KARŞILAŞMA

3714 Kelimeler
Akıp giderken hayatı yaşamak gerektiğine inananlardandım. Bu dünyaya bir daha gelir miyiz bilmiyorum fakat bildiğim tek şey bir daha bana bu hayatın bu şartlarda sunulmayacak olmasıydı. Onun için son nefesimi verene kadar kendimi mutlu hissederek yaşamak istiyordum. İstediğim kişiler hayatımda olacaktı ve istemediklerim ben istemiyorum diye hayatımdan uzak duracaktı. Beni sevmeleri, bensiz yapamıyor oluşları veya beni geri istemeleri umurumda değildi. Benim için önemli olan tek şey benim onları istemiyor oluşumdu. Üstelik bu listenin başında Ali geliyordu. Ondan artık gerçekten nefret etmeye başlamıştım. Beni sürekli aramasından, mesaj atmasından vakitli vakitsiz gelen her şeyi ile ondan nefret etmeye başlamıştım. Bir şekilde buna son vermezse, bir sonraki aşama her ne kadar yöntemleri gerçekten ölümcül olsa da son çarem Kadir olacaktı. Durumu Kadir’e anlatmam demek Ali’nin bir daha nefes almaması anlamına geldiği için sabrımın sonuna kadar dayanmaya karar vermiştim. Burada her şey oldukça iyi gidiyordu. Küçük bir evim, staj yaptığım harika bir restoran ve kendimi fazlasıyla geliştirdiğim okulum vardı. Çoktan 1 buçuk yılımı tamamlamış ve 1hafta sonra mezun olduğumda çalışacak bir yer bulamazsam kalmak için hiçbir nedenimin kalmaması çok ama çok üzücüydü. Burada kalmak istiyordum. Burada yaşamak ve hayatımın büyük bir çoğunluğunu burada geçirmek istiyordum. Şimdilik bunun için sadece benim kararım diyebilirdim çünkü annem ve babam dört gözle 1 haftalık zamanın hızla geçmesini ve İstanbul’a geri dönmemi bekliyordu. Bunun için kendime ayrı bir düşünme zamanı ayırdım çünkü şu anda odaklanmam gereken farklı bir durum vardı. Bugün restoranın organizasyon bölümünde İtalya’nın önde gelen ailelerinden birinin kızı ile yine İtalya’nın en başarılı ve ünlü milli motosiklet yarışçısının nişan töreni vardı. Tüm İtalya için önemli bir gündü. Özellikle magazin gündeminin bir numaralı haberiydi. Tüm kanallarda bu haber olduğu gibi tüm magazincilerde kapıda pusudaydı. İçeriye alınmayacak olmaları yüzünden daha bir arsız olmuşlardı. Buldukları hiçbir fırsatı kaçırmıyorlardı. Kız fazlasıyla titiz ve kaprisliymiş. Her ne istiyorsa harfiyen yapılması gerekiyordu. Bu gece sunumları masa başında tüm yaşanabilecek aksilikleri önlemek adına stajyerler olarak bizler yapacaktık. Onun için uymamız gereken tüm kurallar bizlere anlatılıyordu. Her ne kadar göz önünde olmak benlik bir durum olmasa da buna takılmamam gerektiğini düşünerek dikkatle dinliyordum. Toplantı bittiğinde ise bize hazırlanmamız için sadece 15 dk. gibi bir süre verdiler. Hazırlanıp masanın başında bana ayrılan bölümde olmam neredeyse 10 dakikamı almıştı. Gerçekten yorucu bir gün olacaktı. Ön taraf yani servis işi benlik bir durum değildi fakat bunun için itiraz edebilecek durumda değildim. Uzun servis büfesi şeklinde olan masa muhteşem görünüyordu. Üzerindeki yemekler ise gerçekten ağız sulandırıcı cinstendi. Misafirler 1 saate kadar burada olacağından bizler servise hazır bir şekilde bekliyorduk. Servis şefi herkesi özenle inceledi ve çok tatlı bir beyefendi olduğundan nazikçe bizleri dikkatli olmamız gereken kurallar için kısa kısa açıklamalarda bulundu. Ben tekrarlanan konuşmalara odaklanmak yerine masada neyin nerede olduğunu incelemeye koyuldum. Tabakların ve diğer servis araç gereçlerin nerede olduğunu iyice gözlemledim. Har hangi bir aksilik olmaması için neyin nerede olduğunu kesinlikle biliyor olmam gerekiyordu. İtalyan düğün nişan veya benzeri organizasyonlarının çok kalabalık içerisinde yapılmadığını düşünerek kendimi rahatlatmaya çalıştım. Sonuçta ne kadar kalabalık olurlarsa olsun biz Türk ailelerinin düzenledikleri nişan düğün kalabalığını geçebileceğini sanmıyordum. Ben bu düşünceler içerisinde takılı kalırken ilk misafirlerde gelmeye başlamıştı. İçeriye giren her bir kişinin yüksek sosyeteden olduğunu anlamamak için gerçekten çok ama çok geçmişte kalmak gerekiyordu. Her bir kadın resmen milyon dolarlık bir bankamatik misali ortalıkta dolanıyordu. Her birinin üzerinde resmen bir servet vardı. Şık ama oldukça pahalı olduğunu gözler önüne seren kıyafetlerini tamamlayan mücevherlerini sanki birbirlerinin gözlerine sokuyormuşçasına salınıyorlardı. Her birinin suratındaki sahte mutluluğu buradan bile görebiliyordum. Onların şu anda burada mutluluk zenginlik şovlarını yapmaları gerekiyordu. Türkiye’de ailem ile gittiğim birçok organizasyonda bunu görmüştüm. Sahte gülüşler, sahte mutluluklar, hiçbir anlamı olmayan iltifatlar. Bu tip zengin sosyete organizasyonlarında hiçbir mutluluk orijinal değildir. Hep bir sahtelik vardı. Tabi yine aynı rahatlıkta tek derdi eğlenmek ve günün sonunda güzel bedeni yatağa atıp sabaha kadar sevişip sabah sanki o tutkulu gece yaşanmamış gibi yoluna devam etmek için bakışları güzel kadınların bedenlerinde dolanan şık takım elbiseli ama bakışlarından hiç de şık olmadıklarını belli eden adamlarda vardı. Babamın tabiri ile çakallar sürüsüydü. Bir gece babam ve annem ile katılmam gereken bir organizasyon vardı. Henüz 19 yaşındaydım ve gerçekten gecede gördüğüm şıklık karşısında büyülenmeye başlamıştım. Babam bana yaklaşmak isteyen ve gereksiz iltifatlarda bulunan birkaç genç iş adamını bakışları ve sözleri ile anında uzaklaştırdıktan sonra “Bak şirine bunların her biri çakal sürüsüne ait. Tek derdi anı yaşamak ve o anı bir daha hatırlamamak. Bu tür organizasyonlarda bir aslan bulmak zordur. Onun için çakallara taviz verme” dediğinde ona gülümseyerek, “Ya bu çakallar arasında bir aslan varsa” diye sorduğumda gülümsemesi biraz olsun genişlemeden “Burada bir aslan olduğunu nasıl anlarsın biliyor musun?” diye sordu? Bilmiyordum. Hayatımın hiçbir evresinde de öğrenemeyeceğim kesindi ama yine de o günün geleceğine inanıyordum. Babam bana gülümsedi ardından etrafına bak ve bana sana veya bir kadına bakmayan kendi halinde ya da bir ortamda sadece derdi Muhammet etmek olan birini göster.” Diye sordu. Gözlerim tüm salonda dolandı ve babamın tarifine uyan hiç kimse göremedim. Her kez birbirini şehvetli bakışlarla süzüyor, dans ediyor ve abamın tarifi ile çakallar ava çıkmıştı.” Babama başımı hayır anlamında sallayarak baktığımda babam “Eğer ortamda senin için bekleyen bir aslan varsa şirine sen onu görmeyebilirsin fakat hissedersin. Onun için sadece kendine odaklan.” Demişti. Burada aynı babamın bahsettiği ortam vardı ve hiçbir kız için bekleyen bir aslan olduğunu düşünmüyordum. Etrafı izlemeye ve insanları yorumlamaya bir son vererek önümdeki işe koyuldum. Çok fazla misafir yoktu. Olanlarda bu güzel yemeklerden ziyade markalı içkilere yönelmişti. İçki servisi sadece masadan ve bardan değil konuklar arasında dolanan garsonlar aracılığıyla da yapılıyordu. Garsonların bir giderken diğeri geliyordu ve garson şeflerinden olan David hızla yanıma gelerek, “Hande senin de servise geçmen lazım yetişemiyoruz.” Dediğinde elimdeki servis kaşığını bırakarak, “Peki” diyerek bardan dolu olan tepsiyi alıp konuklar arasında dolaşmaya içkisi bitenlere yeni içkilerini vermeye başladım. Tüm konuklar şık abiyeler ve takım elbiseler içerisinde muhteşem görünüyordu. Her içki ikram ettiğim takım elbiseli erkek gözlerime iltifat etti ve birkaçı işten sonra bir planım olup olmadığını sorduğunda elimdeki kadehlerle dolu tepsiyi kafalarına fırlatmamak için resmen kendim ile savaştım. Tepsimde 4 kadeh vardı ve hemen ilerde 4 kişilik takım elbiselerinin içerisinde bolca kas olduğunu anlayabileceğiniz bir gurup vardı. Daniela hızla yanıma gelerek, “Hande elindekileri şu kas yığınlarına götürebilir misin?” panikle sorduğunda yutkundum. Bunlarda bana laf atacak veya iş çıkışı planım olup olmadığını soracak olursa sinirime hâkim olup olamayacağımı düşündüm ve derin bir nefes aldım. Staj sonrası bu restoranda iş istiyordum. En az 1 yıl daha burada kalmak hatta hayatımı burada kurmak istiyordum. Onun için içimde kafa kırma isteği uyandıran tüm gereksiz hisleri bir kenara bırakmalı ve işimi yapmaya odaklanmalıydım. Adım adım yanlarına yaklaştım ve guruba baktım. Tam İtalyan erkekleriydi. Her biri kaslı uzun ve esmerdi. Bir tanesinin gözleri renkli ve daha çok kumraldı. Her biri bana baktı ve beni fark etmesi için birbirlerini dürttüler. Sadece bir tanesinin arkası bana dönüktü ve hepsinden daha uzun saçları vardı. Saçlarının uzunluğu neredeyse tüm ensesini örtüyor ve omuzlarına doğru dökülüyordu. Dönmemişti ve yaklaştıkça da döneceğe benzemiyordu. Yanlarına giderken içkisi bitmemiş olan kumral arkadaş içkisini tek seferde bitirdi ve ilk sarkıntılığın kendisinden geleceği belli oldu. İçimden ‘sinirlerine hâkim ol Hande. İçkileri ve boş bardakları al ve hiçbir sorularına cevap vermeden uzaklaş” diyerek kendimi sakinleştirmeye başladım. Ardından birkaç adım daha atarak gülümsedim. Elimdeki içki tepsisindeki dolu kadehleri işaret ederek, “İçkilerinizi yenilememi ister misiniz?” diye sordum. Tam da tahmin ettiğim gibi ilk atağa geçen kumral açık gözlere sahip aslında başka bir zamanda karşılaşsak belki de etkilenebileceğiniz kadar yakışıklı genç adam oldu. Elindeki kadehi bana uzatıp, “Lütfen, ben bir tane alabilirim. Tabi yanında güzel gözlerinizde veriyor musunuz?” diye sorunca gülümsememi bırakmamaya özen gösterip, “Sadece içki ve dilerseniz leziz yemeklerden alabiliyorsunuz?” diyerek ona karşılık verdiğimde yüzüne yerleştirdiği benden öyle kolay kolay kurtulamazsın sırıtmasıyla bir adım öne çıkarak yanındaki arkadaşı ile resmen yer değiştirdi. Artık daha yakınımdaydı ve işimi yapmama engel olabilecek kadar öne doğru eğilip benimle yüz yüze gelmeye çabalıyordu. Diğer misafirin kadehini de yenilediğim esnada nefesini ensemde hissedecek kadar yakınıma geldi ve “İtalyan olmadığın kesin ve bir İtalyan erkeği ile yatmadığında, bu tecrübeden faydalanmak istersen günün sonunda yatağımı sana açabilirim. Tabi sende bu güzel vücudunu bana açacak olursan” diye iğrenç bir şekilde sorduğunda son kadehi vermek üzere sağ tarafımdaki adama döndüm. Bakışlarım yüzünü bulduğunda neredeyse nefesim kesilmişti. Bal rengi bakışlarındaki öfke, içime dolan o tanıdık koku ve karşındakisini ürkütmeye fazlasıyla yetecek olan yüz ifadesi bana bakan adamın çekiminden çıka bilmek için resmen yutkunmuştum. Kesinlikle onu bir yerden tanıyordum. Nereden olduğunu hatırlamıyorum fakat kesinlikle onu daha önce de görmüştüm. Fakat şu anda ilgilenmem gereken bir hakaret vardı ve bu kesinlikle işime stajıma mal olacaktı. Bunun için kendimi gerçekten hiçbir zaman affetmeyecektim. Fakat yine de elimi hıza çevirip kadehi kafasında parçalamama ramak kala belimden kavranıp, elimdeki kadeh bir anda durdu. Adamın bakışları kocaman olurken fazlasıyla tanıdıklığa daha da büyük bir tanıdık ses eşlik etti, “Kadınlarla konuşmasını öğrenemediğin gibi her geçen gün daha da hayvan olmaya başladın.” Dediğinde karşısından ses çıkmamıştı. Kumral adamın sesi kesilmiş, bakışları benden uzaklaşmış, hatta ukala tavrının yerini korku almıştı. Belli ki bu adamdan korkuyordu. Keskin bir İtalyan aksanı vardı. Sesi kalın ve bir o kadarda ürkütücüydü. Fakat ben korkmaktan ziyade güvende hissediyordum. Etraftaki birkaç kişi haricinde kimsenin dikkatini çekmemiş olmamız herkesin buraya odaklanmasını engelliyordu. Fakat ben çok fazla öfkeliydim. Tam azımı açıp, kendimi koruyabileceğimi söyleyecektim ki, o bal rengi derin bakışlar gözlerim ile buluşup, “Arkadaşımın kabalığı yüzünden ben özür dilerim. Bu nişan çok değer verdiğim bir dostumun onun için lütfen bu seferlik sizden affetmenizi istiyorum.” Dediğinde sadece o bakışlarındaki derinlikte kaybolmayı diledim. Çok güzel bakışları vardı. Bakışlarının derinliği sanki orada kaybolsan huzur cennetinden çıkamayacakmış gibi hissettiriyordu. Elimde kadeh ile öylece kaldığım esnada bakışları bir an olsun bakışlarımdan ayrılmadı anı bozan tek kelime etmeme müsaade etmeden beni oradan hızla uzaklaştıran Daniela oldu. O esnada içeriye giriş yapan damat ve gelin ile coşkulu bir alkış koptu. Daha evlilik yolundan ilk adımı atan çiftin günü bozulmasın diye olanları aklımdan çıkarmaya karar verdim. Kafamda netleştiremediğim tek şey ise o bakışları daha önce nerede gördüğümdü. Lanet olsun kişi hafızamın bu kadar zayıf olması gerçekten sinir bozucuydu. Bununla kafa yormadan Daniela “Hande gerçekten özür dilerim. Bana da aynısını yaptı belki sana cesaret edemez dedim ama sanırım domuzluk kişiye özel bir davranış değilmiş.” Dediğinde gözlerimi bir an olsun birkaç saniye önce karşı karşıya kaldığım kişiden ayırmıyordum. Elinde kadehi ile arkadaşlarına gülümsüyordu. Ağır bir duruşu ve güçlü olduğunu gösteren bir havası vardı. Kimseye bakmıyor, gerekmedikçe konuşmuyor ve sadece arkadaşları ile ilgileniyordu. Markajında olduğu hiçbir kadın ile ilgilenmediği ortadaydı. Ya gerçekten sevdiği biri vardı ya da babamın söylediği gibi çakalların içindeki tek aslandı. Kim olduğunu öğrenebileceğim kimse yoktu. Ona olan bakışlarımın hissettirdiklerine gülmeden edemedim. Adını dahi bilmediğim bir kişinin bana sanki tanıdık biriymiş gibi hissettirmesi gerçekten garipti. Gözlerimi kapadım ve ses tonunu kulaklarımda tekrar hissetmeye çalıştım. Fakat odaklanamıyorum. Çünkü yanımda sürekli özür dileyen Daniela vardı. Onun için gözlerimi hızla açıp, Daniela artık sussun diye “Senin hatan değil, hayvanın teki işte birkaç saniye yalnız bırakabilir misin?” diye sorduğumda başını salladı ve hızla yanımda uzaklaştı. Tekrar gözlerimi kapattım. Nişan alanındaki tüm seslerin kaybolmasına odaklandım. Tüm sesler bir bir gidiyordu. İçime birkaç saniye önce dolan koku nerede olsa tanırdım. Evet o kokuydu. Derin bir nefes aldım ve kulağıma dolan sesini daha önce nerede duyduğuma odaklanmaya çalıştım. Sonra hafızama gelenler ile neredeyse yerimde sendeledim. Bir anda gözlerimi açtım ve birkaç masa ileride gözlerini bana dikmiş bakan bal rengi gözlerle karşı karşıya kaldım. O olması imkansızdı. Ama sesi gerçekten çok ama çok fazla benziyordu. Aynı zamanda İtalya’ya gelirken uçakta yanımda oturan kişide oydu. Nefesim sıklaştı ve bir mola vermem gerektiğini hissettim. Hemen ilerideki sorumlumuza el işareti ile mola vermem gerektiğini söyledikten sonra hızla restoranın arkasındaki garsonların dinlenme bölümüne geçtim. Açık hava gerçekten iyi gelmişti. Temiz havayı derince içime çektim. Bu kadar şeyin üst üste gelmesi ve burada tek başıma oluşum beni dibe çekip duruyordu. Bir psikoloğa gitmeyi artık ciddi ciddi düşünmem gerekiyordu. Sanırım tek başıma üstesinden gelebileceğim küçük bir depresyondan fazlası vardı. Ben bunları düşünüp dururken arkamdan yaklaşan adım sesleri ile geriye doğru baktım. Karşılaştığım bana yaklaşmakta olan kişi ile içimden ‘Yok artık’ diye bağırmak geliyordu. Hep mi beni bulurdu? Bazen erkeklerin dili dini ırkı ve hangi ülkeden olduğunun pek bir önemi olmadan tek bir ortak noktaları olduğunu düşünüyordum. Oda reddedilme karşısında verdikleri anlamsız savaş. Buna ne derseniz deyin ama ben beyinsizlik diyordum. Biri seni hoş karşılamadı ve reddettiyse uzatmaya gerek yoktu. Israr seni sadece küçültürdü. Daha fazlası olmazdı. Fakat içeride yeterince aşağılanıp küçük düşürülmek yetmemiş gibi buraya kadar gelen bu gereksiz adamın bence laftan çok dayağa ihtiyacı vardı. Kadir Ertürk seni burada görmeyi ve şu anda yanımda olmanı dileyeceğim aklımın ucundan bile geçeceğini söyleseler kesin güzeldim. Fakat şu anda burada olmanı ve bu pisliğe yumrukların ile sıkı bir ders vermeni çok ama çok diliyordum. Ne yazık ki bunu kendim halletmem gerekiyordu. Fakat burası çok tehlikeli bir yerdi. Stajım yanabilirdi. Fakat umurumda bile değildi. Gerçekten bu sefer kendimi kontrol edemeyebilirdim. Etmekte istemiyordum. Bakışlarındaki iğrençliği görmek zaten beynimi karanlık gecelere hiç de istemediğim bir ana götürüyordu. Fakat bu sefer gerçekten küçük kedi yavrusu olmayacaktım. İnsanları tanımadığım ve ailemden fazlaca uzakta kendi başıma burada yaşıyordum. Bir koruyucuya ihtiyacım vardı ve hayattaki tüm bu tip saldırılarda tek başıma olacaktım. Hemen arkamdan fırlayıp gelecek bir kahramanım olmayacaktı. En azından şimdilik tüm kahramanlarım benden kilometrelerce uzaktaydı. Onun için başımın çaresine bakmalıydım. Bakışlarındaki iğrençliğe öfke ile karşılık verdim. Pis sırıtmasının verdiği mide bulantısını yok saymaya çalıştım ve bana “Bakalım bizim güzel gözlü sürtük ne kadar zormuş” diye mırıldanıyordu. Mırıldanma da denmezdi. Bilerek duyabileceğim bir ses tonunda devam konuşuyordu. Tam karşımda durduğunda ise hala benden tek kelime çıkmamıştı. Sadece içimi korku kaplamadan yapacağı hamleye karşılık öylece duruyor öfke dolu gözlerimle bakıyordum. Bakışlarını tüm vücudumda gezdirerek, “Parada anlaşacağımızı düşünüyorum. Ne istersen kabul bacaklarını yatağımda açık vaziyette görmek istiyorum. Sana söz buna değecek” dediğinde tırnaklarımın etimi deldiğini falan hissettim. Kadir kesinlikle burada olman gerekiyordu. Gerçekten bu sefer seni durdurmaya falan çalışmayacak sadece işin bitene kadar zevkle izleyecektim. Gözlerim öfkeyle sıktım ve derin bir nefes aldıktan hemen sonra açtığımda hala pis bir şekilde benden gelecek olan cevabı bekliyordu. Sesimi yükseltmemeye dikkat ettim. Çünkü içeride bugünü onlar için çok değerli olan bir çift vardı. Burada kavga çıkarırsam ki bu kaçınılmaz görünüyordu. Parmağımı tehdit edercesine ona doğrulttum, o hala bana doğru yavaşça adımlar atıyordu ve birkaç adımlık mesafeme çoktan gelmişti bile. Yine de korkunun beni ele geçirmesine izin vermeden, “Benimle bu şekilde konuşamazsın pislik herif” dediğimde ise sırıtarak, “Emin ol yatağımda daha güzel cümleler kurma yeteneğim var” diye söyledi. Bu adamın bacak arasından başka bir şey düşünmediği kesindi. Midem daha çok bulanmıştı ve gördüğüm kadarıyla sarhoşluğa bir adım yakındı. Sanırım bir duble bir içki daha içse dünyanın yanması bile umurunda olmayacaktı. Daha sert olmanın bir yararı olmayacaktı ve “Üzgünüm ama o it yatağında tek başına olacaksın” dediğimde ise gözünün seğirdiğini fark ettim. Fakat belli etmemeye çalıştığının farkında olmam için çaba sarf etmem gerekmiyordu. Fakat onun biraz daha sertleşen ses tonu ile “Zor sürtük olmayı tercih ederim diyorsun yani, tamam iki gece ücreti öderim burada bir gecede kaç para kazanıyorsan iki gecelik vereceğim.” Dediği anda sıktığım yumruğu suratına resmen geçirdim. Tamam elim kırıldı sanmam normal çünkü elim demire yumruk atmışçasına ağrıyordu ama onun suratına bir tane çakmıştım. Suratı sağa savrulmuş ve eli ile yanağını ovalıyordu. Birkaç saniye öylece kaldı ve yüzüme bakmadan, “Sertliğin bu kadar mı?” diye sorduğunda gözlerim kocaman oldu. Tabi ki benim elimin kırılmış olması sorun değildi adamın demir gibi çenesi vardı ve ona hiçbir şey olmamıştı. Fakat bir anda omuzundan çekilip bu sefer yere uçarak savrulduğunda görüş alanıma giren kişi salondaki adamdı. Gözlerinin içindeki öfke tamda alanları işgal etmeye hazırlanan düşmanlarına bakan aslan gibi öfkeli bakıyordu. Şu an karşısında kim olursa olsun korkmalıydı. Gerçekten korkmalıydı çünkü ben ondan resmen korkmuştum. O ise sesinin ürkütücü hali ile “Bu sertlik umarım hoşuna gitmiştir” dediğinde yerdeki adamın “Siktir dostum senin derdin ne?” diye sordu ve onun gözleri bir anda beni buldu. Kalbim içimde titredi, ayaklarım sızladı ve nefesim gerçekten kesildi. Bakışları beni olduğum yerden daha güvenli bir yere çekmeye çalışıyormuş gibiydi. Beni çekmek istediği yere sanki gönüllü gidebilirmişim gibi hissederken, “İşinin başına dön ve hiçbir şey olmamış gibi çalışmaya devam et. Bu düğün böyle bir olay ile mahvolmayacak” dediğinde ise dilim tutulmuşçasına ona baka kaldım. Bunların hepsini Türkçe söylemişti. Onun İtalyan falan olduğunu düşünmüştüm. Aksanı gerçekten o şekilde düşünmemde etkili olmuştu. Yıllardır burada yaşadığından emindim. Başka türlü bu şekilde aksanlı bir tarzda İtalyanca konuşması imkansızdı. O bana söylediklerini anlayıp anlamadığımı sorarcasına bakarken, ben sadece donuk gözler ile ona baka kaldım. O ise beni kendime getirmek istercesine, “Şoka girmenin hiç sırası değil” Diyerek yüksek çıkardığı ses tonuna rağmen tüm bedenimin uyuştuğunu falan hissettim. Nefes alamıyordum ve sanırım gerçekten şu anda olmaması gereken tek şey gerçekleşiyordu. Şoka giriyordum. Üstelik girdiğim şoklardan kolay kolay çıkabilen bir yapımda yoktu. Hızla toparlanmam gerektiği hissettim ve anında derin derin nefes almaya başladım. Gözlerimi açıp kapattım ve kendime geldim. Oda bunun farkına vararak gülümsedi ve “Güzel. Şimdi içeriye geç ve işini yapmaya devam et” dediğinde ise başımı tamam dercesine salladım. Her ne kadar bu adamı şikâyet etmeyi ve burada fazlasıyla hırpalanmasını izlemek istesem bile içeride en güzel günlerinin mahvolmasını istemeyeceğim bir çift vardı. Onun için kısık bir sesle, “Teşekkürler” dedim Türkçe bir şekilde ve kaşlarını çatmasına gülümsedim. Türkçe konuştuğunun farkında olmayışına neredeyse kahkaha bile atabilirdim fakat bunun için uygun bir zaman olmadığına karar verdim. Restoranın kapısından içeriye girerken dönüp omzumun üzerinden geriye baktığımda pislik herifi bir taksiye bindirdiğini fark ettim. Günün geri kalanında burada olmayacak oluşu gerçekten kendimi daha güvende hissettirmişti. Gün boyu endişelenmeden rahatça çalışabilirdim. Fakat öyle olmadı. Gece boyunca o bal rengi açık kahve bakışların beni içine çekmesine engel olmak için çabaladım. Beni rahatsız etmiyordu fakat bakışlarını hep üzerimde hissediyordum. Sanki o derin bakışları ile beni saklıyor veya korumaya çalışıyormuşçasına üzerimden ayırmıyordu. Bundan rahatsız olmam gerekiyordu. Endişelenmem hatta korkmam gerekiyordu fakat bundan ziyade sanki ailemin yanındaymış gibi geliyordu. Onların bulunduğu bir ortamda çalışıyordum ve bana gelecek olan tehlike daha yanıma yaklaşamadan ortadan kaldırılacakmış gibi geliyordu… Nihayetinde gün bittiğinde soyunma odasında derin bir nefes almıştım. Çünkü nişan törenine gelen herkes törenin bitimi ile birlikte geldikleri gibi gitmişlerdi. Sessizlik bedenime yüklenen yorgunluğu daha çok hissettiriyordu. Misafirler giderken restorana sessizlik çökmüştü ve onlardan geriye bir ton kirli bardak, tabak ve karışık bir mekân kalmıştı. Benim işim bu kadardı. Gerisi temizlik için çalışanlardaydı ve gerçekten işlerinin kolay olmasını diliyordum. Onlarda fazlasıyla yorulmuştu. Neyse ki yarın bir çoğumuz izinliydi. Gelecek olanlar ise öğlen saatlerinde mesai yapacaktı ki yorgunluğumuzu üzerimizden atalım. Sırt çantamı koluma aldım. Bugün kendime bir ödül verip gece bir şişe şarap eşliğinde küçük ama bana yeten küvetimde dinlendirici müziklerim ve gerçekten beni kendime getiren mumlarım yaydığı koku ile şımartmak istiyordum. Aylardır yoğun bir tempoda çalışıyordum. Neredeyse saat 6.00’da kalkıp gece geç saatlere kadar hızlı bir tempoda çalışmak fazlasıyla yorulmama neden olmuştu. Yarın izinli olmamda bu gece fazlasıyla dinlenebilir ve kendimi şımartabileceğim anlamına geliyordu. Bu düşüncelerim ile kendime gelirken restorandan da çıkmak üzereydim. Çıkış kapısına geldiğim esnada çalışanlar kolaylıklar dileyerek çıktım. Küçükte olsa bir aracım vardı. Babam buralarda çok dikkat çekmemek açısından sadece ayağımı yerden kesecek bir araç almıştı oda metro ve otobüslerde başıma daha fazla bela geleceğini düşünmesiydi. Aracıma binmek için restoranın otoparkına yürüdüm ve tam aracımın olduğu kısma geldiğim anda bir anda duraksadım. Arabama yaslanmış, ihtişamlı görüntüsü ile neredeyse tüm kadınları kendine aşık edebilecek kadar yakışıklı ve bakışları neresi olduğunu bilemediğiniz ve yine de oraya gitmek istemenizi sağlayacak kadar çekici olan ve saatler önce bir rezalet çıkmasını ustaca engelleyen adam orada o karşı konulmaz vücudunu araba yaslamış bir şekilde bana bakıyordu. Bakışları altında neredeyse erimek üzere olduğumu fark etmem tüm bedenimi ateş ile sarmasına neden oldu. Neden orada beni beklediğine dair bir fikrim yoktu. Fakat geri dönüp taksi ile gitmek içinde çok ama çok geçti. Beni görmüştü ve duruşunu dikleştirip, ağır adımlar ile bana doğru yaklaşmaya başlamış, bir veya bir buçuk adım kadar yanıma gelene kadarda durmamıştı. Elini gülümseyerek bana uzatıp, “Turan Sarıca” diye kendini tanıttı. Gözlerim yuvalarından çıkacakmış gibi oldu ama hızla kendimi düzelttim. Türk olduğunu anlamış olmama rağmen bunu söylediğinde şaşırmak gerçekten komikti. Bende onun gibi elimi uzatarak, “Hande Ertürk” diyerek kendimi tanıttım. Elimin elinin içinde olması ile sanki bedeninden bedenime yayılan bir şeyler olduğunu hisseden sadece ben olup olmadığımı sorguladım. Tüm bedenim sanki bu enerjiye susamış gibi canlanmaya başlamıştı. Bakışları gözlerimden bir an olsun ayrılmıyordu. Uçakta ismini sorma fırsatım olmamıştı. İlaçların etkisi ile uyumuş ve uyandığımda artık herkes uçaktan çıkıyordu. Onun sadece uçak kabininden çıkarken omuzlarını fark etmiştim. Şimdi ise tam karşımda bana bakıyordu. “Arkadaşımın kabalığı için sizden tekrar özür dilemek istedim. Artı size yaptığı saygısızlık için sessiz kalmanızı talep ettiğim içinde emin olun ki cezası bu saygısızlığı ile aynı boyutta oldu.” Dediğinde gülümsedim. Bana tebessüm ederek bir karşılık verdiğinde “Genelde işin mutfak boyutunda olduğumdan sürekli bu tipler ile karşılaşıyorum diyemem ama yine de kibarlığınız için teşekkür ederim. Gerekli cezayı verdiğinizden de eminim. Size ikinci kere borçlandım” dediğimde kaşlarını çatarak bana baktı ve ben fazla meraklandırmadan, “Uçakta korkuma yardımcı olmuştunuz” dediğimde kaşlarını kaldırıp başını hatırladım anlamında salladığında, bir kadını baştan çıkarmak için ciddi anlamda çaba sarf etmediğini düşündüm. Cidden bu kadar çekici bir adamın karşısında uzak durmayı başarabilecek bir kadını tebrik edebilirdim. Elimi yavaşça bırakırken birkaç saniye önce hissettiğim akımın bir anda kopması üşümüş hissettirdi. O eli günlerce o şekilde tutabilirdim. O ise bana bakışını hiç ama hiç değiştirmeden, “Evet sanırım bana borçlandınız. Bunu bir çay ısmarlayarak ödeyebilirsiniz. Türk Çayı üstelik” dediğinde ise gülümsedim. “Uygun bir zamanda neden olmasın. Fakat şu anda çok ama çok yorgunum malum fazla yorucu bir gün “dediğimde gözlerinin anlayışla parladığını gördüm. Hiç bekletmeden, “Bir veya iki hafta sürecek bir seyahatim var geri döndüğümde sizi buradan alırım” dedi ve elini arabamın kapısına yerleştirerek kilidi anahtardan açmamı bekledi. Ben kilidi açınca oda kapımı açtı ve ben binerken açık tuttu. Koltuğa bindiğimde iyi akşamlar diledi ve bende aynı şekilde iyi akşamlar dileyerek arabamı çalıştırdım. Otoparktan çıkana kadar arkamdan beni seyretti. O bana bakarken kullanmak her ne kadar zor olsa da başarmıştım. Ana yola çıktığımda ise sırıtmama fazlasıyla solmuştu. 1 hafta sonra stajım bitiyordu. O iki hafta sonra burada olacaktı ve ben burada olmayacaktım. Hala kalmam teklif edilmediyse yoluma başka bir yerde devam etmek için şans kovalayacaktım. Telefonumu da istememişti. Şansımın yarattığı karmaşaya acı bir şekilde tebessüm ederek yoluma devam ettim. Eğer yolu benimle çizildiyse zaten beni bir yerde bulacaktı. Onun için üzülmeye değmezdi…
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE