Sirvan ve elliden fazla teröristin karakolun bulunduğu tepeye doğru yaklaştığı sıralarda saatler gece yarısını gösteriyordu. Sirvan komutanla konuştuktan üç gün sonrasını beklemiş, onları zamansız yakalamak için zaman kollamıştı ve beklediği gün gelip çattığında arkasındaki adamlarıyla birlikte tel örgüleri geçerek ağır silahların bulunduğu araçlarıyla Irak sınırından şehre girmişti. Dağın tepesinde görünen karakolun ışıklarıyla pis bir sırıtış belirdi peçeli suratında.
Adamlarından ikisine karakolun gözcü kulesini göstererek "lexin (vurun)" dediğinde iki adam omuzlarındaki roketatarı ateşledi. Havayı delip geçen sarı ışıklar gözcü kulesini büyük bir gürültü ile yerle bir etti.
Ardından Sirvan bu kez de aracın üstünde duran adamlarına işaret verdiğinde üç kişi aracın kasasından havan topunu çıkarıp çatal ayakları toprağa saplayarak topu namluya sürdü ve beklemeden ipi çekerek ateşledi. Altmış milimetrelik havan karanlık geceyi aydınlatarak karakol binasının çatısına doğru süzülüp binanın çatısının ucuna denk geldi ve büyük bir darbeyle çatıyı parçaladı.
Sirvan keyifli bir gülümsemeyle ileriyi göstererek saniyeler içinde yarattığı tahribatın üstüne adamlarını karakolun mevzilerine doğru sürdü. İleri atılan elliye yakın adam mevzilere tırmanarak ulaştığı karakolda kum torbalarını aşıp ayaklarını toprağa bastığı anda elektirik direkleri büyük bir akımla koptu ve her yer zifiri karanlık oldu. Saniyeler içinde devreye girmesi gereken jeneratörlerde ise tek bir hareketlilik yoktu. Kendilerini gece karanlığının ortasında bulan adamlara ay bile bulutların arasına gizlenerek sırtını dönmüştü.
Ne olduğuna anlam vermeye çalışan adamlar körelen görüşleriyle yine de karakol binasına yaklaştı. Binanın bulunduğu tepenin yamaçlarında pusuda bekleyen Siraç, Karan ve Aybora tepeyi tırmanırken gece görüş gözlükleri çoktan kar maskelerinin üzerinde karanlıkta onlarca adamı görmelerini sağlıyordu. Tepeyi tırmanıp ayaklarını yere bastıklarında gölge kadar gizli, baykuş kadar sessizdiler. Siraç botuna yerleştirdiği hançeri eline alıp arkada kalan adamlardan birinin arkasından yaklaşıp hançeri boynuna dayadı ve beklemeden adamın boğazını keserek ağzını kapattı. Adam ne olduğunu bile anlamadan saniyeler içinde boynundan aşağı akan kanlarla ölmüştü, Siraç onu tutarak geriye doğru çekti ve yere bıraktı. Etrafına baktığında ise Karan ve Aybora'nın da birkaç adamı boğazını keserek arkalarında bıraktıklarını gördü, göklerden ses çıkıyordu ama ekipte yaprak kımıldamıyordu.
Karakol binasının arkasında uzun menzilli keskin nişancı tüfeğinin başında duran Gökmen ve Uruç ise binaya arka taraftan girmeye çalışan adamların kafalarını hedef aldılar. Gökmen hedef aldığı adamın kafasına sıktığında mermi ıslık sesine benzer bir ses çıkararak adamın tam kafasına isabet etti, adam aldığı ani darbeyle arkasına düşmek üzereyken Tan onu kollarından tutarak geriye doğru sürükledi. Ardından Uruç'ta kendine seçtiği hedefi başından vurduğunda bu kez karanlığın arasından çıkan simsiyah kamuflajlı Ediz adamı yavaşça tutup geriye çekti. Gökmen'in vurduğunu Tan, Uruç'un vurduğunu Ediz birer birer ses dahi çıkarmalarına izin vermeden tutup yere atıyorlardı.
Nefeslerini bile sayarak alan ekip elliye yakın adamı bir hayalet gibi yavaş yavaş öldürerek ilerliyorlardı. Azaldıklarını fark edemeyen teröristler ise karakol binasına girmek üzereydiler. Karanlık ilerlemelerini daha da zorlaştırırken karakolun içinde çıt çıkmıyordu ve bu giderek şüpheli hale geliyordu.
Tepenin başında bekleyen Sirvan dürbünle baktığı karakol binasında hiçbir hareketlilik göremediği için bir şeylerin ters gittiğini anlamıştı. Elindeki telsize sarılarak "leşkerên li ku ne? (askerler nerde?) diye bağırdı. Karakol binasına giren teröristlerden birinin telsizden gelen "em nizanin (bilmiyoruz)" cevabı geldiğinde elindeki telsizi sıktı. Saniyeler içinde ölecek olan başka bir terörist ise arkasında hissettiği gölgeyle "ew herder ( o her yerde)" dediği sırada sırtını çarptığı dev cüsseye bakamadan Arman'ın kasaturasıyla gırtlağından kesilerek yere yığıldı. Arman adamın elinden düşen telsizini alarak ağzına götürdü.
"Kurt inine girdin piç dölü, gel de leşlerini topla."
Sirvan, Arman'ın sert sesinden tane tane duyduğu bu cümleyle tuzağa düştüklerini anladı ve dişlerini sıkarak geriye kalan adamlarına karakolu göstererek bağırdı.
"Xırabken (Yıkın)"
Havan topunun başındaki adamlar Sirvan'ın söylediğiyle şokla gözlerini açtılar. Çünkü Sirvan içinde kendi adamlarının da olduğu karakol binasını yok etmek istiyordu. İçlerinden biri Sirvan'ın doğrulttuğu tüfekle korktuğu için başını sallayarak topu namluya sürdü. Sirvan bu kez de omuzlarında roketatar olan iki adamına tüfeğinin namlusunu çevirdiğinde adamlar hızla başlarını sallayarak karakol binasını hedef aldılar.
Roketatarın tetiğine parmağını yerleştiren adam nerden geldiğini bile fark edemediği mermiyle olduğu yere yığılınca diğer adamlar korkuyla karanlık tepelere baktılar. Gökmen ve Uruç, KNT-308'in namlusunu tepedeki adamlara çevirdiği anda saniyeler içinde aracın tepesinde duran iki adamı ve havan topunun yanındaki üç adamı kafalarından vurarak öldürdüğünde Sirvan'ı büyük bir korku sarmıştı, kalan birkaç adamını da önüne siper alarak mermilerin geldiği açıya göre araçların arkasına saklandı.
Arman kendi telsizini alıp madallama atarak tepedeki Gökmen ve Uruç'a işaret verdi. Aldıkları mesajla tüfeklerini Sirvan'ın olduğu bölgeden çekerek ayaklanan ikili karakola doğru tepeden aşağı inmeye başladılar.
Yüzbaşı Arman, Sirvan'ın kendi ayaklarıyla karakola gelmeyeceğini biliyordu. Giray'dan aldığı belgelerde Sirvan'ın örgütün en önemli beşinci isimlerden biri olduğunu ve kırmızı noktayla arandığını görmüş, onun hakkında Rojhat'ın topladığı bilgilerin hepsini en ince detaylarıyla okumuştu.
Sirvan, Rojhat'a takıntılıydı ve onu geri almadan pes etmeyecekti. Bunu bilen Arman kendisi ona gitmek için yem kullanacaktı, ona gönderdiği mesajla onu tetiklemiş ama yemi yutması için karakolun içindeki teröristlerin hücrenin olduğu kata inmelerine izin vermişti.
Geride kalan on adam en alt kattaki hücreye ulaştıklarında demir kapıyı açtılar. Parmaklıkların ardında kafasına torba geçirilmiş adamı gördüklerinde birbirlerine "Bulduk onu" diyerek yerde yatan adamı almak için demir kilidi kırdılar. Biri adamı yerden kaldırıp omzuna alırken diğerleri arkalarını kolluyorlardı. Dışarıda duydukları tüfek sesleriyle hücreden çıkıp koridorun sonundaki ve gerekli teçhizatların sokulduğu başka bir demir kapıyı açtılar. Ciğerlerine dolan gece ayazında karakolun arkasındaki dağlara doğru yürümeye başladılar.
Onların karakoldan çıktığını çoktan fark eden Arman ise yemi yuttuklarını anlayarak karakolun ön kapısından çıkarak çatışma havası vermek için dağlara gelişi güzel tüfek sıkan Karan, Siraç ve Aybora'ya parmağıyla dağları işaret etti.
Üçlü komutanlarından aldığı işaretle yönlerini Sirvan'ın saklandığı tepelere çevirdiler. Karakolda kalan Tan ve Ediz ise binanın içine girip henüz ölmemiş ve yaralı kalan teröristlerin kafalarına sıkmaya koyuldular. Arman geride nefes alan tek bir canlı istemiyorum demişti. Tepeye çıktıkları sırada yarı yolda karşılaştıkları Gökmen ve Uruç'ta onlara katıldığında Arman önde arkasında intikam ateşi ile yanıp tutuşan askerleriyle dağları alt üst etmeye gidiyorlardı.
Karakolun biraz altındaki tepede eski karakol olarak kullanılan binanın çatısında Gencer ve Merih ise pusuda bekliyordu. Harabeye dönmüş bu binanın içindeki iki kişiyi koruyorlardı.
Baturalp ve Rojhat.
Bileğindeki kelepçe yüzünden olduğundan daha da daraldığı duvarın dibinde Baturalp'in sırtını gören Rojhat titrek bir nefes vererek içinde tuttuğu cesaretle sesini kısık tutarak konuştu. Onun yerine bir yem olarak seçildiğini bilmiyordu ve kendisinin hayatta kalması uğruna hiçbir askerin zarar görmesini istemiyordu.
"Benden neden nefret ettiğini biliyorum komutan ama onu ben öldürmedim, ben kimseye zarar vermedim."
Baturalp elindeki silahı sıkarak öfkeyle arkasında duran adama döndü. Silahı Rojhat'a kaldırıp "Sakın, sakın onun adını pis ağzına alma it" dedi.
Rojhat karşısındaki adamın öfkesiyle parmak uçlarına kadar titredi ama bir gün, belki de bugün ölecekse de onu suçlayan adamın gözlerinde nefretten başka bir şey görmek istiyordu. Onu teslim edeceklerse de en azından deniz gözlerine kapılıp özgürlüğünü bıraktığı adamın gözlerinde küçükcükte olsa affedilmişlik görmeyi umut ediyordu, Rojhat hayatı boyunca hep umut etmişti, özgürce yaşamayı, sevmeyi, sevilmeyi, denizi görmeyi.
Baturalp aynı öfkeyle silahı indirip önüne dönerken bir yandan da etrafındaki sesleri takip ederek binanın kapısına bakıyordu.
"Sana kardeşinin katilini getirdim. Sirvan..."
Katil ve Sirvan kelimelerini duyan Baturalp kaşlarını çatarak arkasını döndü.
"Ne saçmalıyorsun lan?"
Rojhat sonunda onun dikkatini çekebildiğini anladığında kelepçeli olan bileklerini havaya kaldırarak "Sirvan'ın zayıf noktası benim, ben onun.." derken cümlenin devamını getirmekten korktuğu için kesik bir nefes vererek sustu. Baturalp ise onun yakasını sertçe sıkarak "Konuş lan, konuş" dediğinde Rojhat deniz gözlerini nefretle kahve gözlerine diken adama " Eğer beni ona vereceğini söylersen ayaklarına kadar gelecektir, bu sayede sende kardeşinin katilini öldürebileceksin" dediğinde Baturalp'in zihnindeki canavarlar çığlık çığlığa intikam diye bağırmaya başladılar.
Yıllar önce hain bir pusuda kardeşi Onuralp Özbey'i şehit eden piçin Sirvan olduğunu öğrenmesi ondaki bütün ipleri kopardı.
Rojhat'ın bileğine bağlı kelepçeyi çekiştirerek öfkesine burnundan aldığı solukları ekleyerek onu kapıya doğru sürüklemeye başladı. Telsizine dolan endişeli bir ses "Komutanım, içerdeler, içerdeler" diye bağırdığında Baturalp arkasından sürüklediği Rojhat'a döndüğü sırada eski malzeme odasının kapısı gürültüyle açıldı.
İçeri giren iki teröristin tüfeklerini üsteğmene doğrulttuklarını gören Rojhat bileğini tutan adamı sertçe yan tarafa fırlatarak "Hayır" diye bağırdığında adamlardan birinin tüfeği ard arda patladı. Rojhat göğsünden aldığı mermilerle dizlerinin üzerine düşerken teröristlerin arkasından gelen Gencer adamları kafalarından sıkarak vurdu.
Baturalp ayaklarının ucuna düşen Rojhat'a şaşkınlıkla bakarak düştüğü yerden hızla kalktı.
"Laann" diye bağırıp Rojhat'ın göğsüne elini koyup oluk oluk akan kanla sık nefesler veren adama baktı. Rojhat bir kaç saniyede olsa alacakaranlıkta bile görebildiği korkulu deniz gözlere gülümsedi.
Dışarıdan duyulan ardı arkası kesilmeyen tüfek sesleriyle Gencer "Komutanım" diyerek onun dikkatini çekti.
"Sen devam et" diyen Baturalp yerde yatan adamın kolunu tutup kaldırmaya çalıştı. Gencer odadan hızla çıkarken Baturalp belki de o geldiğinde beri ilk kez adamın kapanmak üzere olan gözlerine uzun uzun baktı.
Zihnindeki canavarlar "Bırak onu, gebersin burda." "Sirvan'ı öldür." "İntikam."derken Baturalp hızla çöktüğü yerden kalkıp kapıya doğru yöneldi. Rojhat onu burada bırakacağını bildiği için elini göğsündeki yaraya koydu, kalbine ne de çok yakındı aldığı kurşunlar.
Baturalp ise kapıdan çıkmak üzereyken dişlerini sıkarak ellerini yumruk yaptı ve sertçe kırık kapıya tekme attı.
"Kahretsin" diye bağırıp burnundan soludu.
Rojhat'ın vurulduğu yere hızla geri dönüp "Kahretsin seni küçük it" derken Rojhat'ı kollarından tutup kaldırarak kucağına aldı.
İkisi birlikte odadan çıktığında Rojhat dengesini sağlayabilmek için Baturalp'in boynuna kollarını sardı. Ona aylar sonra ilk kez bu kadar yakın olmasının mutluluğu belki de bir kaç dakika sonra kanlar içinde öleceğinin gerçeğini çoktan unutturmuştu. O ölüme özgürlüğünün kollarında gitmeyi kendine bir ödül saymıştı, yaşadığı onlarca yılın acısının bir mükâfatıydı onu koşar adımlarla karakol binasına götüren adamın kolları.
Baturalp kucağındaki adamı daha iyi tutabilmek için omuzlarına kolunu sarıp binaya girerek revirin bulunduğu ikinci katın merdivenlerini tırmanmaya başladı. Baretindeki fener yanıp sönerken küfür ederek koridora çıktı, onu merdivenlerin başında gören Tan feneri yüzüne doğru tutup "Komutanım" diyerek yanına koştu.
Üsteğmen, Rojhat'a kısa bir bakış attı ve acıyla yüzünü buruşturan adama oflayarak "Reviri aydınlatın, yaralandı" deyip önden yürümeye devam etti.
Tan, Ediz'i de yanına alarak revire girdiğinde üsteğmeni adamı sedyeye koyarken buldular.
"Şu muhabiri çağırın, ilk yardım mı ne lazım, götürelim mi adamı?"
Tan ve Ediz birbirine bakarak fenerleriyle aydınlattığı Rojhat'ı izleyen komutanlarına "Komutanım, Arman yüzbaşı muhabiri yem olarak kullandı" dediklerinde Baturalp şokla "Ne yaptı, ne yaptı?" diyerek Rojhat'ı sedyede bırakıp revirden çıkarak koridora koştu.
Bunu Arman'a teklif eden elbette Giray'ın kendisiydi. Odaya alınmadığı toplantıdan sonra Giray, yüzbaşının odasına gidip saatler süren ikna çabalarından sonra yem olmayı ona kabul ettirmişti. Yüzbaşının ve diğerlerinin onu koruyacağına olan garip bir inancı vardı, zaten bu yüzden de bir teröristin sırtında dağlara doğru çıkarken oldukça rahat ve soğuk kanlıydı.
Arman, bu dağları herkesten daha iyi bilen Siraç ve Aybora'yı arkalarından dolanmak için göndermiş, kendisi ve diğer askerleri ise teröristlerin Sirvan'la buluşacaklarını bildiği noktaya doğru emin adımlarla ilerliyordı.
İki tarafında kesişmek üzere olduğu bir noktada terörist grup Sirvan'ı tek başına gördüklerinde korkuyla etraflarına baktılar ama karanlıktan da daha karanlık savaş timin varlıklarından haberleri bile yoktu.
Adamlar biri sırtındaki başı çuval geçirilmiş Giray'ı Sirvan'ın önüne atıp "Al, Rojhat'ın" dediğinde Sirvan onun imalı sesini umursamadan Giray'ın başındaki çuvalı çıkarttı fakat karşılaştığı adamla gözlerini kocaman açarak "Tuzak bu" demeye kalmadan Aybora'nın tüfeğinden çıkan mermilerle omzundan vuruldu. Arman ve diğerleri ise ön taraftan açtığı ateşle kalan teröristleri birer ikişer yere serdi.
Giray arkasından üstün körü bağlanan ipi bileklerinden söküp kaçmaya çalışan Sirvan'ın ensesinden yakalayıp "Kaçmak yok büyük köpek" deyip omzundaki yaraya bastırarak dizlerinin üzerine çökertti.
Arman'ın tüfeğinin kabzanının tadına bakan Sirvan karşısında canavara dönen yüzbaşına bakarak yutkundu. Arman ise oldukça sakin bir ifadeyle tepeden baktığı adama "Senin cezanı başkası verecek" diyerek askerlerine "Getirin o iti karakola" diye emir verdi.
Onu merakla izleyen Giray ise kaşlarını yukarı kaldırarak Arman'ın sakinliğine şaşırdı ama bunun altında yatan canavarlığın ne olabileceğinde de korkmamış değildi.
Arman hızla arkasına dönüp hâlâ ona bakan Giray'a "Düş önüme muhabir, yem olmaya doymadın mı?" dediğinde Giray gülerek omuz silkti.
"Eğlenceliydi."
Arman tövbe der gibi başını sağa çevirip yaptıkları toplantıdan sonra bir anda odasına gelip "Beni yem olarak kullanın " diyen adamın deliliğini sonra sorgulamaya karar verdi.
Arman önde Giray bir kaç adım arkasında ve en arkada ise neredeyse sürüklenerek getirilen Sirvan. Arman'ın timi ise başı dik birbirlerine yaptık gene bir şeyler bakışı atan umursamaz askerler.
Onlar dağların siyah alfa kurtları, dağlar avucunun içi, yeminleri ise her şehidin kanı için bir savaş bin leşti.