bc

GEÇMİŞİN SANCISI

book_age18+
18
TAKİP ET
1K
OKU
second chance
drama
sweet
bxg
serious
kicking
soldier
campus
city
office/work place
childhood crush
war
musclebear
like
intro-logo
Tanıtım Yazısı

Annemin ölümünden sonra hayatım ikiye ayrılmıştı:Öncesi ve sonrası.Masum ve güçlü.Çocuk ve kadın.Seher ve Seher Irmak.O günden sonra içimde büyümeyen hiçbir şey kalmamıştı. Sevgiye aç küçük kızı boğarak susturdum. Kalbimi susturdum. Adını bile andığımda içime ağrı giren adamı da unuttum sandım.Ama unutmamışım. İnsan bazı yaraları kabuk bağladı sanıyor, meğer sadece üstünü örtüyormuş zaman.O gün, o lanetli çukura düştüğümde, sadece bedenim değil, içimde yıllar önce gömdüğüm her şey de yeniden yüzeye çıktı.

chap-preview
Ücretsiz ön okuma
BÖLÜM 1 — “Çukur”
Seher: Annemin ölümünden sonra hayatım ikiye ayrılmıştı: Öncesi ve sonrası. Masum ve güçlü. Çocuk ve kadın. Seher ve… Seher Irmak. O günden sonra içimde büyümeyen hiçbir şey kalmamıştı. Sevgiye aç küçük kızı boğarak susturdum. Kalbimi susturdum. Adını bile andığımda içime ağrı giren adamı da unuttum sandım. Ama unutmamışım. İnsan bazı yaraları kabuk bağladı sanıyor, meğer sadece üstünü örtüyormuş zaman. O lanetli çukura düştüğümde, sadece bedenim değil, içimde yıllar önce gömdüğüm her şey de yeniden yüzeye çıktı. Üç doçent Ben , Can ve Elif araştırmalarımız için Hakkari Dağlarında yetişen endemik bitkileri incelemek için gelmiştik. Üniversite bünyesinde yapacağımız bu araştırma için bir yıl burda yaşayacaktık. Bir haftadır burdaydık ve ev işini hallettik eşyalı bir ev kiraladık ve her zamanki gibi aynı evi paylaşacaktık. Bu gün araştırmamıza başladık.Ayağımın altındaki kar hafifçe erimişti. Mart ayının sonlarına yaklaşıyorduk ama dağların yükseklerinde hâlâ yer yer buz tutmuş yollar vardı. Sertçe bastığım her adım, beni biraz daha yalnızlığıma, biraz daha kendime götürüyordu. Elimdeki defteri sımsıkı tutuyordum. Not almak için değil, düşmemek için. Ama işte… kaderin düşürmeye niyeti varsa, tutunduğun ne olursa olsun fark etmiyor. Can, her zamanki gibi önde, bastığı her karda iz bırakarak ilerliyordu. Yanına yaklaşan her çalıya “endemiik misin bakalııım?” diyerek bizi güldürüyordu. Elif, biraz daha sessizdi. Her zamanki gibi temkinli, gözleri dikkatle çevreyi tarıyordu. Ama ben o an biraz dağıldım. Rüzgâr saçlarımı dağıttığında gözümü kıstım, o anda ayağım kaydı. Ve ben düştüm. Her şey birkaç saniye içinde oldu. Toprak çöktü, kar savruldu, ben bağırmadım bile. Sadece düşerken aklımda tek bir şey vardı: Galiba ölecem Çukurun dibi karla kaplıydı ama derindi. Yukarısı net görünüyordu. En azından geniş ve aydınlık bir çukura düşmüştüm. Sağ bileğim acıyordu, nefesim kısılmıştı. Yukarıdan Can’ın sesi çığlık gibi indi: “GÜN IŞIĞIM!!! SEHER? CEVAP VER!!!” Elif paniklemişti, ağlamaklıydı. “Pıtırcığım, Dayan! Yardım çağıracaz” Sesleri boğuk geliyordu. Gözlerimi açıp kapattım. Hayattaydım. Ama şoktanmı korkudanmı bilmiyorum kıpırdayamıyordum. Bileğim dışında ağrıyan bir yerim yoktu. Ne kadar zaman geçti bilmiyorum. Ayak sesleri geldi önce ve birden maskeli, kamuflajlı bir asker çukura yaklaştı. Adamın gözleri tanımasam ayıp ederdim. Savaş. Aradan 10 yıl geçmişti. Ama o bakışlar, o soğukluk hiç değişmemişti. Bir saniyeliğine bana baktı. Göz göze geldik.İçim titredi. Ama ne o bir kelime etti, ne ben.Sadece geri çekildi, yüzünü başka yöne çevirdi. Ardından başkasına , tok ve net bir sesle: “Sen in aşağı. İlgilen.” Gözlerim doldu. Ama ağlamadım. Yine kaçıyordu. Yine sustuğum yerden beni bırakıyordu. Çukura inen asker maskeliydi.Ama yaklaştığında o tanıdık gözleri gördüm. “Seher Irmak?” dedi. “Evet…” Sesi, sıcak ve tanıdıktı. Maske altındaki tebessümü hissedebiliyordum. “Ben Tuğrul. Üniversiteden hatırlarsın belki.” Kafamı hafifçe kaldırdım. Gülümsedim. “Evet… hatırladım. Ama eskiden bu kadar gülümsemezdin.” Kıkırdadı. “Eskiden çukura inmiyordum.” İkimiz de güldük. Savaş’tan bahsetmedik. Gözlerinin içine bakmadım. O da hiçbir şey sormadı. Kolumun altından destek aldı. “Canını acıtmadan çıkaracağım seni, söz,” dedi. Ve gerçekten de öyle yaptı. Sanki bir asker değil de, yıllardır kaybettiğim bir dost elimden tutmuş gibiydi. Onunla çukurun içinden çıkarken, sanki yıllar öncesinden kalan ağırlığı da azıcık olsun bırakıyordum. Yukarı çıktığım anda Can üzerime atladı. “GÜN IŞIĞIM!” Kollarını öyle sıkı sardı ki nefesim kesildi. “Beni korkutma bir daha! Seni haritadan silerim!” Sesindeki sevgi beni ağlatacaktı neredeyse. Elif hemen ardından geldi. Gözleri hâlâ nemliydi. “Pıtırcığım… iyi misin? Allah’ım… çok korktum!” Bizi birden sarmalayan dostlukla, karlı zeminin soğukluğu yerini içime yayılan bir sıcaklığa bıraktı. O sırada arkamdan uzaklaşan kamuflajlı adamın gözleri hâlâ üzerimdeydi. Maskesinin ardında tanıdığım o keskin bakışlar… Ama tek kelime etmeyecekti. Ben de etmeyecektim. Tuğrul, yanımıza geldiğinde maskesini yarıya kadar indirmişti. Can’a ve Elif’e gülümsedi. Ama Elif bir an öylece kala kaldı. Gözleri büyüdü, dudakları titredi. Onu tanımıştı yıllar önceki platonik aşkı. Ama Tuğrul onu hatırlamıyordu bile. Elif sadece bir adım geri çekildi, yüzünü bana çevirdi ve sessizce arkasını döndü. Ben o an anladım ki geçmiş, sandığımız kadar uzak bir yer değildi. Ve bazen, bir çukur yıllar boyunca üstünü örttüğümüz duyguların tam kalbine inebiliyordu. Gözlerimin ucuyla Savaş’ı aradım. Kaskı yüzünü gizlese de, gözleri o tanıdık kahverengi gözleri kaçamayacak kadar yakındı. Ama bana hiç bakmıyordu. Sanki orada değildim. Sanki az önce çukurdan çıkarılan ben değilmişim gibi. O da, sanki beni hiç tanımamış gibiydi. Can hâlâ kolumdaydı, “Gün ışığım, hadi seni sıcak bir yere götürelim,” diyerek omzuma şefkatle dokunuyordu. Elif sessizdi, ama bakışlarında hâlâ korkunun izi vardı. O kadar alışmıştım ki bu insanların varlığına… Yıllardır duvar gibi ördüğüm hayatımda bir tek onlara arka kapıyı açık bırakmıştım. Timdeki askerler çevremizi kontrol ederken, gözüm istemsizce bir kez daha Savaş’a kaydı. Elinde telsiz, uzak bir noktada duruyordu. Tümüyle ilgisizmiş gibi davranıyor, ama ben onun gözlerinin beni her saniye izlediğini hissediyordum. O beni tanımıştı. Ben de onu. Ama neden kaçıyordu? Neden hâlâ o günkü gibi susuyordu? Tuğrul, karların üzerinden yürüyerek yanımıza geldi. Kaskını çıkarmıştı bu kez, yüzü tam olarak görünüyordu. Gülümsedi. “Bileğinde bir incinme olabilir. Dilersen ben hastaneye kadar eşlik edebilirim,” dedi. “Teşekkür ederim Tuğrul,” dedim, gülümsedim. “Üniversitede bu kadar nazik olduğunu hatırlamıyorum.” Güldü. “Üniversitede çok şey eksikti. Bazıları sonra tamamlanıyor.” Yanımıza gelen Elif bir an donup kaldı. Yüzünde garip bir sessizlik oluştu. Tuğrul’a baktı ama bakmıyor gibi yaptı. Tuğrul onu hiç tanımamıştı yada biz öyle sandık. Oysa Elif tanımıştı. Üniversite yıllarında Tuğrul’a platonik bir aşk beslediğini biliyordum. Ama Tuğrul, sanki o yıllar hiç yaşanmamış gibi davranıyordu. Ve Elif, o ince gururuyla içinden geçen hiçbir şeyi göstermiyordu. Can araya girdi. “Elif’im, hadi hadi toparlanalım. Gün ışığımızın morali yerine gelsin artık,” dedi. Yine o sevecen haliyle.Bir an ona sarılmak istedim. İyi ki vardı.Can, bir nevi kalbimin güvenli alanıydı. Yanındayken, geçmişin sivri uçları bana zarar veremiyordu. Ama o sırada Savaş’ın bakışlarını üzerimde hissettim. Can’ın bana sarılışı, onun gülüşü, ses tonu Savaş’ın beni izleyişi değişti. Çok belli etmese de, gözlerinde kıskanmanın o donuk sertliği vardı. Beni hâlâ “çocuk” olarak görüp görmediğini bilmiyordum ama Can’a sarıldığımda yüzündeki çizgiler gerilmişti. Elif, yanımdan bir adım geri çekildi. Gözlerini yere indirdi. Ve Tuğrul’un varlığından bir damla bile istemediğini anlatan bir sessizlikle yanımızdan uzaklaştı. ** O akşam üzeri karakola gitmeden önce, kısa bir sağlık kontrolünden geçirildim. Tuğrul bizimle geldi, gerekirse ifade için orada olacağını söyledi. Can ve Elif, ben muayene olurken odadan çıkmıştı. Tuğrul pencere kenarında durmuştu, camdan dışarı bakıyordu ama konuşmak istiyor gibiydi. “Biliyor musun Seher,” dedi birden. “İnsan bazen geçmişten kaçtığını sanıyor ama geçmiş bazen bir çukur kadar yakın olabiliyor.” Sözleri boğazıma oturdu. Sanki içimi okumuş gibiydi. Ama yine de hiçbir şey söylemedim. Sadece başımı salladım. “Seni orada gördüğümde tanıdım,” diye devam etti. “Savaş’ın da tanıdığını biliyorum. Ama neden böyle davrandığını bilmiyorum.” Yutkundum. “Sorun değil. Herkes kendiyle baş etme biçimini seçer.” “Sen güçlenmişsin,” dedi sonra. “Artık gözlerin geçmişi değil, yolu tarıyor.” Teşekkür ettim. Ama o an içimden bir şey koptu. Savaş’ın bir kelime etmemesi bunca yıldan sonra hâlâ susması, hâlâ kaçması. Beni yeniden çukura çekiyordu. Ama bu kez düşmeyecektim. Çünkü o düşüşten büyüyerek çıkmıştım. ** Gece çökerken Savaş, Tuğrul’a direktifler veriyordu, artık kasklar çıkmış yüzler netti. Can beni eve götürmek için arabayı hazırlarken, Elif hâlâ sessizdi. Ben, o dağdan yalnızca bedenimi değil, geçmişimi de taşımıştım. Savaş’la göz göze geldiğimde son bir kez bakmak istedim. O ise sanki beni hiç tanımamış gibi yüzünü çevirdi. Ama ben biliyordum. O da tanımıştı. Hem de fazlasıyla.

editor-pick
Dreame-Editörün seçtikleri

bc

AŞKLA BERDEL

read
78.9K
bc

HÜKÜM

read
223.1K
bc

MARDİN KIZILI [+18]

read
519.7K
bc

ÇINAR AĞACI

read
5.7K
bc

Ne Olacak Halim (Türkçe)

read
14.3K
bc

PERİ MASALI

read
9.5K
bc

Siyah Ve Beyaz

read
1.8K

Uygulamayı indirmek için tara

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook