bc

HALLİCE HALİM

book_age12+
107
TAKİP ET
1K
OKU
manipulative
drama
bxg
realistic earth
bodyguard
like
intro-logo
Tanıtım Yazısı

Akıl hastanesinde yatan bir kadın.

O hastanenin güvenlik görevlisi olan bir adam.

Ve bu; onların birbirlerini buluş hikayesi.

Ya da kaybediş mi demeliyim?

Yaşadığı sarsıcı olayın ardından ne olduğunu anlamadan kendini akıl hastanesinde bulan kadın, orada aylarını geçirmesine rağmen iyileşmek bir yana dursun gittikçe kötüleşmektedir. Onu o halde görmeye dayanamayan güvenlik görevlisi ise ona sürekli yardım eli uzatmaktadır. Fakat o el kadın tarafından her gün geri çevrilmektedir. Ta ki o ana kadar...

chap-preview
Ücretsiz ön okuma
1
Gecenin bir yarısı. Gecede binlerce yarası. Bulunduğum odanın kapısı tıklandı usulca. Evet, gecenin bir yarısında, yaraları olan kadının kapısı tıklandı. Benim kapım tıklandı. Kimin geldiğini biliyordum. Bilmek dediysem gelen kişiyi birebir tanımıyordum. Sadece şu saatlerde orada birinin olacağını biliyordum o kadar. Bir de sesini... Hangi sesi işiteceğimi biliyordum. Kısık, naif, içinde binlerce hayatı barındıran bir erkek sesi. Bildiğim şeylere rağmen bir an olsun merak edip, dönüp bakmıyordum o yıkık dökük demir kapıya. Baksam ne olacaktı? Kapı mı değişecekti? Bulunduğum oda mı yok olacaktı? Sesin sahibini mi görecektim? Hayır. Hepsinin cevabı koca bir HAYIR. Gözlerimi dört duvarlı cehennemim içinde bulunan yatakta dolaştırıyordum üstün körü. Tek gayem kapıya bakmamak, hiçbir şey düşünmemekti. Buna rağmen düşündüğüm bir şey vardı. Öfkelenmemi gerektiren bir şey... Birileri. Yatağın üzerinde açık mavi bir çarşaf vardı. Burada olduğum andan beri nefret ettiğim o yegane renk. Yatağın hemen dibinden yukarı doğru uzanan çatlak duvarlar... İçim gibi. Dalga geçer gibi yan duvara işledikleri dışı demir parmaklıklı beyaz köşeli pencere... Nefes al der gibi. Odanın her bir uzvunu gördükçe yüzüm iyiden iyiye ekşidi. Karanlık olmasına, etrafı net seçememe rağmen gördüklerim her defasında yüzümü buruşturmama neden oluyordu. Nasıl olmasındı? O sırada kapımı tıklatan, sonucu bile bile bekleyen ona herhangi bir tepki vermedim. Bu saçma yerde ondan başka kimsenin yanımda olmadığını biliyordum. Ölsem kimsenin umursamayacağını, arkamdan o hariç kimsenin bakmayacağını biliyordum. Bunları bilen biri ne yapardı? Onu kaybetmek istemezdi, tek dalıymış gibi ona tutunurdu değil mi? Bence değil. Zira ben, yerini çok iyi bildiğim onu kaldırıp yerine koymuyordum. Kapının dışında bırakıyordum. Oysa kapının dışında olduğunu bile bile pes etmiyordu. "Hafsa..." dedi ismimi telaffuz ederek, biraz da o kapıdan içeri girmeyi isteyerek. Kısık konuşuyordu. Kimsenin duymaması gerek çünkü, bunu ikimiz de biliyoruz. "Aynı saatte, aynı yerde, kapının önündeyim. Benim, geldim." Sonra sustu. Yine tepki vermemi bekledi. Hoş geldin dememi beklemediyse bile iyi halt ettin de geldin dememi bekledi. Bu daha benlik olurdu çünkü. Ancak ben onu da yapmadım ve hiçbir şey söylemedim. Sadece onun, o kulaklarıma kazınan sesi yankılandı aramızdaki duvarlarda. O, hep bana duvarlar ardından seslenirdi. Başka türlüsüne izin veremezdim. O, hep o duvarlar ardında kalmalıydı. Başka türlüsünü içim kaldırmazdı. O, hep ben ne kadar istersem o kadar görmeliydi beni. Hiç istemedim beni görmesini... O, hep varlığıyla orada olmalıydı. Ama benim buradaki varlığımdan da emin olmamalıydı. "Ve yine görüldü yedim tabii," diye devam etti bir an sonra. Sesi keyifliydi. Benden cevap alamamak artık onu üzmüyor muydu? Benim duyacağım kadar sesli bir nefes çekti içine. "Benimle uzun uzun konuşmanı beklemiyordum zaten. Hiç değilse yanına geldiğimde arada bir ses çıkarsan? Yalnızca 'a' desen bile olur. Yeter ki sesini duyuyayım. Oradaki varlığından emin olayım. İyileştirmeye çalıştığım kişinin sen olduğundan emin olayım. Biliyorum oradasın ama bir yanım sorgulamadan edemiyor. Ya uyuyor da beni duymuyorsa? Ya her gece ben kendi kendime konuşup buradan kalkıp gidiyorsam?" Yanılmıştım. Sesimi duymamak hala üzüyordu onu. Varlığımdan emin olamamak huzursuz ediyordu. Dediği gibi olabilirdi. Ben uyuduğum için onu duymaz, kapının ardındaki varlığından haberdar olmazdım. Ancak uyuyabilseydim. Geceleri çöken karanlık elimden uykularımı alıp götürüyordu her defasında. Uyuyamıyordum. Verdikleri ilaçlar tesir etmiyordu uykuma. Hoş bazı ilaçları içmiyordum bile. Hapı dilimin altında tutup yutmuş gibi yapıyor, görevli gittiği an dışarı tükürüyordum. Klişedir ama aylardır işime yarıyordu. Ya onlar çok saftı ya da ben usta bir oyuncuydum. Tükürüp yere attığım hapları ayağımla ezdiğimde hepsi birer toz yığınına dönüşüyor, odaya karışıyorlardı. Şu an o toz yığınlarının üstünde oturuyordum. Sert, soğuk, baskı beton zeminde... Gözlerim karşımdaki yatakta, kulaklarım sol tarafımda kalan kapının ardında. Kurduğu cümlelere nazaran yaptığım tek şey gözlerimi bir defa yumup açmak oldu. İstediği 'a' sesini bile vermedim ona. Soruları benim tarafımdan yanıtlanmayınca havada asılı kaldı. Asılı kalan sorularını, "Neyse," kelimesinin ardına sığdırdı. "Neyse. Bence, ben bugün çok hoş geldim. Elimdeki kitabı okuduğumda sen de bana hak vereceksin, eminim. Hazırsan başlıyorum okumaya?" Bir kez daha sustu. Hep umut ediyordu. Her cümlesinin sonunda tepki vermeyeceğimi bile bile duraksıyor, konuşmamı umut ediyordu. Onda imrendiğim tek bir özellik varsa o da buydu; hayata umutlu bakabilmesiydi. Kabul, 26 yıllık ömrümde tanıdığım hiçbir erkeğe benzemiyordu. Onu henüz netçe tanımamama rağmen bu cümleyi kurabiliyordum. Ben onun yaptığını artık yapamıyordum mesela, hayata pozitif bakamıyordum. Umut edemiyordum. İçimden sökülüp alınmış gibiydi bu duygular. Alındığı ise umutlarımı yitirdiğim anda kendimi bu odada bulmamdan belliydi. Ela gözlerimin üstüne bir perde indirip öylece bekledim. Gelecek şeyi biliyordum... "Pekala," dedi sakin, alçak ama tok bir sesle. "Bu sessizliğini hazır oluşuna yoruyorum, bilesin. Bugün sana Turgut Uyar'ın Göğe Bakma Durağı isimli şiir kitabını okuyacağım. Hep roman okuyordum fakat bugün bir farklılık yapmak istedim. Sana şiir okuyacağım ve okuyacağım şiirlerin hoşuna gideceğini düşünüyorum." Benim hakkımda bir şeyler düşünüyor. Bunu sürekli yapıyor. Cümlesi noktalanır noktalanmaz bu kez duraksamadan elindeki kitabı okumaya başladı. Sonunda beklediğim an gelmişti. Duyacağım yeni hayatlar, yeni bakış açıları, yeni yollar... Dediği gibi bu gece roman yoktu ama olsun. Belki okuduğu hikayeler gibi okuyacağı şiirleri de severdim. Gözlerime indirdiğim perdeyi kaldırıp sesine odaklandım. "İkimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım. Şu kaçamak ışıklardan şu şeker kamışlarından, Bebe dişlerinden güneşlerden yaban otlarından, Durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar. Şu aranıp duran korkak ellerimi tut. Bu evleri atla bu evleri de bunları da, Göğe bakalım..." O okumaya devam ederken ben kapıya doğru yaklaştım, bilinçsizce yaptığım bir hareketti. İçimdeki sesini daha net duyabilme isteğine karşı koyamadığımdan yapmıştım. Sessizce, yavaşça kaydım kalçamın üzerinde. Yeterince yaklaştığımda ise durdum. Nefes dahi almadan durdum. Kısık çıkan sesini en gür şekilde duymak için durdum. Dinlemeye koyuldum. O anlarda yüzümde oluşan tembel gülümsemeden habersizdim. Dudaklarımı iki yana çeken bir güç vardı sanki. O güce karşı koyamıyordum. Koyamadığım güce karşı boyun eğdim ve başımı yavaşça aramızdaki tek engele, kapıya yasladım. Dudaklarından dökülen dizeleri büyük bir keyifle dinlemeye devam ettim. Nasıl etmeyecektim ki? Bir kere ses tonu çok güzeldi. Sesi, şairleri kıskandıracak kadar güzeldi. Ben Hafsa Solmaz. Bir akıl hastanesinde kalıyorum. Ve o, Cemil Alp Sungur. Akıl hastanesinde kalan birine kitap okuyor. Ben ve o. Biz değil. Çünkü bizim bir hikayemiz yok. O, yazmak için eline kalemi alıyor ancak benim yapacağım tek şey; o kalemi kırmak.

editor-pick
Dreame-Editörün seçtikleri

bc

ÇINAR AĞACI

read
5.7K
bc

HÜKÜM

read
223.9K
bc

AŞKLA BERDEL

read
79.0K
bc

MARDİN KIZILI [+18]

read
521.9K
bc

Ne Olacak Halim (Türkçe)

read
14.3K
bc

PERİ MASALI

read
9.5K
bc

Siyah Ve Beyaz

read
2.9K

Uygulamayı indirmek için tara

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook