3-Atmaca timi

1875 Kelimeler
Yazar Anlatımı Mardin Karadeniz’in yağmurlu ve serin havasını geride bırakan Doğan, görev yeri olan Mardin’e dönmüştü. Evine doğru giderken güneş daha doğmamıştı. Eve gidip dinlenmek istiyordu. Yarın izni bitecekti. Aklında ise Tuana vardı. Aslında Tuana, onun aklından hiç çıkmıyordu. Telefonu çalmaya başladı. Ekrana baktığında Timur komutanın aradığını gördü. “Komutanım…” “Acil karargâha gelmen gerekiyor, Doğan.” dedi. Timur komutan çağırıyorsa önemli bir durum olduğunu anlamıştı. İlerideki şeritten geriye döndü. Karargâha doğru yola çıktı. “Hemen geliyorum, komutanım.” “Beş dakikan var, Doğan.” deyip kapattı. Arabayı daha hızlı sürmeye başladı. Beş dakika sonra karargahtaydı. Doğan, hızlı adımlarla ilerlerken yanından geçen her asker ona selam veriyordu. Hızlıca kamuflaj üniformasını giydi. Timur komutan, harekât merkezindeydi. Onun yanına geldiğinde asker selamı verdi ve etrafa göz gezdirdi. Dev ekranda uydu bağlantıları, İHA görüntü akışları vardı. Timur komutan da dev ekranın tam önündeydi ve bölgedeki görüntüleri inceliyordu. “Doğan…” dediğinde hazır ola geçti. “Komutanım, çağırdınız hemen geldim.” Doğan bakışlarını dev ekrana çevirdi. Sınır bölgesine yakın bir bölgenin 3D modeli ekrandaydı. Bir köyün üstünde kırmızı ışık yanıp sönerken bu tehlikeyi işaret ediyordu. Sarı parlayan noktalar ise ısı kaynaklarıydı. Bölgede ters giden bir şeyler olduğunu anlamıştı. Sınırda büyük bir örgütün kurulmaya başlandığı bilgisi aylar önce gelmişti. Düşman, bir süre sessizliğe gömülmüştü, asıl operasyon şimdi başlıyordu. Timur komutan da kırmızı noktaları işaret etti. “Gece yarısından sonra İHA’larımız sınır bölgesi çevresinde düzensiz ama organize bir hareketlilik tespit etti. Gece üç sularındaysa yedi kişilik hedef tespit edildi. Uzun namlulu silah ve roketatar taşıyan iki kişi vardı. Diğer üç kişi de yıkılmış evlerin arasında nöbet değiştirdi. Sabaha karşı birkaç hedef daha tespit edildi. Bu bölgeye gelmeleri tesadüf değil.” Doğan gözünü haritada bir noktaya kaydırdı. “Komutanım, bu koordinatlara bakılırsa o bölge köyün eski değirmen alanı. Zemin yumuşak, tünel kazmak için ideal. Büyük ihtimalle, bölgede tünel kazılmış ve sınır ötesinden bu şekilde geliyorlar. Orası sınırdan Türkiye’ye giriş noktası olabilir.” Timur Yıldırım başını salladı. “Evet, bölgede yeni kurulmuş bir sinyal vericisi tespit ettik. Burak’ın raporuna göre dışarıdan veri aktarımı yapılıyor. Bu bölgeye yakın sınır ötesinde bir yerde üsleri olduğunu fark ettik. Burada büyük ihtimalle bu örgütün lideri var. Yavaş yavaş Türkiye’ye doğru sızıyorlar. Dediğin gibi geçiş noktası bu değirmen alanında kazdıkları tüneller.” Doğan kaşlarını çattı. “Lider mi? Zaten, ordunun başına o bölgeyi iyi tanıyan birini getireceğini düşünmüştük. Hiç görüntüsü yok mu? Yani üs ve lideri bulamaz mıyız?” Timur komutan dev ekranın yanındaki bilgisayar ekranından, 15 saniyelik bir SİHA kaydını açtı. Sarı puşili adam, elinde telsizle yürürken iki kişi önünde eğilmiş, diğerleri de diz çökmüştü. “Sadece bu görüntü var. Şu an kim olduğunu tespit edemedik ama yakında tespit edilir.” Timur komutan, dijital ekranın kenarındaki bir tuşa bastı. Yeniden harita karşılarına çıktı. “Doğan, şu an bu hedefler köyde ve sivillerle aynı bölgedeler. Sivillere zarar verebilirler bu yüzden köye hemen gitmeniz gerekiyor. O bölgedeki hedefleri temizleyene kadar sivillerin güvenli bir alanda olması gerekiyor. Sivil halk tahliye edilecek.” Doğan onayladı. “Ne zaman gidiyoruz?” diye sordu. Timur komutan direkt cevap verdi. “Yarım saat içinde harekete geçiyorsunuz. Ama bu sıradan bir baskın değil. Sessiz, ani ve kayıpsız bir operasyon istiyorum. Şu an öncelikli olan sivil halk. İHA hâlâ bölgede. SİHA ise 20 dakikaya bölgede olacak. Siz oradan ayrılınca havadan değirmen etrafı vurulacak.” Timur komutan, askerlerden birini yanına çağırdı. “Atmaca timindeki herkese haber verin. Beş dakikaya burada olsunlar.” “Emredersiniz, komutanım.” deyip çıktı. Tim üyeleri beş dakika geçmeden harekât merkezinden içeriye girdi. Onlar her zaman tetikteydi. Hepsi kamuflaj üniformalarını giymiş, verilecek emri bekliyordu. Hazır ola geçip Doğan ve Timur komutanı selamladılar. Doğan sırayla timindeki askerlere baktı. Hepsi aslan gibiydi. Üsteğmen Raşit Akıncı Teğmen Murat Karaca Teğmen Elif Karaca Astsubay Başçavuş Burak Taşyürek Astsubay Başçavuş Boğaç Yalçın Astsubay Üstçavuş Tarkan Yamaner Astsubay Çavuş Berat Dağlı Atmaca timindeki her asker özel olarak eğitim almış, hepsi birbirinden farklı özelliklere sahipti. Raşit, timin en kibarıydı ve asla küfretmezdi. Timin ikinci komutanıydı. Murat keskin nişancıydı ve şahin gibi gözleri vardı. Elif, operasyon sırasında yaralanan olursa ilk müdahaleyi yapıyordu aynı zamanda çok iyi dövüşüyordu. Burak ise timdeki istihbarat işleriyle uğraşırken aynı zamanda çok iyi bir hackerdı. Sızamadığı sistem neredeyse yoktu. Boğaç timdeki bomba imha görevini üstlenmişti. Timin en sessiziydi çünkü geçmişte yaşadıkları yüzünden konuşmaktan hiç hoşlanmazdı. Tarkan timin en komiği ve eğlencelisiydi ama sevdiklerine bir şey olursa delirirdi. Timin en küçüğü Berat ise çevreyi avcunun içi gibi bilir ve time yön bulma konusunda yardımcı olurdu. Kısaca Atmaca timi, birbirine bağlı ve çok başarılı bir timdi. Doğan haritanın üstünden hepsine tek tek görevlerini anlattı. “Elif ve Berat tahliyeyle ilgilenecek. Boğaç, ön temizlik ve bomba taraması yapacak. Murat tepeden tehlike olup olmadığını kontrol edecek. Raşit ve ben merkez alandan sızacağız. Burak ve Tarkan da arka kısımda bekleyip tehlike anında bize haber verecek. Herkes görevini anladı mı?” diye sordu. Timdeki herkes kafasını salladı ve hep bir ağızdan “Anladık, komutanım.” dedi. Timur komutan hepsine gururla baktı. “O zaman Atmaca timi artık çıkmaya hazır.” Doğan bir adım ileri çıktı. Elini alnına koydu ve “Emredersiniz, komutanım,” dedi ve timini alarak oradan ayrıldı. Tim, karargâhın önünde onları bekleyen askeri araca doğru giderken Tarkan önlerine geçti ve her zamanki gibi ön konuşmayı yaptı. “Sayın yolcular, Atmaca Hava Yolları’na hoş geldiniz. Bugünkü güzergâhımızda bol aksiyon, az biraz terörist ve biraz da patlama sesleri var. Lütfen kemerlerinizi bağlayınız, dualarınızı ediniz.” Berat ve Burak gülerken Boğaç kafasını iki yana salladı. Diğerleri arkadan onlara doğru ilerliyordu. Boğaç öfkeli bir sesle “Lan, sen neden her operasyondan önce bunu söyleyip duruyorsun?” dedi. Tarkan, alkışları kabul eder gibi eğildi. “Şanlı Atmaca timinin motivasyonunu yükseltmek benim görevimdir. Eğlence olmadan görev olmaz.” Elif, Murat ve Raşit yanlarına ulaştığında ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Doğan geldiğinde hepsi hazır ola geçti. Doğan’ın bakışları Tarkan’a kaydı. “Yine ne saçmalıyorsun sen? Gece beni aramanı unutmadım. Bunun bedeli ağır olacak. Senin amacın ne?” Tarkan omuz silkti. “Öylesine…” dediğinde Doğan dişlerini sıktı. “Lan, şu kelimeyi sana yasaklamadım mı? Tarkan hatırlat, geldiğimizde sana güzel bir idman yaptırayım.” Tarkan yüzünü buruşturdu. “Yapmayın, komutanım. Köleniz olayım, yapmayın.” Tarkan, Doğan’ın acımadığını biliyordu. Korkuyordu. Boğaç sırıttı. “Komutanım, ben zevkle hatırlatırım.” Tarkan ona kafasını iki yana sallayarak baktı. “Oldu mu, devrem? Senin yaptığın insanlığa sığar mı?” diye sordu. Boğaç omuz silkti. Burak da gülerek onayladı. “Senin adam olman lazım. Ben de hatırlatırım.” Tarkan kaçışının olmadığını anlayınca yeniden Doğan’a döndü. Yalvarmaya başladı. “Komutanım, acıyın bana. Bir daha valla sizi aramam. Raşit komutanı ararım.” Raşit kaşlarını çattı. “Tarkan, beni ararsan anandan emdiğin sütü burnundan getiririm.” Berat ona gülerek baktı. “Komutanım, küfretmeden nasıl da güzel küfrediyorsunuz.” Tarkan ona ters ters baktı. “Berat…” dedi, uyarıcı bir tonda. Berat direkt sustu. Doğan “Artık goygoyu bırakın! Gidiyoruz.” diye emir verdi. Elif ve Murat timdeki en sessiz kişilerdi çünkü çocukları Mert’in fotoğrafına bakmakla meşgullerdi. Arabaya bindiler. Arabayı Berat kullanıyordu. Bir yere kadar arabayla devam edip sonra yürüyeceklerdi. Bu sırada Doğan da sevdiği kadının fotoğrafını çıkarttı. Ona baktı ve yüzünü okşadı. Yanında oturan Burak, göz ucuyla fotoğrafa baktı. “Komutanım…” Timde onun Tuana’yı sevdiğini bir tek Burak ve Raşit biliyordu. Doğan fotoğrafı cebine koydu ve ona döndü. “Sus, Burak. Ne diyeceğini biliyorum.” Burak sustu ve önüne döndü. Doğan’ın kendine bunu yapmasından rahatsızdı ama komutanı olduğu için ona karşı gelemiyordu. Bu sırada Tarkan ‘Çayır Biçiyom Çayır’ şarkısını açtı. Herkesin bakışları ona kaydı. Tarkan bu şarkıyı dinlemeden operasyona çıkamazdı. Doğan kaşlarını çattı. “Kapat! Sana bunu da yasaklamıştım.” “Ama komutanım…” diye itiraz etti. “İdman diyorum, Tarkan.” Tarkan direkt şarkıyı kapattı. Atmaca timi fazla geçmeden köyün yakınına ulaşmıştı. Etraf şu an sessiz ve temizdi. Doğan, harekât merkezine ulaştıklarını bildirirken Raşit de dürbünle etrafı izliyordu. Boğaç ilk olarak girişe yerleştirilen patlayıcıyı tespit etti. Hızla etkisiz hale getirildi. “Temiz, komutanım.” Köye vardıklarında beş hane olduğunu fark ettiler. “Herkes ne yapacağını biliyor. Hızlıca burayı boşaltıyoruz. Sonrasını SİHA ve destek ekip halledecek.” Elif ve Berat evdeki kadın ve çocukları boşaltmak için dikkatle ilerledi. Herkes çok tedirgindi. Kadınlardan biri çocuğunu kucağına alırken panikle bağırdı. Elif hemen yanında belirdi. Anaç bir tavırla destek oldu. “Abla, sakin olun. Şimdi gözlerime bak. Derin nefes al. Tamam mı? Türk askeri burada. Hiçbir şey olmayacak. Biz buradayken size kimse bir şey yapamaz.” Kadın gülümsedi. “Allah sizden razı olsun. Askerimin ayağına taş değmesin.” Elif de gülümsedi. “Allah sizden de razı olsun.” Tam o anda, köyün doğu yamacında bir hareketlilik oldu. Murat, telsizden bildirdi. “Doğu cephesi hareketli. Karşıdaki tepeden lazer işaretlemesi yapılıyor. Dikkatli ve hızlı olun.” Doğan bakışlarını sertleştirdi. Yanında tetikte duran Raşit’e döndü. “Raşit, bölgedeki hedefleri hallet. Boğaç, seni korumaya alacak. Murat, bize tepeden gözlem yapmaya devam et.” Tarkan ve Burak ise arka tarafın güvenliğinden sorumluydu. Her an tetikteydiler. Elif küçük çocukları ve kadınları araca bindiriyordu. Bir çocuğu tam kucağına almıştı ki havada keskin bir ses duyuldu. Tüm tim aynı anda irkildi. Murat “Komutanım, saldırı!” diye bağırması ve toprağı bile yerinden söken patlama olması bir oldu. Elif’in bulunduğu yerden toz bulutu yükseldi. Tim üyeleri etrafa savruldu. Doğan herkesi telsizden kontrol etti. Herkesten ses gelirken Elif’ten ses yoktu. “Elif! Elif cevap ver! Elif neredesin?” Cevap yoktu. Berat enkaza doğru koştu ama Boğaç bağırdı ve onu engelledi. “Berat! Bekle! Temizlemeden giremezsin. Yeniden patlayabilir. Herkes geri çekilsin!” Atmaca timinin yüreğinde yangın vardı çünkü Elif’in olduğu yer patlamıştı. Doğan, askerini kaybetmenin verdiği acıyla kahrolurken hiçbir şey yapamıyordu. Etrafta çok fazla duman vardı. Murat çoktan koşmaya başlamıştı. Gözleri alev almış gibiydi. “Elif!” diye bağırıyordu. Doğan onun delilik yapacağını anlayıp ona doğru koşmaya başladı. Bu sırada harekât merkezinden Timur komutan onlara bağırsa da hepsinin odağı Murat’taydı. Doğan ona koşarken “Murat sakın!” diye bağırdı ama Murat dinlemedi. Tozun arasına daldı. Enkazdan bir el görünüyordu. Elif’in eli… O eli nerede görse tanırdı. Elif’i buldu. Gözleri açıktı ama nefes almıyordu. Vücudu paramparçaydı. Murat o an dizlerinin üstüne çöktü. Gözlerinden yaşlar boşaldı. “Elif… Ne olur uyan… Uyan hadi… Beni yalnız bırakma…” Yüzünü eşinin alnına koydu. Hıçkırıklara boğuldu. Tim yere çöktü. Doğan “Murat, geri gel!” diye bağırıp ona doğru koşup kurtarmak istedi ama ikinci patlama meydana geldi. Murat birkaç metre savruldu. Doğan ve Raşit hemen ona doğru koştu. Diğer tim üyeleri de tam arkasındaydı. Murat’ın karnı parçalanmış, nefes almakta zorlanıyordu. Doğan’ın gözleri doldu. “Murat…” diye fısıldadı. Murat can çekişiyordu. İleride de sevdiği kadın yerde yatıyordu. Berat, Burak ve Tarkan onun yanındaydı ve ağlıyorlardı. Elif çoktan şehit olmuştu. Murat ise can çekişiyordu. “Murat, dayan. İyileşeceksin, koçum. Sen güçlüsün.” “Komutanım, ben Elif’im olmadan yaşayamam. O olmadan yapamam.” Murat titreyen kanlı elleriyle cebinden bir fotoğraf çıkardı ve ona uzattı. Bütün tim ağlıyordu. Doğan kafasını iki yana salladı. “Sakın!” dese de fotoğrafı ondan aldı. Gözyaşları fotoğrafa aktı. Mert’in fotoğrafı… “Elif’im… beni çağırıyor… Komutanım, hakkınızı helal edin. Oğlum Mert size emanet. Vatan sağ olsun.” Ve son nefesini verdi. Atmaca timi yıkıldı. “Vatan sağ olsun.” diye fısıldayan Doğan ağlıyordu. Elif ile Murat’ın yan yana uzanan bedenleri, Doğan’ın fotoğrafa karışan kanlı elleri… Bir vatan evladı yetim kalmıştı. Bir sevda ise yarım… Ama vatan ayaktaydı ve herkes onlarla gurur duyuyordu. Teğmen Murat Karaca ve Teğmen Elif Karaca vatanları uğruna şehit olmuştu.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE