5.

1831 Kelimeler
DEVRİM Öğleden sonra kapı çaldığında yardımcı kapıyı açmıştı. "Kim geldi?" seslendiğimde kızlar içeri girdi. "Selam." Beni gördüklerinde şaşkınca baktılar. "Devrim bu hal ne?" "Yarın annemin günü var. Annem olmadığı için ben ev sahipliği yapacağım. Yemek hazırlıyorum." "Umutsuz ev kadınlarına dönmüşsün. Kafandaki ne öyle senin?" güldüm. "Babaannemin hediyesi. Çeyizime koymuştu." gülüştüler. "Of ne evlilik meraklısı bir kızsın!" ofladım. "Onu bunu bırakın da. Dün geceyi hatırlıyor musunuz?" hepsi kafalarını iki yana salladı. "Kız kardeşim mesaj attığımı söyledi. Adresi istemiş biri. O da vermiş. 1 saat sonra da taksiyle eve gitmişim. Numarası var ama ne w******p'ta ismi var ne de sosyal medyada. Sen hatırlıyor musun?" merakla bana baktılar. "En son bara gittiğimizi hatırlıyorum. Ondan sonrası yok. Bir de ayılmaya başladığım zaman biraz var. Dün gece ne olduğuna inanamayacaksınız zaten." hepsi merakla baktı. "Ne oldu?" "Sanırım sizi Savaş gönderdi eve." Mercan oflayarak bize baktı. "Of şansıma bak ya. Güzelim çocuğu bırakmışım." ardından bana döndü. "Sen nereden biliyorsun?" "Beni eve bıraktığında abimle kavga ettiler." "Seni eve o mu bıraktı?" kafa salladım. "Hatırlamıyorum çok bir şey. Telefonumu bulmuş. Nereden bulduysa artık. Abimi aramış." "Sen telefonunu nereye koymuştun ki?" "Ben bara gittiğimde her zaman göğsüme sokarım telefonumu. Bilmiyor musun?" kaşlarını kaldırdı. "Elini göğsüne sokmamıştır heralde?" "Hiçbir şey hatırlamıyorum." Mercan kollarını bağlayarak sandalyeye oturdu. Diğer kızlara döndüm. "Siz de oturun benim de az bir işim kaldı zaten." masaya oturdular. "Ee abinle niye kavga ettiler?" "Bilmiyorum abim otel falan bir şeyler saçmaladı ama tam yok o kısımlar." merakla dinlediler. "Abimin ağzı gözü dağıldı. Nasıl vurduysa çocuk." güldüm. "İyi yaptı ama! Hak etmişti." güldüğümde şaşkınca baktılar. "Abimle tartıştık biraz." Katy gülerek "Belli oluyor." güldüm. Kısırın bulgurunu ıslattım. Onun ıslanmasını beklerken, yaprakları sudan çıkardım. Güneş "Aklıma bir şey takıldı." dediğinde ona döndük. "Ne takıldı?" "Bizi taksiyle gönderdi de, seni neden kendi bıraktı?" dudak büzdüm. "Bilmem. Yolunun üstünde olabilirim?" Katy güldü. "Ya da senden hoşlandı?" gözlerimi devirdim. Mercan abartıyla "Saçmalamayın!" diye sesini yükselttiğinde ona baktık. "Yani, şey, birden öyle çıktı." tekrar bana döndüler. Önceden hazırladığım dolma içini de alıp masaya geçtim. Yaprakları sararken başımda konuşuyorlardı. "Hoşlanmış olabilir?" "Hoşlandıysa bile abimle kavga ettikten sonra vazgeçmiştir." gülüştüler ama bana hak vermişlerdi. Mercan "Onat'la konuştun mu?" "Hayır. Aramadı. Hoş, arasa da gidemem zaten. Yarın bir çocukla tanışacağım." "Kimle?" omuz silktim. "Bilmiyorum. Nisa teyzenin bir arkadaşıymış. Annesi gelecekmiş çocuğun." "Nasıl biri acaba?" dudak büzdüm. "İnşaallah kısa saçlı, bıyıklı, kaslı, kısa ve aptal biri değildir." "Neden kassız ayol?" "Ay ben öyle yemek seçen insanla birlikte olamam. Benim evleneceğim adam yemek yiyecek. Çöp öğütücüsü gibi olacak. Ne versem yiyecek. Şimdi kaslı olsa karbonhidrat yemem, protein tozu kullanıyorum, yağlı şeyler yemem egzersiz yapmam lazım. Ben uğraşamam öyle. Fenalık geliyor." güldüler. "Ay sen göbek seviyorsundur kesin." kafamı iki yana salladım. "Göbek değil aslında anlatamadım sanırım. Belirgin abartılı kasın olmasını sevmiyorum. Görüntüsü güzel olabilir ama istediğini yiyemedikten sonra ne işe yarar? Değil mi?" kafa sallayarak onayladılar. "Hem ayrıca, o çocuk kesin uyuşturucu falan kullanıyor. Gözlerinin altının morluğunu görmediniz mi?" Katy beni onayladı. "Barda çok belli değildi göz altlarının morluğu. Düzelmiş gibiydi." omuz silktim. "Bir kere kullandıysa hep kullanır. İçkiye de bir kere diye başlamıştık. Hatırlasanıza?" kafa sallayarak güldüler. Mercan hala inanmayan gözlerle bana bakıyordu. "Bakma bana öyle. O çocukla bir daha karşılaşmayız bile." Güneş güldü. "Bizim okuldalar." ters ters baktım. "Çömez zaten. Hiçbirimizin işi olmaz onunla." kızlar kıkırdadı. Güneş "Zaten onun yanındaki daha çekici." kahkaha attım. "Yere bakan yürek yakan. Güneş kaşla göz arasında ne ara?" güldü. "Okulda kesiştik biraz. Tabi sevgilisi olduğunu duyana kadar." yüzü asıldı. Katy güldü. "Üzülme aşkım. Ayırırız." kahkaha attık. Katy'nin planları fazla can yakıcı olabiliyordu. SAVAŞ Eve gider gitmez kavgada yırtılan gömleğimi üzerimden parçalarcasına çıkarmış duşa girmiştim. Yüzümdeki açık yaralar sıcak suyun etkisiyle sızladığında acıyla suyu kapatıp çıktım. İlk yardım çantasını alıp odama geçtim. Altıma baksırımı giyinip aynanın karşısına geçtiğimde aynada gördüğüm suratımla tekrar sinirlenmiştim. Burnum şişmiş ve morarmıştı. Kaşım ve dudağım patlamıştı. Pamuk ve oksijen suyunu çıkarıp yüzüme dökecekken kapım çaldı. "Kim o?" "Ben." Barış'ın sesiydi. "Gel." içeri girdi. "Nasıl geçti geceniz?" "İğrenç." yüzümü ona döndüğümde korkuyla bana baktı. "Ne oldu lan sana! Kim yaptı sana bunu? Ağzına sıçarım kim yaptıysa. Nasıl oldu? Anlat." ofladım. "Yarın anlatırım. Şimdi uyumak istiyorum. Çok yorgunum. Şu yüzümü temizleyip uyuyacağım." "Ben temizlerim. Dur sen." Beni yatağa oturttu. Oksijen suyunu pamuğa döktü. "Acırsa söyle." kafa salladım. "Anlat hadi." "Anlatacak bir şey yok. Kavga ettim." "Aradaki olayları anlat." ofladım. "Uyumak istiyorum. Yarın söz anlatacağım." "İyi tamam. Anlatma sen zaten bana hiçbir şeyi ama söz ver. Bir daha bulaşmayacaksın kimle kavga ettiysen." "Of, zaten bir daha zannetmiyorum karşılaşacağımı. Gereksiz insanlar." yüzümü temizledi. "Hadi biraz yat dinlen." kafa salladım. "Annem yüzümü görmesin böyle." "Onlar yarın erkenden kaplıcaya gidiyor. Merak etme. Ben hallederim." "Eyvallah." yattım. Üzerimi örttü. "Defne de teyzemlerin yazlığına gidiyor. Biz de kaçalım birkaç gün. Ne dersin?" "Olabilir. Bakarız." "İzin alırım yarın." "Kararlaştıralım önce." kafa salladı. "İyi o zaman. İyi geceler." "İyi geceler." odamdan çıktığında Bal uykulu adımlarla yatağından kalkıp ayak dibime yattı. "İyi geceler balım." Sabah telefonumun zil sesiyle gözlerimi araladım. Bal havlayarak üzerime atladı. Komodinden telefonumu aldım. Numaraydı. "Alo?" "Savaş Bozgunoğlu?" "Evet benim? Siz kimsiniz?" "Ben mühendislik fakültesi dekanı Nurullah Toksöz." doğruldum. "Bir sorun mu var?" "Yok hayır. Önemli bir şey değil. Eğer müsaitseniz, öğlenden sonra yarım saat uğrayabilir misiniz diye soracaktım." "Anladım. Tabiki uğrarım. 1 saat sonra okulda olacağım." "Harika. Son dakika haber verdim ama sorun olmaz inşallah?" "Yok hayır. Önemli değil." Bal suratıma baktı. Tuvaleti vardı. "Çok kısa sürecek zaten." "Pekala o zaman. Okulda görüşmek üzere." gülümseyerek telefonu kapattım. Ne diyecekti acaba? Evin kapısını açıp Bal'ı bahçeye çıkarmış, ardından hazırlanmak için odama çıkmıştım. Mete'yle aldığımız gömleklerden birini giymiş, saçlarımı topuz yaptıktan sonra çoraplarımı ve pantolonumu giymiştim. Evden çıkıp kapıyı açtığımda Bal'ı yere sıçarken gördüğümde derin bir nefes aldım. İşini bitirdikten sonra üzerini kapattı. "Bal hadi gel aşkım." koşarak eve girdi. "Aşkım benim birkaç saatlik işim var. Sonra geleceğim tamam mı?" bir kez havladı. "Evi dağıtma prensesim." kafasını öptüm. Kaka poşeti alıp evden çıktım. Gömdüğü kakayı topladıktan sonra çöpe attım. Koşarak metroya yetişmiş, 6 durak sonra inmiştim. Okul metroya çok yakın olduğu için şanslıydım. Metrodan indikten sonra birkaç dakika yürümüş ve okula varmışım. Saate baktım. 40 dakika olmuştu. Hızlı adımlarla okula girdim. Hem öğretmen kartım, hem de öğrenci kartım vardı. Öğretmen kartım henüz çıkmamıştı ama öğrenci kartımı kayıttan sonra vermişlerdi. Dekanın odasına gittiğimde kapıdaki sekretere ismimi söyledim. "Buyrun. Sizi bekliyor." içeri girdim. "Hoşgeldiniz." Elini uzattı. "İyi günler. Nasılsınız?" "İyiyim, sağ olun. Oturun lütfen. İyi misiniz?" yüzüme baktı. Kafa salladım. "Trafik magandaları." "Anladım. Geçmiş olsun. Ne içersiniz?" "Kahve olabilir." telefonu aldı. "Bize iki kahve. Sade mi?" Bana baktı. Kafa salladım. "2 sade kahve." telefonu kapatıp bana baktı. "Öğretmen olmaya alıştınız mı?" "Henüz değil. Derslere girdikten sonra karar vereceğim." güldü. "Öğrencilikten daha kolay." "Öğrenciliğim de bitmedi. Aslında aklıma takılan bir şey var." "Sorun ne?" "Öğrencilerle nasıl konuşmalıyım? Öğretmen olarak mı? Öğrenci olarak mı? O biraz kafamı karıştırıyor." "Nasıl isterseniz. Ders dışında samimi olmak sizin elinizde." "Öğrenci ve öğretmen olmak biraz zor." güldü. "Yapacağınızdan şüphem yok çok yetenekli bir öğrencisiniz." gülümsedim. "Teşekkürler. Bir sorum daha var. Hangi derslere gireceğim?" "Zaten sizi buraya çağırmamdaki nedenlerden biri bu. Ders programları hazır." çekmeceden bir dosya çıkardı. "Bu gireceğiniz sınıflar. Sadece 4.sınıflara gireceksiniz. İngilizce yeterlilik sınavından aldığınız nota bakılırsa ingilizceniz çok iyi derecede." kafa salladım. "Derslerden bazılarını ingilizce işleyeceksiniz. Zaten ayrıntılı olarak yazıyor dosyada. Alttan ders alan öğrencileriniz var. Yani hem bazı ortak derslerde sınıf arkadaşı, hem de öğretmenleri olacaksınız." güldüm. Kahveler geldi. "Bu biraz tuhaf olacak." kafa salladı. "1.sınıfların ilk dönem 7, ikinci dönem 7 olmak üzere 14 dersi var. Kolay dersler. Zorlanacağınızı düşünmüyorum. Ders vereceğiniz sınıf listesi ve işlenecek konular var. Kaynak kitaplarınız varsa onları örnek alarak not olarak verebilirsiniz. Ya da referans olarak verebilirsiniz." kafa salladım. Sadece 4.sınıflara girecektim. 9 dersin 3'üne ben girecektim. Gireceğim dersler kolaydı. "Sizi buraya çağırmamdaki nedenlerden diğeri öğrencilerin gideceği bir kamp. Oraya katılıp, öğrencilerinizle kaynaşmanız için bir fırsatınız var." "Öğretmen olarak oraya katılırsam benimle zaman geçireceklerini zannetmiyorum." Hadi ama kim öğretmeniyle kampa gitmek isterdi ki! "Öğretmen olduğunuzu söylemeniz gerekmiyor. Siz de bir öğrencisiniz. Sizden ve benden başka kimse öğretmen olduğunuzu bilmiyor. Öğrenci olarak katılırsanız siz de kaynaşabilirsiniz." mantıklıydı. "Bunu düşünmeliyim." "Tabiki. Size organize eden öğrencinin telefon numarasını vereyim. Karar verirseniz ararsınız." bir kağıt uzattı. "Teşekkür ederim." cebime koydum. Aramayacaktım. Aklıma Mete geldi. Acaba onun geçiş işlemlerini ben halledebilir miydim? "Size bir sorum olacak." "Tabi buyrun." "Bir arkadaşım, geçiş başvurusu yaptı. Ne zaman belli olur bir bilginiz var mı? Eğer kamptan önce belli olursa onunla birlikte katılmayı düşünebilirim." "Arkadaşının ismi neydi?" gülümsedim. "Mete Kamacı." ismi yazdı. "Geçiş işi bende. Kampa başvuru yapın." ayağa kalktım. "Ben artık gideyim. Ailemle kamp işini konuşayım." "Harika. İyi günler size." uzattığım elimi sıktı. "İyi günler." Okuldan çıktıktan sonra metroya yürürken Mete'yi aradım. Geçiş işlemlerini hallettiğimi söylemeliydim. "Hı?" "Hadi uyan uykucu. Sana bir haberim var." "Ne oldu sabah sabah?" "Ne sabahı oğlum? Öğleni geçiyor." ofladı. "Neden aradın?" "Sana bir haberim var." "Ne haberi?" "Geçiş işlemlerini hallettim." "Nasıl hallettin oğlum? Daha dün başvurdum." "Kardeşin öğretmen. Dekanla konuştum. Ben hallederim dedi." "Ciddi misin lan sen?" sesi canlı gelmeye başlamıştı. "Çok ciddiyim. Şimdi okuldan çıktım. Metroya gidiyorum. Eve geçeceğim. Bize gel. Kahvaltı yapmadım. Birlikte kahvaltı yaparız." "Allah! Tamam. Geliyorum hemen. Yoldan su böreği al." "Alırım Allah'ın cezası tamam." Telefonu yüzüne kapattıktan sonra metronun yürüyen merdivenlerine bindim. Aşağı doğru inerken cebimden akbilimi çıkardım. Turnikelerden geçtiğimde telefonum çaldı. Barış arıyordu. Metrodan indikten sonra arardım. Mete'nin istediği su böreklerinden aldıktan sonra eve gittim. Bal'ın yemeğini verdikten sonra mutfağa girip çay suyu koydum. Mete birazdan gelirdi. Bal homurdanarak mamasını yerken onun bu haline gülümsedim. Onu 2 yıl önce bulmuş, birkaç günlüğüne bakmak için almıştım. Aldığımda ufacıktı. Gözlerini bile açamayacak haldeydi. Hastaydı. Tedavi ettirmiş, bakımını üstlenmiştim. İyileştikten sonra da sahiplenmiştim. Babam ilk zamanlar karşı çıksa da o da alışmıştı. Annem bizden daha çok seviyordu. Tabi çiçeklerine sıçmadığı zamanlar. Telefonum çalmaya başladığında tezgahın üstünden alıp ismine baktım. Barış arıyordu. Unutmuştum aramayı. "Efendim ikiz?" "Akşama evi boşaltman lazım." "Neden?" "Arkadaşlarım gelecek. "Bana ne oğlum. Ben odamda oyun oynarım." "Olmaz. Boşalt evi. Akşam görmeyeyim seni." ofladım. "Barış amına koyayım senin ya. Of!" "Oflama ikiz. Evi boşalt. Ben akşamüstü geleceğim." "Barış senden nefret ediyorum." Telefonu yüzüne kapattığım sırada kapı çaldı. Mete gelmişti. "Hoşgeldin." yüzüm asıktı. Mete şaşkınca baktı. "Ne bu halin? Yüzünden düşen bin parça. Ayrıca kiminle kavga ettin oğlum? Şu yüzünün haline bak!" "İçeri geç. Dün gece yanımıza gelen kızların birinin abisiyle kavga ettim." "Neden? Ne oldu?" "İyilik yaptım kızı evine götürdüm. Abisi ona bağıracağına bana saldırdı." kahkaha attı. "Kimin abisi?" "O kızıl saçlı olanın. Bir de bana saldırıyor. Sen misin bana saldıran bir güzel dövdüm. Birkaç darbe yedim ama sen bir de onu gör." kahkaha attı. "İyi olmuş. Neyse yüzün neden asık?" "Barış'la konuştum şimdi. Akşama evi boşalt dedi. Müsait misin?" "Bu akşam mı?" kafa salladım. "Burcu gelecekti ama iptal ederim." "Barıştınız mı?" "Yok. Anlaşmaya geliyor ama ertelerim. Yarın gelir." ofladım. "Planını bozma. Aranız bozuk zaten. Anlaşın siz." masaya oturduk. Çayları koydum. "Senden önemli amına koyayım. Gel sen. Ben iptal ederim." "Ya yok. Siz halledin işinizi. Ben Serdar'ı ararım. Olmadı İhsan'a kaldım." güldü. "Serdar ve Eda'nın yıldönümü. Onlar 2 gün yurt dışına çıkacak." "İhsan'a kaldık desene?" güldü. "Gel işte. Ben iptal ederim Burcu'yu. Sıkıntı yok." "Olmaz. Ben İhsan'ı ararım. Siz halledin işinizi. Neyse hadi çayları soğuttuk."
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE