⚔️ Şehit Künyesi ⚔️

1206 Kelimeler
Helikopterin dönüşü geciktiği için tüm ekip kurdukları çadırların etrafına toplanmış kumanyalarını çıkarıp yemeğe koyulmuşlardı. Giray, Ediz'in durumunun ciddi olmadığı ve yarasının çabuk iyileşeceğine emin olduğu için diğerlerini rahatlatmayı başarmıştı. Daha önce katıldığı savaşlarda yardım ettiği yaralı askerleri anlatarak da dikkatlerini dağıtıyordu. Onun bu kadar konuşkan olmasını beklemeyen Baturalp kendini onu izlerken buluyordu sürekli. Çünkü Giray bir yandan askerlerin moralini yüksek tutmak için başına gelen komik olayları anlatıyor bir yandan da onlara bulaşarak yemeklerinden tırtıklıyordu. "Hep kumanyalardaki yemeklere yağlı diyorlardı, külliyen yalan dostlarım oh mis gibi hem de." Giray'ın bir yandan yemekleri överek bir yandan da birinden yürüttüğü kaşıkla ağzına attığı yemekle söylediği bu cümleye kahkalarla gülen askerler "Her gün aynı yemeği ye de görelim aslan parçası" demesine Giray ağzı dolu dolu "Yoo yerim ki" diye cevap veriyordu. Onların neşesi haline geldiğini fark eden Arman ise kaşlarını çatarak yaptığı el kol hareketlerini izliyordu. Onunla karşı karşıya geldiğinde zırhlarını kuşanan adamın diğerlerinin yanında bu kadar rahat hareket etmesi sinirlerini bozuyordu. Acaba kendisi mi çok sertti yoksa Giray mı iyi rol yapıyordu bilmiyordu ama Baturalp'le bu kadar iyi anlaşıyorsa biraz da olsa güvenebilirdi. Eğer Baturalp birinden şüphelendiyse mutlaka bunu kendisine söylerdi. Oysa Baturalp, Giray biraz daha yesin diye kendi yemeğini de onun önüne koyarak sigara içmek için aralarından ayrıldı. Kendi askerlerinin biraz uzağında oturan Karan ise oturduğu uçurumun kenarında gökyüzündeki yıldızları seyrederek kendi dünyasına dalmıştı. Onun yemeğe katılmadığını fark eden Merih yanında oturan askerin kolunu dürterek Karan'ı gösterdi. "Komutana yemek ayırdınız mı lan adam aç kalacak." İsmi İsmail olan asker başını iki yana sallayarak "Teğmen pek akşam yemeği yemez, ona şimdi sıcak bir kahve yapar götürürüm" deyince Merih kaşlarını kaldırdırarak Karan'a baktı. "Anladım" demekle yetindi. Ama onun herkesten uzak bir köşede oturup kendini soyutlamasını garip bulmuştu. Yaklaşan helikopter sesiyle "Geldiler" diyerek hareketlenen ekip Karan'ın yanlarına gelip "Toplanın, gidiyoruz" komutuyla hızlıca toplanmaya başladılar. Bu sırada Karan ve Arman başbaşa kısa bir konuşma yaparak vedalaştılar. Giray, Arman'ın ekibiyle birlikte karakola dönecekti, şimdilik. Çünkü Arman bir an önce onun kışlaya teslimi için erken bir tarih belirlemişti. Operasyon başarılı sonuçlanmıştı ve Giray da istediğini almıştı sonuçta. Arman tek bir kare bile fotoğraf çekmesine izin vermese bile Giray'ın operasyon hakkında sayfa sayfa haber yapacağını tahmin ediyordu. Helikopter Arman ve diğerlerini karakola indirdikten sonra kendi yoluna devam etti. Yorgun argın karakola giren ekip ise bir an önce dinlenmek için yarısı mevzilere yarısı da odalara yerleşti. Giray dinlenen askerlerle beraber dinlenmek yerine mevzide nöbete geçen Tan ve Gökmen'in yanına giderken Arman'ın sert sesiyle "Küçük adam" demesine olduğu yerde durdu. Ekipteki herkesin özellikle Arman'ın küçük adam demesini öyle güzel umursamıyordu ki artık onu bu lakapla anacaklarına emindi. Gözlerini devirerek karakol bahçesinde elleri belinde dikilen Arman'a döndü. "Efendim komutan." Arman da onun komutan demesine o kadar alışmıştı ki artık tepki bile vermek istemiyordu. "Odama kadar teşrif etseniz diyorum, konuşmamız gereken konular var." Giray sıkkın bir nefes vererek ona doğru yürüdüğünde Arman binanın içine girdi. Arkalarından onları izleyen Tan ve Gökmen ise birbirlerine bakarak "Savaş başlasın" dediler. Önden Arman'ın girdiği odada o masasına giderken Giray da içeri girip odanın kapısını kapattı. Arman'ın koltuğa oturup ellerini masaya koymasını sabırla bekledi. Bir fırtınanın onu beklediğini elbette biliyordu. Arman bir kaç saniye Giray'ın hareketlerini takip ettikten sonra sakin ve ciddi bir ses tonuyla "Orada bir mayın tarlası olduğunu nereden biliyordun muhabir?" diye sordu. Giray karşısındaki adama aptal rolü yapamayacağını bildiği için onun yerine rahat bir tavır sergileyerek masanın karşısındaki koltuğa oturdu. "Çünkü elimde o bölgedeki mayın tarlalarının haritası var." Arman hmlayarak arkasına yaslandı ve kollarını göğsünde kavuşturdu. "Bunları da mı babandan aldın?" Giray başını iki yana sallayarak gülümsedi. "Sanırım babasının torpiliyle kendi oyun bahçesini kuran ve canı ne isterse onu yapan, altın kaşıkla büyümüş bir çocuk olduğuma çok eminsin." Arman da hafifçe güldü ve masaya doğru yaklaştı. "Aklıma başka bir ihtimal gelmiyor küçük adam, sonuçta baban sayesinde bizimle beraber operasyona gelebilme emri çıkarttırdın." Giray oturduğu koltukta öne doğru eğilerek "Buna gerek olmadan sizinle gelmeme izin verecek miydin?" diye sordu. Cevap olarak anında olumsuz bir tepki aldı. Arman "Hayır tabi ki" diyerek başını iki yana salladı. "Yanımda küçük mercekleri olan hiçbir sivil bulundurmam, hele hele senin gibi emrivaki yaparak peşimden gelen birini." Giray umursamaz bir tavırla omuz silkti. "İsteseniz de istemeseniz de bu operasyona katılacaktım. Çünkü hiçbiriniz teröristler karakola baskın düzenlemeden saatler öncesinde istihbarat alamayacaktınız, alsanız bile belki de saatlerce ağır silahlarla çatışacak ve şehit verecektiniz. Oradaki mayın tarlasından hiçbirinizin haberi olmayacak ve belki de çoktan o mayınlara yürümüş olacaktınız. Size mağaradaki diğer geçitten gitmeliyiz demeye çalışmama bile izin vermeden beni başından attın. Küçümsediğin küçük mercekli adamı belki de bir kez olsun dinlemelisin." Arman sinirle dişlerini sıktı ve ellerini yumruk yaparak masaya koydu. "Belki de sen de elindeki haritaları saklamadan önce bana teslim etmeliydin ya da kim olduğunu daha önceden söylemeliydin" cümlesinden sonra başını hafif sağa yatırarak "Sahi sen kimsin? Küçük bir savaş muhabiri olmadığın belli. Neden deden gibi bir asker olmak yerine ya da baban gibi Mit ajanı olmak yerine muhabir olmayı tercih ettin, bilgi sızdırmak daha mı kolay oluyor?" Giray dilini üst dişlerinde dolandırıp dudaklarını büzerek "Hmm, ilginç bir teori" dedi. Arman onu daha da sıkıştırmak için "Şey yapabilirdin mesela, ünlülerin peşinde koşan paparazi olabilirdin. Ya da heyecan arıyorsan polis muhabiri falan olsaydın ya, kolay da haber yakalardın sonuçta istihbarat sağlam. Bordo berelilerin ininde ne işin var sahi?" dediğinde Giray artık gerilen sinirleriyle oturduğu koltuktan kalkıp Arman'ın masasına ellerini koydu. Öfkeden deliye dönen gözleriyle Arman'ın gözlerinin içine baktı. "Ben kim miyim yüzbaşı? Söyleyeyim. Yıllar önce senin oturduğun o koltukta bir gün daha zayiatsız geceyi bitirdik diye şükreden bir yüzbaşı vardı, hain bir karakol baskınında şehit edildi. Haberler onun adını kaç saniye andı biliyor musun? 45 saniye, sadece 45 saniyede vatan sağolsun dendi. Ondan sonra da mecliste birbirlerini yumruklayan siyasetçiler konuşuldu dakikalarca. Filler tepişti çimenler ezildi komutan. Ben o ezilen çimenin kardeşiyim." Arman duyduğu cümlelerle Giray'ın boynunda sallanan künyeye bakarak ayağa kalktı. "Sen.. Şehit Yüzbaşı Birol Tekiner'in kardeşisin." Giray buruk bir gülümsemeyle "Evet, daha on altı yaşında abisinin parçalanmış bedenini tabutta taşıyan o genç" dedi. Saniyelerce süren sessizlikte iki tarafta da fırtınalar koptu. Giray abisinin adını duyduğu anda boğazına düğümlenen yumrunun acısıyla dişlerini sıkarken Arman kafa karışıklığı yüzünden kaşlarını çatarak Giray'ın ela gözlerine bakıyordu. "Bu yüzden mi savaş muhabiri oldun?" Giray sakinleşmek adına gözlerini kapatıp açtı ve başını iki yana salladı. Aralarında neredeyse burun buruna gelecek bir mesafe olduğunun ikisi de farkında değildi. "Eğer karakol baskını günler önce haber verilseydi abime, şimdi hâlâ hayatta olacaktı ve belki de senin koltuğunda oturuyor olacaktı. Sadece geldiğim sınır karakolu burası mı sanıyorsun, gördüğüm tek operasyon bugünkü mü sanıyorsun, karşı karşıya geldiğim ve beni hevesli bir muhabir sanıp başından atmaya çalışan ilk komutan sen misin sanıyorsun?" Arman aralarındaki yakın mesafeyi fark ederek biraz geri çekildi ve "Yani aradığımız muhbir sensin" dese de Giray yine başını iki yana salladı. "Hayır yine yanılıyorsun. Ben muhbir değilim, muhbirleri bulan ve onları konuşturan muhabirim." Arman en sonunda pes ederek Giray'dan uzaklaştı. "Kafa karıştırıcı birisin ve ben kafamın karışmasından hoşlanmam" diyerek koltuğuna oturdu. "Elinde başka haritalar ya da belgeler varsa teslim etmeni tercih ederim, kendi güvenliğin içinde bir an önce kışlaya teslim edilmen için elimden geleni yapacağım." Giray, yine onunla anlaşamayacağını anladığında masadan uzaklaşarak kapıya doğru yürüdü ve kapıya ulaştığında arkasını dönüp eski umursamaz haliyle gülümseyerek "Bu o kadar kolay olmayacak komutan" deyip kapıyı açarak çıktı. O çıktıktan sonra yalnız kalan Arman karşısındaki kapalı kapıya bakarak alnını ovuşturdu. "Aldık başımıza belayı."
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE