaz, bugün Cüneyt le beraber gezmeye çıkmıştı. Bir kaç gündür pek ağrısı yoktu. Diyaliz sonrası Ilgaz'ın lüks arabasıyla alışveriş merkezlerini gezeceklerdi. Cüneyt, üniversite den mezun olacaktı mezuniyet için takım elbise bakacaklardı. Bahaneyle iki kuzen beraber zaman geçireceklerdi. Cüneyt, Ilgaz anlaştığı gibi kendi abileriyle anlaşamıyordu. Kendi abilerini de seviyordu ama Ilgaz, onun için abiden daha öteydi. İstanbul'un en lüks alışveriş merkezinden birine gelmişlerdi beraber. Arabayı park ederek hemen merkeze girdiler. Ilgaz'ın yorulmaması için acele etmiyorlardı. Cüneyt'in takım elbise işini bir servet harcayarak hallettikten sonra bir şeyler içmek için kafeye girdiler. İki kişilik masaya oturup birer kahve söylediler. Kahvelerini içerken bir taraftan da sohbet ediyorlardı. Cüneyt'in anlattıklarına Ilgaz, kahkahalarla gülüyordu. Onlar koyu bir sohbetin içindeyken kafenin camından geçen kızı gören Ilgaz, ayağa fırladı. Hemen çıkışa doğru koştu. Cüneyt'te arkasından koşup yetişmişti ona. Cüneyt, geldiğinde Ilgaz, giden iki kızın arkasından bakıyordu. Cüneyt, "Ne oldu abi?" diye sordu. Ilgaz, ona yürüyen merdivenlerden inen kızı gösterdi. "Şu giden kızı birine benzettim. Ama sanırım yanlış görmüşüm o değilmiş" diyerek Cüneyt'in yanına yürümeye başladı. İki yakışıklı adam herkesin şaşkın bakışları arasında beraber tekrar kafeye girdiler. Ilgaz'ın kalbi deli gibi atmıştı. Bir an gördüğü kızın Melek, olabileceği Ilgaz'ın kanını kaynatmış kalbinin ritmini artırmıştı. Kız adamın kalbine bomba gibi düşmüştü. Düğüne artık bir hafta kalmıştı. Bütün hazırlıklar hemen hemen tamamdı. Davetiyeler basılmış dağıtılmıştı. Hayriye ise Taylan'la yaşadığı büyük tartışmadan sonra başka planlar düşünmeye başlamıştı bile. Hale, düğünden önce Taylan'ı kaçırmaya varıncaya kadar her türlü saçma fikri öne sürmüştü. Hale'den bir şey çıkamayacağını anlayan Hayriye, her zamanki gibi kendi işini kendi yapmaya karar verdi. "Sen anneni tanımıyorsun Taylan. O kızla evlenme dediysem evlenmeyeceksin o kadar" dedi kendi kendine. Planını kafasında tasarlamıştı aslında. Ama çok dikkatli olması gerekliydi yoksa en büyük zararı kendi görebilirdi. Necla Hanım ve Kenan Ağa Meleği araştırmak için gönderdiği adamın anlattıklarını dinliyorlardı. Hayriye'nin oğlunun nişanlısıydı Melek. Bunu öğrenmek ikisini de çok üzmüştü. Necla oğluna daha çok üzülmüştü. Çünkü oğlu o kızı çok beğenmişti. Annesine söylemese de kızı beğendiği hep cebinde taşıdığı ve sık sık baktığı fotoğraftan belliydi. Şimdi ne diyecekti oğluna? O kız nişanlıymış nasıl derdi? Hayriye'nin söylediği yalana çok sinirlendi kadın. Onun yüzünden oğlunu olmayacak bir hayalin içine sürüklemişti. Kenan Bey, karısına bir an önce Ilgaz'a gerçeği anlatmasını söyledi. Çaresiz konuşacaktı Necla. Oğlunun daha fazla umuda kapılmasını istemiyordu. Kocasının yanında ayrılarak oğlunun odasına gitti. Kapıyı tıklatıp içeri girdiğinde oğlunun yatağının üzerinde kitap okuduğunu gördü. "Biraz konuşalım mı oğlum?" dedi Ilgaz'a yaklaşarak. "Tabi ki annem gel yanıma otur. Bir sorun yok değil mi?" "Şey oğlum aslında bir şey var ama sana nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum?" "Lütfen anne söyle işte, çekinecek ne var Allah aşkına." "Oğlum hani ben sana bir fotoğraf vermiştim ya? Seninle evlendirmek istediğim Meleğin fotoğrafını." "Evet, annem biliyorum vermiştin." "İşte o kız, o kız nişanlıymış oğlum. Özür dilerim, bende bilmiyordum. Hayriye, denilen kadın bana onun nişanlı olduğunu hatta oğlunun nişanlısı olduğunu söylemedi." Ilgaz, ise annesi konuşurken sanki dünyadan soyutlanmış gibiydi. Bunu duymak Ilgaz'ın nefesini kesmişti. Melek,  nişanlı mıydı şimdi? Bir fotoğrafıyla kalp ritmini değiştiren bir fotoğrafla dünyasına ışık saçan kız nişanlıydı. Çok üzülmüştü duyduklarına. Hatta yıkılmıştı Ilgaz. Annesine kızla evlenmeyi kabul ettiğini söyleyeceği sırada duyduğu bu haber Ilgaz'ı çok üzmüştü. Yapacak bir şeyi yoktu. Nişanlı bir kıza göz koyamazdı ya. Ben onu istiyorum dese babası yeri yerinden oynatır kızı alırdı Ilgaz'a. Ama böyle bir şey hiç bir zaman olmayacaktı. Ilgaz, asla bu şekilde küçülemezdi. O kızı nasıl kalbine aldıysa çıkarmasını da bilecekti. Belki de en doğrusu buydu zaten. Allah her şeyi biliyordu yapıyordu. Demek ki Ilgaz'ın kaderinde Melek, yoktu. Annesinin üzülmesini istemezdi asla. Annesinin elinden tutarak gülümsemeye çalıştı. "Annem sorun değil. Ben zaten evlenmek istemediğimi söylemiştim. Sen üzülme kız nişanlıysa ne yapalım?  Allah mutlu etsin. Nişanlı bir kızla zorla evlenecek halim yok." Kadın oğlunun annesini üzmemek için böyle söylediğini biliyordu. Ama ne yapabilirdi ki kadın. Üzgün bir şekilde oğlunun odasından çıktı. Kocasının yanına gidip ona sıkıca sarıldı. "O kadın neden oğlunun nişanlısı olduğunu söylemedi dersin Kenan?" dedi kocasına ağlayarak. "Neden olacak kızı istemediği için hayatım. Oğlu seviyor ama Kadın Meleği gelin olarak istemiyor." Hayriye, planını kurmuş düğün gününü bekliyordu. Ne olursa olsun o düğün olmayacaktı. Asla o kıza yenilmeyecekti. "Az kaldı Taylan, hem senin hem benim kurtulmama az kaldı. Sabret oğlum her şey yakında bitecek" dedi kendi kendine. Melek ve Taylan, ise her şeyden habersiz evlenecekleri için çok mutlulardı. Düğünleri yarın başlıyordu. Hiç kimseyi ve hiç bir şeyi düşünmek istemiyorlardı. Hayatlarının en güzel günü yarındı ve güzel bir düğün olsun istiyorlardı. Hayriye, Taylan'ın isteğiyle gitmiş Melek ve ailesinden özür dilemişti. Taylan, annesine düğün katılması için bunu şart koşmuştu. Hayriye, özür dilemişti dilemesine ama içinden de bunun için pişman olacaklarına yemin etmişti. Onlar gibi bir halta yaramayan eziklerden özür dilemek çok zoruna gitmişti kadının. Nihayet bu akşam kına gecesi yapılacaktı. Mahallenin bütün kadınları Meleklerin küçük bahçelerinde toplanmışlardı. Melek, kırmızı kına kıyafetinin içinde çok güzel görünüyordu. Annesi gözyaşları içinde izliyordu dünya güzeli kızını. Elinde olsa Hayriye, gibi bir kadına gelin diye vermezdi Meleğini ama ne yazık ki kızı Taylan'ı seviyordu. Zuhal, adı gibi biliyordu Hayriye ne Meleğe ne de Taylan'a huzur vermeyecekti. Her ne kadar inkâr edilse de evlilikte aileler çok önemliydi. Eğer bu evlilik ailelerin istemediği bir evlilikse çok zor yürüyor eşleri çok yıpratıyordu. Bazen sonu ayrılık bile olabiliyordu. Hayriye, cadısı Meleği istemiyordu. Bunu açık açık söylemişti Zuhal'e. Zuhal, kadınların alkış sesleriyle oynamaya çıkan kızına baktı İnşallah düşündüklerinin hiçbiri olmazdı ve kızı çok mutlu olurdu. Melek, kız kardeşi Meyra, mahallenin kızları işyerinden arkadaşları derken baya kalabalık olmuşlardı. Kızlar deli gibi oynayarak kendilerinden geçiyorlardı. Yaşlı kadınlar da hem alkış tutuyor hem de oynayan kızlara bakıyorlardı. Yıllardır bekledikleri düğün nihayet oluyordu artık. Melek ve Taylan, evleniyorlardı. Mahallede herkesin dedikodu malzemesiydi iki gencin düğünü. Bunda Hayriye Hanım'ın payı büyüktü. Bir taraftan Meleği seviyormuş gibi gösterirken bir taraftan da kızı istemediğini oğluna zorla yamandığını söylüyordu sağda solda. Melek ve Meyra, yorulmadan usanmadan dakikalarca oynadılar. Meyra, ablasına eğilerek "Bunların çoğu kıskançlıktan kuduruyor abla baksana. Sana gülüyorlar ama gözlerinden hasetlik akıyor. Sanki paşa çocuğu da Taylan, onu paylaşamadılar. Ona seni yakıştıramıyorlar bir türlü" "Boş ver ablam onları. Taylan, beni seviyor bu bana yeter başka kimse umrumda değil. Bu gece buraya gelmek için ne kadar ısrar etti bir bilsen. Beni bindallıyla görmek çok istiyordu. Annem zor ikna etti." İlerleyen dakikalarda Meleğin kına töreni yapıldı. Kızlar etrafında dönerek kına gecesi şarkısı söylediler. Sonra da herkes dağıldı. Anne ve babasının biricik kızları evin ikinci babasıydı Melek. Babasıyla beraber evi geçindirmek için canla başla çalışıyordu. Kızıyla babası evindeki son gecesini saatlerce konuşarak bezen de ağlayarak geçirdiler. Babası kızından ayrılacağı için çok üzgündü. Gözyaşları içinde sarıldı kızına. Kızı yıllardır babasına yardım ediyor evin yükünü omuzlamaya çalışıyordu. Melek, babasına annesine hiç karşı gelmemiş hep saygılı bir evlat olmuştu. Ailesinin gurur duyduğu bir kızdı Melek. Ertesi sabah erkenden kalkan Melek, önce banyoya girerek uzun bir duş aldı. Saat dokuz da Taylan, gelip Meleği ve Meyra'yı kuaföre bırakacaktı. İş yerinden de birkaç arkadaşı da gelecekti yanlarına. Arkadaşları Meleği bu mutlu gününde yalnız bırakmak istememişti. Taylan, evden çıkmadan önce annesinin odasına girdi. Hayriye, koltuğa oturmuş çekirdek çitliyordu. Sanki düğün oğlunun değil başka birinin düğünü gibi davranıyordu. "Meleği kuaföre götüreceğim anne" dedi annesine. "İyi Taylan, bana ne götürürsen götür" "Benim senden başka kimsem yok yanımda olmayacak mısın? Bak bütün mahalle bizim için seferber oldu. Dün kına gecesinde bile çok az kalmışsın. Ben Meleği çok seviyorum ve çok mutluyum anne. Benim mutluluğumu paylamayacak mısın? Oğlum damat oluyor diye sevmeyecek misin?" "Senin hayatını mahvetmene sevineceğimi düşünme Taylan. Sen o kızla mutlu olacağını mı zannediyorsun? Yarın iki gün sonra delice aşkın bittiği zaman göreceksin gerçeği. Siz birbirinize uygun değilsiniz. Oğlum bu yakışıklılık kalıcı değil. Zengin bir kız bul evlen. Ömür boyu o uyuz kızı mutlu edeceğim diyerek sürünme." "Sana boşa konuşuyorum değil mi anne? Ne söylesem dinlemeyeceksin?" "Dinlemem Taylan, sen o kızla evlen analık hakkım helal değildir. Ben sana bu kadar söylüyorum." Taylan, "Sen bilirsin anne" diyerek çıkıp gitti. Meleği kardeşi ve arkadaşlarıyla beraber kuaföre bıraktı. Kendisi de onu bekleyen arkadaşlarıyla beraber damat tıraşı olmak ve hazırlanmak için oradan ayrıldı. Üç saatin sonunda Melek, gelinliğini giymiş saçı makyajı yapılmış peri kızı gibi olmuştu. Meyra ve arkadaşları da hazırdı. Önce nikâh kıyılacak akşamda düğün olacaktı. Meleğin iş arkadaşı ağabeyinin arabasını almış süsletmişti. Nikâha kız kıza gideceklerdi. Taylan, nikâh salonunda onları bekleyecekti. Kızlar gelini kuaförden alıp nikâh salonuna doğru yola çıktılar. Meleğin ailesi saatler önce hazırlıklarını tamamlamış nikâh salonuna gitmişti. Zuhal Hanım, bir aksilik çıkacak kızı üzülecek diye aklı çıkıyordu. Hayriye, bugün hiç görünmemişti. Oğlunun düğünü vardı ve kadın ortalıkta yoktu. Taylan'ı aramış annesini sormuştu. "Taylan çok üzgünüm Zuhal anne" demişti. Kızlar nikâh salonuna gelmişti. Nikâhın kıyılmasına bir saatten az bir süre kalmıştı. Giriş kapısında bekleyen kimse yoktu. Ne Taylan, nede arkadaşları beklemesi gerektiği yerde yoktu. Melek ve kızlar Taylan'ın içerde işi olabileceğini düşünerek içeri girdiler. Nikâh kıyılacak salonuna geldiklerinde yalnızca Meleğin ailesi, bir kaç akraba ve mahalledeki en yakın komşuları vardı. Melek, annesi ve babasının yanına geldiğinde ailesi mutluluk gözyaşlarıyla karşıladılar kızlarını. Kızları olağanüstü güzel olmuştu. Beyaz gelinliğin içinde peri kızı gibiydi. İlk önce annesi sımsıkı sarıldı. İlk göz ağrısına. Sonra da babası sarılıp öptü. Kardeşleri de hepsi tek tek sarıldılar Melek, yüzlü ablalarına. Melek, sürekli kapıya bakıyordu. Sözde Taylan, Melek'ten daha önce gelip onu kapıda bekleyecekti. Nikâh salonuna el ele gireceklerdi. Melek, Taylan'ın telefonunu aradı. Defalarca aramasına rağmen cevap alamayınca Hayriye'yi aradı. Ama ikisinin de telefonuna nedense ulaşılamıyordu. Nikâhın kıyılmasına on dakika kalmıştı ama gelen giden yoktu hala. Nikâh memuru gelmiş son kontrolünü yapıyordu. Zuhal Hanım, kızına bir şey diyemiyordu ama böyle olacağını biliyordu. Hayriye'nin Melekle oğlunun evlenmemesi için her yolu deneyeceğini biliyordu. Aslında kızı için bu daha iyiydi. Ama gel bunu seven bir kalbe anlat. Kızı çok üzülecekti, mahallenin diline düşecekti. Mahalleli kızını ardında kim bilir neler söyleyecekti? "Allah belanı versin Hayriye. Senin gibi anne olmaz olsun. Bugün kızımı yaktın Allah'ım da seni yaksın" dedi içinden. Nihayet nikâh memuru Taylan ve Meleğin nikâhının kıyılacağını söylemişti. Gelin ve damadı nikâh masasına çağırdı. Melek, oturduğu yerden kalkmadı bile. Nikâh masasına gitmedi. Çünkü Taylan da gelmemişti. Ne olduğuna dair haber bile vermemişti. Yıkılmıştı Melek, perişan olmuştu. Beş yıldır peşinde koşan adam sonunda böyle mi yapacaktı? Melek o Hayriye, cadısının tüm davranışlarına Taylan, için katlanmıştı. Taylan, tamda nikâh günü neden bunu yapmıştı? Kimseden hiç bir ses çıkmıyordu. Ne arkadaşları nede ailesi Meleğe bir şey diyemiyordu. Sadece kız kardeşi Meyra, tutmuştu Meleğin elini. O sırada Taylan'ın arkadaşlarından Arda, geldi. Herkes başını çevirip ona baktı merakla. Arda, kimseye bir şey söylemeden Meleğin oturduğu yere gitti. Elindeki zarfı Meleğe uzattı. "Bunu Taylan, gönderdi Melek" dedi. Melek, yavaş bir şekilde ayağa kalktı. Arda'nın elindeki zarfı aldı korkak ve titreyen ellerine inat. Arda, başka bir şey söylemeden çekip gitti. Meleğin içine acı düşmüştü bir kere. İçinde ne yazdığını az çok tahmin ediyordu. Mektubu parçalara ayırıp atmak istiyordu aslında. Ama Taylan'ın ne tür bahaneyle böyle yaptığını öğrenmeden olmazdı. Kalktığı sandalyeye tekrar oturdu. Titreyen elleriyle zorda olsa zarfı açtı. İçindeki kâğıdı çıkarıp okumaya başladı. Mektubu okurken gözyaşları deli gibi akıyordu. Hayatında hiç bu kadar değersiz hissetmemişti kendini Taylan, yazdıklarıyla Meleğin kalbini paramparça etmişti. Oysa Melek ona kaç defa sormuştu "Beni sevdiğine emin misin?" diye. Meleğin peşinden koşan hep oydu. Okul biter bitmez Melekle nişanlanmak için kırk takla atan da oydu. Melek, ailesinin itirazlarına hatta Taylan'ın annesinin Meleği istememesine rağmen Taylan'la nişanlanmayı kabul etmişti. Üç yıldır nişanlılardı. Defalarca Meleğe onsuz yaşayamayacağını söylemişti. Gelinen sonuca bakılırsa annesi başarmıştı. Onları ayırmayı nihayet başarmıştı. Melek, mektubu zarfın içine tekrar koydu. Elinde mektupla ayağa kalkarak nikâhın kıyılacağı masaya geldi. Nikâh memurunun meraklı bakışları arasında "Damat nikahtan vazgeçtiği için nikah töreni iptal oldu" dedi. Kimseye bir şey söylemeden koşarak nikâh salonundan ayrıldı. Yollarda gözyaşları içinde koşuyor kimsenin bakışlarına aldırmıyordu. Beş yılını çalan adama değil onun için harcadığı yıllara ağlıyordu. Annesi söylemişti ama Melek, onu dinlememişti. Kadın hissediyordu olacakları. Hayriye, ailesine her türlü hakareti etmişti. Ama Melek, ailesinin başını eğmemek dile düşmemek için her şeye katlanmıştı. Nişanlısından ayrıldı dedirtmek istememişti. Perişan halde mahalleye girdi. Taylan'ın kapısına varıp sert bir şekilde vurmaya başladı. "Taylan, aç kapıyı" diye bağırdı. Bütün mahalle kapılara pencerelere çıktı. "Açsana korkak aç kapıyı. İşi neden bu raddeye getirdi ha? Ben sana yalvardım mı evlenelim diye başının etini mi yedim? Sen istedin sen istedin evlenmeyi. Beş yıldır peşimde koşan sendin. Madem yüreğin yoktu neden daha önce ayrılmadın." Kapıyı defalarca çaldığı halde kapı açılmadı. Bir süre sonra annesi babası geldi yanına. Annesi gözyaşları içinde kızını yerden kaldırdı. "Gel yavrum, gel evimize gidelim. Senin bir damla gözyaşına değmeyecek insanlar için kendini tüketme." "Ben istemedim anne. Evlenmek isteyen oydu. Peşimde koşan oydu. Benim beş yılımı çalan oydu. Ben istemedim ben istemedim" dedi Melek, perişan halde. "Tamam, kızım bana anlatma ben seni biliyorum. Hadi evimize gidelim. Bak baban çok kötü oldu kalp krizi geçirirse ne yaparız kızım? Hadi Meleğim kalk. Onlar zaten sana layık değillerdi. Senin gibi temiz kalpli bir kız o kadına gelin olmazdı." Gözyaşlarını sert bir şekilde silen Melek, annesine bakarak, "Haklısın anne sen hep haklıydın. Aptal olan bendim. Zaten olan bir şey yokmuş ben oldurmaya çalışıyormuşum. Artık bitti evimize gidelim. Sizi bu duruma düşürdüğüm için beni affedin." Melek, ailesiyle beraber kendi evine gitti. Onun tek teselli edebilecek olanlardı ailesiydi. Onlar onu çıkarsız karşılık beklemeden seviyorlardı. Elbette onların yardımıyla bunu da atlatacaktı. Hep böyle olmuştu. Her zaman ailesiyle aralarında güçlü bir bağ vardı. Onun için okulu bırakıp hayatını onlara adamıştı.Kâbus dolu düğün gününün üstünden bir ay geçmişti. Melek, bir aydır eve kapanmış dışarı bile çıkmıyordu. Annesi ve babası ne kadar yalvarsalarda kızlarını evden hava almak için bile çıkaramamışlardı. Taylan'ın yaptığı ihanet Meleği çok üzmüş çok yaralamıştı. Kızdan ayrılmasından çok bunu düğün günü yapması koymuştu. Melek, ona defalarca söylemişti oysa. "Evlenmek için acele etmeyelim. Eğer istemezsen hemen evlenmek zorunda değiliz. Bunun için hiçbir mecburiyet hissetme" demişti. Ama evlenmek için acele eden Taylandı. Bir an önce evlenmek için Meleğe yalvaran da Taylandı. Yamuk yapıp kendi düğününe gelmeyen de yine Taylandı. Kendi düğününe gelmeyen Taylan, bir kaç gün önce yıldırım nikâhıyla evlendiğini söyleyerek mahalleden taşınmıştı. Annesi giderken Meleğin annesine bakıp sinsice gülmüştü. Sonra da, "Gördüğün gibi oğlumu kızından kurtardım." diyerek ayrılmıştı evinden. Mahallede dedikodular almış başını gitmişti. Herkes Taylan'ın iyi yaptığını söylüyordu. Zengin kızı dururken Melekle nişanlanması hataydı zaten diyorlardı. O kadar yakışıklı olupta aklını kullanmaması. Zengin bir eve damat olamaması milletin dilindeydi. Artık mahallelinin dediği olmuştu. Taylan Demir, zengin bir aileye damat olmuştu. Ilgaz, ise düğün gününde olanları, yani Meleğin yaşadıklarını öğrenmişti. Meleği son kez gelinlik içinde görmek için bir adamını nikâhın olacağı salona göndermişti. Meleğin gelinlikli fotoğraflarını görmek istemişti genç adam. Bunu neden yaptığını kendisi de bilmiyordu. Kızdan tamamen umudunu kesmeden önce, Meleğin gerçekten mutlu olduğunu görmek istiyordu her halde. Fakat dediği gibi olmamıştı. Damat düğüne gelmediği için Melek, evlenmemişti. Kızın yaşadıkları her kare telefonunda kayıtlıydı. Ilgaz, Meleğin yaşadığı üzüntüyü ta kalbinde yaşamıştı. O adamla evlenmediğine sevinmişti tabi. Ama kızın ağlamasını hiç istememişti. Gözyaşları sanki Ilgaz'ın kalbine akmış. Yüreğini yakmış kavurmuştu. Nişanlısı olacak adam onu hiç bir şekilde hak eden bir adam değilmiş demek ki. Öyle olmasa kızı bu kadar üzmezdi. Ilgaz'a göre Melek, mutlu olmayı hak ediyordu. Keşke sağlıklı bir adam olsaydı da Meleği, kendi mutlu edebilseydi. Meleğin kalbine girip onun sevdiği adam olabilseydi. "Keşke" dedi ta kalbinin derinliklerinden gelen aminlerle. Ilgaz'ın annesi ve babası da olanlardan haberdar olmuştu. Ilgaz'ın Meleğin evleneceği gün oraya bir adam gönderdiğini öğrenmişti Kenan Bey. Oğlunun adamı neden gönderdiğini de az çok tahmin ediyordu. Oğlu Melek'ten umudunu kesmek için evlendiğini görmek istiyordu. Günlerdir de sessizdi Ilgaz. Kimseyle sohbet falan etmiyordu. Annesi ve babasıyla bile eskisi gibi konuşmuyordu artık. İçine kapanmıştı genç adam. Ne düşündüğünü kimse bilmiyordu. Ilgaz'ın son günlerde kalbi sıkışıyordu sürekli. Yüreği daralıyor. Ruhu içinden çıkmak için bir yol arıyordu. Ilgaz Dağı kadar sarp kayalıkları olan yüreği. Sadece fotoğrafta gördüğü kız için çiçekli bir yol olmuştu. Ilgaz, kızı kalbinin en güzel yerine yerleştirmişti. Şimdi kalbinde, beyninde, ruhunda her hücresinde sadece Melek, vardı. Kenan Ağa. Onun dilini anca dayısı çözer diyerek Kemal Bey i aramıştı günler önce. Adana'daki işleri kontrol etmeye giden Kemal, aldığı telefonla zaman kaybetmeden İstanbul'a dönmüştü. Kenan Ağa'nın denize nazır villasına gelmişti hemen. Bu villayı daha yeni almıştı Kenan Ağa. Oğlu deniz havası alsın. Sahilde zaman geçirsin istemişti. Kemal Bey, geldiğinde olanları kız kardeşi ve en iyi dostu olan Kenan ağadan öğrendi. Ilgaz kaç gündür dayısını da aramıyordu. Kemal Bey, sebebini şimdi anlamıştı. Ilgaz'ın yüreğinde fırtınalar kopuyordu demek. Aşk ta acemi olan yeğeni kendini bir güzele kaptırmış, âşık olmuştu besbelli. Hem de kalbini bir meleğe kaptırmıştı. Kızın fotoğraflarını da gördü Kemal Bey. Kız gerçekten de adı gibi Melek yüzlüydü. Ilgaz, böyle bir güzele kapılmaktan kurtulamamıştı tabi. Kemal, kız kardeşi ve eniştesiyle konuştuktan sonra, Ilgaz'ın odasına gitti. Odanın kapısını tıklatarak biraz araladı. Ilgaz, telefona dalmış Meleğin fotoğraflarına bakıyordu. Günlerdir sürekli yaptığı gibi. Kapının sesini bile duymamıştı genç adam. O kadar dalmıştı ki telefona, yanında top patlasa duymazdı herhalde. Kemal Bey,  sessizce içeri girip Ilgaz'ın karşısında ki büyük koltuğa oturdu. Bir süre dalgın bir şekilde telefonun ekranında ki kıza bakan Ilgaz'ı izledi. "Çok mu seviyorsun onu?" dedi daha fazla dayanamayıp. Bir anda dayısını karşısında gören Ilgaz, hemen telefonu kapattı. "Ne diyorsun dayı? Kimi seviyormuşum ben?" dedi şaşkın bir halde. "Hem sen Adana'da değil miydin? Ne zaman geldin" "Hadi ama yeğenim. Bunlar benim sorumun cevabı değil. Telefona o kadar dalmışsın ki benim geldiğimi bile görmedin. Telefonun ekranında ki kıza tutulmuşsun besbelli. Dayından mı saklayacaksın? Söyle bana kim bu kız? Bu kadar çok seviyorsan gidip isteyelim onu." "Dayı yapma lütfen. Sen bari bunu bana yapma. Sen biliyorsun. Ben günleri hastanede geçen bir adamım. Ona ne verebilirim ki? Onu mutlu edebilir miyim sence? Hasta halimle onun isteyeceği bir eş olamam. Bu hasta dünyama onu alamam." "Ne olmuş hastaysan. Aslan gibisin yeğenim. Bir gün mutlaka iyi olacaksın. Sağlığına kavuşacaksın. O zaman çok geç olabilir. Sevdiğin kız başka birini daha bulabilir" "Öyle olması daha iyi dayı. Doğru olan da bu. Lütfen ısrar etme. Bu konuyu kapatalım. Sen ne yaptın Adana'da, onları anlat" Kemal Bey, anlamıştı Ilgaz'ın derdini. Kıza tutkundu ama korkuyordu. Onun Ilgaz'ı kabul etmeyeceğinden. Ya da Ilgaz'a acıyacağından. Kemal Bey, Ilgaz'la bir süre daha konuştuktan sonra  odasından çıktı. Tekrar kardeşi ve arkadaşının yanına geldi. "Ne oldu Kemal abi. Nesi varmış oğlumun? Anlattı mı sana?" Kardeşinin sorusu üzerine Kemal Bey. Önce bir süre düşündü. Sonra da Kardeşi ve arkadaşına bakarak. "Gidip o kızı Ilgaz'a isteyin" dedi bir anda. "Ne diyorsun sen abi? Ilgaz mı istedi bunu?" dedi kız kardeşi Necla Hanım. "Hayır Necla. O istemedi. Ilgaz kendine acımakla meşgul şimdi. Bu çocuk da o kızla arkadaşlık kurup evlenme teklifi falan edecek özgüven yok. Kızı gidip biz isteyeceğiz. Kız ve ailesi gerçekleri de bilecek tabi. Kabul ederse hiç beklemeden evlendireceğiz onları." "Ya kabul etmezlerse Kemal. O zaman ne yaparız? Ilgaz da Meleği istemeye gittiğimizi duyar. Ve bize daha çok kızar. Kendini bize tamamen kapatır bu defa." "Ya ne yapalım Necla? Oğlumuzun sevdiği kızı göz göre göre kaybetmesini mi izleyelim? Ilgaz, ilk defa âşık oldu. Hem de sadece fotoğrafta gördüğü halde. Ben kimsenin kızını zorlamayı falan düşünmüyorum. Ama şansımızı da denemek istiyorum. Oğlumun bir dakikalık mutluluğu için her şeyi yaparım biliyorsun" "Kenan, haklı kardeşim. Bunu yap. Oğlun için bunu yap. O evden kovulsan bile mutlaka gidip o kızı Ilgaz'a isteyin. "Gidip Meleği oğlumuza isteyelim Necla. Belki Rabbim o kızı oğlumuza yazdı. Bunu bilemeyiz değil mi? Hem ne kaybederiz ki. Bence hemen yarın gidip isteyelim kızı." dedi Kenan Bey. Melek, bir aydır çıkmadığı yatağından nihayet bugün çıkmıştı. Önce kendine çeki düzen verdi. Sonra da mutfağa annesine yardıma gitti. Anne kız mutfakta birbirlerine sıkıca sarıldılar. Annesi kızının kendini kapattığı odasından çıkmasına öyle çok sevindi ki. Kızını öpücüklere boğdu. Sonra da Meleğin kız kardeşi Meyra, geldi yanlarına. "Ablam canım benim. Seni böyle ayakta dimdik gördüm ya başka ne isterim?" diyerek o da sarıldı ablasına. " Haydin bakalım kızlar sofrayı kuralım. Kardeşlerinizi de çağırın biriniz. Dışarda top oynuyorlardı." "Ben çağırırım anne" dedi Melek. Sonra da hemen dış kapıya çıktı kardeşlerini çağırmak için Meleğin kapıdan dışarı çıktığını gören komşuları. Ona acıyarak bakıp konuşmaya başladılar. Melek, onlara hiç bir şey söylemedi. Ama kendi yaptığı hata yüzünden ailesinin küçük düşmesi kızı çok üzüyordu. Kardeşleri eve girdikten sonra. O da arkalarından içeri girdi. Kapıyı kapatarak sırtını kapıya yasladı. "Sakin ol Melek. Sakin ol. Terkedilen tek sen değilsin bu dünyada. Aileni düşün toparlan." dedi kendi kendine. Meleğin işe gitmediği günlerde fabrikada ki işine de son verilmişti. Şimdi bir de iş araması gerekiyordu kendine. "Melek, hadi kızım. Nerde kaldın" diyerek onu çağıran annesinin sesiyle kendine geldi. "Tamam, anneciğim geldim" dedi ve salona giderek hazırlanan sofraya oturdu. Ailecek yemeklerini yedikten sonra saatlerce oturup sohbet ettiler. Tam yatmak için hazırlanıyorlardı ki kapı çalmaya başladı. Meyra, hemen kalktı ve çalan kapıyı açtı. Gelen ev sahibiydi. Meleğin babası geçen ay kirayı verememişti. Ev sahibi. Meleğin babasından kirayı istedi. Eğer bir kaç gün içinde kirayı ödemezse. Evden çıkmalarını istedi. "Tamam, en kısa zamanda ödemeye çalışacağım" demişti babası. Nasıl ödeyecekti ki? Aldığı asgari ücret anca mutfak masraflarına yetiyordu. Meleğin çalışıp kazandığı parayla ödüyorlardı kirayı. Melek, bir yalancı adam yüzünden hem ailesini zor durumda bırakmış hem de kendini rezil etmişti. Babasının ev sahibiyle konuştuklarını duyduğunu bilmesini istemiyordu. Ona görünmeden hemen koşarak odasına gitti. Ertesi sabah erkenden kalktı. Duş alıp üzerini giyindi. Sonra da mutfağa girip annesine yardım etti. Kahvaltısını yaptı ve hemen evden çıktı. En kısa zamanda iş bulması gerekiyordu. Ailesinin sokakta kalmaması için bu şarttı. Ev sahibi eğer onları evden atarsa ev bulmaları çok zordu. Hatta imkânsız gibi bir şeydi. Durdukları evin kirasını ancak ödemişlerdi şimdiye kadar. Ev pek ahım şahım olmasa da pek bir sıkıntı yaşamamışlardı yıllardır. Melek, saatlerce dolandı. İş ilanlarına baktı. Bir kaç tanesi ile görüşmeye gitti. Aldığı cevap hep aynıydı. "Biz size döneriz" Akşam saatleri yaklaşırken eli boş bir şekilde evine döndü. Evlerinin giriş kapısına geldi ve kapıyı çaldı. Melek, kapının açılmasını beklerken ev sahibi geldi yanına. Dün gece babasına söylediklerinin aynısını Meleğe de söyledi. Melek, o kadar sinirlenmiş ve üzülmüştü ki adama cevap bile verememişti. Bir süre kapının önünde bekledi. Sonra gözlerindeki yaşı silip tekrar kapıyı tıklattı. Annesi uykulu bir şekilde kapıyı açtı. "Hoş geldin kızım. Günün nasıl geçti" dedi. "İdare eder anne. Ama iş bulamadım maalesef" "Üzme kendini bir tanem. Elbet senin de yakında şansın gülecek. Kendine güzel bir iş bulacaksın." "İnşallah anneciğim. Ben biraz dinlensem olur mu? Çok Yoruldum da iş ararken" "Tabi ki kızım. Git dinlen sen. Ben akşam yemeğine uyandırırım seni." Melek, hemen odasına gidip yatağına uzandı. Bir kaç saat uyuduktan sonra kız kardeşi Meyra, geldi odaya. "Abla yemeğe oturuyoruz. Kalk hadi aç acına uyuma" dedi. "Tamam, canım kalkıyorum. Sen git ben hemen geliyorum" diyerek kardeşini gönderdi. Kendisi de hemen kalkıp banyoya gitti elini yüzünü yıkayıp ailesinin yanına geldi. Hep beraber akşam yemeğini yediler. Sofrayı topladıktan sonra, Melek, annesi ve babasına kahve yaptı. Onlar kahvelerini içerken, iki kız mutfakta ki işleri halletti. O sırada kapı yine çalmaya başladı. Melek, yine ev sahibinin geldiğini düşünerek: "Ben bakarım" diyerek kapıya koştu. Kapıyı açtığında karşısında hiç tanımadığı insanları görünce çok şaşırdı. Necla Hanım, kızın şaşkın haline gülümseyerek, "İçeri girebilir miyiz kızım?" dedi. "Şey affedersiniz. Tabi ki buyurun geçin" dedi Melek, misafirlerine. Necla Hanım ve Kenan Bey, çekingen bir şekilde Meleğin gösterdiği yönden salona geldiler. Meleğin annesi ve babası gelen davetsiz misafirleri görünce çok şaşırdılar. Bu insanları şimdiye kadar hiç görmemişlerdi. Yine de ayağa kalkarak buyur ettiler gelen misafirleri. Hepsi koltuklara oturduktan sonra, Kenan Bey, konuşmaya başladı. "Öncelikle haber vermeden geldiğimiz için özür dilerim. Benim adım Kenan Güçlüoğlu. Adını duydunuz mu bilmiyorum. Güçlüoğlu şirketler grubunun sahibiyim." "Memnun olduk Kenan Bey. Bende Ünal Yılmaz. Bir fabrikada işçiyim." "Bizde memnun olduk Ünal Bey." İki aile birbirlerine bakıp kalmışken, Ünal Bey, tekrar konuşmaya başladı. "Misafire neden geldin denilmez ama ziyaretinizin sebebini öğrenebilir miyiz acaba?" "Bakın Ünal Bey. Öncelikle bizi evinize misafir ettiğiniz için teşekkür ederim.  Biz buraya hayırlı bir iş için geldik." "Hayırlı bir iş mi? Biz sizi tanımıyoruz bile beyefendi. Ne tür bir hayırlı iş konuşacaksınız bizimle" "Ünal Bey, biz kızınız Meleği oğlumuza istemeye geldik" Biliyoruz bizi tanımıyorsunuz. Çok ani bir teklif bu ama. Oğlum kızınızı gördü ve çok beğendi. Eğer izin verirseniz kızınızla tanışsınlar konuşsunlar" "Bakın Kenan Bey. Öncelikle benim kızım daha yeni evlilikten döndü. Yeni nişanlısından ayrıldı. Henüz ne evliliğe ne de nişanlılığa hazır değil. Bir diğer konuda sizin de söylediğiniz gibi zengin varlıklı bir ailesiniz. Ben fabrikada çalışan bir işçiyim. Bu durum nasıl olacak. Hem sizi hiç tanımıyorum. Sizde bizi tanımıyorsunuz. Bu iş kesinlikle olmaz. Ne siz buraya gelmiş olun nede biz sizi görmüş olalım. Bu konu burda kapansın" "Lütfen Ünal Bey. Ani karar vermeyin. Bakın benim oğlum böbrek hastası. Yıllardır bu hastalıkla mücadele ediyor. Hayatında ilk defa sizin kızınız yüzünü güldürdü. Buraya gelmenizi o istemedi zaten. O kimseyle evlenmek istemiyordu bu güne kadar. Yine de evlenmek istemiyor. Kızınızı çok beğendiği halde istemiyor. Çünkü kimsenin hasta bir adamla zamanını geçirmesini istemiyor. Kimseye yük olmak istemiyor. Biz buraya ondan habersiz geldik. Oğlumun yüzünü yıllar sonra ilk defa kızınız güldürdü. Kızınız sayesinde hayatında bir amaç oldu. Bunu sizden özellikle rica ediyorum. Lütfen bizi reddetmeyin." "Kenan Bey. Siz oğlunuzu düşünmek ile haklısınız. Onun mutluluğunu istersiniz tabi. Ama bende kızımı düşünmek zorundayım. Onun sıkıntı yaşamasını bende istemiyorum. Oğlunuz için gerçekten bende üzgünüm ama kızımı bu riske atamam kusura bakmayın" "Peki Ünal Bey. Siz bilirsiniz. Bizi evinize kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz. Biz kalkalım artık. Kusura bakmayın. Rahatsızlık verdi.^^
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE