MERHABA UFAKLIK

1734 Kelimeler
Bedenine dolan öfke ile evinin kapısından giren Bahar, kapıyı öyle sert kapatmıştı ki bir an kapının kırılacağını düşünmeden edememişti. Fakat yine de içindeki öfke dinmemişti. Yaklaşık 40 dakikadır ayağındaki topuklu ayakkabılar ile yürüyordu ve hatta bir ara onları çıkarıp koşarak evine gelmeyi bile düşünmüştü. Tamam, biri öküz olabilirdi. Fakat buna kabalık, odunluk bolca ego katmak zorunda olmamalıydı. Ne vardı sanki ayağına ne olduğu sorduysa? Bir kaza geçirmiş olabilirdi, bir yerden düşmüş veya bir kaza kurşununa kurban gitmiş olabilirdi veya daha büyük bir şeye maruz kalmış olabilirdi. Belki de doğuştan gelen bir sakatlığı vardı ve nihayetinde ameliyat olmuşta olabilirdi. Bunu soran herkese sanki ona küfretmiş gibi davranma hakkına ne yaşamış olursa olsun sahip falan değildi. Öfkesini dizginlemek adına derin bir nefes alan Bahar, hızla üzerindekileri çıkarmaya başladı. Hava yeterince sıcaktı ve oldukça uzun bir yürüyüş yaptığı için bedeni alev atıyordu. Sabah yürüyüşlerini fazlasıyla severdi fakat topuklu ayakkabılar ile pek zevkli olmuyordu. Ayağındaki topuklu ayakkabılarını çıkarıp attı ve hızla duşa girdi. Soğuk suyun altında dakikalarca suyun bedeninden akmasına izin verdi. Her bir saniyede aklına dolan sahneler ile soğuk suyun bile ısındığını hissediyordu. Saniyeler önce deli gibi öfke duyduğu adamı şu anda hayal ediyor olması ona da saçma gelmiş olacak ki suyu kapatıp hızla duştan çıktı. Üzerine rahat bir şeyler giydikten sonra evinin küçücük olan balkonun da biraz soluklandı. Yaşadıklarını bir an olsun düşünmeden edemiyordu ve böylesi bir çılgınlığı yaptığı için kendinden nefret ediyordu. “Düşüncelerine ara veren ve rutin işlerini yapmaya başlayan Bahar zamanın ne ara bu kadar hızlı geçtiğine şaşırmıştı. Evini temizlemiş, birkaç küçük tadilatını yapmış, dolabını düzenlemiş ve yeni gelen kitaplarını raflara yerleştirmişti. Onu merak ettiği için gelen arkadaşına geceden hiç bahsetmemiş ve üstelik onu ektiği için biraz trip atmıştı. Çünkü arkadaşı, onu gecede resmen ekmişti. Fakat bundan mahcup olmak yerine gayet rahat bir tavırla gece yaşadığı anlardan bahsediyordu. Hiçbirini dinlemek istemiyordu fakat bu kıza susması gerektiğini söyleyecek olursa daha çok konuşmaya başlıyordu. Arkadaşı Arzu ile buraya geldiğinde klinikte tanışmıştı. Çok değil yaklaşık 5 aydır arkadaşlardı fakat, sanki bir ömür birlikteymişler gibi hissetmesine neden oluyordu. Çok iyi bir kızdı fakat fazla renkliydi. Hayatta renkli olmanın bir zararı yoktu fakat hızlı olmak bir yerde duvara toslamasına neden olacak diye endişeleniyordu. Hayatı hep eğlence olarak görüyordu ve bu dünyada bir kere geldiysek yaşamadan ölmeyelim kafasındaydı. Hayatında hiç âşık olmamıştı ve aşka da inanmıyordu. Her zaman âşık olanlara saygım çok fakat âşık olmaya zamanım yok diyerek ifade ederdi ve bir gün bu renkli kızın renklerinin bir bir solmasından korkuyordu. Arzu, “Tayin için kliniğe yazı gelmiş bir tanede sana gelmiş olmalı. 2 hafta içinde önemli bir ve geçerli bir mazeret bulup itiraz etmez isen o pislik herifin olduğu yere geri dönmen gerekecek” dediğinde Bahar başını avuçlarının arasına alarak derin bir nefes aldı. Bunu biliyordu. Üstelik bunu kısa bir süre önceye kadar deli gibi istiyordu. Fakat Rize’ye geri dönecek olursa o pisliğin kapısından ayrılmayacağını biliyordu. Ondan ne kadar uzak duracak olursa o kadar iyiydi. Fakat, aylar önce evleneceği için tayin istemişti. Onaylanmıştı ve reddetmek için geçerli bir nedene ihtiyacı vardı. Eğer tayini kabul etmez ve kurulun kabul edeceği bir bahane sunamazsa çok sevdiği mesleğine kamu personeli olarak veda etmek zorunda kalacaktı. “Bahane için ne demeyi düşünüyorsun?” diye soran Arzu’ya sırıtarak baktı ve “Evlenmeyi düşündüğüm nişanlım beni binlerce sürtük ile aldattı ve ben nişanı attım. Şimdi burada kalmak istiyorum çünkü oraya gidersem katil olma olasılığım çok yüksek” dediğinde Arkadaşı başını tamam anlamında sallayarak, “Henüz bulamadın. Kurul tamamıyla kadınsa bence seçenekler arasına alabiliriz.” Dediğinde ise Bahar ona öfkeli gözlerle baktı ve “Sadece evlendikten sonra adada kalacağıma dair bir bahane kabul edeceklerini biliyoruz.” Dediğinde ise neredeyse çığlık atacaktı. Fakat yine de sakin kalmaya çalışıyordu. Bu konu ile ilgileneceğini söyleyen klinikteki doktor arkadaşı Can, yönetmeliğe göre evlenmesi ve ada sınırlarında ikamet ettiğine dair bir form doldurması gerektiğini söylemişti. Hatta Bahar, Çanakkale’ye gitmiş ve kurul merkezinden gerekli olan evrakı almıştı. Hatta dün gece çantasındaydı ve sarhoş olmadan önce detaylı bir şekilde okumuştu. 2 hafta içinde evlenmeli ve bu formu doldurarak il dışına taşınma kararından vazgeçtiğini beyan ederek tayinini geri çekmeliydi. Fakat bunun için bir damat gerekiyordu. Lanet olsun! Onunla iki hafta içinde hangi deli evlenirdi ki? Diye düşündüğü esnada, Arzu, “Doktor Can, sana yardımcı olabileceğini söylemişti. Geçici bir şekilde onunla evlenebilir ve sonra boşanabilirsiniz?” dediğinde Bahar, şaşkınca ona baka kaldı. Can, çapkınlığı ile ün yapmıştı. Üstelik bir süre önce nişanlısı olmasına rağmen ona sarkmıştı ve dersini aldıktan hemen sonra kendini toparlamıştı. Böyle bir adam ile aynı evde bir başına kalmak sanıldığı kadar memnun olacağı bir durum değildi. Zaten bu adam ile aynı evde kalan kızın saniyesinde yatağına girecek bir tipti ve Bahar katil olmamak adına gitmediği yeni görev yerine burada katil olarak devam etmek istemiyordu. “O konuda yardım teklifi için memnunum fakat ona güvenmiyorum onun için kabul etme taraftarı da değilim.” Dediğinde Arzu, gözleri kocaman olarak baktı. “Adam taş gibi!” diye bağırdı ve Bahar, asıl taşın dün gece hayatında ve bedeninde nelerin yaptığını hayal etti. Can, kalıplı, kaslı ve yakışıklı bir adamdı fakat Boran’ın tek bir dokunuşu ile bedeninde yaktığı ateşin, kıvılcımını bile ortaya çıkaramayacağını çok iyi biliyordu onun için, “Sürtükler için” dediğinde Arzu gözlerini kısıp ona baktı ve Bahar, “Bana sakın seni yatağa götürürse gidebileceğini söyleme” diye bağırdığında sesindeki şaşkınlık oldukça fazlaydı. Arkadaşı sırıtarak, “Hayır ben daha çok esmerlerden hoşlanıyorum. Hem dün geçe bir adam gördüm adı Toprak’mış. Onu arada sırada salda barda görüyorum oradakilerin arkadaşı” dediğinde Bahar şaşkınlıkla ona bakmaya başladı. “Biri ile kurlaşırken başka birini mi kesiyordun? Tanrım Arzu bu dünyaya erkek olarak gelmediğin için kızlar çok şanslı” dediğinde kahkaha atan Arzu, sadece omzunu silkerek buna karşılık verdiğinde Bahar, sadece karşısındaki arkadaşının çılgınlığına gülümsedi. Birkaç saat hatta birkaç saatten daha fazla bir zaman arkadaşının konuşmasını ve ona sataşmasını dinleyen Bahar, nihayetinde onu kovmadan kalkan arkadaşının ardından evinin kapısını kapattı ve eve girdiğinde fırlatıp attığı fakat sonrasında düzenli bir şekilde portmantonun üzerine bıraktığı çantasını eline aldı ve formu doldurmak için geçerli nedenleri tekrar okumak istedi. Çantasını açtı ve içini karıştırmaya başladı. Sonra kaşları çatıldı ve derin bir nefes aldı. Form yoktu ve nerede olabileceği konusunda tek bir işaret vardı. Kesinlikle Boran’ın evinde düşürmüş olmalıydı. Odaya girdiğinde çantasından toka almak istemişti ve o esnadan birçok şeyi yatağın üzerine boşaltmıştı. Oradan almadığına emindi ve bu formu tekrar alabilmek için Çanakkale’ye kurula gidemezdi. Her bir kurul başkanına form kaşelerini atmalarını isteyemezdi. Derin bir nefse aldı ve “Lanet olsun!” diye söylendi. Duvarında asılı olan saatine baktığında çoktan 23.40 olduğunu gördü. Bunu sabah yapamazdı çünkü mesaisi vardı ve muhtemelen akşamda nöbeti olacaktı. Çantasından anahtarlarını aldı ve üzerindeki taytına ve kalın askılı badisine şöyle bir baktı. Sadeydi ve sabah söylediklerinden sonra başına bele olacağım imajından oldukça uzak görünüyordu. Saçlarını başının üzerinde topladı ve telefonunu da alarak evinden çıktı. Sadece formunu alacak ve geri dönecekti. ………………… Boran, ağrı kesicileri almamak adına neredeyse viski şişesinde kaybolmuştu fakat zihnide, acısı da gayet netti. Her ne kadar alkol içiyor olsa da bedeni bir türlü uyuşmamıştı. Acısı hala beynini zonklatıyordu ve bundan kurtulacağı gün için neredeyse deliriyordu. Doktoru, ilaçlarını aldığı sürece bu acıya katlanmak zorunda olmadığını söylese de kesinlikle ilaçlarını alma taraftarı olmuyordu. Çünkü o ilaçlar uyuşmasını sağlıyordu. Bu bacağın bir an önce eskisinden de iyi olması gerekiyordu. Her ne kadar görevine artık geri dönmesi imkânsız olsa bile bu süreç ilaçlar eşliğinde devam etmeyecekti. En son ameliyatını olalı 6 ay olmuştu ve artık çoktan iyileşmiş olması gerekiyordu. Oturduğu koltuktan kalkıp, yatak odasına doğru yürüdü ve elinde tuttuğu kâğıdı yatak odasında şifonyerin üzerine bıraktı. Genç kadının kim olduğunu sadece yarım günde öğrenmişti. Klinikte çalışan hemşireydi ve tayin iptal formunu yatak odasındaki büyük yatağın üstünde unutmuştu. Bunu ona vermek adına evinin önüne kadar gitmişti fakat ona vermekten vaz geçmişti. Çünkü ona karşı kaba davranmıştı ve onun o yeşil gözlerine bir kere daha bakacak olursa kesinlikle kopamayacağını biliyordu. Bu formlardan tekrar elde edebilirdi. Biraz zahmetli olacağı kesindi fakat yine de alabilirdi. Yatağına kendini bıraktığında gözlerini kapattı. Sonra evinin kapısının açık olduğunu hatırladı. Genelde arkasından kapanırdı fakat bu sefer sadece üzerine doğru kaymış fakat kapanmamıştı. Birkaç kere açık kapı ile uyuduğunu hatırlıyordu. Bu adada kesinlikle bir hırsızlık vakası olmamıştı ki bir hırsızın onun evine girmeye kalkması kadar hayati bir durum olamaz diye düşündü. Aslında bir hırsızın evine girmesini ve onu bir güzel dövmeyi cidden istiyordu. Böylesi küçük bir aksiyona gerçekten ihtiyacı vardı. Kapalı olan gözleri eşliğinde yatağının üzerinde yatmasının üzerinden ne kadar geçtiğini bilmiyordu. Fakat gözlerini açmasının tek nedeni evinin kapısının rüzgâr haricinde açılmasıydı. Kapı yavaş ve sessiz olmaya çabalayan biri tarafından açıldıktan hemen sonra kapandı ve “Merhaba” diye seslen bir ses ile kalbinin içinde teklediğini hissetti. Dişlerinin arasından kalbinin anlaması açısından “Tek atışında seni vururum” diye tehditte bulunsa da kalbinin bunu umursadığını söyleyemezdi. Adımları git gide yaklaşan genç kadının kim olduğunu biliyordu ve yerinden hiç kalkmadan öylece yattı. Gözleri kapalıydı ve öyle de kalması gerekiyor gibi hissediyordu. Genç kadın odanın kapısına geldiğinde bile yerinden kıpırdamadı ve gözlerini açmadı. Üzerinde sadece eşofman altı vardı ve tüm bedeni ile göz dolduruyordu. Bahar, onu bu şekilde bulabileceğini düşünmüyordu. Hangi deli kapısı açık bir şekilde bu kadar rahat yatabilirdi? Sonra genç adamın hiç kıpırdamadığını fark etti ve içine dolan panik ile birkaç adımda yanına yaklaşıp, elini omzuna yerleştirip, “İyi misin?” diye sordu. Fakat yine bir ses gelmeyince ona doğru biraz daha eğilip onu daha sert sarstığı anda bir hareketlenme oldu ve Bahar, ne olduğunu anlamadan kendini, genç adamın altında buldu. Bakışları tüm bedenini yakarken attığı çığlık nefesini kesmişti. Lanet olsun içeriye girdiğinde kapıyı kapatmıştı. Ve Boran bunun farkındaydı. Dudakları o kadar yakındı ki genç kadın o kalbinin atışını kulaklarında hissediyordu. Boran, ona bakarken “Burada bir şeyimi unut muşum?” dediğinde Boran, bakışlarını genç kadının dudaklarına indirip sadece tek kaşını kaldırdı ve genç kadının birazcık olan aklıda uçup gittiğinde, “Birilerinin evine habersiz girip onlara bu kadar sessiz yaklaşmamalısın ufaklık” dediğinde genç kadın kocaman olan bakışları ile ona baktı ve “Merhaba” diye seslendim. Dediği anda Boran, dudaklarını dudakları ile birleştirdi. Genç kadın ne için geldiğini, şu anda ne olduğunu, neden onun yanında olduğunu ve kendine verdiği tüm sözleri bir anda unuttu. Hatta neredeyse adını bile unuttuğu sırada ayrılan dudaklarının ardından Boran ile göz göze geldi. Boran, derin bir nefes aldıktan hemen sonra “Merhaba ufaklık” diye fısıldadı ve onu tekrar öptü. Bahar, onu kabul edene ve ona karşılık verene kadar onu öpmeye devam etti ve sonunda pes eden Bahar’ın bedeninde keşfe çıktığında başının ne tür bir belada olduğunu ve bundan ne kadar hoşlandığını düşündü…
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE