⚔️ Sisli Geçmişin Gizi ⚔️

1985 Kelimeler
"Düşmanını ve kendini iyi tanıyan her savaşı kazanır." Rojhat gözlerini açtığında yarasına dokunmak için ellerini kaldırdı fakat bileğinden kelepçeyle sedyeye kelepçelendiğini gördü. Yorgun bir soluk vererek ellerini tekrar yatağın üstüne koydu. Üstüne giydirilen yeşil tişörtün nerden geldiğini bilmese de Giray'ın gece o uyurken giydirdiğini tahmin ediyordu. Fakat hiçbir şeyden habersiz onun sedyeye kelepçelendiğini öğrenen Giray ise yine ortalığı birbirine kattı ve bir kez daha öfkeli Baturalp'le karşı karşıyaydı. "Yaralı adamı kelepçelemek nedir üsteğmenim? Hiç mi vicdan yok sende?" Baturalp karşısındaki adamın kim olduğunu ve konumunu az çok bilse de yaptıklarına karışmasına asla izin vermeyecekti. Kendi odasında karşı karşıya gelen ikiliyi merakla izleyen Arman, Baturalp'in vereceği cevabı bekliyordu. Silah arkadaşının Rojhat'a olan kinini biliyordu ama yaralı bir adamı kelepçelemesini o da beklemiyordu. "Henüz iyileşmeden hücreye atmadığıma dua etsin, istediği kadar muhbir ya da itirafçı olsun, o hâlâ bir şüpheli. Onu teslim almaya geldikleri güne kadar gözüm onun üzerinde olacak." Giray sinirle yumruklarını sıkarak Arman'a döndü. Fakat Arman başını iki yana salladı. "Güvenlik açısından protokolü takip etmek zorundayız. Baturalp haklı muhabir." Arman'a dünkü olaydan dolayı içinde garip bir öfke barındıran Giray bu söylediklerine dişlerini sıkarak odanın kapısına doğru ilerledi, çıkmadan önce arkasını dönüp onu izleyen ikiliye baktı. "Bu yaptığınızı emin olun üstleriniz öğrenecek." O hırsla odadan çıktığında Arman oflayarak ellerini beline koydu. "Bu da onun gibi." Baturalp çoktan tahmin ettiği çıkarımı umursamadan o da odadan çıktı ve koridordan dış kapıya doğru emin adımlar atarak dışarı çıktı. Günlerdir uyuyamayan zihninin Rojhat'ın sedyesinin yanı başında soğuk bir zeminde dinlenebildiğini anladığında bir şeylere dur demek için artık çok geç olduğunu biliyordu. Fakat kimse Rojhat'ı sedyeye kelepçelemesinin asıl nedeninin tekrar düşer ve canını yakar düşüncesi olduğunu bilmiyordu. Giray revire dönüp Rojhat'ın durumunu kontrol ettikten sonra bir kaç saat önce şarj ettiği gizli telefonunu alarak karakol binasından çıktı ve sinyal alabildiği bir tepenin üstünde rehberde kayıtlı bir numarayı tuşladı. Telefon uzun süren cızırtılı seslerden sonra açıldı ve karşıdan bir kadının sesi duyuldu. "Efendim." Giray gergin bir nefes vererek ayağını taşa sürttü. "Aysu." "Giray... Giray aylardır nerelerdesin sen? Hani haber verecektin? Başına bir şey mi geldi? Nerdesin şu anda?" Giray ard arda sorulan bu sorulara oflayarak "Daha sonra her şeyi anlatırım. Bana bir konuda yardım etmen lazım" dediğinde karşısındaki kadın bir süre sessizleşti. Ardından Giray'ın kolay kolay yardım istemeyeceğini bildiği için "Söyle" dedi. Giray kapattığı gözlerini açtı ve güneşin bulutların arasına gizlendiği gökyüzüne baktı. Hava artık giderek soğumaya başlıyordu ve kış şimdiden acımasızca geçeceğini belli ediyordu. Üstündeki yünlü hırkanın önünü çekiştirerek tepeye biraz daha çıktı. "Bir isim var, şehit bir asker, Onuralp Özbey. Bana onun hakkında ne kadar haber, bilgi, istihbarat varsa bulman lazım." Karşıdaki kadının Giray'ın ciddi ses tonu yüzünden merakla kaşlarını çattığına emindi, nitekim kadın da "Birinin hakkında senin bilginin olmaması imkansız" dediğinde Giray başını aşağı yukarı sallayarak alt dudağını ısırdı. "Sorun da tam olarak bu işte. Bu isim hakkında hiçbir şey bilmiyorum." Kadın şaşkınlık karışımı gerginlikle nefes verip "Pekala, bununla ilgileneceğim. Bilgi aldığımda haber veririm" dediğinde Giray tepeden inerken karakol binasına baktı. "Sen arama sakın, yarın yine bu saatlerde ben ararım." Kadın "Tamam" deyince telefonu kapatıp hırkasının cebine koydu ve binaya doğru yürüdü. TTV Haber'in genel yayın direktörü Aysu'nun elinin uzanabileceği yerleri bildiği için şu anda bir tek ona güvenebilirdi. Çünkü Giray bir şeylerin ondan saklandığını hisseder gibiydi. Sırada gün içerisinde sürekli Baturalp'in etrafında dolanarak sorduğu sorularla kardeşi hakkında bilgi almaya çalışmak vardı. Kardeşinle aranızda kaç yaş var? Aynı okullarda mı okudunuz? Görev yerleriniz nerelerdi? Nerede şehit oldu? O şehit olduğunda sen neredeydin? Kaç yıl önceydi? gibi gibi sorularla Baturalp'i zora sokuyordu. Baturalp'in ise bu sorulara kaçamak cevaplar vermesi işi daha da ilginç hale getiriyordu. Baturalp, sorgulanır gibi hissettiği Giray'dan ilk fırsatta kaçıp soluğu Arman'ın odasında aldı. Karşısında oturan arkadaşına kaşlarını çatarak "Şu küçük adam, Onuralp hakkında sürekli sorular sormaya başladı" dediğinde Arman oturduğu koltuğunda arkasına yaslandı. "Çünkü fotoğrafları gördü. Dün gece kutuyu karıştırırken yakaladım onu." Baturalp şaşkınlıkla kaşlarını kaldırarak "Onlar hâlâ duruyor mu? Atmadın mı?" diye sordu. Arman ellerini saçlarına atıp geriye doğru sıvazladı. Ardından sıkkın bir nefes vererek "Orada olduklarını bile unutmuştum" deyip masaya doğru yaklaştı. Baturalp başını iki yana sallayarak "Ne zamana kadar onun sorularından kaçabilirim bilmiyorum" dediğinde Arman omuz silkti. "Kaçmana gerek yok, eninde sonunda öğrenecek." Baturalp sakallı yüzünü kaşıyarak oturduğu tekli koltuktan kalktı. "Ne kadar geç o kadar iyi" diyerek kapıya doğru yürüdü. "Ben şu adamı bi kontrol edeyim." Arman çıkmak üzere olan arkadaşına seslendi. "Baturalp." Eli kapı kolunda arkasını dönen adam Arman'ın çatılı kaşlarına anlam vermeye çalışarak baktı. "Biraz sakin mi olsan, yaralı bir adamın bu dağları aşması kolay değil." Baturalp, arkadaşının Rojhat'ın kaçmayacağını ima ettiğini biliyordu fakat onun derdi kaçıp kaçmaması değildi. "O adam teslim edilene kadar bana rahat yok" diyerek kapıyı açıp odadan çıktı. Merdivenlerden inip revire doğru yürüdü. Göğsünde bir ağrı, kafasının içinde Rojhat'ın yüzü ve gözleri. İçeri girdiğinde Rojhat'ı bileğindeki kelepçe zincirinin izin verdiğince sedyede otururken buldu. Rojhat gelen adamdan gözlerini kaçırarak etrafına bakındı. Baturalp ağır ağır yanına geldiğinde ise başını yere eğip ayaklarının ucuna baktı. "Tuvalete gitmem lazım" derken başını kaldırıp bileğindeki kelepçeyi işaret etti kaşlarıyla. Baturalp, onun kışkırtmaya çalışır gibi imalı çıkan sesine ters ters bakarak "He dağda da tuvalet vardı demi" derken ellerini beline koydu. Rojhat kaşlarını çatarak ofladı. Onunla uğraşmaya çalışan adamı anlamıyordu ama giderek bu duruma sinir olmaya başlamıştı. Ellerini sedyede iki yanına koyup "Burda da medeniyet yok anlaşılan" deyince ona karşılık vermesini beklemeyen Baturalp kaşlarını kaldırdı. Ardından ters ters bakarak cebindeki anahtarı çıkarıp Rojhat'ın kelepçesini sedyenin demirinden çıkartı ve kendi bileğine taktı. "Yürü" diye çekiştirmesiyle Rojhat sedyeden inerek şaşkın bakışlarla önden yürüyen adama, sonra birbirlerine bağlanan kelepçeye bakarak Baturalp'in arkasından yürümeye başladı. Baturalp onu tuvalete götürüp kabinlerden birinin önünde durup "Geç şuraya" dediğinde Rojhat kelepçeli elini kaldırdı. "Tek elle mi? Tuvaletten kaçamam komutan." Baturalp kaşlarını çatarak kabinin kapısını sertçe iterek açtı. "Ya girersin şuraya ya da.." dedi ve devamında ne diyeceğini bilemediği için sustu. Yan yana durdukları kabinin önünde neyin tartışmasını yaptıklarını anlayamayan Rojhat oflayarak kabine girip sol kolundaki kelepçeyle kapanmayan kapıya içinden söverek sağ eliyle pantolonunun düğmesini çözdü. Rojhat işini hallederken Baturalp ona bakmamak için arkasını döndüğünde içine düştüğü durumu fark etti ve boşta kalan elini alnına vurdu. Adamı niye iki dakika rahat bırakmıyordu ki? Ne gerek vardı kelepçeyi kendisine takmaya? Rojhat gergince öksürerek kabinden çıktığında Baturalp hâlâ ona bakamadığı için zinciri çekerek el yıkanan yere götürdü. Rojhat musluğu açıp iki elini de çekince Baturalp yere bakarak elini çekmesine izin verdi. Aynadan kendisine bakarak ellerini yıkayan adamı fark ettiğinde sert sesiyle "Ne var, medeni oluyorum işte" dediğinde Rojhat başını eğerek güldü. Baturalp onun gülüşünü gördüğünde hızla başını diğer tarafa çevirdi. Neden gülüşü de gözleri gibi güzeldi ki? Baturalp düşündüğü şeyle başını iki yana salladı. Ne düşünüyorum ben böyle? Rojhat yıkadığı ellerini indirerek yürümesini beklediği adama döndü. Kendi kendine bir şeylerin savaşını veren adama bakarak başını hafif sağa yatırdı. "Beni öldürmekle kelepçeyi çözmek arasında kaldıysan benim için fark etmez komutan." Baturalp bir kez daha duyduğu kışkırtan sese kaşlarını çatarak önden yürüyüp zinciri çekti. "Öldürmek daha kolay olurdu" diye ağzının içinde mırıldandı. Revire döndüklerinde Rojhat'ı yeniden sedyenin demirine kelepçeleyip hiçbir şey demeden kapıya yürüdü ama birden durup arkasını döndü. Onu izleyen adama ters ters bakarak "Çocuklarla yemek göndereceğim, o lanet yemeği ye artık" deyip tekrar Rojhat'ın yanına gitti ve üstündeki tişörtü kaşlarıyla işaret etti. "Kaldır şunu, yaraya bakayım." Rojhat dakikalardır ondan hiç beklemediği şeyler gördüğü için şaşkın şaşkın ona bakarak üstündeki tişörtü kaldırdı. Baturalp hafif eğilerek yaranın olduğu sargıya bakıp kaşlarını çattı. "Muhabire söyle değiştirsin sargını mikrop kapar." Rojhat dili tutulmuş gibi boş gözlerle Baturalp'in yüzüne bakarak tişörtünü indirdi ve ses çıkarmadan başını salladı. Baturalp ise arkasını dönüp yeniden kapıya doğru yürürken "Yemek yese ölecek sanki" diye söylenerek odadan çıktı. Rojhat yaşadığı şeylerin şokuyla kapanan kapıya baktı. Bu adam neden ona iyi davranıyor, yarasını kontrol ediyor ve ne kadar sinirlense de dediğini yapıyordu? Baturalp'in ne düşündüğü hakkında en ufak bir fikri yoktu ama hiç beklemediği şeylerin olduğuna emindi. __________________________________________ Arman saatlerdir oturduğu masasından kalkıp sessizce odadan çıktı ve koridorun sonundaki kaldığı odasına girdi. Kapıyı kapattığında yorgun hissediyordu, belki de yılların yükü yavaş yavaş kendini gösteriyordu. Dün gece Giray gittikten sonra topladığı fotoğrafları koyduğu kutuyu dolabın üstünden alıp kırgın adımlarla hâlâ dağınık olan koltuğa oturdu. Kutuyu açıp bir kaç parça eşyayı içinden çıkarıp gizli bölmeyi açtı. Eline aldığı fotoğraf yığınıyla kutuyu kenara koydu. Giray'ın da gördüğünü tahmin ettiği bir kaç gereksiz fotoğrafı geçip onu öpen eski sevgilisinin fotoğrafına baktı. Yıllar önce gülümseyerek baktığı kareye şimdi boş gözlerle bakıyordu. Kalbinde ona dair bir şeyler arasa da hiçbir şey bulamadı. Ne bir acı ne de bir öfke. Yitip giden gençliğine bile acı hissetmiyordu artık. Başını iki yana sallayarak diğer fotoğraflara bakmaya devam etti. Baturalp'le gittiği görevlerdeki fotoğraflar, ilk görev yerleri olan kışladaki anılar ve işte o fotoğraf. Baturalp ve kendisinin ortasında duran ve mutlulukla gülümseyen adama baktı. Hayata karşı inanılmaz bir tutkusu ve yaşam enerjisi vardı bu adamın. Hırslı, inatçı ve korkusuz. Onuralp abisi Baturalp'in tam tersi hayat doluydu. Baturalp keşke onun yerine ben ölseydim derken kendisi yerine kardeşinin yaşaması gerektiğini düşünüyordu. Onuralp'in yanında duran ve gülümseyen eski sevgilisine baktığında ise yine aynı boşluğu hissetti. Giray'ı asıl görmesi gereken bu fotoğrafrafı göremeden yakaladığını biliyordu, eğer görseydi sadece Onuralp hakkında sorular sormak yerine onun hemen arkasında, Onuralp'e sarılan ve Giray'a benzeyen adam hakkında da kendine sorular sorması gerekirdi. Buruk bir gülümsemeyle fotoğrafları tekrar kutuya koyup ayağa kalktı ve kutuyu eski yerine koydu. Bazen bazı şeyler eskidiğinde ortadan kalkar ya da tamamen unutulurdu. Bu fotoğrafları neden unuttuğunu bile bilmiyordu artık. Geçmiş sisli bir camın arkasında, sislerin kalkıp gerçeklerin aralanmasını bekliyordu belki de. Ertesi sabah bu defa da Rojhat'ı tekrar hücreye kapatmak isteyen Baturalp'le kavgaya tutuştu. Fakat karşısındaki adamın inadını yenemiyordu. Baturalp'in neden Rojhat'ı bir yerlere zincirleyip kapatmaya çalıştığını anlamıyordu. Giray elinden bir şey gelmediğini ve karşısındaki adamın öfkesini körüklememesi gerektiğini biliyordu. Rojhat ise Baturalp'in ne yaptığını yavaş yavaş anlamaya başlamıştı. Bir fırsatını bulunca kaçacağını düşünen adamı yanıltmak için sesini çıkarmadan denileni yapıyordu. Giray burnundan soluyarak telefonunu alıp anlaştığı saatte tepeye çıkarak tekrar Aysu'yu aradı. İkinci çalıştan sonra açan karşı tarafla direkt konuya girdi. "Bana bir şeyler bulduğunu söyle." Karşı taraftaki kadın gergin ve emin olamayan bir sesle cevap verdi. "Giray.. Verdiğin isim hakkında tek bir bilgi ya da bir kayıt yok. Bu isim sanki hiç var olmamış." Giray dehşetle arkasına dönüp karakola baktı. Yeniden önüne dönerek titreyen sesiyle konuştu. "Nasıl yok Aysu? Doğum kaydı, adli sicil kaydı, askerlik kaydı, görev yeri. Hiç mi bir şey yok?" Kadın görünmez bir baş sallamasıyla dudaklarını birbirine bastırdı. "Eğer şehit olduysa gömüldüğü şehitliğin kaydı bile yok." Giray elini ağzına götürüp sessiz bir siktir çekti ve "Tamam sağolasın" diyerek cevap beklemeden telefonu kapattı. Artık Üsteğmen Baturalp Özbey'le yüzleşme vakti gelmişti. Onun gözcü kulesine gittiğini öğrendiğinde patikayı elindeki telefonu sıkarak yürüdü ve kulenin merdivenlerini çıkıp kapıyı açtı. Baturalp oturduğu sandalyede yanındaki tüfeğini tutarak dağları izliyordu. Yanına oturan Giray'a dönüp ne soracağını tahmin eder gibi dudaklarını araladı. "Öğrenebildin mi?" Giray yutkunarak dağlara dönüp başını iki yana salladı. "Nasıl kardeşin hakkında hiçbir kayıt olmaz?" Baturalp buruk bir gülümsemeyle tüfeğini önündeki masaya dayadı ve montunun cebindeki sigara paketini çıkarıp bir dalı dudakları arasına yerleştirdi. Masanın üstündeki çakmağı alarak ucunu tutuşturdu ve derin bir yudum çekti. Tekrar arkasına yaslanıp omuzlarını silkti. "Çünkü onu hiç var olmamış gibi yok ettiler." Giray hâlâ anlamayarak elini saçlarına götürdü. "Ama neden?" Sigarasından büyük bir yudum alan Baturalp dumanı başını kaldırıp havaya üfledi. "Birlikte olmaması gereken bir erkekle sevgiliydi, bir MİT ajanıyla." Giray şokla kaşlarını kaldırıp "Arman yüzbaşı ajan mı?" diye sordu. Baturalp, Arman ne alaka der gibi şaşkınlıkla kaşlarını çattı. "Benim kardeşimle Arman'ın ne alakası var?" Giray'ın git gide iyice kafası karıştığı için saçlarını çekiştirdi. "Ya kardeşin Onuralp, Arman'la sevgili değil miydi? Gördüm fotoğraflarını, beni kandırmaya çalışmayın artık." Baturalp çatılı kaşlarıyla bir süre Giray'ı izlerken onun hiçbir şeyden haberi olmadığını anladı. Biten sigarasını masadaki kül tablasına söndürdü ve başını iki yana salladı. "Senin zeki biri olduğunu sanıyordum küçük adam, demek ki senden de bazı şeyler gizlenmiş." Giray "Ne demek istiyorsun, açık konuş" dediğinde Baturalp onun bu işin peşini bırakmayacağını anlamıştı. "Kardeşim" dedi ve kollarını önünde kavuşturdu. "Onuralp, Yüzbaşı Birol Tekiner'in sevgilisiydi. Senin abin." Giray beyninde yankılanan isimle nefesini tuttu. Nasıl bir oyunun içine düşmüştü?
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE