Tüm bedeni sızlayan bir şekilde gözlerini güneşin sıcacık bir şekilde ısıttığı güne açan Bahar, ağrıyan başının biraz olsun ona nefes aldırmasını ve gözlerini açabilmek adına parmaklarını alnına yerleştirip ovalamaya başladı. Garip hissettiği ve bu garipliğin verdiği hoş duygu ile tüm bedeni sızlıyordu. Gece onu bu kadar yormuş olmasına rağmen deliksiz bir uyku çekebilmiş olmasına duacıydı. Asırlardır uyumamış gibi hissettiği o yorgunluk hissi artık kaybolmuş gibiydi. Gözlerini yavaşça açtığında ise tanıdık olmayan bir yerde olduğunu anlaması zaman almadı. Bu tavan evine ait olan bir tavan değildi. Saniyeler öncesinde açmakta zorlandığı gözlerini fal taşı büyüklüğünde açıp,
“Siktir!” diye fısıldayarak yerinde panikle doğruldu ve evindeki odasında olmadığına emin oldu. Büyük, hatta kocaman bir odada ve devasa bir yatağın içinde duruyordu. Üzerindeki çarşaf göbeğine kadar açılmıştı ve açıkta kalan bedenini göğsüne kadar uzanan saçlarından başka hiçbir şey örtmüyordu. Çarşafı kaldırdığında ise yatağın içinde çırılçıplak olduğunu gördü ve gözlerini sıkıca yumup
“Lanet olsun!” diye tekrar söylendi. Sonrasında ise kendini kum torbası gibi yatağın içine bırakıp elini alnına yerleştirip birkaç saniye gece yaşananları hatırlamaya çalıştı. Birkaç saniye içinde gözlerinin önünde beliren sahneler kalbinin atışını değiştirdi. Her bir anını bedeni hissediyordu ve bu his müthiş bir duygu ile kontrolünü eline alıyordu. Hiç tanımadığı biri ile birlikte olmuştu ve şu anda deli gibi korkuyor olmalıydı. Başına birlikte olmak dışında birçok şey gelebilirdi ve hissettiklerine kızmak istese bile kızamıyordu. Tekrar hızla yerinde doğruldu ve etrafına bakındı. Kimse yoktu. Odada kimse olmadığı gibi evin içinde de birlerinin olduğuna dair herhangi bir ses duyulmuyordu. Titreyen bedeni ile yataktan çıktı ve örtüyü bedenine sarıp sessizce yürümeye başladı. Onadın kapısının oraya geldiğinde duvarın orada duran aynada kendine baktı. Saçları darmadağınıktı. Dudakları şişmiş ve kızarmıştı. Hızla görüntüsünde bakışlarını çekti ve kapalı olan odanın kapısını açıp bakışlarını koridorda gezdirdi. Hala tek ses yoktu. Koridorda adım adım ilerlemeye başladığında hala etrafı kontrol ediyordu ve evin büyüklüğü karşısında neredeyse nefesi kesildi. Lüks ve büyüktü. Sadece döşenmişti ve karanlık bir kuyu gibi hissettiriyordu. Duvarlar koyu gri ve tüm eşyalar siyahtı. Birkaç saniye önce çıktığı oda ve yatakta simsiyahtı. Bir insanın bu evde yaşaması için resmen karanlıkta olması gerekiyordu. Kocaman bir salona adım attığında açık olan teras camını orada sırtı ona dönük olan adamı gördüğünde ise anında adımları durdu. Dev gibiydi. Üzerinde sadece eşofman altı vardı ve sırtından ne kadar kaslı olduğunu anlamak boğazının kurumasını sağlamıştı. Hatta hissettiği ile yutkunmuştu bile. Uzun boylu olan adam doğan güneşi izliyordu ve Bahar, hemen çaprazında duran saate bakışlarını sabitledi. Saat 06.15 olarak görünüyordu. Sanki saatlerdir uyuyormuş gibi hissediyordu fakat daha gün yeni açmaya başlamıştı. Bahar ona nasıl sesleneceğini düşünüyordu ki,
“Hemen uyanmazsın sanmıştım” diye söylenen Boran ile gözleri kocaman oldu. Nasıl oluyor da bu kadar sessizken onu arkası dönük bir şekildeyken görebilmişti düşündü. Bunlara cevap vermesini tabi ki istemeyecekti ama Boran elinde kahvesi ile yavaşça ona döndüğünde karşılaştığı bakışlar ile ayaklarının resmen titrediğini hissetti. Kalbi içinde resmen tepiniyordu çünkü adam, yeryüzündeki en güçlü kadını bile bir anda dizlerinin üzerine çöktürebilecek türden yakışıklıydı. Bakışlarındaki karanlık tüm benliğini sararken neredeyse nefes almadığını hissetti. Saniyelerce ona baktı ve genç adam adım adım yürümeye başladığında ise kocaman olan salonun bir anda küçülmeye başladığını hissetti. Adam tam karşısında durduğunda ise onu tepeden tırnağa bakışları ile süzdü. O anda üzerinde bir örtü vardı fakat kendini çırılçıplak hissetmekten kaçamıyordu. Birkaç saniye onu tepeden tırnağa süzdükten hemen sonra ona elini uzatan genç adam,
“Boran Sancak ben” diyerek kendini tanıttı ve Bahar, şaşkınca ona baka kaldı. Saniyeler sonra hala ona bakıyorken Boran dudağına yerleştirdiği sırıtma ile ki bu sırıtmadan daha azıydı.
“Bir adın vardır diye umuyorum” dediğinde ise hızla kendini toplamaya çalışan genç kadın,
“Ba-ba-Bahar…” diye söylendi ve soy adını bir an olsun unuttu. Sonra elini kocaman olan elin içine bıraktığında o ellerin gece bedenine yaptıklarını hatırlayan vücudunun verdiği tepkiye ise küfretmek istedi. Boran, elindeki kahveyi genç kadına uzatarak,
“Kahve?” diye sorduğunda Bahar, sanki kendisine yaşaması için bir şans verilmişçesine gülümsedi ve Boran o an kalbinin içinde teklediğini hissetti. Bu kız ne olursa olsun bu şekilde ona gülüp bakmamalıydı. Bu hiç adil değildi. Hiçbir kadının gülüşü onun kalbini tekletmezdi ve bu ufaklık ise kalbinin içinde depara kalkmasına neden olmuştu. Kaşlarını çattı ve derin bir nefes aldığı esnada genç kadın elindeki kahveden bir yudum adı. Onun içtiği ve daha önce hiçbir kadına teklif etmediği bir ikram karşısında tereddüt etmeden üstelik. Onu henüz tanıyordu. Hatta onu hiç tanımıyordu ve onu evine getirmesine izin verdi. Üstelik onunla birlikte oldu ve oda yetmiyormuş gibi ona uzattığı içeceği hiç tereddüt etmeden kabul edip içti. Bu gerçekten çok tehlikeli bir güven gösterisiydi. Onun için biraz şaşkın çıkan sesi ile
“Tanımadığın kişilerin sana verdiği içecekleri sorgulamadan içmen umarım alışkanlık değildir” dediğinde Genç kadın kahvesinden ikinci yudumu almak üzereydi ve bir anda kahvenin için bakışlarını devirdi. Boran bu görüntü karşısında neredeyse kahkaha atacaktı fakat zorda olsa kendini durdurma çabasıyla salondaki koltuklardan birine oturdu. Genç kadın ise kahveyi incelerken,
“Beni dün gece öldürmediysen sabahında zaten öldürmezsin” dediğinde ise Boran yüne varla yok arasındaki sırıtması eşliğinde
“Dün gece ölmek üzere olan bendim ufaklık” diye itiraf ettiğinde ise Bahar bedenine hücum eden alevlere karşı koymaya çabalıyordu. Hemen karşısındaki koltuğa oturduğunda bile tüm bedeni kıpkırmızıydı. Üstelik uzun bir sürede böyle kalacağı kesindi.
Birkaç saniye sessizlik içinde geçti fakat Boran’ın bakışlarının hapsinde olmak Bahar’ın resmen nefes almasını engelliyordu. Daha önce hiç kimseye karşı bu şekilde hissetmediğine emindi. Bakışlarını yerden kaldıramıyordu ve Boran’ın ayaklarına bakmak gözlerine bakmaktan daha kolaymış gibi hissediyordu. Bir an sol bacağında gördüğü dikiş izi ile kaşlarını çattı fakat sormak adına kelimeleri bulamadı. Bir sakatlığı oğlu kesindi fakat bu sakatlı kesinlikle yürümesine engel değildi. Boran,
“Senin olayın ne?” diye sorduğunda bir anda bakışları yerden hızla kalkan Bahar, neredeyse koyu hatta siyaha bile diyebileceği bakışlara gözlerini sabitlediğinde Boran’ın yutkunduğunu gördüğüne yemin bile edebilirdi. Herhangi bir olayı yoktu. Anlık gelişen bir durum değildi ve bunun için kimseyi zorlamaya başına bela olmaya falan niyeti yoktu. İlk gecesini onunla yaşadığı için başına kalacağını düşünüyorsa yanlış bir izlenime kapılmış olmalıydı onun için hızla
“Hiçbir şey için mecburiyette hissetme başına bela olmak gibi bir düşüncem yok sadece…” daha cümlesini bitirmeden Boran yerinde doğruldu ve dirseklerini dizlerine yaslayarak biraz öne doğru eğildi ve genç kadının gözlerine sıcacık bir bakış göndererek derin bir nefes almasını sağladıktan hemen sonra,
“Sadece canını kimin bu kadar yaktığını öğrenmek istedim” diye sorduğunda ise Bahar, bir anda üzerinden koca bir yük kalkmışçasına omuzlarını düşürdü ve ağlamamak için kendini tuttuğunu fark etti. Fakat ağlamamayı başararak tekleyen sesi eşliğinde,
“Saçma bir durum boş ver. Sadece öylesine bir gece, tekrarı olmayacak ve gerçekten başına bela falanda olmayacağım. “Dediğinde Boran bu sefer sırıttığını belli eden bir surat ifadesi ile
“Belaları severim ufaklık” dediğinde ise Bahar, kaşlarını hızla çatarak,
“27 yaşındayım” diyerek hitabının ne kadar yanlış olduğunu ispatlamak istercesine gözlerine baktı. Boran derin bir nefes daha aldı çünkü kendini kontrol edemezse onu bedenine sardığı o örtüden hemen şimdi kurtarıp, örtünün terine kendi bedenini kullanmaya kalkacaktı. Fakat oldukça zor bir şekilde kendini tutmaya çabalıyordu ve karşısındaki genç kadının, kaş çatması anlık verdiği tepkiler ve o lanet olası yeşil gözleri işini hiç kolaylaştırmıyordu. Yine de buradan gittikten hemen sonra kendini değersiz hissetmemesi adına bir şeyler söylemesi gerekiyordu. Genç kadının, söylediği doğruydu. Bu gecenin tekrarı olmayacaktı. Onunla bir daha karşılaşmayacak ve bu gece tatlı bir anı olarak kalacaktı. Fakat yine de onun en değerli gecesini sunduğu ilk erkekti ve bunu iğrenç bir hisse çevirme gibi bir niyeti yoktu. Onun için bakışlarına yüklediği sevecenlik eşliğinde
“Peki o zaman teşekkür ederim” dediğinde genç kadının bir an şaşkınlıkla gözlerinin büyüdüğünü gördü. Bu hali ile çok tatlı görünüyordu ve seksi. Tamam lanet olsun fazla seksi diye düşündükten hemen sonra
“27 yaşına kadar sakladığın ve sevdiğin aşık olduğun bir kişi yerine bana hediye ettiğin için teşekkür ederim. Ne yaşadın? Neden? Diye sormayacağım fakat umarım bir gün bunun için pişman olmazsın diye umuyorum.” Dediğinde genç kadının kalbi içinde neredeyse durdu. Böyle bir soruyu ve temenniyi kesinlikle beklemiyordu. Çoğu erkek böylesi bir durumda sabah olmadan ondan kurtulmak isteyebilirdi fakat bu adam onun ileride ne hissedeceğini önemsiyordu. Ona bir an bakan kişi ürkütücü bulabilirdi fakat bu korkutucu adamın bir kalbi olduğunu görebiliyordu. Hissettiği tek şek güvendi. Karşısındaki adamı tanımıyordu ve adından başka hiçbir şey bilmiyordu. Fakat tüm bedeni ile hissettiği tek şey güvendi. Derin bir nefes aldı ve
“Bakire olduğum için aldatıldım ben. Onun için sandığın kadar önemli bir durum olduğuna inanmıyorum. İki ay önce evleneceğim nişanlım ben bakireyim diye başka kadınlarla düşüp kalkıyormuş” dediğinde Boran, kalbinin içinde bir el tarafından sıkıldığını hissetti. Nasıl bir gerzek sadece onun olabilecek bir kadına bunu yapabilirdi? Aklından zoru falan mı vardı? Diye düşündüğü esnada genç kadın,
“Sen buna intikam diyebilirsin. Ama bilmiyorum işte anlık olan bir durumdu.” Diyerek açıkladığı esnada Boran bakışlarını bir an olsun genç kadından ayırmadan,
“Ne tür bir gerzek ile nişanlıydın?” diye sorduğunda genç kadın bir an duraksadı ve ardından durduramadığı bir kahkaha krizine girdi. Bu soruyu aldatılma bahanesini duyduğunda oda kendine sormuştu ve hiçbir cevabın yeterli olmayacağını anlamıştı. Onun için kahkahasının ardından,
“Ne istediğini bilmeyen bir gerzek ile” dediğinde ise Boranda gülümsemişti. Bahar kahvesinden bir yudum daha alırken bakışları yine Boran’ın bacağının aşağısındaki bileğine yakın yerde duran dikiş izlerine takıldı ve
“Bacağına ne oldu? Kaza mı?” diye sorduğu anda Boran’ın bir anda gözlerine yerleşen karanlıktan ürktü. Donukluğu, soğukluğu ve ürkütücülüğü karşısında ürpermediğini söylerse kesinlikle yalan olurdu. Boran, bu konu hakkında konuşmayı isteyecek son kişiydi ve her bir anıyı hatırladığında kendini kontrol edemediği bir öfkenin içinde buluyordu. Onun için en az görüntüsü kadar sertleşen sesi ile
“Bir duş alman gerekiyor. Kıyafetlerin banyoda ve havlular temiz. Duşun ardından kahvaltı yapabilirsin. Masa hazır ve evden çıkarken kapıyı çekmen yeterli. Burası evine uzak kalabilir diye anahtarı kapının oradaki masaya bırakıyorum arabayı alabilirsin. Ben sonra aldırırım” dediğinde Bahar bir anda saniyeler önce konuştuğu kişi ile şu anda karşısında oturan kişinin aynı kişi olup olmadığın ı sorgulama ihtiyacı hissetti. Sanki seninle işim bitti. Gerekli olan güveni aldım şimdi gidebilirsin. Mümkünse en hızlısından der gibiydi. Kendini bir anda fazlalık ve kurtulmak istenen biri gibi hisseden bahar, elindeki kahveyi önündeki sehpanın üzerine bıraktıktan hemen sonra ayağa kalktı ve Boran’a hiç bakmadan,
“15 dakikaya burayı terk etmiş olurum. “Dediğinde Boran gözlerini hızla sıktı ve pislik gibi davranmasına lanet okudu. Onu kırdığının farkına varmış olsa bile tek kelime etmeyişine ise daha sonra bir dizi küfür savuracaktı.
Bahar, söylediği gibi 15 dakika içinde tüm eşyalarını alıp evin kapısından çıkmıştı ve Boran’ın söylediğinin aksine arabasını almadan evden uzaklaşmaya başlamıştı. Boran ise balkonundan evinin yolunda hızla yürüyen ve beden dilinden anladığı kadarıyla ona bir dizi küfür savuran genç kadını keskin bakışları ile izliyordu. Kalbi içinde sanki ben yeni hayata döndüm dercesine atıyordu ve buna kesinlikle anlam veremiyordu. Tamda evinin karşısında evi olan Ateş ile göz göze geldi. Ateş, istihbaratta çalışan arkadaşıydı. Hala görevinin başındaydı ve yakın zamanda evlenecekti. Burada mükemmel bir ailesi vardı. Üstelik, kıskanılacak derecede mükemmel bir ailesi olduğu gerçeği sinir bozucuydu. Bir zamanlar oda, bir aileye sahip olmak istiyordu. Fakat son 4 yıldır bu bir istek olmaktan kesinlikle çıkmıştı. İstediği tek şey görevine geri dönmekti. Bunun için hayatında var olması gereken en son şey Aşktı. Ateş ona sırıtarak bakarken dişlerini sıktı ve Ateş ona,
“Başın belada mı adamım?” diye sorunca Boran bakışlarını neredeyse kaybolmak üzere olan genç kadına sabitledi ve
“Belaları severim” diyerek karşılık verdi. Çünkü, bu bela tüm hayatını değiştirecek olsa bile değerdi