2. Bölüm

3094 Kelimeler
Şaşkınca acildeki kalabalığa bakıyordum, bugün ilk iş günümdü ve hastaneye adımımı atar atmaz peş peşe ambulanslar bahçeye girdi ve sedyede kanlar içerisinde yatan bir çok adam indirmeye başladılar. Ambulansın arkasında büyük bir konvoyda bahçeye giriş yapmıştı, yardımıma ihtiyaçları olabilirdi. Hızlı adımlarla acilin kapısından girerken nöbetçi doktorun telaşla ortalıkta koşuşturmasını izledim. Etraf bir anda ana baba günü gibi olmuştu. Yanımdan koşarak geçen hemşireyi durdurdum. “Neler oluyor?” Hemşire endişeli görünüyordu. “İki aşiret arasında çatışma çıkmış, yaralılar var.” Anlaşılan hızlı bir giriş yapma vaktiydi, çantamı ve kabanımı kenara bırakıp saçlarımı topladım sıkıca ve kenardan önlük alıp bağlaması için yan taraftaki personelden yardım istedim. Eldivenlerimi giyip ilk hastanın yanına gittim, sırtından vurulmuştu. Işığı gözüne tutup reflekslerini kontrol ettim, refleks vardı. Kurşunun çıkışı yoktu nabzı yavaştı. Yanımdaki hemşireye baktım. “İntradural ekstramedüller kurşun yaralanmasi, acil iki ünite kan hazırlansın. Mr dan sonra hemen ameliyata alınıcak.” Hemşire ve personel hızla hastayı mr’a götürürken diğer hastaya geçtim. Kurşun sağ omzuna saplanmıştı, tişörtünü yırtıp kontrol ettim. Bilinci yerindeydi, kemiği parçalanmış olabilirdi. Hemşire hızla onuda mr’a götürürken acile giren kalabalığa baktım. Hepsi bir yandan kavga ediyor bir yandan da ağlıyordu. “Adel, ne oluyor burada?” Endişeli gözlerle bana bakan Hazal’a baktım, o da bütün şaşkınlığıyla etrafa bakıyordu. “Aşiret kavgası, ağır yaralılar var. Ameliyata gireceğim birazdan.” Hazal beni onaylayıp hazırlanmak için kenara gitti. Aşiretleri ayırmak için taburdan asker göndermişlerdi. Diğer hastaların kontrolünü yapıp ameliyat için hazırlandım, yaklaşık 4 saatlik ameliyatın sonunda çıkabilmiştim. Bonemi düzeltip derin bir nefes aldım ve ameliyathanenin kapısında bekleyen kalabalığa doğru ilerledim. Beni görmeleriyle hepsi ayaklandı. “Ağabeyimin durumu nasıldır dohtor hanım?” Sert sesiyle sinirle bana bakan adama çevirdim gözlerimi. Herkes ağzımdan çıkacak kelimeleri bekliyordu sabırsızlıkla. “Öncelikle hayati tehlikeyi atlattı, kurşun c7 ve l5 bölgesinin çok yakınına saplanmıştı. Sinirlere fazlasıyla zarar vermiş, felç kalma ihtimali var her şeye hazırlıklı olmanızı istiyorum. Uyandığında daha detaylı bilgi verebilirim.” Karşımdaki adam sinirle üzerime doğru yürürken geri adım atmadım, kolumdan tutarak beni sarstı. “Ne demek felç kalır doktor!? İşin ne senin!? Eğer abim felç kalırsa bunun hesabını sana fazlasıyla sorarım!” Sinirle yumdum gözlerimi, cidden harika bir başlangıç yapmıştım. Çevredeki gözler bize dönmüştü. Kolumu sertçe elinden kurtarıp işaret parmağımı adama doğrulttum. “Sözlerinize dikkat edin, ben elimden gelenin fazlasını yaptım. Abiniz şuan benim sayemde hayatta.” Sinirle ona doğrulttuğum parmağıma baktı, alayla gülüp yanındaki adama baktı. “Alın şu kadını karşımdan elimden bir kaza çıkacak.” Yanındaki adamlar bana doğru bir hamle yaptığında sertçe savuşturdum onları, bana dokunmaya cüret etmeleri kötü bir fikirdi. Adam sinirle bana dönüp daha sert kavradı kolumu ve çekmeye çalıştı ama boğazına yaptığım tek bir hamleyle geriye doğru sendeledi. Diğer adamlarda bana doğru gelirken askerler bu tarafa doğru geliyordu. İki adam kollarımdan tutarken karşımdaki adam elini bana kaldırdı ama ondan önce davranıp kolumdaki adamlardan destek aldım ve karşımdaki adamın karnına sert bir tekme attım. Adam yere düşerken yanımdaki adamdan kolumu kurtarıp karnına dirseğimi geçirdim. Diğeri tam bana doğru hamle yapıcakken birisi kolundan tutup suratına sert bir yumruk geçirip bayılttı onu. Şaşkınca karşımda bütün heybetiyle dikilen Bora üsteğmene bakıyordum, kaşları çatık bir şekilde adamlara bakıyordu. Kadınlar panikle yerdeki adamı kaldırmaya çalışıyorlardı. Yerdeki adamlar ayağa kalkarak ellerini önlerinde birleştirip Bora üsteğmenin karşısına geçtiler. “Kadına heleki bir doktora şiddet uygulamak ne lan!?” Adam mahcupça baktı Bora’ya, daha sonra bana baktı göz ucuyla. “Komutanım, abimin felç kalabileceğini söyleyince.. gözüm döndü düşünemedim.. kusura kalmayın.” Bora sinirle adamın yakasından tutarak bana bakmasını sağladı. “Benden değil doktordan özür dileyeceksin.” Adam korkuyla baktı gözlerime, kafasıyla onaylayarak boğazını temizledi. Kollarımı göğsümde birleştirdim. “Ö-özür dilerim doktor hanım, abimin ölmesine izin vermediğiniz için minnettarım.” Arkamızdaki kalabalık dikkatle bizi izliyordu. “Sizin gibilerin gücü ve sesi sadece kadınlara çıkıyor anlaşılan.” Kafamı iki yana sallayıp arkamı dönüp yürümeye başladım, sinirliydim. Kalabalığın içinden geçerek odama doğru ilerledim. Bıraksaydı da adamı bir güzel dövseydim, sinirle sandalyeme oturup kafamı arkaya yasladım. O gelmeseydi ortalık fazlasıyla karışacaktı, bu olay babamın kulağına gitseydi önce o adamın icabına bakardı daha sonrada benim. Kafamın içinde sesi yankılandı bir an. ‘Ne olursa olsun dikkat çekme Laçin, her ne olursa olsun işini sessiz sedasız hallet.’ Gözlerimi aralayıp camdan dışarı baktım, Bora üsteğmen bahçedeki banklarda oturuyordu tek başına. Sanırım ona bir teşekkür borcum vardı, aşağı inip kafetaryadan aldığım kahvelerle bahçeye çıktım. Gözündeki güneş gözlüğü onu epey havalı gösteriyordu, siyah kamuflaj vardı üzerinde. İlk defa böyle bir kamuflaj görüyordum, genelde cıa ajanları giyerdi bunu. Yanına doğru ilerlerken bakışlarını hastanenin girişinden çekmemişti, kahveyi ona uzatıp yanına oturdum. Elimdeki kahveye baktı, daha sonra bakışlarını yüzüme çevirdi. “Teşekkür etmek istedim.” Elimdeki kahveyi alıp tekrardan hastanenin girişine çevirdi bakışlarını. “Fazla dikkat çekiyorsun.” Omuz silkip kahvemden bir yudum aldım. “Elimde olan bir durum değildi, bana temas edilmesinden pek hoşlanmam.” Kaşlarını çatarak bana baktı tekrardan. “Hasta yakınını dövmek meslek etiğine aykırı sanıyordum.” Aramızda gergin bir ortam vardı, bunu fazlasıyla hissedebiliyordum. “Ben sadece kendimi savundum.” Çevrekilerin bakışlarını üzerimde hissedebiliyordum, kafasını iki yana sallayıp saatine baktı. “Yetersizsin, bu görev için uygun olmadığını söylemiştim.” Kaşlarım iyice çatılırken elimdeki bardağı sıktım hafifçe, benim hakkımda yorum yapması canımı sıkıyordu artık. “Emin ol seninle aynı eğitimleri aldım, hemde küçük yaşımdan beri. Beni yargılamaktan vazgeç artık.” Sinirle güldü, gülüşü çok güzeldi. “Sadece fiziksel yeterlilikten bahsetmiyorum, sabırsız ve agresifsin. Bu durum görevi ve ekibimdekileri tehlikeye sokması için yeterli bir sebep.” Alayla güldüm, hala beni yargılıyordu. “Babamın bana öğrettiği ilk şey kimsenin bana istemediğim bir şey yaptırmamasıydı. İlk hamle karşıdan gelmediği sürece saldırıya geçme, kendini ne pahasına olursa olsun savun. Ve evet.. fazla agresif ve sabırsız davrandım ama bu bir görev değildi, bu benim hayatımla ilgili yaptığım bir hamleydi.” Ayağa kalkıp son kez baktım yüzüne, yanına geldiğim için beni fazlasıyla pişman etmişti. “Ve size tavsiyem Bora üsteğmenim, insanları yargılamadan önce onları biraz olsun anlamaya çalışın. Yinede teşekkür ederim.” Kahvemi kenardaki çöp kutusuna atıp hastaneye doğru ilerledim, Hazal acilde hastaların pansumanlarıyla ilgileniyordu. Yanına geldiğimi görünce gülümsedi, aklıma onunla küçükken oynadığımız doktorculuk oyunları gelmişti. Genelde ben hemşire Hazal doktor Hazar ise zorla hasta olurdu. “Maşallah güzel kızım, sen yeni mi geldin bu hastaneye?” Teyze hayranlıkla bana bakıyordu, gülümseyerek teyzeyi onayladım kafamla. Askerler hastanedeki kalabalığı zor da olsa dağıtmıştı, etraf sakinleşmişti. “Benim bir torunun var, Van’da görev yapıyor. Komiser orada, isterseniz bir tanıştırayım sizi.” Teyzeye baktım şaşkınca, yaralı haliyle düşündüğü şeylere bak. “Kusura bakma teyzecim, sen başka gelin bak torununa.” Kadın umutsuzca Hazal’a baktı, pansuman bittikten sonra odama çıktık birlikte. Bora üsteğmen sinirlerimi bozmuştu fazlasıyla, Hazal’da anlamıştı bir şeylere sinirlendiğimi ama pek üstüme gelmemişti. “Adel kuşum, annem akşam yemeğe bekliyor seni. İtiraz kabul etmediğini ve gelmezse evinin önüne ekip göndereceğini söyledi. Ha birde sevdiğin yemeklerden yapacağını söyledi.” Gülümsemem genişlerken hayır diyemeyeceğim bir teklif yapmıştı bana. “Nasıl reddedebilirim ki? Birlikte geçeriz o zaman.” Hazal heyecanla ellerini çırparak annesini aramak için çıktı odadan, bende gün içerisinde gelen hastalarımı kontrol edip mesai bitiminden önce visite çıktım. Sabah ameliyatına girdiğim aşiret ağası tahmin ettiğim gibi felç kalmıştı. Tedavisi için fizik tedavi bölümüyle görüşecektim. Mesai bitiminde Hazal’la birlikte çıktık hastaneden, şaşkınca arabama bakıyordu. “Bu paranın kaynağı nereden geliyor Adel Kara? Kızım bu araba kim bilir ne kadar?” Amerika’da maaşım epey yüksekti, beyin cerrahı olmamda cabasıydı tabi. Dedem ve babaannem’in rizedeki şirketlerinde aylık bir gelirim vardı. Hazal yolu tarif ediyordu, lojman karargaha yakın bir konumdaydı. Gitmeden Semra teyzem için ev hediyesi ve tatlıda almıştım. Güvenlikten geçip arabamı son model bir porche’un yanına park ettim. Şaşkınca arabaya bakıyordum, Hazal şaşkınlığımı anlamış olacak ki bu merakımı giderdi. “Karşı komşumuzun arabası, genelde izin günlerinde kullanır bu arabayı.” Bir şey demeden indik arabadan, hava kararmak üzereydi. Semra teyze bizi kapıda karşıladı, aldığım kokularla gülümsemem genişledi. “Hoşgeldiniz kuzucuklarımm.” Semra teyzeye sıkıca sarılıp etrafa baktım, bizden başka kimse yoktu henüz. “Eski günlerime döndüm sanki, Semrakuşumun yemekleri kokmuş her yer.” Hazal ve Semra teyze gülerken içeriye geçtik hep birlikte. “Yemekler hazır, bizimkilerde yoldadır gelirler şimdi.” Semra teyze lafını bitirmeden zil çaldı, Hazal kapıya doğru giderken Semra teyze ve bende çorbaları koymak için mutfağa yöneldik. “Geçin oğlum ne bekliyorsunuz kapının önünde.” Hamdi amcamın sesi geliyordu kapıdan, başka birileride mi gelmişti? Semra teyzeyle salona geçerken kapıdaki kalabalığa baktım. Bir saniye.. masa 12 kişilik hazırlanmıştı. Düşüncelerimden sıyrılıp gelen kalabalığa baktım, en önde daha bugün birbirimize ölümcül bakışlar yolladığımız Bora üsteğmen arkasında Oğuz Barış tanımadığım bir kadın ve en arkada tanımadığım üç kişi girdi. Hamdi amca ve Hazar’da birlikte girmişlerdi. Nezaketen gülümseyerek ‘Hoşgeldiniz’ dedim hepsini kastederek. Sanki hepsi anlaşmış gibi başlarıyla selam verdiler bana. “Oo kimler gelmiş, Adel hanım sizleri yeniden bu sofrada görmek ne büyük onur.” Gülerek bana doğru gelen Hazar’a sarıldım sıkıca, eşek sıpası hiç değişmiyordu. Hamdi amcada aynı neşeyle baktı bana ve yanıma gelip sıkıca sarıldı saçlarımı öptü. Hepsi bize bakıyordu, Barış ve yanındaki iri yarı adam sırıtarak bakıyordu bana. “Adel, timle yarın tanıştıracaktım seni ama bugün yemeğe geleceğini duyunca herkesi davet etmek istedim.” Demek atmaca timi buydu, hepsinin duruşu sert ve heybetliydi. Bir saniye, timde hemcinsimin olması beni çok büyük rahatlatmışdı. O da en az diğerleri kadar sert bakıyordu. “Oğuz, Barış ve Bora ile tanıştın zaten. Teğmen Gökçe Cenk, kendisi timin leydisi ve bomba imha uzmanı. Asteğmen Baybars Çelik.” İçlerindeki en iri yarı Baybars’dı, sırıtarak el salladı bana. Ona bulaşmak istemezdim, küçücük bir üflemesiyle beni metrelerce uçurabilecek bir cüsseye sahipti. Ardından yanında en küçük olanı gösterdi Hamdi amca ve devam etti. “Astsubay kıdemli başçavuş Ömer Tekin, kendisi timin doktoru diyebiliriz. Timin en küçüğü.” Başıyla bana selam verdikten sonra içlerinde yaşça onlardan daha büyük olanı gösterdi. “Ve son olarak Timin ihtiyarı teğmen Hasan Eroğlu, ihtiyar dediğimize bakma timin en hızlısı ve keskin gözlere sahip olanıdır.” Hepsine gülümseyerek baktım, Hamdi amca en son time beni gösterdi. “Aranızda tanımayanlar vardır, uzman doktor Adel Kara. Kendisi başarılı bir beyin cerrahı.” Gökçe bana doğru gelip küçük bir tebessümle elimi sıktı. “Memnun oldum.” Bende ona aynı şekilde karşılık verirken diğerleride aynı şekilde elimi sıktı, bir kişi hariç. O kişiyi tahmin etmek pek zor değildi. Herkes masadaki yerine geçerken bana Bora’nın yanı düşmüştü. Sıkıntılı bir nefes verip yerime geçtim. Yemeğin ortalarına doğru elimi masadaki yemek tabağına doğru uzatırken başka bir el daha uzattı. Bora ile ellerimiz çarpışmıştı, hızla elimi çekerken tabağı eline alıp önce benim daha sonrada kendi tabağına doldurup geri yerine bıraktı, sessiz geçen yemeğin ardından Hamdi amca timi ve beni çalışma odasında topladı. Hazal Hazar ve Semra teyzenin bu görevden haberi olmayacaktı. Başta şüphelenselerde Hamdi amca babamla ilgili bir konu olduğunu söyleyip geçiştirmişti onları. Çalışma odasına girdiğimizde etrafta bir çok dosya ve kitapla karşılaşmıştım, hepimiz yerlerimize otururken bu sefer erken davranıp Gökçe’nin yanına oturmuştum. Hamdi amca arkasındaki projeksiyon perdesini indirip Barış’a bir işaret yaptı, Barış hızla ayaklanırken projeksiyon perdesine bir görüntü yansıdı. Burası ilk görev yerimizdi, ekranda bir kişinin fotoğrafı belirdi. Noah ile ortak arkadaşımız Chloe, annesi ve babası ünlü bir iş adamıydı ama işin gerçek tarafı babasının yeraltı dünyasıyla önemli bir bağlantısı vardı. Bu görevin asıl amacı yıllar önce kurulan bir planı bozmaktı aslında. Bu plan ülkemizi fazlasıyla etkileyecek bir plandı, dünyayı yöneten güçler vardı bu işin başında ama kim olduklarını öğrenmeden müdahale etmemiz imkansızdı. Bu planın amacını bilmiyorduk, nasıl yapılacağınıda. Adım adım ilerlememiz gerekiyordu. Hamdi amca anlatmam için bana işaret verdi, boğazımı temizleyip ekrandaki kızı gösterdim. “Chloe Logan, Emma ve Tom Logan’ın kızları ve benimde arkadaşım. Tom dünyada önde gelen uyuşturucu tacirlerinden birisi, bu haftasonu Chloe ve Emma’nın düzenlediği bir defile var ve bende davetliler arasındayım. Tom da orada olucak. Ayrıca yeraltı dünyasından birkaç arkadaşıda davetli olduğu bilgisini aldık, bu adamların sınırdaki terör örgütleriyle bağlantıları var. Yer tespiti için Gökçe ile birlikte adamların yanına gideceğiz.” Hepsinin kaşları çatılmıştı, Hamdi amca benim için devam etti. “Telefonlarına giriş yapmak için cihaz yerleştirecekler, adamlar korunuyor bu yüzden yanlarına sadece kızları alıcaklardır. Barış burada sana ihtiyacımız olucak, telefonlara hızlı bir şekilde giriş yapmalısın. Baybars yolda size eşlik edecek, akşam ise kızları barda Oğuz ve Bora karşılayacak. Sanki yeni tanışıyorlarmış gibi davranıcaksınız, ilerleyen zamanlarda Bora ve Adel sevgili olduklarını ilan ettiklerinde şüphe çekmemek için.” Bora Hamdi amcaya baktı, aklını karıştıran bir şey olduğu belliydi. “Neden direk sevgili gibi davranmıyoruz?” Hamdi amca başka bir fotoğraf açtı, Noah ve benim uzaktan çekilmiş fotoğraflarımdı bunlar. Noah mutluydu, benim aksime gülümsüyordu. “Çünkü Adel yeni bir ilişkiden çıktı ve gözler onun üzerinde olucak, ayrıca Noah onu takip ettirecektir.” Gökçe şaşkınca fotoğraftaki adama bakıyordu. “Bu ünlü boksör Noah William, cidden onunla mı sevgiliydin?” Yüzümü buruşturarak onayladım onu, ilişkimizi kimse bilmiyordu. O bunu hiç istemesede böyle olmasını ben söylemiştim. “Abi kızlar magazin moda takip eder bizim delifişek Gökçe dövüş takip ediyor. Şaka gibi.” dedi Barış alayla, Baybars ile ikisi gülerken bende istemeden gülmüştüm. Bora’nın bakışları anında beni bulurken toparladım kendimi. Toplantının geri kalan detaylarını konuştuktan sonra içeri geçtik hep birlikte, Semra teyze sinirle bakıyordu kocasına. “Aşk olsun Hamdi, çocuklar misafirliğe gelmiş sen hala iş konuşuyorsun. Üstelik benim sarı papatyamıda dahil ediyorsun işlerine. Semra kuşum hayıflanırken bizim ikizler salonda yorgunluktan uyuyakalmışlardı. Diğerleri gitmek için ayaklanırken bende onlarla birlikte kalktım. Semra teyze tam itiraz edecekken pamuk yanaklarını sıkıp öptüm. “Semrakuşum, bugün çok yoğundu hastane bak senin kız bile uyuyakaldı koltukta. Yarın nöbetim var hem kalkayım erkenden.” Hamdi amca karısını kolunun altına alıp sarıldı. “Olmadı ama böyle, Hamdi alıkoydu sizi hep birlikte tekrar bekliyorum sizi.” İkisine veda edip ayakkabılarımı giyerken Bora dikkatle beni izliyordu. “Barış, Baybars ile doktor hanımı evine bırakın.” Barış ve Baybars komutanlarını onaylarken durdurdum onları. “Gerek yok, arabam aşağıda. İyi geceler herkese.” Tam aşağı inerken Baybars ve Barış’da peşimden geliyordu. Arabama binerken onlarda yanımdaki arabaya binip çalıştırdılar ve peşimden gelmeye başladılar, ne kadar itiraz edersem edeyim komutanlarının emrini çiğneyemezlerdi. Madem emirlerini çiğneyemiyorlardı bende onları bir şekilde atlatırdım, lojmanın güvenliğinden çıktıktan sonra gaza basıp hızla ana yola çıktım. Peşimden geliyorlardı ama aramızdaki mesafe epey açılmıştı, evin yolunu kısa sürede ezberlediğim için işim kolay olmuştu. Arkamda hızla gelen başka bir araç vardı, bu araba onların arabası değildi. Yollar karanlık olduğu için etrafta bizden başka kimse yoktu, arkamdaki araçtan şüphelendiğim için son anda farklı bir yola girdim. Tahmin ettiğim gibi peşimden geliyorlardı, kahretsin onları geride bırakmak kötü bir fikirdi sanırım. Burada yeni olduğum için nereye gittiğimi bilmiyordum, telefonum çalıyordu, bilmediğim bir numaradan gelmişti çağrı. Telefonu açıp konuştum. “Efendim?” Ses Barış’a aitti, derin bir nefes verip yan aynadan arkamdaki arabayı kontrol ettim. Sanırım toprak yola girmiştim, burada hız yapmam pek mümkün değildi. “Adel hanım neden beklemiyorsunuz. Komutanımın kesin talimatı var eğer sizi..” Barış çok uzun konuşuyordu, daha fazla sabredemeyerek lafını kestim. “Barış takip ediliyorum, şuan toprak bir yoldayım ve yolun nereye gideceğini bilmiyorum. Yedek şarjörüm var ama arkadan bir araba daha geliyor.” Barış ve Baybars’ın aynı anda sesli bir küfür sarfettiğini duydum. Etraf çok karanlıktı. “Bana canlı konum atar mısınız? Geliyoruz merak etmeyin sakın.” Onu onaylayıp Barış’a canlı konum attım, anında görmüştü mesajı. Daha sonra başka bir numara aradı, ilk çalışta açmıştım hemen. “İleriden sağa gir, yaklaşık 3 kilometre sonra büyük bir depo görüceksin. Hızlı bir şekilde arabadan inip depoya doğru koş, sakın kahramanlık yapmaya çalışma.” Onun sesiydi, arkadan rüzgar sesi geliyordu sanırım koşuyordu. Arkamdaki arabalar engebeli arazide biraz daha yavaşlamışlardı. “9 kişiler, mermim yeterli.” Sinirle soluduğunu duydum. “Sana kahramanlık yapma dedim! Şimdi sağa dön.” Bağırması sinirlerimi bozsada dediğini yapıp ani bir hareketle sağa döndüm, arkamdakiler bu hareketi beklemediği için biraz daha yavaşlamışlardı. “500 metre kadar mesafe var.” Arabadaydı, arkadan birkaç kişinin sesi geliyordu. “3 dakikaya yanındayız. Telefonu kapatma.” Arkamdan silah sesleri geliyordu, depo ileride görünmüştü. “Kafanı eğ ve arabadan iner inmez deponun içine koş.” Torpido gözündeki silahımı alıp yedek şarjörüde belime taktım. Arabayı ani bir hareketle durdurup arabadan indim ve deponun içine doğru koşmaya başladım. Arkamdaki arabalarda aniden durmuştu. “Biraz daha hızlı Oğuz!” Bora’nın sesi sinirli geliyordu, kesin bu olaydan sonra bi dünya canımı okuyacaktı. “Şimdiden anlaşalım üsteğmen, buradan kurtulursam iki saat azarlamalarını ve yargılamalarını dinleyemem. Eve gidip uyumak istiyorum.” Arkadan gülme sesleri gelmişti. Kahretsin birkaçı bana yetişmişti. Duvarın arkasına saklanıp tek tek indirdim hepsini. “Sana kahramanlık yapma dedim doktor!” Kaşlarım çatılmıştı, ne yapsaydım adamların beni yakalayıp öldürmesine izin mi verseydim. “Üzgünüm üsteğmen, sırf sözünü dinleyeceğim diye beynime mermi yiyemezdim.” Telefon kapandı aniden, dışarıdan çatışma sesleri geliyordu. Yerde 4 adam yatıyordu, silahımı belime koyup deponun çıkışına doğru ilerledim. Sesler kesilmişti, deponun kapısında bana sinirle bakan adama el salladım pişkin pişkin. “Bir daha sözümden çıkarsan çok kö..” onu umursamadan sözünü kestim. “Üsteğmenim gerçekten çok yorgunum, azarlamalarınızı dinleyecek halde değilim.” Sinirle baktı yüzüme, ikimizin arasında çokta bir mesafe yoktu. “Oyun mu oynuyoruz burda, ne bu ciddiyetsizlik!?” Gözlerimi mavilerine sabitleyip gülümsedim. “Kusuruma bakmayın, böyle şeyler bana küçükken oyunlarla öğretildi. Şimdi izninizle..” kolundaki yarayı işaret ettim. “Dikiş atmam gereken bir yaranız var.” Bir anlığına afallasada hemen toparladı kendini, Oğuz ve Barış girdi içeri. “Komutanım, tahmin ettiğiniz gibi Cewat ağanın adamları. Konaklarına ekip yönlendiriyorum hemen.” Sabah bana saldırmaya çalışan adamdı, pek şaşırmamıştım aslında. Dışarı çıkıp arabamın bagajından ilk yardım çantasını alıp Bora üsteğmenin yanına gittim, arabasına yaslanmış bana bakıyordu. Kaşları çatıktı hala. Yarasını işaret ettim. “İzninizle üsteğmenim.” Kafasını iki yana sallayıp itiraz etti ama pek itiraz kabul edicek halde değildim. “Gerek yok ufak bir sıyırık.” Boyu uzun olduğu için onu arabaya oturtmak zorunda kalmıştım, göğsünden iterek oturttum onu koltuğa. Fırsattan istifade o muhteşem kaslarınada dokunma fırsatım olmuştu. Ömer yanıma gelip telefonun ışığını tuttu rahat etmem için. Sağ omzundan kurşun sıyırıp geçmişti, üzerinde uzun kollu olduğu için mecburen üzerindekini çıkarmasını istemiştim. Siktir.. kasları yakından daha da mükemmeldi, boğazımı temizleyip önce yarasını temizledim. Daha sonra uyuşturup hızlı bir dikiş atıp kapattım yarasını. Ömer hayranlıkla bakıyordu. “Çok hızlısınız.” Gülümseyerek elimdeki malzemeleri çöpe atıp Ömer’e döndüm. “İki günde bir pansumanını yaparsın, estetik dikiş attım kendiliğinden eriyecektir.” Ömer beni onayladıktan sonra Bora’ya baktım kısacık, bizi umursamadan telefonundan bir şeylere bakıyordu. “Geçmiş olsun, izninizle evime gidiyorum.” Bora önce bana daha sonra Baybars ve Barış’a baktı, Baybars yanıma gelip sırıttı. “Merhaba doktor hanım, yaşanan tatsız olaydan ötürü kusura bakmayın. Prosedür gereği arabanızın anahtarını ben alabilir miyim?” Bu gece daha fazla gerginlik kaldıramazdım, itiraz etmeden anahtarı Baybars’a verip diğerlerine teşekkür edip el salladım ve arabadaki yerime geçtim. Çok geçmeden eve varmıştık, arabadan inmeden Baybars bana döndü. “Yarın ifade için karargaha uğrarsanız çok iyi olur. İyi geceler.” Gülümseyerek ona iyi geceler dileyip indim arabadan, anahtarı bana uzattıktan sonra arkamızdaki Barış’ın arabasına bindi. Eve girdiğimden emin olduktan sonra gitmişlerdi, gerçekten çok aksiyonlu ve yorucu bir günü arkamda bırakırken kendimi hızla yatağa atıp uykuya teslim ettim.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE