4.

1556 Kelimeler
DEVRİM Sabah kurduğum alarmı erteleye erteleye öğleni geçirmiştim. Kızlar da artık aramaktan sıkılmış, peşimi bırakmışlardı. Kayıt yenileme gününün son günü olduğu için bu kadar acele ediyorlardı ama ben onlara söylemiştim son dakikaya bırakmamamız gerektiğini. Oflayarak artık kalkmam gerektiği için kalkmış banyoya girmiştim. Çok kısa bir duş alıp terimi attıktan sonra giyinip mutfağa inmiştim. Abim bana kahvaltı hazırlamıştı. Kahvaltımı yaptıktan sonra evden çıkmıştım. Arabayı otoparka park ettikten sonra makyajımı tazeledim. Çantamdan okul kartımı arayarak giriş kapısına gittim. Kartım neredeydi? Oflayarak iyice karıştırdım. Düşen cüzdanımı almak için eğildiğimde biri benden önce davrandı. "Senin sanırım?" cüzdanımı uzatan Onat'a baktım. Bizim sınıftandı. "Teşekkürler evet benim." "Bir şey arıyorsun sanırım?" "Evet giriş kartımı arıyorum." "Karta gerek yok. Yeni çömezlerin kayıt zamanı o yüzden turnikeler açık." turnikeden geçip beni bekledi. Gülerek geçtim. "Kayıt güncellemeye mi geldin?" kafa salladım. "Son güne kaldı. Kızlar çoktan halletti. Sıra bende. Beni bekliyorlar zaten." "Ben de o tarafa gidiyorum. Eşlik edebilir miyim?" "Tabi ki." eşyalarımı çantama koydum. "Kızları arayıp geldiğimi haber vereyim." Mercan'ı aradım. "Aşkım. Uyandın sonunda. Seni bekliyoruz kaç saattir!" "Okuldayım ben. Geldim. Güncelleme işini halledip gelirim yanınıza." "Yanına gelmemizi ister misin?" "Gerek yok. Onat yanımda. O da güncelleme için gelmiş." Göz ucuyla Onat'a baktım. "Onat ne alaka kız? Ayy! Anlatacaksın." "Hı hı. Aynen. Tamam. Görüşürüz sonra." Telefonu kapattım. Kayıt güncelleme bürosuna yürüdük. "Bir hafta sonra kamp var. Duydun mu? Bütün 4'ler gelecek. Sen de gelecek misin?" "Kamp insanı değilim çok fazla. Biraz saçma geliyor. Hangi aptal düşündüyse artık. O kadar insanı oraya götürmenin mantığı ne anlayamıyorum." "Aslında Gökhan'la birlikte biz düşündük." dediğinde kırdığım potla dilimi ısırdım. "Aslında öyle söylemek istememiştim." güldü. "Sorun değil. Anlayabiliyorum. Kamp sevmek zorunda değilsin ama eğleneceğimizden emin olabilirsin. Haftalardır orayı hazırlıyoruz Gökhan'la. Güzel olacak." "Emin değilim. Kızlar da gelmek istiyor ama sanırım ben olumsuzum." "Kararını nasıl değiştirebilirim? İstersen haftasonu kamp yapacağımız yere götürebilirim seni. Hazırlıkları gözünle görürsen, belki kararın değişir?" güldüm. "Bilmiyorum. Haftasonu kızlara sözüm var aslında." "Bir kerelik ekmene bir şey diyeceklerini zannetmiyorum? Hadi ama çok eğlenceli olacak!" tereddütte kaldım. "Düşünmeliyim." "Pekala. Pes ediyorum." büronun kapısında durduk. "İşlemleri halletmeliyim." "Peşini bırakmayacağım bu konunun." güldüm. Kapıyı açıp içeri girdim. "Gelmiyor musun?" güldü. "Ben hallettim." utanarak gülümsedim. Koşturarak kantine indim. Uzaktan mavişi gördüğümde yavaşlayarak "Katy!" seslendim. Arkasını dönüp gülümsedi. Dert yanmaya başladım. "Of kayıt yenilemek için okula gelmekten saçma ne olabilir?" herkesle öpüştüm. Ardından karşılarındaki çocuklara baktım. Şaşkınca sordum. Nemden kabaran saçlarımı düzelttim. "Sen?" "Ben?" sorarca baktığında. "Köpeği kaybolan çocuksun. Neydi ismi... Bal. Evet." güldüm. Mercan gülerek konuştu. "Aşkım bizim bölümde okuyorlar." "Ya? Memnun oldum. Devrim ben." elimi uzattığımda tuttu. Elektrik çarptığında ellerimizi geri çektik. Mahcup bir gülümsemeyle suratına baktım. "Üzgünüm. Saçlarımla uğraşınca elektrikleniyorum." "Önemli değil." gülümsedi. Yanındaki çocuk dürttüğünde. "Size iyi günler. Bizim gitmemiz lazım." kafa sallayarak onayladık. Kaçarcasına uzaklaştılar. "Hadi anlat. Onat'la ne ayak?" "Ne ayak olabilir aşkım ya. Girişte karşılaştık. Kayıt yenileme bürosuna gittik birlikte. O kadar." gülümsedim. "Yüzündeki aptal gülümsemeye bakılırsa sadece o kadar değil? Anlat." güldüm. "Peki. Büroya yürürken biraz sohbet ettik. Kamp konusunu açtı. Gökhan ve o planlamış bunu. Sizin gelmek istediğinizi ama benim istemediğimi söyledim. İkna etmeye çalıştı. Düşünürüm falan dedim. Kamp alanındaki düzenlemeleri göstermek için beni haftasonu kampa davet etti. Hazırlıkları görüp kararımın değişmesini sağlayacağını düşünüyor. Eğlenceli olacağını falan söyledi. Tekrar düşüneceğimi söyledim. Zaten o sırada büroya gelmiştik. İçeri girip gelmiyor musun dediğimde ben hallettim dedi." "Kesin sana yazılıyor bu çocuk!" Mercan tespit yaptığında güldüm. "Bilmiyorum ya. Pek tarzım bir çocuk değil. Esmer sevmiyorum biliyorsunuz." dudak büzdüm. "Tatlı çocuk ama bilmiyorum." "Bence bir şans ver." Güneş de onayladığında Katy'ye baktım. "Emin değilim. Eski sevgililerine bakınca senin onun kriterlerine uygun olmadığını söyleyebilirim. Bu zamana kadar bütün sevgilileri esmerdi. Araya bir kızıl sıkıştırmak istediğini zannetmiyorum. Bence sadece biraz ayran gönüllü. Ben olumsuzum." dediklerini düşündüm. "Nereden biliyorsun tüm bunları?" "Mercan Gökhan'ı mercek altına aldığında dip dibe oldukları için Onat'ı da almış oldu. Ayrıca o Gökhan'a da Onat'a da güven olmaz. Duyumlarıma göre değişik işlerle uğraşıyorlar." kaşlarımı çattım. "Ne gibi?" "Uyuşturucu falan. Alkol zaten var o kesin zaten." suratımı astım. "Emin misin?" kafa salladı. "Geçen yaz bunların teknesine baskın yapıldı hatırlasana." "O yüksek sesten dolayı değil miydi?" "Bize sesten dolayı dediler ama gerçek neden uyuşturucu. Orada olan birinden öğrendim." "Kimden?" "Rüya." kahkaha attım. "Rüya ve sen ha? Hiç söylemiyorsun!" koluna vurdum. "Bağırma! Öyle bir şey olmadı aramızda sadece ufak bir kıvılcım çıktı o kadar." güldük. Mercan güldü. "Anlatmadığın için bu gece içkiler senden!" ofladı. "Pekala." İçkilerimizi aldıktan sonra masamıza geçtik. Birkaç shot attıktan sonra kafam dönmeye başlamıştı. Çok içerdik kızlarla ama hala alışamamıştı vücudum. "Devrim hadi kalk." "Sonra. Kafam dönüyor şu an." kıkırdayıp bir yudum daha aldım. Gülerek dans etmeye kalktılar. Oturduğum yerde kafamı geri atıp tavanı izlemeye başladım. Güzel görünüyordu. Biraz fazla ışıklıydı. Biraz sade olsa daha iyi olabilirdi. Mercan koşturarak yanıma geldi. "Bak orada kim var?" kafamı tutup çevirdi. "Kim var?" Gözlerimi açamıyordum. "Savaş var." "Ne savaşı? 3. Dünya savaşı mı? Ne zaman çıktı?" yüzümü tokatladı. "Ne 3. Dünya Savaşı ya! Bak işte orada. Okuldaki çocuk. Köpeği kaybolan çocuk. Savaş. Hadi yanlarına gidelim." elimden çekiştirdi. Kızları da çağırdı. Yanlarına gittiğimizde onların kalabalık olduğunu fark etmiştim. Sanırım aralarında bir kız vardı. Bulanık görüyordum. Emin değildim. Mercan beni oturttuğunda kafamı geriye yasladım. Buranın tavanında çok fazla ışık yoktu. Gözlerim yorulmazdı. Gözlerimi tavana diktim. Değişik şekiller geçmeye başladı. Kafam cidden çok iyiydi. Gözlerimi kırpıştırdım. Bir yunus geçiyordu tavanda. Kıkırdadım. Biri beni dürtüp bir şeyler dediğinde gözlerimi açmaya çalıştım. "Hı?" tane tane konuştu. "Telefonun. Nerede?" ellerim ceplerime gitti. "Buradaydı." güldüm. "Ama yok. İçeride mi unuttun?" kafamı iki yana salladım. "Sen burada bekle. Ben içeri bakıp geleceğim." kafa salladım. Çok soğuktu. Kollarımı kendime sardım. Beni tekrar dürttüğünde gözlerimi açtım. "Adresini biliyor musun?" kafamı iki yana salladım. Şu an ismimi bile bilmiyordum. "Biraz düşün. Seni eve nasıl götürebilirim?" kıkırdayıp cevap verdim. "Araba." "Allah allah ben de uçak tutayım diyorum. Allah'ım yarabbim." ofladı. Ayağa kalkmam için zorladığında kalktım. Beni yürüttü. Yoruluyordum ama! Kendi kendine konuştu "Şansımı sikeyim. Zaten bende şans olsa kız doğardım. Şuna bak. İç sarhoş ol. Elin adamı seni taşısın." arabaya bindirdi. "Telefonun nerede? Nerede titriyor?" ellerimle kendimi kontrol ettim. Anlamamıştım. Sanki içimden geliyordu ses. "Bilmiyorum." "Kollarını kaldır." söylediği şeylere karşı gelecek gücüm yoktu. "Sadece telefonu arıyorum. Sakın yanlış anlama." belime dokunduğunda geri çekilecek gücüm yoktu. Karnıma dokundu. Elimi tutup göğsüme koydu. "Çıkar şu telefonunu. Göğsünde." elimi göğüs çatalımdan içeri soktuğunda içeride aradım. Bulunca büyük bir gülümseyerek telefonunu çıkarıp yüzüne uzattığım. İğrenerek baktı. Ardından parmak uçlarıyla yüzüne çok yaklaştırmadan konuşmaya başladı. Ne dediklerini duyamıyordum. Sertçe yere düşmemle gözlerimi açtım. Abim çocuğa doğru sinirli adımlarla ilerliyordu. Ne yapacağını merak etmiyordum. Kesin kafa atacaktı. Öyle de olmuştu. Çocuk geriye doğru sendelediğinde abim sinirle bana kısa bir bakış atmıştı. Burnu kanıyordu. O da sinirle abime yumruk attı. Korkuyla ağlamaya ve bağırmaya başladım. Ayağa kalkmaya çalıştım ama yürüyemeyecek kadar sarhoştum! Bağırmamla komşular çıkıp abimi ve çocuğu ayırdığında abim sinirle tehdit etti. "Seni bitireceğim oğlum!" çocuk sanki tehdit edilen o değilmiş gibi yakalarını düzelttikten sonra "Bana tehdit savuracağına kardeşine sahip çık! Barlarda sızıp kalmasın! Ben olmasaydım kim bilir başına ne gelecekti! Kardeşinin de o 3 arkadaşı da ben olmasaydım o bardan çıkamazdı! Şimdi siktir git!" Bana konuşmasının arasında hakaret ettiğinde kalkmaya çalıştım. Ağzının ortasına bir tane de ben vuracaktım! Arabaya yürürken "Yediğin dayak için şikayet ederken lazım olur, adım Savaş Bozgunoğlu. Polislere söylersin." arabaya bindi. Abimi tutan komşular bıraktığında abim sinirle bana döndü. Gelen polislere herhangi bir sorunun olmadığını söyleyip göndermişti. Neden şikayet etmediğini anlayamamıştım. Geçen süre zarfında ayılmıştım. Birkaç fincan kahve içmiştim. Abim yüzünü temizledikten sonra karşıma geçmişti. "Anlat." kafamı kaldırdım. "Neyi anlatayım?" "O herif kimdi? Neden onun masasına gittin? Neden seni otele götürecekti? Nereden tanışıyorsunuz?" "Adı Savaş. Mercan gitmek istedi. Neden otele götüreceğini bilmiyorum. Çok sarhoştum. Hiçbir şey hatırlamıyorum." "Neden o kadar içtin!" bağırdığında korkuyla geri çekildim. "Aptal mısın sen! Küçük bir kız çocuğu değilsin! 24 yaşında bir kadınsın sen! Yaşına göre davran! Ergen değilsin. Senin başına açtığın dertleri ben toplamak zorunda değilim!" sinirle bağırdım. "Toplama o zaman! Annem ya da babam değilsin sen benim! Ne yapacağımı söyleyemezsin tamam mı?!" koltuktan kalkıp odama gittim. Kapıyı çarparak kapattıktan sonra kilitledim! Sabah telefonumun sesine uyandığımda gözlerimi açmadan komodinin üstündeki telefonumu alıp açtım. "Hı?" "Devrim çabuk kalk." annemin sesiydi. "Ne oluyor?" gözlerimi araladım. "Yarın evde günüm var. Benim yerime sen halledeceksin. Çok işin var hadi. Ben senin için çalışma planı hazırladım. Mesaj attım. Ona harfiyen uy. Rezil etme beni." "Anne ama-" "Ama yok anneciğim, hadi bebeğim çabucak hallet işleri. Yardımcıyı aradım. Gelecek birazdan. O temizliği yaparken, sen yemekleri hallet." ofladım. "Anneye oflanmaz balım. Hadi güzelim. Üzme beni." doğruldum. "Hem Nisa teyzen bir çocuk bulmuş. Annesi gelecek çocuğun. Hem oğlunu gösterecek, hem de seni görecek." ofladım. "Ne zaman geleceksiniz siz?" "Yaz sonuna kadar buradayız. Gelirken haber veririz." telefonu suratıma kapattı. Kalkıp duş aldıktan sonra dün olanları hatırlamaya çalıştım. Hatırladığım tek şey günün başı ve sonuydu. Kızlarla bara gitmemiz ve abimin o uzun saçlı çocukla kavga etmesi başı ve sonu oluşturuyordu. Arası yoktu. Neler olduğu hakkında bir fikrim yoktu. Neden abim ve o çocuk kavga etmişti? Neden beni eve o bırakmıştı? Hiçbir şey hatırlamıyordum. Hatırladığım şeylerden biri de dün gece abimin bana söylediği şeylerdi. Kalbim kırılmıştı. Eve gelen yardımcı temizliğe başladığında kahvaltı yapmış, hemen ardından annemin gönderdiği listeyi yapmaya başlamıştım. Önlüğümü takıp, kafama tülbent bağladım. En başta poğaça vardı. Poğaça hamuru için malzemeleri yoğurma makinesinin içine attım. O orada karışırken kek hamuru için malzemeleri karıştırdım. Bunlar kolay olanlardı. Daha yapmam gereken 7 çeşit yemek vardı! Poğaça hamurunu mayalanması için ağzını kapatıp kenara kaldırdım. Poğaçayı en son yapacaktım. Belki yarına bile bırakabilirdim. Hamur ne kadar mayalanırsa o kadar güzel olurdu.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE