Başlangıç
Artık zamanı gelmişti.16 yıl. Ne kadar kolay söyleniyor, değil mi? Ama her bir yılı, her bir günü, öylesine ağır bir yükle, nefretle, intikam ateşiyle doldurmuştum ki, sonunda sadece o yola odaklandım. Geriye dönüp baktığımda, ödediklerim, kaybettiklerim, yaptıklarım bana ne kadar pahalıya mal olduysa da hepsi bir hedef içindi. O adamın hayatını mahvetmek. Bunu başaracaktım, ne olursa olsun.
Bu yıllar bana çok şey öğretmişti. Ellerim, yüreğim kirliydi artık ama bu yoldan dönmem mümkün değildi. Ne kadar fedakârlık yapmış olsam da, ne kadar çok şeyden vazgeçmiş olsam da, o adamın acı çekmeden, her şeyini kaybetmeden durmam mümkün değildi. O, benim her şeyimi almıştı; şimdi sıra bendeydi.
14 yaşımda, hayatım altüst olmuştu. Babamı o adam ellerimden aldı, ailemi paramparça etti, tüm güvenimi yok etti. Kalan tek şeyim, içimdeki o derin boşluktu. O acı, öfke, kayıp… Bunların içinde büyüdüm, bunlarla yoğruldum. Ve içimde büyüyen tek bir şey vardı: Onun hayatını mahvetmek. Sadece bunu istedim. Başka hiçbir şeyin önemi yoktu.
Ve yıllar geçti. O adam her şeyini kaybetmeden, o acıyı tatmadan, ben asla duramayacaktım. Şimdi, o hissettiklerimi, yaşadıklarımı, her bir duyguyu onlar da yaşayacaktı. Bu intikam benim yaşama sebebimdi.
Bir an, kapı aralandı.
Tan içeri girdi
Abi, nasılsın?
Sesindeki o huzursuzluk, belli belirsiz bir gerilim vardı. Ama ben, ne olursa olsun, her şeyin hazır olması gerektiğini biliyordum. Bu kadar uzun bir yolculuktan sonra, geri adım atmak bir hata olurdu.
İyi olacağım. Her şey hazır mı aslanım ? diye sordum.
Evet abi, her şey tamam. Artık harekete geçebiliriz dedi.
Dudaklarımda sinsi bir gülümseme belirdi. Bunu bekliyordum. Ne de olsa, yıllarca hazırlanmıştık, şimdi harekete geçme zamanıydı.
Bir an duraksadı. Gözleri, sanki bir şey anlatmak istiyordu ama tereddüt ediyordu. Bir şey daha vardı. Kafasında bir soru, bir belirsizlik.
Abi…
Sesindeki o tedirginlik, fark etmemi sağladı. Bir şeyler oluyordu, ama ne?
Efendim? dedim, sesim sertleşti. Artık hiçbir şeyin gölgesinde kalmasına izin veremezdim.
Bir şey var kafamı kurcalıyor.
Anlat, dinliyorum.
Esat’ın küçük kızı, Duru…
İsmini duyduğumda içimden bir soğuk rüzgar geçti. Duru. Esat’ın kızı. O kadar gizemli, o kadar uzak ve belirsizdi ki….
Ne olmuş bu küçük kıza? diye sordum, kasvetli bir şekilde.
Hakkında çok fazla bir şey yok. Esat, bu kızı herkesten, hatta ailesinden bile korumaya çalışmış gibi… Onu sürekli evinden, ailesinden uzak tutmuş. Sanki bir sırrı varmış gibi.
Cevabını verirken, sesindeki titremeyi fark ettim. Şüphe vardı. Hem de büyük bir şüphe. Ama bu, benim işime geliyordu.
Bilmiyorum, kafamı karıştırdı. dedi, sesi düşük bir tonda.
Bir an sessizlik oldu. Esat’ın kızı... Belki de bu, bizim en büyük silahımız olacaktı. Onun üzerinden ilerleyebilirdik. Bu küçük kız, Esat’ın yumuşak karnıydı. Bunu çözmeliydim.
Demek ki, Esat’ın zayıf noktası bu kız… Aslanım, neden takılıyorsun? Biz de oyuna Duru Hanım’dan başlarız… dedim, gözlerimde yeni bir planın ışığı yanarken.
Ve o an, her şey daha da netleşti. Artık yolumuza çıkabilecek hiçbir engel yoktu.