SAVAŞ
Bara geldiğimizde yüksek ses kulaklarımın uğuldamasını sağlamıştı. Barış önden girdiğinde Mete'ye döndüm. "Oğlum bu ne ses amına koyayım!" sesimi duyması için bağırdım. Gülerek içeri ittirdi. İçeri girdiğimizde aptal aptal dans eden insanlar vardı. Hepsine iğrenerek baktım. "Tiksinme seansın bittiyse yürü." ittirmeye devam etti. Oflayarak yürüdüm. El sallayan Serdar'ı gördüğümüzde onlara ilerledik. Herkesle selamlaştık. "Kardeşim." Serdar sarıldı. "Görüşemedik uzun zamandır." uzaklaşıp yanındaki sevgilisi Eda'yı gösterdim. "Bu kız izin vermiyor ki. Baksana peşine takılmış yine." Eda koluma vurdu. "Alınmayın ama sizin gibi sapların yanına nişanlımı gönderemem." "Yo, neden alınalım. Kötü bir şey mi dedin?" gözlerini devirip ters ters baktı. Güldüm. İhsan ayağa kalktı. "Ne içersiniz?" "Soda." dediğimde herkes ofladı. "Kutlama yapıyoruz biraz eğlenmeye çalış." "İçmeyeceğim." herkes ofladı.
"Öğretmene!" herkes kadehlerini kaldırdığında soda bardağımı kaldırdım. Tokuşturduk. "Hayırlı olsun ne zaman başlıyorsun?" "Okulla açıldığında." "İyi daha varmış." kafa salladım. Barış "Ben gidiyorum." panikle yerinden kalktığında şaşkınca baktık. "Ne oluyor lan?" "Gitmem lazım." saçlarını önüne atıp koşar adım çıktığında peşinden şaşkınca baktık. "Neydi şimdi bu?" Mete şaşkınca sorduğunda dudak büzdüm. "Bilmiyorum ki. Ararım şimdi." telefonumu çıkarıp aradım.
"Alo."
"Barış nereye gittin birdenbire?"
"Eski sevgilimi gördüm. Acilen gitmem gerekti."
"Oğlum gel. Eski meski ne fark eder?"
"Olmaz. Beni görmemesi lazım."
"Allah allah. İyi tamam o zaman. Araba kullanma."
"Anahtarımı masada unutmuşum zaten. Sen gelirken getirirsin."
"Tamam. Dikkat et."
Telefonu kapattığımda merakla bakan dörtlüye döndüm. "Eski sevgilisini görmüş. O yüzden gitmiş." "Eskiyse neden gitmiş?" omuz silktim. "Bilmiyorum. Panikle anahtarını da burada unutmuş salak zaten." gülüştüler. "Neyse biz devam edelim." kadehleri tokuşturduk.
"Selam." bugün okulda karşılaştığımız kızlar gelmişti. Mete kalkıp selam verdi. "Selam. Yine karşılaştık." güldü. "Oturmaz mısınız?" diyerek kızları çağırdığında sarışın olan "Yok biz rahatsızlık vermeyelim." Eda mırıldandı. "Aynen." güldüm. İhsan da ısrar edince oturdular. Eda bana baktı. "Siz nereden tanışıyorsunuz?" "Bal kayboldu geçen. Bunlar buldu." "Mete nereden tanışıyor?" "Bugün kayda gittiğimizde karşılaştık. Bizim okuldalar." gözlerini kısarak kızları dikkatle süzdü. "Şu mavi saçlı güzelmiş." omuz silktim. "Şu kumral da seni kesiyor. Göz koymuş sana bence." İğrenerek Eda'ya baktım. "Eda bir git ya." güldü. "Bak şu kızıl da güzel. Saçları kesin boya." "Bana ne ya. Burcu yok diye beni kız kankan mı yaptın." "Of sen de! Serdar için en tehlikelisini seçmeye çalışıyorum."
"Niye? Bir daha ne zaman karşılaşırlar kim bilir?" "Mete ve İhsan kızların dibine düştü. Kesin karşılaşırız. Yaz bunu kenara." ofladım. "Aman sen de!" güldü. "Şu maviş etrafı kesiyor. Bizimkiler ilgisini çekmedi." güldüm. "Biri Mete'nin ağına çoktan düşmüş. Burcu görmesin." "Burcuyla araları bozuk." "İyi ayrılırlar kesin. İyi oldu." gülerek devam etti. "Şu seni kesenin de senden başka ilgi odağı yok gibi." omuz silktim. "Şu kızıl da kesin sarhoş. Tipe bak. Burnunun ucunu göremiyor." göz ucuyla baktım. Mal mal tavanı izliyor, sık sık göz kırpıştırıyordu. Güldüm. "Tehlike buldun mu?" "Şu seni kesen biraz tuhaf birine benziyor. Gözüm tutmadı." "Üstad konuştu." dirsek attı.
Herkes burnunun ucunu göremeyecek kadar sarhoştu. Tek ayık ben olduğum için onları taksiye bindirmek bana kalmıştı. İlk önce Serdar ve Eda'yı taksiye bindirip adresi verdim. Serdar'ın kardeşine onları kapıdan almasını mesaj attıktan sonra içeri geri girdim. İhsan'ı ve Mete'yi dışarı çıkardım. Gelen ilk taksiye İhsan'ı, ikinci taksiye Mete'yi koyduktan sonra ev arkadaşlarına mesaj attım. Hemen ardından içeri girdim. Kızlar kalmıştı. Mercan benden bir süre sonra vazgeçip başkasıyla dans edip onunla birlikte bardan ayrılmıştı. Geriye Güneş, Katy ve Devrim kalmıştı. Güneş'i ve Katy'yi dışarı çıkardım. Telefonlarını alıp rehberden kardeşlerini bulup adresleri istedim ve sağ salim gittiklerini teyit etmek için numaramı verdim. Eve gittiklerinde bana mesaj atacaktı. Çok geçmeden gelen adreslerle birlikte ikisini de ayrı taksilere bindirdim.
İçeri girmeden "Bir taksi daha istiyorum." kafa sallayarak onayladılar. İçeri girdim. İki grubun da hesabını ödedim. Tanımadığım kızların hesabını ödemek sinirimi bozsa da masaya geri döndüm. Devrim yarı baygın masada oturuyordu. Kolunun altına girip dışarı çıkardım. Telefonunu aradım. Çantasında yoktu. Ceplerini karıştırdım. "Telefonun nerede?" gözlerini açmaya çalışarak bana baktı. "Hı?" "Telefonun. Nerede?" anlaması için tek tek konuştum. Ceplerini karıştırdı. "Buradaydı." güldü. "Ama yok. İçeride mi unuttun?" kafasını iki yana salladı. "Sen burada bekle. Ben içeri bakıp geleceğim." kafa salladığında bırakıp içeri girdim. Ofladım. Çocuk bakıcısı mıydım ben!
Masada hiçbir şey yoktu. Masadaki tek şey boş şişe ve kadehlerdi. Masanın altına baktım. Orada da yoktu. Garsonu çağırdım. "Kayıp telefon falan geldi mi hiç?" kafasını iki yana salladı. Oflayarak dışarı çıktım. Yerde oturuyordu. "Adresini biliyor musun?" kafasını iki yana salladı. "Biraz düşün. Seni eve nasıl götürebilirim?" "Araba." "Allah allah ben de uçak tutayım diyorum. Allah'ım yarabbim." ofladım. Kapıda duran izbandutlara baktım. "Daha önce geldi mi bu kadın? Adresini biliyor musunuz?" "Hayır." ofladım. "Nereden çıktınız siz benim başıma ya! Of!" Barış'ın arabasına doğru yürüttüm. "Şansımı sikeyim. Zaten bende şans olsa kız doğardım. Şuna bak. İç sarhoş ol. Elin adamı seni taşısın." arabaya bindirdim.
Şoför koltuğuna oturdum. "Nereye götüreceğim seni?" ofladım. Kızlardan da bir haber yoktu. Böyle olacağını bilseydim kızlarla birlikte gönderirdim! Oflayarak arabayı çalıştırdım. Otele bırakacaktım. Başka çarem yoktu. Küfürler ederek arabayı güvenli bir otele sürdüm. "Başıma gece gece bela oldunuz. Neredeyse sabah olacak! Off! Mete'yi dinleyip dışarı çıkan beynime sokayım zaten. Bu ne ya. Bebek bakıcısı oldum." telefon çalmaya başladığında kim aradığına bakmadan kulağıma götürdüm. "Alo?" çalmaya devam ediyordu. Ekrana baktım. Benimki çalmıyordu. Arabayı sağa çekip durdum. Sesin kaynağını aradım. Kızdan geliyordu. Cepleri boştu. Neresinden geliyordu?
Kulağımı kıza yaklaştırdım. İçinden geliyordu. Karnında mıydı? Yutmuş muydu telefonu! Oha! "Telefonun nerede? Nerede titriyor?" elleriyle kendini kontrol etti. "Bilmiyorum." "Kollarını kaldır." söylediğim şeylere itaat ediyordu. Üstünde büstiyerden başka bir şey yoktu. "Sadece telefonu arıyorum. Sakın yanlış anlama." elimle beline dokundum. Yukarıdan bir yerden geliyordu. Karnına dokundum. Göğsüne saklamıştı. Ofladım. Düzgün bir yerde olsa şaşırırdım zaten! Kızın elini göğsüne koydum. "Çıkar şu telefonunu. Göğsünde." elini göğüs çatalından içeri soktuğumda biraz hareket ettirip aradı. Telefonunu çıkarıp yüzüme uzattığında iğrenerek çalmaya devam eden telefonu aldım. Kusacaktım. Gerçekten kusacaktım. 'Abim❤️' arıyordu.
"Devrim neredesin sen hala!?"
"İyi akşamlar. Devrim şu an konuşamayacak kadar sarhoş. O yüzden telefonu ben açtım. Evinin adresini söyleyemediği için şu an otele götürmek üzereyim. Adresi verirseniz oraya getireyim."
"Sen kimsin? Devrim neden sarhoş? Ne otelinden bahsediyorsun?"
"Devrim adresini söyleyemeyince onu otele bırakacaktım. Ben Savaş."
"Nereden tanıyorsun sen kardeşimi!?"
"Bardayken masamıza geldiler. Diğer arkadaşları da yanındaydı. Onları adreslerine gönderdim. Devrim de adresini söyleyemedi."
"Ulan! Ne demek masamıza geldiler!"
"Beyefendi kız kardeşiniz şu an arabanın yan koltuğunda uyuyor. Adresi verirseniz oraya geldiğimde her şeyi anlatabilirim."
"Mesaj atıyorum."
"Sanırım telefon şifresi var. Mesajı açamam. Numaramı versem bana atsanız daha iyi olur."
"Söyle numaranı."
"05........."
Abisinin gönderdiği adrese sürdüm. Gece gece uğraştığım işlere bak! Adresteki sokağa girdiğimde yavaşlayıp numaraları okumaya çalıştım. İlerde kapının önünde bekleyen bir adam gördüğümde hızla oraya sürdüm. Arabanın kapısını açıp Devrim'i dışarı çıkardı. Ayakta duramıyordu. Yardım etmek için indim. "Yardım-" dediğimde bana baktı. Kızı yere bıraktı. Acıyla gözlerini açtığında bana doğru gelen adamı son anda fark ettim. Yüzümün ortasına kafa attığında geri çekilmek için çok geç kalmıştım. Kendimi toparlayıp bana sinirle bakan adama baktım. Burnum kanıyordu. Sinirle homurdanıp gücümü topladım. Yüzünün ortasına attığım yumrukla geri sendeledi. Ağzından gelen kanı tükürüp bana saldırdığında karşılık verdim. Mideme yediğim yumrukla nefesim kesildi. İnleyerek üzerine atlayıp yere yatırdım. Karnına oturup yüzünü yumrukladım. İlerde ağlayan kız diğer komşuları uyandırdığında birkaç kişi bizi ayırmaya gelmişti.
Gece gece yaşadığım bu aksiyondan sonra bir de dayak yemek sinirlerimi bozmuştu. Yerde yatan adamı zorla altımdan çektiklerinde sinirle beni tutan adamların elinden kurtuldum. "Seni bitireceğim oğlum!" tehdit savurdu. Yakalarımı düzelttikten sonra "Bana tehdit savuracağına kardeşine sahip çık! Barlarda sızıp kalmasın! Ben olmasaydım kim bilir başına ne gelecekti! Kardeşinin de o 2 arkadaşı da ben olmasaydım o bardan çıkamazdı! Şimdi siktir git!" sinirle arabaya ilerledim. "Yediğin dayak için şikayet ederken lazım olur, adım Savaş Bozgunoğlu. Polislere söylersin." arabaya binip uzaklaştım.