1. Bölüm
İlk defa geldiğim bu topraklara şöyle bir göz gezdirdim, burası gördüğüm hiçbir yere benzemiyordu. Görüş açımda kurak ve düz topraklar vardı, derin bir nefes alıp gülümsedim ve uçağın merdivenlerini teker teker inmeye başladım. İçimde birazda olsa heyecan vardı, bunca yıl bu görev için beklemiştim.
“Yeni görev yerine hoşgeldin Laçin Adel Kara” güneş gözlüğümü gözüme takıp valiz bandına doğru ilerledim, burası küçük bir şehir olduğu için gelmesi çok uzun sürmemişti. Kapıya doğru ilerlerken ismimin yazılı olduğu kartlarla o tarafa yöneldim. İki tane iri yarı adam bekliyordu, yanlarına doğru ilerlerken ikiside hareketlenmişti.
“Merhaba, Adel Kara.” İkiside şaşkınca bana bakıyordu, güneş gözlüğümü kafama çıkararak gülümsedim. İkiside konuşmayacaktı sanırım. “İyi misiniz beyler?” İlk toparlanan yaşça diğerinden daha büyük görünen olmuştu. Boğazını temizleyip eliyle arabayı işaret etti, başımla onları onaylayıp gösterdikleri arabaya doğru ilerledim. Diğeri panikle kapımı açıp binmem için bekledi, ona teşekkür edip arabadaki yerime oturdum. İkisi arabaya binerken kapımı açan bana döndü heyecanla ve elini uzattı.
“Kusura bakmayın tanışamadık asteğmen Barış Aksu, ülkeye hoşgeldiniz.” Gülümseyerek uzattığı elini sıktım, diğeri dikiz aynasından bana bakıyordu.
“Teğmen Oğuz Ertürk.” Başımla selamlayıp saatime baktım, babamı aramam gerekiyordu. Eğer indiğimi benden önce öğrenirse kıyameti koparırdı. İlk çalışta açmıştı.
“Tamı tamına 8 dakika 17 saniye geçiktin küçük hanım.” Dudağımı dişleyerek gözlerimi yumdum ve derin bir nefes aldım.
“Kusura bakmayın komutanım, heyecandan geciktim. Hatamı en kısa sürede telafi edeceğime emin olabilirsiniz.” Babamın tok kahkahası kulaklarımda yankılanırken ister istemez gülümsemiştim. Onu şimdiden çok özlemiştim.
“Nasıl geçti yolculuk, kim almaya geldi seni?” Babam art arda sorularını sorarken kafamı cama doğru çevirdim, manzara müthişti.
“Her şey olması gereken gibi merak etme, Barış ve Oğuz almaya geldi şimdi yoldayız.” Babam rahatlayarak derin bir nefes verdi. Aklı bendeydi, ondan uzakta ilk görevimdeydim ve bu görev fazlasıyla tehlikeli ve önemliydi.
“Laçin, aklım sende kalıyor meleğim lütfen her adımından haberdar et beni.” Burukça gülümsedim, benimde aklım onda kalıyordu ama onunda görev ve sorumlulukları vardı.
“Merak etme, seni seviyorum kendine dikkat et.” Oğuz’un dikiz aynasından bana baktığını hissedebiliyordum. Aynı şekilde Barış’da dikkatle bizi dinliyordu.
“Bende seni sarışınım, dikkatli ol.” Telefonu kapattıktan sonra yola baktım, karargaha giriş yapıyorduk. Oğuz arabayı park edip inmem için kapımı açtı, ona başımla teşekkür edip arabadan indim. Barış eliyle yolu göstererek geçmem için bekledi, Hamdi Albay’ın odası üst kattaydı. Kapının önüne geldiğimde içerideki bağırış sesleriyle duraksadım. Barış da aynı benim gibi durmuştu, Oğuz kapıda bizden ayrıldığı için sadece ikimizdik.
“Böyle bir görevde sivil birisini timime almamı isteyemezsiniz benden! Biz askeriz bebek bakıcısı değiliz! Bunun için istihbaratçılar var.” Anlaşılan içeride büyük bir kavga vardı, bir albayla böyle konuşmak yürek isterdi. Ben bile babamla bu güne kadar bu ses tonunda konuşamamıştım bile.
“Oğlum neden anlamak istemiyorsun kadın eğitimli, bu görev için yetiştirilmiş. İstihbaratçılar bu görev için uygun değil, siz özel kuvvetlersiniz. Emir büyük yerden, sizi zor duruma düşürecek bir konu asla olmayacak.” Kavganın sebebini şimdi daha iyi anlamıştım, içerideki adam her kimse timin komutanıydı ve bu görev için itiraz ediyordu. Bana güvenmemekte haklıydı, çünkü beni daha tanımıyordu. Boğazımı temizleyip kapıyı tıkladım ve ‘gir’ komutuyla kapıyı açtım. Hamdi albay gülümseyerek ayağa kalktı ve kollarını iki yana açarak konuştu. “Adel, hoşgeldin canım.” Hamdi albayı küçüklüğümden hatırlıyordum, babamla aynı yerde görev yapıyorlardı. Hatta ikizleri Hazal ve Hazar’la lojmanın sitesinde hep oyunlar oynardık. Gülümseyerek yanına gittim ve sıkıca sarıldım Hamdi amcaya, hiç değişmemişti.
“Hoşbulduk Hamdi amcacım, nasılsın?” Hamdi amca benden ayrılıp baştan aşağı süzdü beni ve hayranlıkla baktı gözlerime.
“Ne kadar büyümüşsün böyle, yüzün hiç değişmemiş ama.” Omuzlarımı silkerek baktım kahve gözlerine.
“Sende hiç değişmemişsin ama, hala kaslı ve formundasın.” Eliyle oturmam için ödeki koltuğu işaret etti, koltuğa giderken yan tarafımda gözlerinden ateş saçan adama baktım kısaca. Bir saniye.. odaya girerken hiç dikkat etmemiştim ama.. neredeyse 2 metre boyunda iri yarı yakışıklı bir adam görmeyi beklemiyordum. Üzerine giydiği uzun kollu bütün kaslarını belli ediyordu, kahve saçları ve kemiki yüzüyle insanı baştan çıkarmaya yetiyordu. Mavi harelerini gölgeleyen uzun ve sık kirpikleri vardı, hızls dikkatimi ondan çekip koltuğuma oturdum.
“Baban duymasın sakın, ondan daha kaslı olduğumu duyunca bozuluyor biliyorsun.” Haklıydı, babam Hamdi amcaya söylediklerimi duysa iki gün burnumdan getirirdi. Hamdi amca tepemizde dikilen şaheser niteliğindeki askerine baktı ve oturması için eliyle işaret verdi. Sıkıntılı bir nefes verip tam karşımdaki koltuğa oturdu, Barış beni teslim ettikten sonra gitmişti. “Adel, üsteğmen Bora Sarsılmaz ile tanış, Atmaca timinin komutanı. Bu görevi birlikte yürüteceksiniz.” güldüm, timlerinin adı benim adımla aynıydı. Laçin atmaca yırtıcı kuş demekti, karşımdaki adam kaşlarını çatarak bana baktı.
“Komik bir durum olduğunu sanmıyorum.” Hamdi amca neye güldüğümü açıklayacakken konuştum.
“Haklısınız üsteğmenim, lütfen devam edin.” Çatık kaşları düzelmemişti, beni süzüyordu ama bende gözlerimi ondan çekmiyordum. Alayla dudağı kıvrıldı ve kafasını iki yana sallayıp Hamdi albaya baktı.
“Daha karşımda ciddiyetini bile koruyamayan bir kadın var, bu görevi kabul etmiyorum. Daha profesyonel birisini istiyorum.” Bu sefer alayla gülme sırası bize geçmişti, Hamdi albay ile gülerek bakıyorduk karşımızdaki adama.
“Üzgünüm Sarsılmaz ama emirlere karşı gelemeyiz, ayrıca bu söylediklerinden pişman olacağına adım kadar eminim.” Karşımdaki adam daha da sinirleniyordu. Derin bir nefes verip ayaklandım, iki adamda bana bakıyordu.
“Müsadenizle beyler, halletmem gereken bir sürü işim var. Daha hastaneye uğrayıp evraklarımı imzalayacağım.” Hamdi amca ayaklanırken karşımdaki adam rahatça oturuyordu hala.
“Görevle ilgili detayları mail adresine attık, herhangi bir gelişme durumunda Bora ile iletişime geçeceksiniz. Başhekimle görüştüm ayda birkaç nöbet tutacaksın sadece, iyice yerleş ve dinlen. Birkaç gün sonra toplantımız var timlede tanışmış olursun.” Hamdi amcaya sarılıp vedalaştıktan sonra Bora’ya kısa bir bakış atıp çıktım odadan, öküz herif hem çok yakışıklı hemde çok ukalaydı. Karargahtan çıkıp taksiyle önce hastaneye daha sonrada benim için ayarlanan evime geçtim, yeni bir siteydi kapıda iki tane güvenlik vardı. Anlaşılan babam burayı özellikle seçmişti, asansöre binip 6. Katın düğmesine bastım. Tam asaönserden inerken uzun boylu yakışıklı esmer bir adamla çarpıştık, şaşkınca adama bakarken adam pis pis sırıtıyordu.
“Kusura bakmayın, siz yeni komşu olmalısınız.” Kaşlarım çatılırken adamı onayladım kafamla, gülümsemesi genişlerken elini uzattı. “İstihbarattan Asaf ben, hoşgeldiniz.” Küçük bir tebessüm ederek elini sıktım kısaca
“Adel bende, memnun oldum.” Adamla vedalaştıktan sonra asansörden indim, anlaşılan babam güvenliğim için fazla detaycı davranmıştı. Dairemin kapısına gelip anahtarla açtım kapıyı ve içeri girdim, babam beni çok iyi tanıyordu. Zevklerimi bildiği için evi tam istediğim gibi hazırlatmıştı, derin bir nefes verip kendimi koltuğa bıraktım boylu boyunca. Mardin hakkında bir çok şey araştırmıştım, medeniyetin göbeğindeydim. Bu görev için uzun yıllar beklemiştim, bütün hayatım bütün kariyerim bu görev için şekillendirilmişti. Telefonum çalarken arayan kişiye baktım, sıkıntılı bir nefes verip arayan kişiyi meşgule attım ve hızlı bir duşa girip üzerimi değiştirdim. Yemek hazırlayacak halim yoktu, bu yüzden dışarıda yemeyi düşünüyordum. Masanın üzerindeki araba anahtarımı alıp aşağı indim, arabaya bindiğim sırada telefonum çalıyordu tekrardan.
“Anlaşılan ne kadar kaçarsam o kadar koşucaksın peşimden.” Arabayı çalıştırıp telefonu açtım. “Dinliyorum Noah.” Telefonu açacağımı düşünmediği için birkaç saniye duraksamıştı.
“Güzelim, iyi misin? Seni merak ediyorum, özür dilerim sana öyle çıkışmamam gerekiyordu. Neredesin konum at.” Gözlerimi devirip saatime baktım, akşam olmak üzereydi. Orada henüz saat daha erkendi.
“Noah, anlamak istemiyorsun ama seni istemiyorum artık hayatımda. Buna saygı göstermeni ve kendi hayatına bakmanı istiyorum, ben burada yeni bir hayata başladım.” Sıkıntılı bir nefes verip sesini biraz daha yükseltti.
“Bunu unut Adel, sen benim kadınımsın. Sensiz bir hayat istemiyorum.” Onu hiçbir zaman sevmemiştim ki, görev için onunla sevgili olmuştum ama şuan ayrılmamız gerekiyordu ve bende küçücük bir bahane yüzünden terk etmiştim onu.
“Üzgünüm, ben artık bu ilişkiyi istemiyorum. Burada her şeye en başından başlayacağım.” Sinirle soludu, bu ihtimali düşünmek bile çıldırtıyordu onu. Onun içinde kolay değildi, neredeyse 4 senedir beni elde etmek için uğraşmıştı ve 1 senedir süren bir ilişkimiz vardı. Birlikte Amerika’da yaşıyorduk dün sabah tayinimi aldırdığımı öğrenince çıldırmış ve evde büyük bir kavga çıkarmıştı. Babam yurtdışı görevi henüz bitmediği için Amerika’da kalıcaktı bir süre daha.
“SAÇMALAMAYI KES ADEL, SEN BENİMSİN BUNU O KAFANA SOK!” Sinirle gözlerimi yumup sabır diledim, dua etsin ilerleyen süreçlerde ona ihtiyacım olucaktı yoksa ben yapmam gerekeni çok iyi biliyordum. Telefonu sıratına kapatıp rahatsız etmeye aldım, bir süre kafa dinlemek istiyordum. Büyük bir restoranın önüne geldiğimde içeriden gelen kokularla daha çok acıktığımı hissetmiştim, arabanın anahtarını valeye verip içeri girdim. Epey kalabalıktı içerisi, yanıma gelen garson boş bir masaya yönlendirdi beni. Bana gösterdiği masaya ilerlerken yanıbaşımda bir çığlık koptu, şaşkınca bana bakan kıza baktım. Bir saniye.. bu gözler.. Hazal tam karşımda büyük bir heyecanla bana bakıyordu.
“Aman Allahım, şuan tam karşımda Adel Kara var! Anne lütfen çimdikle beni.” Onun bu çocuksu halleri hiç değişmemişti, gülerek yanına gidip sıkıca sarıldım ona.
“Küçük cadı hiç değişmemişsin.” Bana sıkıca sarılırken karşı sandalyedeki Semra teyzede aynı heyecanla ayaklanıp sıkı sıkı sarıldı bana.
“Hala inanamıyorum, en son yurtdışında olduğumu söyledi babam. Burada karşılaşmak aklımın ucundan bile geçmezdi.” Hazal oturmam için yanında yer açtı bana, yanına oturup meraklı gözlerle beni izleyen ikiliye baktım.
“Tayinim çıktı, o yüzden geri geldim. Uzun bir süre buralardayım.” Hazal heyecanla annesine bakıyordu, onu çok özlemiştim. Tekrar görmek istemiştim ama babam bunun mümkün olmadığını söylediği için umutlandırmamıştım kendimi hiç. Buradayken karşılaşacağımızı tahmin ediyordum ama bu kadar çabuk olacağını düşünmemiştim hiç.
“Aman Allah’ım Hazar’a haber vermeliyim hemen. Adel yeniden burada bizimle.” Semra teyze gülerek kızını izliyordu, daha sonra bana dönüp elimi sıktı.
“Yoksa sende baban gibi asker mi ıldun? Ay yüreğime indireceksiniz yemin ederim.” Semra teyzenin o zamanlar beni kendi çocuklarından ayırmazdı hiç, anne sıcaklığını hep hissettirirdi bana. Onlardan ayrılmak benim için çok zor olmuştu, Hazal çoktan kardeşini aramıştı bile.
“Yok Semrakuşum, doktor oldum o yüzden buradayım.” Semra teyze büyük bir heyecanla bana bakıyordu.
“Kız pulli, desene hayallerini gerçekleştirdin. Sana inancım hep tamdı.” Gülerek Hazal’a baktım, ikizine heyecanlı heyecanlı olanları anlatıyordu. Hazar nasıldı acaba, onuda görmeyeli epey olmuştu. Hazal telefonu kapatıp bana döndü heyecanla.
“Demek aynı yerde çalışıyoruz doktor hanım, Allahım gerçekten çok heyecanlıyım.” Elini tutup sıktım.
“Sende mi doktor oldun yoksa?” Hazal gülerek kafasını iki yana salladı ve annesine baktı göz ucuyla. Semra teyze hep ikimizin doktor olmasını isterdi.
“Hemşire oldum, Hazar’da istihbaratta. Gerçekten hiç değişmemişsin, saçların hala sapsarı ve dalgalı. Gözlerin sanki biraz daha açık yeşil olmuş gibi.” Kaşlarım çatılırken Hazal’ın kahkahası daha da büyüdü. “Seni hala nasıl kızdıracağımı çok iyi biliyorum sarı, merak etme hala koyu yeşil gözlerin.” Semra teyze bu halimize gülerken yanımızda birisi belirdi. Şaşkınca yanımda duran iri yarı adama baktım, heyecanla bana bakıyordu. Hazar’da ikizi gibi hiç değişmemişti. Gülerek ayağa kalkıp sıkı sıkı sarıldım karşımdaki sırığa. Akşam geç saate kadar dördümüz derin bir sohbete dalmıştık, zaman nasıl geçmişti hiç anlamamıştık. Semra teyze ve Hazal onlarda kalmam için ısrar etsede kendi evime gitmiştim. Koşturmanın ve saat farkının verdiği yorgunlukla eve gider gitmez uyuyup kendimi derin ve huzurlu bir uykunun kollarına teslim etmiştim.