EMİN OLABİLİRSİN GÜZELLİK

3355 Kelimeler
Baş ağrısı kadar berbat bir ağrının olmadığını gözlerim kapalı bir şekilde yatarken daha iyi anlıyordum. Birçok kere içkiyi fazla kaçırdığım ve sabahında baş ağrım olmuştu fakat bugün sanki başımın üzerinden kamyon geçmiş gibi hissediyordum. Kendimi o kadar kötü hissediyordum ki kalkmak zorunda kalmamak için gözlerimi açmamaya karar verdim. Zaten ne kadar uğraşsam da açmayı başaramadığımdan biraz daha uyumanın bir zararı olmadığına karar verip, olduğum yerde yan döndüm. Bu geceden sonrasında alkol almaya başladığımda dur yanımda burada durman gerekiyor diyen biri olmadığı sürece tek başıma bara gitmeme gibi bir kural koymam gerekiyordu. Hatta bunu hayatımın sonuna kadar devam ettirme kararı almanın vakti çoktan gelmişti. Hala o kadar içtikten sonra evin yolunu nasıl bulabildiğime şaşkın olmam gerekiyordu. Ayakta duracak halim yoktu ve geceye dair baş ağrısından başka bir şeyde hafızamda yok gibiydi. Bu halde araba kullanmış olma çılgınlığımı saymıyordum bile… gözlerim kapalı olarak zihnimden tekrarladığım düşüncelerimin arasından bir anda beynime fırlayan oklar misali gelen görüntüler ile açmakta zorladığım gözlerimi saniyesinde hızla açtım. Panik bir halde ve sesimin yüksekliğini kontrol edemeyen bir tonda “Siktir neredeyim ben?” diye etrafıma bakındım. Etrafta sorumun karşılığını verecek herhangi biri görünmüyordu. Etrafı taradığımda bulunduğum yerin kendi evim olduğunu anladım. Üzerimde dün gece giydiğim kıyafetlerim ve salondaki geniş çift kişilik koltuğumun üzerinde, normalde yatak odamda bulunan ve şu anda bedenimi örten battaniye ile yatıyordum. Hafızamı zorlamaya çalıştıkça başım ağrıyordu ve derin derin nefesler almaya başlıyordum. Buraya tek başıma gelmiş olmam imkansızdı. Bir şekilde taksiye falan binip buraya gelmiş olsam da kesin kapının girişinde falan sızmış olurdum. Dama gidip battaniyemi alıp buraya kadar gelemezdim. Zaten odama kadar gitmişsem kendimi yatağımın üzerine atardım. İçimde oluşan panik iyice yükselmeye başlarken oturduğum iki kişilik geniş koltuğumdan kalkarken üzerimde örtülü olan battaniye ayaklarıma doğru kaydı. Tamamen ayağa kalktığımda ayakta durmakta zorlandığımı fark ettim. Geceden sabaha alkolün yarattığı sersemlik bedenimi tam olarak terk etmemişti ve bu durum başımın fena halde dönmesine neden oluyordu. Bir yere tutunmazsam yere yığılmam an meselesiydi. Düşmemek için çabalarken kulaklarıma ulaşan “Oturmalısın” diye nerdeyse emir kipinden oluşan ses ile neredeyse yerimde sıçrayarak sesin geldiği yöne doğru bedenimi döndürdüm. O an karşılaştığım kişi ile neredeyse donup kaldım. Üzerindeki salaş beyaz tişört, siyah pantolon ve dağınık saçları tüm vücudu ile bütünleşmiş kaslarının sergilediği mükemmellik ile bana bakan Turan ile gözlerim kocaman oldu. Bakışları tüm vücudumu taradıktan sonra gülümsedi ve tek omzunu salona açılan kapının girişine yaslamış bir şekilde bakıyorken ne kadar enfes göründüğünü söyleyen olmuş mudur? diye düşünmeden edemedim. Hatta söylersem komik olur mu diye de tereddüt bile ettim. Bakışlarındaki zariflik içimi ısıtsa da onun burada olmasına anlam veremiyordum. Onunla nerede karşılaşmıştık ve beni gördüğü halde düşüncesinin ne olduğunu deli gibi merak ederken buldum birden kendimi. İğrenç bir durumdu ve bu iğrençliğin tam anlamıyla merkezindeydim. Ben bu deli düşüncelerde ona tam anlamıyla salak gibi bakarken o sanki yıllardır bu evde yaşıyormuş rahatlığında bedenini yasladığı kapının girişinden ayırdı ve bana doğru bir adım attı. O ana kadar elindeki kupa bardaktaki kahveyi fark etmemiştim bile bana birkaç adım yaklaşınca kokusu beni ele geçirmişti. Ben kahvenin kokusunda kaybolmak üzere harekete geçmişken Turan elindeki kahveyi bana uzatarak, “Nasıl içtiğin hakkında tahmin yürüttüm. Sade “dedi ve kahveyi hemen ayaklarımın yanında duran masamın üstüne bırakıp, “Çünkü kahve için krema yoktu” diyerek tahmine nereden vardığını açıklarken hipnoz olmuşçasına onu izliyordum. Bu kadarının fazla olduğuna bedenimin de onay verdiğini ayaklarım titremeye başlamasından anlamıştım. Gecenin kalanında neler yaşadığım ışık hızında gözlerimin önünde canlanmaya başlamıştı. Lanet olsun o adamlar, beni onlardan kurtarışı, ona sırnaşmam hatta onu öpmem ve onunla birlikte olmaya ısrar etmem. Bir anda ne kadar basit bir sürtük gibi davrandığım ne varsa gözlerimin önünde canlanmaya başlamıştı. Daha birkaç hafta önce tanıştığım ve muhtemel bir randevu için neredeyse adım attığımız bir adamın beni en rezil halim ile görmesi utanç verici olduğu kadar rezilliğin dibiydi. Bir gün hayatında olan kadın ona bedensel bir yasak koyacaksa bu yasağın kesinlikle bu şekilde gülümsememesi yönünde olması gerekiyordu. Hangi erkek bu denli büyüleyici bir gülümsemeye sahip olabilirdi. Hem bu kadar yakışıklı hem bu kadar çekici ve üstelik büyüleyici bir gülümseme tek bir kişi için adaletsiz bir avantajdı. Bana güzel bakan gözleri ile her hareketimi takip ediyordu ve aklımda canlananları tahmin ettiğinden mi? Anlam veremiyordum fakat gerçekten çok ama çok güzel gülümsüyordu. Bu kadar olumlu ana rağmen yine de rezilliğimi kapatacak bir şey bulamıyordum. Oldukça panik ve gergin duruşuma oranla o ise masanın karşısındaki koltuğa kendini kibarca bırakarak, kahvesinden yine bir yudum aldı ve “Güzelliğinin başına bu kadar sıkıntı çıkarması konusunda gerçekten bir önlem almalısın” dediğinde birkaç dakika önce hızla kalktığım koltuğa yavaşça oturup söylediği iltifat ile hiç alakası olmayan kelimeler ile dolu “Beni evime nasıl getirdin?” diye bir cümle kurdum. Bir an bana donuk bir şekilde baktı ve derin bir nefes alarak, “Sen söyledin. Tarifi anlaması gerçekten zor oldu ama nihayetinde seni evine sağ salim getirebildim.” Dediğinde bu sefer ben kahveme uzandım ve koca bir yudum aldım. Lanet olsun berbat bir durumdaydım. Geceden kalma ve içki kokuyordum. Saçlarım dağınık, makyajım akmış, üzerimdeki kıyafetin ise neredeyse şaftı kaymıştı. Fakat Turan bana büyülenmiş gibi bakıyordu. Gerçekten bir içim suydu ve her kadın benim durumumda olsa onu öperdi. Hatta daha da ileri gidebilirdi. Onun için bu konuda özür dilemek istesem de utancımdan konuya girmeye cesaret bile edemedim. Fakat bir de teşekkür etme seçeneğim vardı. Bu adam neredeyse defalarca beni tehlikelerden kurtarmıştı. Benden koca bir teşekkürü hak ediyordu. Onun için “Bu durumda anlamsız olacak ama gerçekten teşekkür ederim. Beni her defasında bir tehlikeden kurtarmak için bir anda ortaya çıkman çok büyük bir şans. Bunun için gerçekten teşekkür ederim. “Dedikten sonra kaşları çatıldı ve ardından “Geceni mahvettiğim içinde ayrıca özür dilerim. Niyetlerini anlamam gerekirdi.” Dediğim anda elindeki kahveyi masaya bırakmak için yerinden öne doğru uzandı. Bana daha yaklaştı ve aramızdan çok olmasa da az mesafede bir boşluk bırakarak, “Kesinlikle” dedi. Ardından birkaç saniye gözlerimi taradı ve sanki kelimelerini bulmaya çalışıyormuş gibi düşündükten sonra, “Seni restoranda sana saygısızlık yapan takım arkadaşımdan kurtarmadım sen işin çoğunu halletmiştin ve o gün için teşekkür etmesi gereken kişi benim. Bir başka takım arkadaşımın en güzel günü sayende olaysız geçti. “Dedi ve geriye yaslanarak aramızdaki mesafeyi bir hayli açtıktan sonra “Öte yandan dün akşam senin için tam bir felaket olabilirdi. İçki içtiğin ve duracağın yeri kestiremeyeceğin zamanlarda mutlaka yanında sana yardımcı olabilecek hatta sana gelecek olan tehlikeleri engelleyebilecek bir arkadaşının olması gerekiyor.” Dedi ve azarlayan bir abi veya sahiplenen bir arkadaş ses tonunda “İnat veya bir gerzekten kurtulmak adına sana sunduğu içkiyi kafasına atman gerekirken içmen gerçekten saflık” dediğinde içimde yükselen duygusallığa yenik düştüm. O içkide bir şey olduğunu anlamam gerekirdi. Kadir bu konuda bana sürüsüne ders vermişti. Ne olursa olsun tek kelime etmediğim ve bana karşı tek düşüncesinin beni yatağa atmak olduğunu hissettiğim hiç kimsenin ikramını kabul etmemem gerektiğini neredeyse beni bıktıracak derecede anlatmıştı. Bu oyuna gelmem utanç vericiydi. Hissettiğim aşağılık duygusunun gözlerimin doldurmasına engel olamıyordum. Son zamanlarda her şey üst üste gelmeye başlamıştı ve her seferinde başıma gelen olayların salaklığım yüzünden olması artık beni gerçekten yormaya başlamıştı. Antalya’da olanlar Ali’ye inandığım için benim hatamdı. Restorandaki adamın kafasında o bardağı kırmadığım için benim suçumdu, dün gece tamamıyla salaklıktı ve o salaklıkta benim suçumdu. Kendim için doğru karar verme yetimi kaybettiğimin farkındaydım ve gittikçe dibe gömülüyordum. Bu karmaşa bana gerçekten fazla geliyordu ve burada artık devam etme umudumu kaybetmiştim. Babamın da dediği gibi “Hayatın bir noktasında hayallerin için kontrolün kaybetmeye başladığını fark ettiğin anda bir süre ara vermeyi denemelisin. Aksi durumda hayallerin uğruna kayıplar vermeye başlarsın. Kazanmak için bekleyebilir ve zaferini geri getirebilirsin fakat, kaybettiklerinin telafisi mümkün olmayabilir.” Demişti ve şu an bu öğüdün anlamını daha çok hissediyordum. Bir hayalim vardı ve bunu elde etmek uğruna neredeyse kontrolümü kaybetmiştim. Hayatıma ve kendime neredeyse vereceğim her zararın engelleyicisi de karşımdaki bu etkileyici adam olmuştu. Dün gece orada bulunmasaydı başıma geçecekleri düşünemiyordum. Şu anda gözlerimi evimde güvenli bir şekilde açmayacak ve bulunduğum yerde kendimi hiç ama hiç iyi hissetmeyeceğimden emindim. Kendimi çok ama çok kötü hissediyordum. Gözlerime hücum eden göz yaşlarımı yutkunarak geri göndermeye çabalasam da başarılı olamıyordum. Turan oturduğu koltuktan sakin bir şekilde kalkarak bulunduğum koltuğun diğer yarısına oturdu ve “Özür dilerim seni üzmek istemedim. Fakat gerçekten dün gece başını ciddi bir derde sokmak üzereydin. O pislik adam senin canını fena halde yakacaktı.” Dedi ve daha sakin çıkan sesi ile “Kontrolünü kaybedecek kadar büyük sorununun ne olduğunu ve bir çözümü olup olmaması konusunda fikir sahibi değilim. Akıl hocası gibide görünmek istemem fakat her ne olumsuzluk varsa da hayatından değerli değil.” Dediğinde derin bir nefes aldım. Kendimi toparlamam ve göz yaşlarımın durması devamında hıçkırarak ağlamamak adına bana yardımcı olmasını diledim. Az da olsa işe yaramıştı buna gerçekten memnundum. Ardından sesimi topladığıma inanarak, “Sadece her şey fazla üst üste geldi. Burada aslına bakarsan hiç arkadaşım veya tanıdığım yok. Bir amaç için geldim ve şu anda hedefimden fazlasıyla uzaktayım. Her şeyi sonlandıracak bir karar almamak için dışarıda içmek istemiştim. Anladığım kadarıyla bu daha kötü bir sonuç getirecek kararmış.” Dedim ve masanın üzerinde kokusu ile beni iç dercesine bağıran kahveye uzandım ve elimi ısıtan sıcaklığı ile biraz gevşedim. Bir yudum aldığımda daha iyi hissetmeye başlamıştım bile tekrar kendimi toplamış olduğuma sevinmek istiyordum fakat utancım daha büyüktü. Onun bu kadar yakınımda oturması da bana hiç ama hiç yardımcı olmuyordu. “Gerçekten teşekkür ederim Antalya, nişan ve bu gece için. Zor durumda bırakmış olabilirim ama buralarda karşıma çıkmış olman bir mucize” diye söylendiğimde kaşlarını çattı ve “Antalya?” diye sorduğunda duraksayarak, “Antalya Olympos’ta gecenin köründe beni üç tane gerzekten de kurtarmıştın. Onun için teşekkür ediyorum” dediğimde kaşlarını iyice çattı ve “Sanırım gerçekten her ne olursa olsun bir koruma eşliğinde dolaşman gerekiyor. İtalya dışına pek çıkmam ve neredeyse tüm hayatım İtalya’da kuruludur. Yıllardır Türkiye’ye de gitmediğim konusunda eminim. Dediğinde yüzüne donuk bir şekilde baktım. Uçakta onunla karşılaşmıştım. Beni Antalya’da kurtaran kişinin sesi olduğuna yemin bile edebilirdim. Bu kadar benzerliğin ve bu sesin iki tane olması olasılığını eminim Cenk burada olsa anında hesaplardı fakat benim resmen beynim yanmıştı. Yine de kendimi rekor sayılacak kadar kısa bir sürede toparlayıp, “Sen değil miydin?” diye şaşkınlıkla sordum. Tüm her şeyin bu kadar benzer olması imkansızdı. Bedeninden yayılan odunsu baharat ve sandal ağacı karışımı olan bu parfüm ve nerede olursa olsun hatırlayacağım ses tonunun bu kadar benzemesi gerçekten olanaksızdı. Yani insanlar çift yaratılmıştır sözünün bu kadar gerçekçi olabileceği yorumlayabileceğim bir durum değildi. O olduğumu umut ediyordum. O ise düşüncelerimden habersiz şekilde akıl karıştıracak kadar sarsıcı bir gülümseme eşliğinde, “Üzgünüm ben olmadığım kesin” dediğinde kendimi hissettiğimden daha da yorgun olduğumu anladım. Her şey fazlasıyla rastlantı ve tesadüfler zincirlemesine maruz kalmıştı ki doğru düzgün düşünemiyordum. Üstelik algılarım beni yanlış yönlendiriyordu. Mantıklı bir şekilde düşünecek olursak Antalya’dan buraya bir mucize olmasını beklemek gerçekten aptallıktı. Onun için “Başımı sandığından fazlaca belaya sokma potansiyelim var ve tek kurtarıcım sen değilsin anlaşılan. Antalya’da bir teşekkür bekleyen kurtarıcım daha var. Sanırım bu karmaşada zihnim bana fena halde oyun oynuyor. Onu sen sandım” dediğimde o ise daha fazlasını beklercesine bana baktı ve içimde yükselmeye başlayan gereksiz açıklama dürtüsüne yenik düşüp, “Tamam, erkek arkadaşı seçimimi zamanında gerzeğin tekinden yana kullandığım için yıllarca utanacağım ve ona inandığım için gerçekten aptal olarak kalacağım. Benim ota ve börtü böceğe karşı alerjim var. Gerçi eski erkek arkadaşımın da adını bir yakıştırma yapamasam da böcekler kategorisinden herhangi bir hayvan olduğunu düşünürsek onun yanındayken alerjimin azmamasına anlam veremesem de alerjik bir rahatsızlığım var. O gün beni kandırıp sahil kenarındaki orası gerçekten fazla karanlık ve ıssız bir yerdi. Çadır kurdu ve gecenin ilerleyen saatlerinde sızıp kaldı. Alerjim arttı ve gecenin sonu ya hastane olacaktı ya da benim için daha ciddi boyuta ulaşacaktı. Nihayetinde kendim gitmeye karar verdim. Telefonumun şarjı bitti ve dönüş yolunda hiç karşılaşmamam gereken üç hayvan ile karşılaştım. Bana yapmak istedikleri iğrençliği sesi bir şekilde dile getirmekten kaçınmadılar bile o an orada biri ortaya çıktı ve beni son anda kurtardı. Yine uyandığımda kendimi odamda buldum ve ilacımı bile almış kendime gelmiştim. O kadar benzer bir durum ki neredeyse dejavu” dediğimde başını onayladığı anlamda salladı ve “Büyük benzerlik” dedi. Ardından biraz daha neşeli ve ortamı yumuşatmak istercesine neşeli çıkarmak istediği sesi eşliğinde, “Tamam gecenin sonunda güvendesin ve herhangi bir zarar görmedin. Bu iyi bir şey ve buna tutunmayı teklif ediyorum. Şimdi ben, senin gibi bir güzelliği ilk olmasam da büyük bir beladan kurtarmış sabaha kadar herhangi bir rahatsızlığın olmasın diye başında beklemiş, yorgun uykusuz biri olarak ki dolabının bomboş olmasının verdiği hüsrandan bahsetmiyorum bile” dedikten son gözlerinde beliren âşık olunası derecede güzel bakışa kendimi kaptırmama yetecek kadar sessiz kaldıktan sonra “Bana kendimi iyi hissettirmek adına bir ödül veriyorsun” dediğinde kaşlarımı çattım. Yaptıklarının bir karşılığı olması gerektiğini mi düşünüyordu? Aklımdan geçenleri tahmin etmiş olacak ki, “Her ne kadar aklından geçene bayılmış olsam da ne yazık ki kendini duşa atmanı ve güzelce gecenin yorgunluğundan arınmanı. Sonrasında giyinmeni ve benimle kahvaltıya gelmenden bahsediyorum. Önceki teklifim hala gerçekleşmedi ve bu geceki yardımlarımdan dolayı bunu bana borçlusun.” Dediğinde gülümsemeden edemedim. Hatta bir anda bu kadar tatlı olmasına şaşkınlıkla bakıyordum. O ise “Fazlasıyla çekici olabilirim bunu defalarca duydum. Fakat itiraf etmem gerekirse dün gece o leziz dudaklarının tadına baktım. Her ne kadar kendinde olmasan da ben kendimdeydim ve her bir anını sahne sahne hatırlıyorum. Kontrolümü kaybetmemek adına çok zorlandığımı da itiraf etmem gerekiyor.” Dediğinde bedenim ateş çemberinde kalmış gibi hissetmeye başlamıştım. Dudaklarım için leziz mi demişti? Yok artık. Bununla gururlanmam mı yoksa o anı bana bizzat anlattığı için yerin dibine mi girmem gerekiyordu ayırt edemedim. Fakat bir an o ana geri dönmeyi dilediğimi fark ettim. O an kızardığıma ve onu bu denli gülümseten şeyin de bu olduğuna yemin bile edebilirdim. Lanet olsun şu anda burada Filiz olsaydı. Eminim bu anın devamı yatak odasına kadar giderdi. Yine eminim ki bu anın sonunda her iki tarafta fazlasıyla zevk almış olurdu. Fakat duyduklarımdan sonra bedenimde canlanan tek şey utanç ve panikti. Ne söyleyeceğimi bilemeden oldukça yüksek olan panik halim ile “Gerçekten çok özür dilerim. Kendimde olmadığımı söylemeyeceğim zaten bu görülen bir şeydi fakat inanan kendimi kontrol edemedim. Çok “dedim ve o anda “Şşşş hayatımdaki en hoş an listesinde birinci sırayı aldığını belirtebilirim. Çok tatlıydın ve kendinde olmadığının farkında olmak acı vericiydi.” Dediğinde söylediğini anlamayarak, “Anlamadım?” diye sordum. Beynim gerçekten kazan gibi çınlıyordu. Bugün fazlasıyla algılama problemi yaşıyordum. Dün geceyi ve şu anı düşünürsek bunun garipsenmeyecek kadar normal olduğunu anlayabiliyordum fakat her saniye aptalmışım gibi davranmak güzel bir izlenim vermiyordu. Kendimi bir an önce tam anlamıyla toplamak için acilen duşa girmem gerekiyordu. Ben bu kararları alırken Turan, “Sana sadece şu kadarını söyleyebilirim.” Dedi ve bana o kadar yaklaştı ve öyle bir yerde durdu ki en ufak öne doğru milimlik hareketimde neredeyse dudaklarımız birleşecekti. Nefes dahi alamadığımı fark etmem acı verici derecede zorlanmamı ve bedenimin alev almasını sağlamıştı. Bu durum gerçekten daha önce başıma gelmemişti. Onu tanıyalı sadece birkaç hafta olmasına rağmen ikinci görüşümdü. Bu şekilde hissetmem sadece dış görünüşünden kaynaklı olmamalıydı ve kesinlikle bir anlamı olmalıydı. Turan sonsuzluk gibi gelen fakat sadece birkaç saniyelik bir zaman sessiz kaldı ve “Dün gece gerçekten kendinde olmanı ve hissettiklerinin kalbinden gelen hisler olmasını diledim” dediğinde gözlerindeki karartının, bedenimdeki beklentinin bizi hiçbir doğru yola çıkarmayacağına emindim. Mükemmel bir adamdı fakat onu hiç tanımadığım halde tutkulu bir şekilde öpmekle kalmayıp daha fazlasına neredeyse izin vermiştim. Dürüst oluşuna minnettardım bu durumu kullanabilirdi ve benim hiçbir hesap sorma hakkım olmayabilirdi. Yine de bu kadar karakterli ve dürüst olmasının yanı sıra onu tanımamam büyük bir engeldi. Sadece ikinci görüşüm ve hakkında hiçbir şey bilmiyordum. Onun için derin bir nefes alıp, “Etkileyici olduğunu belirteyim fakat henüz seni ikinci görüşüm ve hızlı gitmenin de ötesinde bir durum olduğunun altını çizmeliyim.” Dediğim anda elimi tuttu ve “Aramızda seni ilk gördüğüm günden bu yana bir bağ olduğunu hissediyorum. Seni aklımdan çıkaramadığım gerçeği ile savaşmak acı verici. Bugün aslında kampta olmam gerekiyordu ve sırf senden kopamadığım için bir hafta geç katılacağımı bildirip burada kaldım. Aramızda her ne varsa ve bize nasıl bir duygu bu şekilde hissettiriyorsa bence bir şansı hak ediyor.” Dediğinde yaklaşımının nazikliği, kelimelerinin netliği karşısında neredeyse büyülenmiştim. Yerinde başka bir erkek olsa ki bunu defalarca görmüştüm. Duyguları arı kovanı gibi olurdu. Ne düşündüğünü bırakın dile getirmeyi hissettirmeye bile korkan erkekleri çok görmüştüm. Bunlardan biri ikizimdi ve tüm erkeklerin neredeyse aynı olduğunu netleştireli çok da uzun zaman olmamıştı. Benim için aşk olmasa bile en azından içinde anlam veremediği bir his olduğunu ve bunu birlikte çözmek istediğini söylerken bile dürüstlüğü bakışlarından belli oluyordu. İçimde onun çekimine kapılan duygularımı hissediyordum. Gerçekten ne olacağı umurumda değildi fakat hayatımda ilk defa hissettiğim duyguları, sıcaklığı ve arzunun peşinden gitmeyi şans vermeyi istedim. Onu sevdiğimi söyleyemem fakat onda beni derinlere çeken bir şey vardı. Bedenim ona doğru alev alev yanıyordu ve bana zarar vermeyeceğine inanmak istiyordum. Hem ben Hande Ertürk’tüm bir erkek kalbimi kırmanın yanından bile geçemezdi. Kalbim her daim yalnız kalmayacaktı elbet. Eğer onu titreten biri çıktıysa bunun değeri bilinecekti... Düşüncelerim gözümün dönmesine ve karşımda baş döndürücü çekimi ile duran Turan’ın dudaklarına onun için neredeyse yanan dudaklarımı bıraktım. Elleri anında bedenime dolanırken ağzımı keşfe çıkmasına izin verdim. Hayatımda sadece Ali ile öpüşmüştüm ve yaşadığım olayın öpüşmenin yakınından bile geçmediğini şu an fazlasıyla anlayabiliyordum. Bedenim hazzın verdiği yangına neredeyse kendini teslim etmişti. Sadece iki defa gördüğüm bir adamın bana bunu hissettirebiliyor oluşuna ne ad verilirdi bilmiyorum. Gerçi zihnim bu konu hakkında düşünmeyi reddediyordu. Koltukta geriye doğru uzanıp bedenini üzerime uzatmasına izin verdiğim esnada dudakları boynumdan göğüslerime doğru kendine bir yol çiziyordu. Yüz tıraşı birkaç günlüktü ve sert sakallarının bedenimde bıraktığı his karşı konulmaz bir şekilde inlememe sebep oluyordu. Üstelik aramızdaki ateşi daha da yükseltiyordu. Bu durum duygularımızı öpüşmenin ilerisinde ön sevişme moduna almıştı ve ilerlediği güzergâh sanrım yatak odasıydı. Her ne kadar kendimi bu ateşe teslim etmek istesem de bu adam şu anda ilkim olacaktı ve ben ilk tecrübemi geceden kalma uyandığım koltuğun üzerinde sabahın köründe yaşamak istediğimden emin değildim. Onun için her ne kadar kendimle ve duygularım ile savaşmam gerekse de onu durdurmaya yeltenip, durması için atağa geçtim. Arzudan kaybolmuş gözlerine baktım ve “Evet bu karşı konulmaz. Kendimi şu anda bu duygunun derinliklerine bırakıp tatmadığım ne varsa yaşamak için herhangi bir engelim yok fakat inan bana benim ilkim olacak ve bunu akşamdan kalma uyandığım koltukta bu şekilde yaşamak istemiyorum.” Dediğim anda gözlerindeki şokun yarattığı şaşkınlığa gülmek istesem de kendimi durdurabildiğim için ödülü hak ettiğimi biliyordum. Turan neredeyse nefes nefese “İlk derken?” diye sordu ve ben başımı onaylarcasına sallayıp, “Bu konuda öpüşme haricinde bir tecrübem yok. Üzgünüm ilk tecrübemin de bir koltukta olmasını istemiyorum” dediğimde kibarca üzerimden kalktı fakat aramızda mesafe bırakmayacak bir şekilde durarak, “Senin gibi bir güzelliğin aklını başından alan bir erkeğin çıkmamasına sevinmeli mi? Yoksa şaşırmalı mıyım? Bilemedim” dediğinde ise gülümseyerek, “Aklımı başımdan aldığına inandığım bir kişi oldu fakat doğru bir zaman yaratamadı desek daha doğru olur” diyerek konuya açıklık getirdim ve gözlerinde beliren bakışa anlam vermeye çalıştım. Hatta gülümseyerek, “Bana sanki nadir bulunan bir şeymişim gibi bakmayı keser misin?” dediğimde ise alaycı bir surat ifadesi eşliğinde “Nadir bulunduğun konusunda emin olabilirsin” dedi ve neredeyse kıpkırmızı olmama neden olurken daha fazla utanmamak adına “Tamam bu konuyu kapatalım ve ben duşa gideyim. Sonrasında sana olan kahvaltı sözümü de yerine getireyim. Yalan söylemeyeceğim şu anda kurt gibi açım” diyerek koltuktan kalkmak istediğimde beni kendine çekti ve “Burada sadece bana ait olabilecek bir güzellik olduğunu bilmek büyüleyici. Bu şansı kaybetmemek için ne gerekiyorsa yapacağımdan emin olabilirsin güzellik.” Dediği anda gözlerine bakıyordum. Öyle güzel bir ışıltı vardı ki bu bakışın tek bir benzerini görmüştüm. Oda babamın anneme bakışındaki ışıktı. Annemin sözleri o an aklıma doldu. “Unutma şirinem kalbinde dürüstlük, gerçek aşk ve sevmeyi bilen duygu barındırmayan hiçbir erkek bu şekilde bakamaz. Sana bu şekilde bir ışıkla bakan bir erkek ile karşılaştığında kalbini kazanması için bir şansı hak ettiğine kesinlikle güven ve ona bir şansı çok görme. Bu şekilde bakabilen erkeklerden çok kalmadığını söylememe gerek yok sanırım” demişti ve bu bakışın kalbimin içine saldığı bu sıcaklığa güvenmek istedim ve kalbimin içinde tuttuğum her ne kadar duygu varsa coşması için kapılarını açtım. “Kaybetmesen iyi edersin o zaman” diyerek birkaç dakikalığına ayrıldığım dudakların ateşine kendimi tekrar bıraktım. Bedenim yeni tanıştığı bu mükemmel hissi keşfe çıkarken, duş birkaç dakika daha bekleyebilirdi.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE