1.bölüm
Keyifli okumalar...
Üniversitede ki son yılımda yeni bir iş aramaya başladım. Ama sonuç hüsran. Hani şöyle okul saatlerime uygun bir iş bulmak ölüm gibi...
"Levlââ, kız nerdesin sen? Kaç saattir arıyorum seni haberin var mı?" diyen Sude'ye göz devirdim.
"Cancağızım tam on dakika önce yanından ayrıldım. Yaklaşık altı buçuk dakikadır da kantinde oturuyorum." dedim ve elimde gazeteyi biraz daha incelemeye başladım. Kendimce uygun olan yerleri yuvarlak içine alarak.
"Şu işsizlik başına vurmuş senin kuzum ya böyle değildin sen." Haklı ama okulum kapanıp ailemin yanına gidince işten ayrılmak zorunda kaldım. Benim yerime de başkasını almışlar aslında her sene bu durumla baş başa kalıyorum. Ve her yıl yaklaşık iki hafta bir ay kadar iş bulana kadar aileme yük oluyorum. Daldığım yerden Sude'nin dürtüklemesiyle, el salladım.
"Kuzu, daldın." dediğinde derin bir iç çekerek,
"Aman ya boşver beni, ee akşam ne yapıyoruz? Her sene olduğu gibi ilk gecemiz de yine aynı mı?" diyerek göz kırptım. Sude Şuh bir kahkaha atarken.
"Tabi ki kızım bizimkiler hazır bile akşamı dört elle çekiyolar." dedi.
"Fazla azmasalar bari" diyerek kıkırdadım. Benim aksime Sude sanki anırarak gülüyordu. Bu da demek oluyor ki akşam ayvayı yedim.
"Neyse hadi kalk derse geç kalmayalım." diyerek ayaklandım. Sude oflaya puflaya biraz da zorlayarak kalktı. Ayaklarını kaldırmadan yürümeye başladı. Pardon sürtmeye...
***
Ders çıkışı vazgeçilmezim olan kütüphaneye gittim. Tabi ki Sude'ye haber vererek, bu defada habersiz yanından ayrılsaydım beni keserdi muhtemelen. Kitaplar arasında gezerken 'Angela Mafya ve Melek' adlı kitabı görünce bi merak sardı, her zaman olduğu gibi. Elime alarak görevlinin yanına ilerledim. Aldığım ile ilgili işlemleri yaptırarak kütüphaneden çıktım. Merdivenleri inerken bir kadınla karşılaştım. Nasıl desem zengin olduğu her yerinden belli oluyor. Resmen üzerinden akıyor. Kızılı andıran saçları dağınık şekilde toplu bayan buruk bir o kadar da sıcak şekilde tebessüm ederek bana baktı.
"Dekan'ın odası neresi acaba?" Gülümseyerek elimle kütüphanenin yanında ki odayı ggösterdim.
"İşte orası" dedim. Aynı şekilde gülümseyerek
"Teşekkür ederim canım." dedi. Ardından ilerlemeye başladı. Yerim ben bunu ya... Zenginlerin kibirli, burnu kaf dağında olması gerekmiyor muydu? Ben mi yanlış hatılıyorum?
'Hayır hiç zengin görmeyip, çok film izlediğin için ya da kitap okuduğun için böyle düşünüyor olabilirsin.' diyen içimdeki mantıklı kıza hak verdim.
Merdivenlerden aşağı inmeye devam ettim. Dersimin olduğu yere geldiğimde kapıya yaslanmış Salih'i gördüm. Beni görmesiyle birlikte göz kırpıp öpücük attı. Her zaman ki gibi devrilen gözüm ona cevabını vermişti.
Salih bi şey diyeyim mi?" Anında bana döndü ve o gevşek gülümsemesinden birini gönderdi.
"Söyle birtanem" demeyi de ihmal etmedi tabi ki.
"Tipim değilsin canısı." dedim ve saçlarımı sallandırarak amfiye girdim. Arkamda 'aah ahh' çeken Salih'i bırakarak.
Bu güne kadar derslerime odaklandım sadece ve okulum biten kadar da derslerimden ve arkadaşlarımdan başkasını düşünmek istemiyorum. Yani demek istediğim kariyer sahibi olana kadar aşk yok. Kuralım ve hedefim bu, ondan dolayı gelen teklifleri geri çeviriyorum. Tabi bu durum yakışıklıları kesmeyeceğim anlamına gelmez. Ne demişler 'güzele bakmak sevaptır.'
Aslında 'güzel bakmak sevaptır' bu sözün doğrusu ama olsun. Şimdi ben böyle düşünüyorsam ne olmuş sanki?
Arka sıralardan birine oturdum. Hoca gelince derse geçti, notlarımı alarak bi güzel dinledim hocamı. Geleceğin öğretmeniyim ben, kolay mı öyle ders dinlemeden öğretmen olmak. Ben hocamı, hocalarımı dinliyorum ki benim öğrencilerim de beni dinlesin. Ne dikersen onu biçersin hayatın boyunca. Olay bu yani.
Ders sonu gelince çantamı alarak çıkışa ilerlemeye başladım. Sonradan aklıma gelen Sude bana sövdürmeden telefonumu elime aldım ve mesaj yazdım.
İletilen: Sude'mmm
Benim dersim bitti cancağızım. Markete gidiyorum akşam için hazırlık yapacağım. Bizimkileri de alarak bizim eve gelirsiniz hadi öpüldün.
Yazarak gönderdim. Karşılığında 'ok' cevabını aldığımda markete girmiştim bile. Cipsler, çekirdekler, hazır gıdalar fındıklar, fıstıklar, çikolatalar... Yani kısaca sağlığa zararlı ne varsa. Kasadan geçirtip gerekli parayı ödedim. Elimdeki poşetlerle sallana sallana evimin yolunu tuttum.
Kiralık olan evime. Öyle zengin bir ailem yok ama olduğu kadarına da şükür. Buldukça bunanlardan değilimdir hamdolsun. Bir de iş bulsam keyfime diyecek yok.
Kapımın önüne gelip tüm poşetleri tek elime aldım ve diğer elimle çantamdan anahtarı aramaya başladım.
On dakikalık savaş sürecinden sonra kazanan ben, apartman kapısı itekleyerek içeri girdim. Üçüncü kata merdivenleri yardırarak çıktım. Bu beş katlı apatmanda asansör yok bundan dolayı tabana kuvvet.
Kapımın önüne gelip poşetleri bıraktım. Önce anahtarı deliğe soktum, ardından anahtarı çevirdim, sonra da kapıyı biraz kendime çekerek bir kez daha çevirdim. Ve nihayet evime girebildim.
Ayakkabılarımı çıkararak ayakkabılığa koydum sonra da poşetleri kapının önünden tek tek mutfağa taşıdım. Poşetleri tezgahın kenarına bıraktım. Dolabın buzluk bölümünü açarak sarma poşetini indirdim. Annemle birlikte üzüm yaprağından bolca sarma sarıp dolap poşetine koymuştuk. Buraya gelirken üç poşet bana verdi bende buzluğa koymuştum ki buraya geleli bir hafta oluyor. Eşyalarımdı, evin temizliğiydi, anca adam ettik.
Şimdi de poşetteki sarmaları ayırıp büyükçe bir tencereye dizmek için uğraşmaya başladım. Başardığımda suyunu, yağını, tuzunu ve limonu da koyarak altına ateş verdim. Tabi kısmayı unutmadan. Odama geçerek kütüphaneden aldığım kitabı çalışma masamın üzerine leptopun yanına koydum. Ardından memleketteyken aldığım DVD'leri nereye koyduğumu düşünmeye başladım. Ama yok bi türlü hatırlamıyorum. En iyisi Sude'ye sormak. Çünkü bu evde üç yıldır birlikte yaşıyoruz. Buda dördüncü yılımız. Tabi yaz tatillerinde ailelerimizin yanına gittiğimiz için çıkmak zorunda kalıyoruz ama ev sahibi bizi, bizde onu sevince geri döndüğümüzde aynı eve tekrar taşınabiliyoruz. Eh birazda geciktirmediğimiz kiramız olunca işimiz daha bi kolaylaşıyor.
İletilen: Sude'mmm
Cancağızım ben eve getirdiğim DVD'leri bulamıyorum nereye koydum sen biliyor musun?
Gönderen: Sude'mmm
Kuzu sen DVD mi getirmedin ki?
Mesajı okuduktan sonra anladım ki getirmeyi unutmuşum.
İletilen: Sude'mmm
Hay ben aklıma, tamam kuşum.
Anlaşılan evde unutmuşum mal aklım ya. Hemen hırkamı giyerek çantamı aldım ve evden çıktım. Yakınlarda ki DVD'ciye ilerledim. Ne zaman bizimkilerle buluşsak oradan DVD alırız bu sene memleketten alayım dedim ve ben aldığım hâlde unuttum. İçeri girerek beş tane korku filmi, üç tane romantik komedi, iki tane de komedi filmi alarak yakışıklı kasiyere doğru ilerledim. Dirseğini tezgaha yasladı ardından çenesini de avcuna koyarak
"Kız özlettin kendini valla nerelerde kaldın? Gözlerim bozulacaktı yolunu gözlemekten!" dedi her zaman ki samimiyetiyle.
"Noldu tercihlerini benim için değiştirdin mi yoksa?" diyerek göz kırptım. Tabi kendisi biraz gay yani hemcinslerinden hoşlanıyor kendisi karşı cinslere o gözle bakmıyor.
Bana cevabı göz devirmek olurken elimden DVD'leri aldı ve hesaplamaya başladı.
"Hayır şekerim hâlâ aynıyım ve mutluyum ah bi de sevgili bulabilsem benden iyisi olmayacakta neyse artık her şeyin zamanı vardır." diyerek kendi kendine destek verdi. Elimi tişörtüne götürerek azcık yukarı sıyırdım ve zaten belli olan baklavalarını ortaya çıkararak,
"Peki minnoşum bunları genelde kızlar için yaparlar sen ne diye yaptın bu baklavaları?" diye sordum. Tam yemelik doğrusu ayy ne diyorum ben ya?! Tövbe Allah'ım çok tövbe. Amin.
"Neden sevgilim yok diye internette biraz araştırdım ve artık benim gibiler bile böylelerinden hoşlanıyorlarmış ondan yani hayatım." dedi.
"Anladım kuşum ne diyeyim ki, hayırlısı neyse o olsun."
"İnşallah canım ya." dediğinde bi anda aklıma sarmalarım geldi.
"Ne kadar tuttu minnoşum? Ocakta yemek vardı unuttum ya!" cıralayarak gereken parayı verdim ve eve uçtum adeta...
Eve hızlıca girerek mutfağa ışınlandım. Sarmalarıma bi baktım oh be çektim. Çünkü kıl payı yetişmiştim. Anında altını kapatıp kapağını açık bıraktım. Marketten aldığım çikolataları poşetleri karıştırıp buldum ve dolaba koydum. Telefonumun zil sesini duymamla birlikte anında çantamı fırlattığım yerden alarak gelen mesaja baktım.
Gönderen: Sude'mmm
Yoldayık, geliyok.
Yazmıştı arkadaşım. Anında odama girerek pantalonumu ve tişörtümü çıkardım. Onların yerine üzerinde yavru köpek olan pembe-gri pijama takımlarımı giydim. Saçlarımı dağınık bir şekilde topuz yapıp kendimi süzdüm. Oldukça iyiydim. O sırada duyduğum kapanan kapı sesiyle birlikte odamdan çıktım.
"Seni çok özledim bebeğim!" diyerek üzerime atlayan yaratıkla sırt üstü yere düştüm üzerimde ki hayvan ile son nefesimi vermek üzereyken sonunda kalkabilmeyi akıl eden arkadaşımla rahat bir nefes aldım.
"İyi misin aşkım" diye sormayı ihmal etmedi beni yerden kaldırırken. Derince bir nefes aldım ve verdim.
"Şükürler olsun ki yaşıyorum. Kızım sen hangi hayvanat bahçesinden geldin?" diye çemkirdim İlayda'ya. Dudaklarını büküp gözlerini doldurdu anında.
"Özür dilerim gerçekten isteyerek yapmadım. Ben seni öyle özleyince ve birden görünce ondan oldu." dedi minik kuşum. Onu böyle görünce daynamıyorun ki ben.
"İyi be tamam ben seni hatta hepinizi özledim." diyerek hepsine tek tek sarıldım. Onlara DVD leri vererek salonda bıraktım ve ben mutfağa geçerek sarma tabaklarını hazırladım. Ardından küçük kaselere kuru yemişleri paylaştırdım. Sude ise yanıma gelerek yardım edeceğine tabakları sömürmeye başladı.
"Kuzu bugün dekan seni arıyordu." Sude ağzında sarma varken konuşan ve bundan gram rahatsız olmayanlardandı.
"Hayırdır niye arıyormuş ki?" diye sordum ve eline vurarak kaşlarımı çattım. Tabağımı şimdi bozmasın içerde isterse tabağı da yiyebilir.
"Bilmiyorum ki. Yarın bi yanıma uğrasın dedi. Haa bi de iş arayıp aramadığını sordu. Bende 'arıyo ama bulamıyo' dedim." Sonunda önünden sarmalarımı kurtardığımda ona döndüm.
"İyi demişsin, neyse yarın öğreniriz karın ağrısını. Kızlar giydi mi pijamalarını?" diye sordum. Kafasıyla onayladığında eline kola şişlerini ve bardakları vererek içeri postaladım. Bende tabakları alacakken çalan telefonumla almaktan vazgeçtim. Telefonum da 'Abiciğimm' yazısını görünce gülümseyerek açtım. Biraz abimle, biraz anamla, biraz da babamla konuşup sonunda kendimi salona attım.
Suzan, İlayda, Nehir, Tuğçe ve Sude hepsi koltuklara yayılmış ve hararetle hangi filmi izlesek diye tartışıyorlar. Arada bana da laf atıyorlar neymiş efendim 'bir iki film niye almamışımda bu kadar çok almışım?!' peh yaranamıyoruz da.
Ellerinden çaktırmadan kaptığım ve tercihim olan korku fimini koyup başlattım. Tabi ki hepsi bi anda susup bana ölümcül bakışlar atınca
"İşinizi kolaylaştırdım cancağızlarım." diyerek işin içinden sıyrıldım. Biraz daha beni öldürüceklermiş gibi baksalarda, sonunda hepsi filme odaklandı. Her zaman kızlarla birlikte okulun ilk günü 'hoşgeldin' diye pijama partisi yaparız.
Aslında sınavdan önce ve sonra, moralimiz bozuk olduğunda ve ya çok mutlu olduğumuz da... Kısacası çok sık olmasada pijama partisi yapmak için fırsat kollarız.
Aradan geçen iki saatin ardından film bitti ve sohbet etmeye başladık. Tabi birden Suzan odamdan çıkıp konuşana kadar.
"Odanda ki kitabı okudum Levlâ." Bu kız neresine taktığını anlamasam da bi taraflarına motor takıp kitabı bir kaç saatte bitiriyor. Asıl soru bu kız film izlemedi mi?
"Aferim sana kuşum da sen film izlemedin mi?" diye sordum.
"Çok korkunçtu bende kalktım. Sonra senin kitabı buldum. Vee onu okudum. Ha bu arada güzel kitapmış, Angela'nın hafızası yerine geliyor ve Markus'la evleniyorlar." dedi ve beni can evimden vurdu. Ben de onun kafasını minderle vurdum.
"Köpek ben onu yeni almıştım. Daha bir sayfasını bile okumadım. Pislik neden? Niye? Niçin? Bunu yapıyorsun? Biz kardeş değilmiyik?" diye cırladım. Arkadaşlarımın hepsi bir ağızdan,
"Değilik" dedi. O 'K'leri bilerek söylüyoruz aslında şivemiz falan yok
"Nankörler ben manevi kardeşiz sandıydım. Ama yanılmışım." dediğimde hepsi birden beni gıdıklamaya başladı. İşte kardeşlik buydu bizim için. Çatlamak üzereyken beni bıraktılar kahkaha atmaktan ağzım ağrıdı. Gözümden yaşlar geldi.
"Ulan vicdansız yaratıklar canım çıktı ya." diyerek cırlamaya devam ettim. Başta Suzan olmak üzere hepsi tek tek beni öpmeye çalıştılar. Biraz dirensemde sonunda hepsini dayanamayarak affettim. Onlar gözyaşlarımı gülmekten akıtıyorlar. Beni hiç ağlatmadılar, beni burada ağlatacak kimse yok, kimseyi takmadığım için söyledikleri hiç bir şey canımı sıkamaz ve beni ağlatamaz.
"Kızlar yarın dokuzda ders var ve saat on iki olmuş bile, ben yatmaya gidiyorum. Odanın kapısını da açık bırakıyorum benimle uyamak isteyenler lütfen sessiz olsunlar!" diyerek öpücük attım ve odama girdim. Yatağa girer girmez telefon alarmımı ayarlarladım. Ardından uykuya dalış yaptım.
***
Alarm sesiyle birlikte uykudan uyandığım da hem bacaklarımda hem de karnımda ki ağırlıklardan bir milim bile kımıldayamadım. Tuğçe kollarını karnıma, Nehir bacaklarını bacaklarıma atmış. Böylelikle kılımı bile kımıldatamıyorum.
Popomla sağa sola oynatarak kızları benden uzaklaştırmaya çalıştım ve başardım. Kafalarından aşağı su dökerek uyandırırdımda, benim yatak ıslanır ondan kıyamadım. Yanlış anlaşılmasın kızlara değil yatağıma.
Saat yedi buçuk olduğundan, önce lavaboya girip işimi hallettim. Sonra da mutfağa girip kahvaltı hazırladım. Akşamdan kalan sarma fazla olamasa da onlarıda tabağa yerleştirerek masayı hazırlamış oldum. Çaydanlığın altını kapatarak önce Sude'nin odasına gittim İlayda, Suzan ve Sude sarmaş dolaş uyuyorlardı. Yatağın yanına giderek bi anda bağırmaya başladım.
"Bana bunu nasıl yaparsınız? Ben beni seviyosun sandıydım da sana gönül verdiydim. Kör olasıca sen beni yakın arkadaşımla nasıl aldatırsın? Nasıl kandırırsın bu aşık kalbimi?" diye cırlarken onlar homurdanarak kalkmış tuvalet sırasına girmişlerdi bile. Zafer ifademe bürünerek sıradaki odaya yani benimkine girdim. Ve başladım .
"A dostlar ırzıma geçmişler, ben uyurken koynuma girmişler, namusumu kirletmişler..." diye cırlarken gözlerimi ne zaman kapattığımı bilmemekle beraber kafama yastık yiyip sırt üstü düşünce gözlerimi açtım.
"Ne günah işledimde senin gibi bir kızla arkadaş oldum anlamadım ki!" diye söylene söylene gitti Nehir. Bana da belimde ki ağrıyla ayağa kalkmak kaldı.
"Ben erkenden kalkıyım sizin için kahvaltı hazırlıyım ama siz bana homurdanın, beni düşürüp, küçük görün. Aman ya ben kimim ki zaten? Sizin neyiniz? Bir daha kahvaltı falan hazırlayana ne desinler?" dedim.
"Ne desinler?" diye soran İlayda'ydı. Gözlerimi kısıp bakmaya başladım.
"Yani o kadar söylediğim şeylerin içinde bir tek buna mı takıldın?" Üzerine yürümeye başladığımda hemen ayaklandı.
"Aaa olur mu öyle şey? Sen bir tanesin sen cansın. Sen olmasan biz bir hiçtik, bizi bir araya getiren sensin." diyerek ağlamaya başladı. Anında boynuna sarıldım. İlayda aramızda ki en duygusalımız çünkü o yetimhane de büyüdü annesiz ve babasız.
"Kuşum ya ağlama yoksa ben de ağlarım." diye mahsuscuktan dudak büküp, burnumu çektim.
"Yok tamam ağlamayacağım sende ağlama." diyerek kendi gözyaşlarını sildi. Diğerlerine baktığımdaysa bizi hiç takmadıklarını hatta hiç umurlarında dahi olmadığımızı ve kahvaltı masasını neredeyse bitirmek üzere olduklarını gördüm.
Hemen İlayda'nın kolunu tutarak kahvaltı masasına sürükledim ve oturup bir güzel kahvaltımızı yaptık. Duvar saatine baktığımda sekiz buçuk olduğunu gördüm. Sude'nin dersi öğlenden sonra olduğu için pis bir şekilde sırıttım.
"Eğer eve geldiğim de masa ve salon temiz olmazsa akşam eve gelme Sude. Çünkü kapı anahtar üzerinde kilitli bir şekilde duruyor olacak!" diye tehdit ettim arkadaşımı. Eğer böyle dediysem söylediğimi yapacağımı da bilir.
Hemen odama girdim ve pijamalarımdan kurtularak bi tişört bi pantalon geçirdim üzerime kitaplarımı ve çantamı da alarak evden çıktım. Hep bu kızlar yüzünden geç kalıyorum zaten.
Okula koşturarak vardıktan sonra direkt olarak amfiye girdim. Hatta hocayla yarıştık desem daha doğru olur. İkimizde gülerek içeri girdik. Bu hocayı seviyorum ya iyide anlaşıyoruz. Hem bu dersim diğerlerinden çok daha iyi.
Yerime geçip oturdum ve hocacığımın anlattıklarını not almaya başladım. Dersin sonunda kantine inerek su aldım ve masalardan birine oturdum. Dünkü gazeteyi çantama koymuştum onu alarak iş ilanlarına bakmaya devam ediyordum ki bir kız yanıma geldi
"Levlâ Sevda Güzelyürek sen misin?" diye sordu aynı bölümde okuduğumuz Utku.
"Dekan seni çağırıyor, odasında bekliyormuş." dedi ve gitti. Dekanın benimle ne işi olur diye düşünürken dün Sude'ye de beni sorması geldi. Anında ayaklanarak dekanın odasına ilerledim. Kapıyı tıklatacağım sırada bir kadının ağlamaklı sesini duydum.
"Onun için çok endişeleniyorum. Ne olacak böyle ne beni dinliyor ne de arkadaşlarını dokt..." birilerini dinlemek ayıp olduğu için kapı tıklatmamla kadının sözleri yarıda kesildi.
"Gel" denmesiyle içeri girdim. Kadın gözyaşlarını siliyordu.
"Beni çağırmışsınız efendim." dedim cici kız havamla. Karşısında ki koltuğu göstererek oturmamı söyledi. Oturduğum zaman kadın bana baktı, bende ona bu dün bana bu odanın nerede olduğunu soran zengin ama bi o kadar da sıcakkanlı kadındı. O bana, ben ona gülümserken dekanımız söze girdi.
"Levlâ, bu bayan benim liseden arkadaşım Nergis Kibaroğlu. Nergis, bu kızda fakültenin neşe kaynağı zeki ve inatçı öğrencisi Levlâ Sevda Güzelyürek."
"Yüreğinde ki güzelliği soy adına yansıtılmış. Tıpkı yüreğinin güzelliğinin yüzüne de vurması gibi." dedi Nergis Hanım sıcacık gülümserken.
"Teşekkür ederim."
Onun gülümsemesine eşlik ederken, dekanımız Didem Hanım yeniden araya girdi.
"Levlâ iş arıyorsun sanıyorum." dediğinde kafamla onayladım. "Ne tür işler arıyorsun peki?"
"Ders saatlerime uygun olsun istiyorum o kadar." dedim. Dekan kafasını sallayarak onaylayıp bakışlarını Nergis Hanıma çevirdi. Sanki dekanımız Didem Hanım, Nergis Hanıma bi şey anlatmış gibi kafasıyla onayladı ve tekrar bana baktı.
"Nergis'in bir oğlu var Levlâ ve o sakat. Yani hem görme hem de yürüme engelli, durum böyle olunca kendisi hayata küsmüş, ne ailesiyle eskisi gibi konuşuyormuş ne de arkadaşlarıyla görüşüyormuş.
Nergis'te oğlunu yeniden gülerken görmek istiyor. Bunun için güler yüzlü, hayatına neşe katan bir bakıcıya ihtiyacı var. Bunu bana anlatınca aklıma direkt olarak sen geldin. Ne dersin?" Bakışlarımı dekanımızdan çekerek Nergis Hanıma baktım. Gözleri parlıyordu kabul etmem için, sanki kabul etmesem umudu biticekmiş gibi.
Biraz düşünmeye başladım. Bir çocuğa bakmak ne kadar zor olabilir ki. Hem ben çocukları çok severim ki. İşe başlayıp ilk maaşımla yetimhanede ki çocuklara oyuncaklar almayı da düşünüyordum. Yani her sene yaptığım gibi...
"Ne kadar maaş istersen vericeğiz yeter ki kabul et." dedi Nergis Hanım.
"Kiram ve harçlığım çıksa yeter öy..." lafımı kesen Nergis Hanım,
"Kira ödemene gerek yok çünkü bize taşınman gerekiyor tatlım." tam itiraz edecekken devam etti. "Düşünsene bi sabah ders için çıkacaksın genel olarak akşam döneceksin. Eğer biz de kalırsan akşamları oğlumla rahat ilgilenirsin.
Fakülteyle bizim ev arasında bayağı mesafe var. Sizin ev, fakülte, bizim eve gel git zorlanırsın. Lütfen bir düşün." dediğinde derin bir nefes aldım.
"Bilmiyorum bana taşınmamı söylüyorsunuz bu benim için kolay değil. Bi düzenim ve bir de ev arkadaşım var onu yüz üstü bırakmış olurum." dediğimde olumlu anlamda kafasını salladı.
"Düşün, arkadaşınla konuş bi karara var. Senin için sözleşme hazırlatacağım şart şurt falan işte."
"Anladım şimdi derse girmem gerek buraya numaranızı yazın ben sözleşmeyi Didem Hanımdan alırım." dedim telefonumu uzatırken.
Numarasını yazıp bana geri verince hemen odadan çıktım. Söylediklerini düşünmeye başadım. En başta Sude'ye sormalıyım. Ne yapsam ki acaba? Mesaj atıp erken gelmesini sağlamalıyım.
Amfiye girip çantamdan telefonumu aldım. Ve mesaj yazmaya başladım.
Gönderilen: Sude'mmm
Kuşum çoook önemli bir şey oldu hemen buraya gel ders çıkışı konuşalım.
Mesajı attım. O sırada amfiye giren hocayla birlikte derse odaklanmaya çalıştım. Her ne kadar olabilirse...
Ders sonu kütüphaneye giderken Sude'ye de orada olacağımı mesaj yoluyla haber verdim. Görevliye arkadaşımın yaptığı kötülüğü anlatırken kitabı da yerine bırakıyordum. O sırada Sude yanıma geldi bizde bahçeye çıktık.
Bu saatte ne Sude'nin ne de benim dersimiz vardı. Bu sayede rahatlıkla her şeyi anlattım. Hatta bi ara ağzım kuruduğu için kantine gidip kola ve su Aldık. Ardından kaldığım yerden devam ettim.
Şimdi de bahçede bizim kızlarla toplandık ve bir fikir yürütmeye çalışıyoruz. Sude'nin dizine uzandım ve gözlerimi kapadım.
"Kuşum ne dememi istersin? Sen ne dersen o. Gitme de gitmem, ama kadında bana son umuduymuşum gibi bakıyordu. Taşınma olayı olmasaydı kabul ederdim de böyle olunca bilemiyorum." diye Sude'ye karşı düşüncelerimi dile getirdim.
"Kuzu sen git bi dekancığımızdan sözleşmeyi al şartlara birde hep birlikte göz gezdirelim. Ondan sonra bi karara varırız." dedi. Kafamı sallayarak onaylayıp koşturarak dekanın odasının önüne geldim. Kapıyı tıklatıp 'gel' komutuyla birlikte içeri girdim.
"Didem Hanım ben sözleşmeyi almak için geldim." dedim çok çekinerek.
"Tabi canım al, Nergis'te daha şimdi fax çekti. Kabul edeceksin değil mi?" Gözlerime o da umutla bakarken, sorduğu soruyla gözlerimi kaçırdım.
"Belli değil efendim arkadaşımla biraz daha konuşup bir karara varacağız." dedim.
"Bu çok iyi bir fırsat iyice bir düşün. Senden olumlu bir cevap bekliyor." dediğinde kafamı sallayarak odadan çıktım. Ardından koşarak bahçeye indim. Kızlarla birlikte sözleşmeyi incelemeye başladık. Taa ki birden Tuğçe cırlayana kadar.
"Benim gözlerimin numarasımı büyüdü yoksa maaşın haftalık bin türk lirası mı yazıyor?" deyince hepimizin gözleri maaşın yazılı olan yere kaydı. Anında pörtleyen gözlerimizle birbirimize baktık.
"Bakın bu maaş sadece harçlık için çok fazla ayrıca ev fakülteye uzak en iyisi kabul etmemek!" dediğim anda Nehir kafama vurdu.
"Burası boş galiba bu kadar maaş verseler bana beşiz bebeklere bile bakıcılık yaparım!" Gözlerimi devirmeden edemedim.
"Bu kadarı gerçekten fazla, kadın iyi birine benziyordu tamam da belki kötü yola düşürecek beni" diye aklıma gelenleri sıraladım. Bu defa kafama vuran Suzan oldu.
"Öyle bir şey olsa anında bize haber verirsin polise gideriz merak etme kabul et." dedi. Son umut Sude'ye döndüm.
"Sen ne dersin kuşum?"
"Bence de kabul et, yanıma cici kardeşimi taşır anneciğimle cici babacığıma kirayı ödetiriz" deyip Tuğçe'ye göz kırptı. Aa ben söylemeyi unuttum. Sude'nin annesiyle, Tuğçe'nin babası evli bu sayede onlar üvey ama cici kardeş oluyorlar.
Herkes birbiriyle aynı fikirdeydi ve bana da elimdeki kalemin mürekkebini sözleşmede ki yerle buluşturmak kalıyordu. Bende öyle yaparak resmi olarak bakıcı olmaya adım atacak imzayı konurdum.
Şuandan itibaren ben bir bakıcıyım...
***
Umarım beğenmişsinizdir...