⚔️ Kana Kan ⚔️

1607 Kelimeler
DÖKÜLEN HER KANIN HESABI BİR GÜN SORULACAKTIR. Arman arkasında askerleriyle karakola döndüğünde binanın ve arazinin ışıkları aynı anda açıldı. Kapının girişinde elinde bir kasaturayla onları bekleyen Baturalp'i gördüler. Dizlerinin üzerine çökertilen Sirvan üsteğmenin gözlerinde gördüğü öfke ve intikam ateşiyle geriye doğru kaçmaya çalıştı ama Aybora'nın omzundaki yaradan bastırmasıyla acıyla bağırdı. Elinde bir bıçak gözlerinde zifiri karanlık ve nefret dolanan Baturalp aklını kaybetmeden saniyeler önce dişleri arasından "Adamın vuruldu, revirde" dediğinde Giray endişeyle binaya koştu. Baturalp adım adım Sirvan'ın üzerine yürürken Arman sadece kenara çekilip "O senin" diyerek askerlerine baktı. Savaş Timi ise saniye saniye üsteğmenlerinin ne yapacağını izliyorlardı. Baturalp boynunu kütleterek elindeki bıçağı sıktı ve Sirvan'ın arkasına geçti. Aybora'ya bırakması için kafasıyla kenara çekilmesini işaret etti. Adam serbest kalınca canhıraş yerinde debelenerek geriye kaçmaya çalıştı ama Baturalp adamın saçlarından tutup kafasını geriye doğru çekti. Öfkeden kuduran sesiyle "Demek kardeşime o hain mermiyi sıkan sendin" dediğinde Sirvan yıllar önceki karakol baskınında öldürdüğü askeri hatırladı. Onuralp Özbey. Sirvan korkuyla Baturalp'in saçını çeken elinden kurtulmaya çalışırken Baturalp tüm askerlerinin gözü önünde kasaturayı Sirvan'ın boynuna dayayıp bastırdı ve hızla uçtan uca keserek çekti. Adamın boynu kesilip kan fışkırarak akarken Baturalp bir kez daha bıçağı dayayıp dişlerini sıkarak bastırdı ve kirpikleri bile kımıldamadan boynunu kesti. Saçlarını bıraktığında yana düşen Sirvan'ın yanına çökerek yüzüne öfkeyle bakarken sesindeki nefretle konuştu. "Kana kan." ___________________________________________ Giray ise revirde Rojhat için hızla küçük bir ameliyat düzeneği kurdu. Dakikalarla yarışıyordu ve Rojhat çok kan kaybetmişti, onu kaybetme ihtimalini aklından atmaya çalışarak adamın üzerindeki kıyafetleri keserek çıkarttı. Revire giren Arman onu sedyenin başında soğuk kanlılıkla yarayı incelerken bulunca "Ne lazım?" diye sordu. Giray arkasına bile dönmeden "Kan lazım, çok kaybetmiş ama kan grubunu bilmiyorum" derken bir eline neşteri alıp diğer elindeki oksijenli suyu yaranın üstüne boca etti. Çekirdek kalbinin hemen altına saplanmıştı ve çıkışı olmadığı için çıkartmak şarttı. Yaradan kan akışı devam ederken Rojhat soluk nefesler alıp veriyordu. Giray şırıngaya çektiği uyuşturucuyu yaranın çevresindeki ete saplayarak neşterle yarayı biraz daha genişletti. Giray bir kez daha "Kan lazım" derken revire hiç kimsenin beklemediği biri girdi. Baturalp kanlı elleriyle revire girerek elindeki bıçakla sedyeye doğru yaklaştı. Giray ve Arman onun ne yapacağını endişeyle izlerken Baturalp sedyede yatan Rojhat'a baktı. Yüzünden tek bir duygunun okunmadığı adam elindeki bıçağı ayaklı masanın üzerine attı. "Kan grubum 0 pozitif, alın benden." Giray şokla Baturalp'e bakarken o ise sedyedeki can çekişen adama bakıyordu. Göz göze geldiği Rojhat'la hızla başını çevirdi. "Bakma muhabir, acele et." Baturalp aralarından uzaklaşıp Rojhat'ın ayak ucuna oturarak üstündeki üniformayı çıkardı ve kolunu uzattı. Giray hızla elindekileri bırakıp Baturalp'e damar yolu açıp kan akışı sağlayarak Rojhat'ın damar yoluna bağladı. Giray tekrar işine dönerken Arman ve Baturalp göz göze geldiler ama Baturalp gözlerini kaçırarak bakışlarını boş duvara çevirdi. Göğsündeki çekirdeği eğri pense ile çıkaran Giray ise derin bir nefes vererek mermiyi masanın üstüne koydu. Çekirdek damarları çok parçalamadığı için şanslıydı ve hızla dikme işlemine geçti. Hâlâ kanı sedyede yatan adamın kanına karışmaya devam eden Baturalp ise kafasını çevirip çoktan bayılan Rojhat'ın esmer yüzüne baktı. Kafasının içinde binlerce düşünce aynı anda geçiyordu ve ona neden kan verdiğini bile bilmiyordu. Teröristlerden ölümüne nefret eden Üsteğmen Baturalp Özbey, bir teröriste kanını veriyordu. Bunun onun için ne kadar zor hatta imkansız olduğunu odadaki herkes biliyordu ama Baturalp sadece bir kaç saniye Rojhat'ın gözlerinde gördüğü o bakışta bir şeyleri sezmişti. Bunun ne olduğunu ise o da dahil kimse bilmiyordu. Giray göğüsteki yarayı tamamen kapattıktan sonra omuzdaki ve çekirdeğin çıkışının olduğu yaraya geçti. Alnından boncuk boncuk terler dökülünce koluna silip boynuna doğru üfledi. Arman onu izlerken fark ettiği ayrıntılarla kaşlarını çattı. Giray'ın sadece bir muhabir olmadığını belli eden ayrıntılar gözünün önünden geçerken, bu kadar çok şeyi basit bir adamın yapamayacağını ve aldığı onca önemli bilgileri herhangi bir muhabirin alamayacağını biliyordu. Bu konuyu araştırması gerektiğini biliyordu, çünkü elinin altındaki bedeni bir kasap gibi bu kadar zor şartların altında soğuk kanlılıkla kesip biçen birinin sıradan biri olmadığını anlamıştı. O sessizce odadan çıkarken Giray işine odaklı bir şekilde omuzdaki yarayı da dikti ve elindeki malzemeleri masanın üstüne bırakarak Baturalp'e döndü. "Kan akışını kesebiliriz." Baturalp sadece başını sallayarak tekrar kolunu uzattı. Giray damar yolunu çıkarıp koluna pamuk koyarak bastırdığında Baturalp elinden alarak ayağa kalktı. Kapıya yönelirken arkasını dönüp son kez sedyedeki adama baktı. "Uyanacak mı?" Giray bu soruyla önce baygın yatan Rojhat'a ardından arkasındaki adama baktı. "Büyük ihtimalle." Baturalp cevap vermedin tekrar dönüp odadan çıktı. O gece Giray sabahın ilk ışıklarına kadar Rojhat'ın başında beklerken Arman ise sabaha kadar üstlere rapor ve zayiat vererek geçirdi. Neyse ki baskın tek bir askerin burnu dahi kanamadan bertaraf edilmişti. Arman'ın baskını içerden değil dışarıdan kontrol ettiği plan işe yaramıştı ve Giray'ın yem olması planı güçlendirmişti. Arman, Rojhat Zemheroğlu'nun çıkan çatışmada vurulduğunu ve tedavi edildiğini söylediğinde karşı taraf kesin bir dille "Bir hafta sonra onu almaya geleceklerini" söylediler. Bunu Baturalp'e söylediğinde ise ondaki gözle görülür rahatlamayı fark etmişti. Baturalp bir an önce Rojhat'ın karakoldan gitmesini istiyordu. Çünkü içindeki o korku şimdi daha da artmıştı ve o adamın esmer yüzüne ya da kahve gözlerine bakacak gücü kendinde bulamıyordu. Bu korkunun neyden kaynaklandığını bilmese de kalbini sıkıştıran bir korku tüm bedenini sarıyordu. Yıllardır içinde tuttuğu intikam hırsı Sirvan'ı öldürdüğünde bir nebze hafiflemişti ama yerini Sirvan ve Rojhat arasındaki meselenin ne olduğu merakı onu yeniden bir çıkmazın ve alttan alttan yükselen bir hırsın içine düşüyordu. Sirvan neden Rojhat'a takıntılıydı ve Rojhat neden kardeşinin intikamını alabilmesi için kendi ayaklarıyla teslim olmuştu, peşinden dağdaki onlarca teröristi yere indirecek kadar? Öğlene doğru Rojhat acıyla yüzünü buruşturarak gözlerini açtı ve ilaçlarla dolu bir odanın içinde yattığı sedyede tavana baktı. Son hatırladığı şey uyuşturucunun etkisiyle gözlerini kapatmadan önce gözlerine bakan Baturalp'ti. O gözlerde boğulmak isterken bir kez daha o gözlerle denizin derinliklerinden ışığa doğru çıktı. Belki de o denizde bile boğulamıyordu, denizler bile ona sahip çıkmıyordu. Oysa mağaranın duvarına astığı resimlerdeki engin denizler ona özgürlüğü fısıldamıştı. Revire giren Giray'la başını çevirdi ve ona buruk bir gülümsemeyle bakan adama yüzünü buruşturdu. "Ölmeyi de beceremedim değil mi, yaşamayı beceremediğim gibi." Onu aylardır tanıyan Giray bunu neden söylediğini biliyordu. Sedyenin yanındaki sandalyeye otururken Rojhat'ın son röportajında söylediği cümleyi hatırladı. "Şu hayatta ne yaşamayı becerebildim doya doya, ne de ölmeyi becerebildim bir amaç uğruna. Geldim ama gidemiyorum." Giray bu cümlelerin tüm ağırlığını Rojhat'ın titreyen sesinde, kendine ağlayamayan gözlerinde görmüştü. Onca ay kendi hayatını anlatırken tek damla yaş akmayan gözlerinin Baturalp'i gördüğü anda akmaya başladığını da görmüştü. O, büyük bir yürek görebiliyordu ama görmesi gereken kişi kör ve nefret doluydu. Ona kan verenin Baturalp olduğunu söylememeye karar verdi. Çünkü bir de bu yüzden kendini suçlu ve aciz hissedecekti, Baturalp'e uzanamayan elleri daha da korkuyla kendini çekecekti. Giray oturduğu sandalyeden gergin bir nefes vererek kalktı ve ilaç dolabına giderek "Hadi sana biraz serum ve ağrı kesici verelim" dedi. Rojhat cevap vermeden tekrar başını çevirip bakışlarını duvara dikti. Giray kapatmadığı damar yoluna serumla beraber ağrı kesiciyi vererek geri çekildi. "Bu seni biraz daha dinlendirecek, kendini düşün biraz da." Rojhat sadece başını sallayarak gözlerini kapattı. Giray revirden çıkarak günlerce süren uykusuzluğuna ve yorgunluğuna yenilerek Arman'ın odasına gitti ve boş olan yatağa üstünü bile değiştirmeden kendini attı. Bedeni artık tükendiğinin sinyallerini verirken zihni hâlâ açıktı. Bu çocukluğunun getirdiği bir alışkanlıktı, yorgunluktan ölsen de o zihnin açık kalacak. Giray bu yüzden hiçbir zaman tam bir uyku alamaz her zaman tetikte dinlenirdi, odadaki her hareketi, her sesi algılayarak zihnini açık hale getirirdi. Ona bakanlar kıvrılan dudaklarında, mimik oynamayan yüzünde ve stabil nefes alış verişinde güzel bir uyku uyuduğunu zannederken Giray ona bakanın kaşının hareket ettiği anı bile hisseder ve zihniyle görürdü. O, asla sıradan bir çocuk olarak yetiştirilmedi. O, asla bir çocuk olmadı, doğdu ve bir yetişkin oldu. Tıpkı ikiz kardeşi Miray gibi. İşte tam da bu yüzden açık tuttuğu zihniyle odaya giren Arman'ın ses çıkarmamak için postallarını zemine yavaş yavaş değdirişini, onu uyandırmamak için silahını sehpaya yavaşça koyuşunu ve üstünü değiştirmeden yatağın diğer köşesine uzanışını duyuyor ve sırtını ona dönen adamın kokusunu alabiliyordu. Arman, odadaki koltuğa koyduğu dosyaları, kağıtları ve kıyafetleri kaldırarak ses çıkarmamak için, yorgun düşen küçük adamı da uyandırmamak için yanına uzandığı bedene yavaşça sırtını dönerek gözlerini kapattı. Tüm geceyi üstlere bilgi vermekle, yetmezmiş gibi karakolun hasar kontrolünü yapıp not çıkarmakla geçirdiği için o da oldukça yorgundu ve şu anki durumu sorgulayacak kadar kafası yerinde değildi. Giray yanında hareket etmeyen bedenle gözlerini saniyelik açıp kapattı. Giray'a göre Arman sorgulama gereği duymayan, ona verilen emirleri ve görevleri yerine getiren, sert görünüşünün altında korkusuz olduğu kadar vicdanlı bir komutandı. Yıldızları bir türlü barışmasa da Giray içten içe onun daha önce gördüğü hiçbir komutana ya da hiçbir adama benzemediğini biliyordu. O, tetikte olmasını gerektirmeyecek ve zihnini bir sürede olsa kapatmasını sağlayabileceği bir adamdı. Çünkü Giray yıllarca bir sürü rütbeli ve tehlikeli adam görmüştü. Arman onlardan biri değildi. İşte tam da bu yüzden dudakları rahatlayarak kıvrıldı ve Arman'ın hareket etmesini umursamadan zihnini kapattı. Bu, Giray için sayılı anlardan biriydi. Ama saatler sonra göğsünün üstüne konulan kolun ağırlığıyla gözlerini açtığında şaşırarak yanındaki Arman'a döndü. Düzenli nefes alış verişlerle uyuyan adamın yüzüne bakarak kaşlarını çattı. Arman sanki bunu yapmaya alışık gibi kolunu Giray'ın beline indirerek kendine çekti. Giray şokla yattığı yere çivilenirken ellerini koyacak yer bulamayarak etrafına bakındı. Hava kararırken perde yüzünden camdan vuramayan kızıllığa bakarak derin bir nefes verdi. Tekrar yanında yatan Arman'a döndü. Kalın kaşlarının uyurken bile çatık duruşuna güldü. Adam uykusunda bile ciddi ve aksiydi. Giray onun belindeki koluna elini koyup kaldırırken Arman hareketlenerek bu defa alnını Giray'ın omzuna yasladı, derin bir iç çekerek uykusuna devam etti. Giray pes ederek tuttuğu kolu yavaşça bırakarak kesik bir nefes verdi. Uykusunu alması için bu defa sesini çıkarmamaya karar verdi. Çünkü şimdi bu şekilde uyanırsa ortalık karışırdı, biliyordu. Gülümseyerek tekrar gözlerini kapattı. "Oldukça sinir bozucu bir komutansın" diye mırıldandı. Giray gözlerini kapattıktan dakikalar sonra Arman gözlerini açtı ve başını kaldırıp hayal meyal gördüğü Giray'ın yüzüyle tekrar gözlerini kapattı. Kolu hâlâ onun belindeyken daha da kendine çekti ve uyumaya devam etti.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE