Duru
Kerim merdivenlerden inerken yüzündeki o muzip gülümsemeyi görünce istemsizce gülümsedim. Adımlarındaki hafiflik bile mutluydu sanki. Kahvelerin kokusu havaya yeni yayılırken yanıma geldi. Koltuğa oturmuş, dizlerimi göğsüme çekmiş, onun tişörtünün içinde kaybolmuş hâlde oturuyordum.
Kerim kupayı diğerinin yanına koydu, ardından elini omzumun üzerine bırakıp yanıma oturdu. Bana bakarken gözlerinde içimi ısıtan bir yumuşaklık vardı.
“Bu hâline fena alışacağım,” dedi alçak bir sesle.
“Alış,” dedim kendimden emin bir şekilde. “Çünkü ben yanındayım bundan sonra.”
Bu kez bakışlarında dün geceden farklı bir şey vardı. Ne sadece koruyan ne de sahiplenen bir sakinlikti bu... Gözlerinde açıklayamadığım bir derinlik dolaşıyordu. Bazen bakışlarını çözemiyor, bazen de anlamlandıramadığım bir öfke kıvılcımı beliriyordu. Kerim’le ilgili bilmediğim çok şey olduğunu biliyordum ama onu sorulara boğmak yerine yaşayarak öğrenmek istiyordum. Çünkü bir insanın kendini anlatmasındansa, yaşarken tanınmasının daha samimi olduğuna inanıyordum. Onunla ilgili bilmem gereken çok şey vardı ve bunu hissediyordum, ama zamana bırakmıştım. Kerim hazır olduğunda anlatırdı.
Kahvemi yudumlarken gözlerindeki o sıcaklık göğsünün kabarışıyla birlikte daha da belirginleşti. “Duru... seni istiyorum. Hem de hiçbir kadını istemediğim kadar. İçimde bambaşka bir adamı ortaya çıkarıyorsun,” dedi bütün dürüstlüğüyle.
Sözleri içimi tarifsiz bir mutlulukla doldurdu. Uzun süre konuşmadan kahvelerimizi içtik. Artık sessizlik bile anlam kazanmıştı aramızda. Ama içimdeki küçük bir ses, Kerim’in gözlerinin derinliklerinde anlık da olsa beliren karanlığı yakalamıştı. Bir anlığına, orada başka biri vardı… Daha sert. Daha planlı. Daha uzak. Gözlerimi kırpınca o ifade kayboldu, yerini bildiğim o sıcaklığa bıraktı.
“Belki de uykusuzluktandır,” diyerek kendimi rahatlattım. Ama içimde ufacık bir soru işareti çakılı kaldı.
Başımı onun göğsüne yaslayıp kalp atışlarını dinledim. Bugüne kadar dinlediğim en güzel melodiydi. Uzun bir süre sarmaş dolaş, huzurla yan yana oturduk.
Bir süre sonra telefonum çaldı ve irkilerek kalktım. Arayan Ville’di.
“Selam, güzellik!”
“Selam, Ville. Nasılsın?”
“Özledik, bugün görüşelim diyoruz. Roope ile bir yer keşfettik, orada toplanalım diyoruz. Ne dersin?”
Kafamı Kerim’e çevirdim. Meraklı gözlerle bana bakıyordu. “Eğer bugün bir planın yoksa bizimkilerle görüşelim mi?” diye sordum.
“Olur, güzelim. Sen istiyorsan bana uyar,” dedi Kerim.
“Tamam, Ville. Konum atarsın, akşam Kerim’le orada oluruz,” dedim.
Ville biraz şaşkın sesle sordu: “Dur bir saniye, güzellik… Sen onunla mı birliktesin?”
“Evet,” dedim kısa ve net.
“Vavvvvv… Yani bu, onunla birlikte olduğunuz anlamına mı geliyor?”
“Ville,” dedim biraz kızarak, “beni utandırmaktan vazgeç, Anna yetmiyormuş gibi sen de mi başladın?”
“Hala soruma cevap vermedin, Duru,” dedi Ville.
“Sorunun cevabını alamayacaksın,” dedim, o anda kıpkırmızı olduğumun farkındaydım.
“Tamam, seni Anna’ya devrediyorum. O nasıl olsa seni çözer,” dedi gülerek.
“Ville, lütfen,” dedim.
“Çok geç, güzelim. Akşama konum atarım, öpüyorum,” diyerek telefonu kapattı.
Elim hâlâ telefonun üzerindeydi. Anna bu işe burnunu sokarsa, her şeyi öğrenmeden asla beni bırakmazdı.
Kerim endişeli bir sesle sordu: “İyi misin, güzelim?”
“İyiyim, sorun yok,” dedim tebessüm ederek. Tam yanına gidiyordum ki telefonum yeniden çaldı. Arayan babamdı.
“Alo, baba?”
“Güzel kızım, nasılsın?”
“İyiyim, babacığım. Sen nasılsın? Geçen günden daha iyi geliyor sesin ” dedim gülümseyerek.
“İyiyim, kızım. Daha da iyi olacağım. İşlerle ilgili problemler vardı, onları yavaş yavaş hallediyorum.”
“Çok sevindim, babacığım. Sen tanıdığım en güçlü adamsın, her şeyi halledersin,” dedim sevgi dolu sesimle.
“Duru, hayatımda sen varsan her şeyi hallederim. Seni çok seviyorum, sen benim en kıymetlimsin.”
Gözlerim doldu. “Sende benim en kıymetlimsin ve babam olduğun için çok şanslıyım,” dedim.
“Duru, bu arada sana güzel bir haberim var. Haftaya birkaç günlüğüne yanına geleceğim. Çok özledim seni,” dedi babam.
“Ciddi misin, baba? Çok sevindim! Bende seni çok özlemiştim,” dedim mutluluktan titreyerek.
Babamla konuşurken Kerim’le göz göze geldik. Yine gözlerinde o karanlık vardı. Ne zaman babamla konuşsam, bakışlarındaki bu gölgeyi fark ediyordum. Buna çok anlam veremesem de, babasını erken yaşta kaybetmesiyle alakalı olabileceğini düşündüm.
Babamla kısa bir süre daha konuştuktan sonra telefonu kapatıp Kerim’in yanına gittim.
Kerim
Duru yanıma gelip oturdu. Kahvemi dudağıma götürdüğüm anda gözlerinin beni süzdüğünü fark ettim. Artık sadece sevmiyor, çözmeye çalışıyordu beni. Bu tehlikeliydi.
Ateş’in planlarında duygulara yer yoktu; hele bir kadının gözlerinde kaybolmak kesinlikle yoktu. Ama Kerim, her nefes alışında duruya daha çok bağlanıyordu. Yanında otururken bile beynim ikiye bölünmüştü. Duru’nun her nefes verişi kalbime Kerim yazdırıyordu. Ama beynimin içinde Ateş, sabırla, buz gibi planlarını işlemeye devam ediyordu.
Duru bardağını masaya bıraktığında bana döndü:
“Bir şey mi düşünüyorsun?”
Gülümsedim, sakin ve güven veren Kerim gibi.
“Seni düşünüyorum,” dedim. Gerçekti. Ama aynı anda yalan sayılırdı; sadece onu düşünmüyordum, onu planımın neresine koyacağımı ve bu oyunda ona ne kadar alan vereceğimi de hesaplıyordum.
Dün gece her şeyi unutmuştum. Onu öperken, sarılırken, içimde Ateş bile susmuştu. Ama sabah geldiğinde Ateş yeniden uyandı. Ve şimdi ben, iki kişi olarak yan yana yaşıyordum.
Bir süre göğsümde kalp atışlarımı dinleyerek uzandı; yanındaki huzurun tarifi yoktu, ama bunların kısa süreceğini biliyordum. Birbirimizin sessizliğinde kaybolmuşken Duru’nun telefonu çaldı.
“Bugün dışarı çıkalım mı?” dedi Duru, heyecanla. “Bizimkiler toplanacakmış.”
“Tamam, güzelim. Sen nasıl istersen,” dedim.
Sevinçle ville geleceğimizi söyledi. Mutluluk o kadar yakışıyordu ki Duru’ya ve onu mutlu etmek çok kolaydı; bu kadar kısa zamanda onu çok iyi tanımıştım. Maddiyattan çok maneviyata önem veren bir kızdı. Adı gibi masum ve saf.
Düşüncelerimden sıyrılıp, tekrar Duru’ya baktım. Yine telefonu çaldı, arayan Esat’tı. Baba kız arasındaki sevgi takdire şayandı. Esat gerçekten duruyu çok seviyordu ve ona çok bağlıydı. Konuşmalarını dinlerken Esat’ı tanımasam, gerçekten sevgi dolu ve iyi bir adam olduğunu düşünürdüm.
Uzun bir konuşmanın ardından Duru telefonu kapatıp bana sevinçle döndü:
“Kerim, babam haftaya buraya geliyor!” dedi, sevinçten yerinde duramayarak.
Allah kahretsin tam gelecek zamanı bulmuştu. Diye içimden geçirip duruya hiç belli etmeden
“Senin adına sevindim, güzelim,” dedim, mutlu görünmeye çalışarak.
“Kerim Onu çok özledim, tanısan sen de çok seversin.dedi belki tanıyorsundur. “
“Esat Kılıç adını duydun mu hiç” dedi
Dişlerimi sıktım hayır güzelim duymadım dedim iyice gerilerek lanet herif oysa hayatımı maf etmişti.Bütün bunları durunun yüzüne haykırıp berbat bir adamın kızı olduğunu söylemek geçti içimden ama kendimi tuttum her şeyin bir sırası var.
Duru benim çok az işim var güzelim bir saatliğine dışarı çıkıp geleceğim sende dinlen gelince hazırlanıp çıkarız deyip kendimi dışarı attım kendimi sakinleştirmem gerekiyordu.
Dışarı çıkıp derin derin nefesler alıp kendimi sakinleştirmeye çalıştım. Allahım o adamın adının her geçtiği an kontrolümü kaybediyordum artık bunu kontrol etmem gerekiyordu. O adamla işim yeni başlamıştı.
Bir saat sonra döndüğümde Duru hazırlanmıştı. Yine harikaydı ve işin ilginç yanı, ne kadar dikkat çekici ve güzel olduğunun farkında değildi; masum bir prenses gibiydi.
“Yine harikasın, güzelim. Teşekkür ederim,” dedim gülümseyerek.
“Hadi, hazırlan, çıkalım. Ville adresi gönderdi,” dedi heyecanla.
“Tamam, güzelim. Bana on dakika ver,” dedim ve hazırlanmak için odama çıktım.
Duru
Kerimle ikimiz Barın kapısından el ele içeri girdik.Girdiğimiz gibi bütün gözler üzerimize çevrildi. Kerim çok yakışıklı ve göz alıcıydı; ama bunların dışında insanları kendisine çeken bir aurası vardı.Onun eline daha sıkı sarıldım.
Biraz ilerleyince sahnenin hemen karşısında, neon ışıklarının altında masada oturmuş arkadaş grubumuzu gördüm. Ville ve Roope elleri kenetlenmiş, gözlerini birbirlerinden alamıyorlardı. Jesse arkasından Helka’yı kollarına dolamış, sanki gece sadece onların eğlenmesi için akıyormuş gibi rahat görünüyordu. Emil ise her zamanki gibi sessizce içkisini yudumluyordu. Anna, etraftaki erkekleri keskin bakışlarla inceliyordu; bu kız asla uslanmayacaktı.
Anna bizi fark edip el salladı. Ben de tebessümle ona karşılık verdim ve yanlarına doğru yürüdüm.hepsine tek tek sarıldım bir gün görmesem onları özlüyordum. Kerim de hepsiyle tokalaştı. İçkilerimizi söyledik ve sohbet başladı.
O sırada Anna elimi tutup çekiştirdi:
“Hadi dans edelim!”
Kerim’e bakıp “Gel,” dedim.
“Tamam, siz dans edin güzelim, ben pek sevmem dans etmeyi,” dedi Kerim.
Ville durmadı; Kerim’e sert erkek muamelesi yaptı.
Kerim ville den pek hoşlanmıyordu ama benim arkadaşım diye her hareketini alttan almaya çaba gösteriyordu ona göz kırpıp.Annayla piste geçip dans etmeye başladık.
Grubun enerjisi kısa sürede tavan yaptı. Roope ve Ville dans pistinin ortasında dönüyor, Jesse Helka’yı döndürerek kahkahalarla eğlendiriyordu. Emil ritme göre kafasını sallıyor, ortam kaynaşmıştı.Anna ile ikimizde kahkahalar eşliğinde dans etmeye devam ediyorduk. Kerim biraz sessiz kalmış, elindeki içkiyi sıkıca tutarken gözleriyle sürekli beni kontrol ediyordu.
“Anna o gürültüye rağmen neler oluyor taşla diye sordu. “
“ Anna her şey iyi gidiyor diye geçiştirmeye çalıştım. “
“Duru ifadeni sonra alacağım deyip “dans etmeye devam etti. En azından bu gece sorgu sualden kurtulmuştum. Derin bir nefes aldım keyifle.
O sırada Jesse bağırdı:
“Duru! Sesi en güzel olanımız sensin, sahneye çık artık!”
Helka destek verdi, Ville alkışlamaya başladı. Duru önce utangaçça, “Yok ya, olmaz…” dedi, ama grubun ısrarı artınca gözleri Kerim’e kaydı. Kerim sadece hafifçe başını salladı:
“Git. Söyle,” dedi kısık sesle.
Duru derin bir nefes alarak sahneye çıktı. Kalbi hızlı atıyordu. Şarkıyı seçerken çok sevdiği bir parça olan; aşk acısı kokan, kalbe dokunan bir şarkı olan: YALANSIN.parçasını seçti.
İlk sözleriyle ortam değişti. Ville durdu, Roope derin bir nefes verdi, Jesse Helka’nın belini daha sıkı sardı, Emil gözlerini kapatıp dinledi. Anna ise içkisini alıp Duru’ya kısık sesle eşlik etti. Herkes halinden memnundu.
Ama Kerim durgunlaştı. Duru’nun sesi neredeyse fısıltı gibi hafif başladı:
“Kalbinde sakladığın bir yangın var…”
Sanki her kelime Kerim’in göğsüne saplanan bir bıçaktı. Gözlerini Duru’nun yüzünden ayıramadı. Şarkı ilerledikçe Duru’nun sesi daha gür çıktı; sanki Kerim’in sakladığı duygular notalara sızıyordu.
“Sevmeden sevilmek neye yarar…
Gözlerin sessizce kalbimi yakar…
Biliyorum, hissediyorum senin içinde senden başka biri var.
Yapma, kıyma, yazık olur aşkımıza…
Gitme, bitirme, öldürme bizi…
Yalansın… biliyorum ama yine de deli gibi, deli gibi seni seviyorum.
Yalansın, yalansın, bendeki aşk gerçek ama sen yalansın…
Yalansın, yalansın, sen benim içimdeki yalan sevdamsın.”
Kerim’in çenesi kilitlendi. Bu şarkı sanki adını söylemeden içinde biriken her şeyi ifşa ediyordu. Duru ve Kerim göz göze geldi. Duru’nun sesi titredi, ama söylemeye devam etti. Kerim’in yüzünde öfke değil, acı vardı.
“Seni bu kadar severken sen benden vazgeçiyorsun…
Beni ellerinle öldürüyorsun, yalan sevdam,” diyerek şarkısını bitirdi. Herkes Duru’yu coşkuyla alkışladı; Duru gülümseyerek teşekkür etti.
Kerim ise olduğu yerde donup kalmıştı. Duru’nun seçtiği şarkı, şimdiki durumlarına o kadar uygundu ki Kerim gerçek anlamda afallamıştı. İçkisini kafasına dikip duruyu alkışlamaya başladı, ama bir an önce toparlanması gerekiyordu.
Duru sahneden inerken kalbi yerinden çıkacak gibiydi. Kerim doğrulmak istedi, ama o sırada bir adam yolunu kesti:
“Sesin muhteşemdi, güzelim. Gel, seninle bir şeyler içelim. Böyle yetenek burada heba olmasın,” dedi, yağlı bir gülümsemeyle.
Duru rahatsızca geri çekildi:
“Teşekkür ederim ama arkadaşlarım…”
Adam sözünü kesti:
“Hadi ama, biraz eğlenelim,” dedi ve koluna dokundu. Parmaklarını sıkıca geçirdi.
Duru yüzünü asarak:
“Lütfen bırakır mısınız?” dedi.
O sırada Kerim, öfkeyle yanlarına yürüdü. Adımları ağır ama kararlıydı; gözlerinde karanlık bir fırtına büyüyordu.
“Kolunu çek,” diye mırıldandı.
Adam alaycı bir kahkaha attı:
“Sevgilin mi bu? Değilse karışma.”
Cümlesi bitmeden Kerim adamı yakasından tutup yere savurdu. Adam şaşkınlıkla, “Ne yapıyorsun lan?!” demeye kalmadan Kerim’in yumruğu suratına indi. Bir daha. Bir daha. Bir daha.
Barın içi dondu.
Ville koşmak istedi ama Roope kolundan tuttu; Kerim’in gözlerinde gördüğü şey onları dehşete düşürmüştü. Jesse ve Emil araya girmeye çalıştı ama Kerim, adamın suratına tekrar tekrar vuruyordu; nefes almayı unutmuş gibiydi. Kan sızmaya başladı, ama Kerim durmuyordu. Sanki içindeki yılların suskunluğu her darbede dışarı akıyordu.
Duru bağırarak koştu. Gözleri yaşlarla dolmuştu. “Kerim! Yeter! Kerim dur!” diye çığlık attı. Kerim duymuyordu. O anda yalnızca tüm gece boyunca içine işleyen sözsüz aşkın acısı, onu deliye çeviren kıskançlık ve susmanın bedeli vardı.
Duru titreyen elleriyle Kerim’in koluna sarıldı. “Kerim! Ne olur… beni duy… LÜTFEN BIRAK!”
Kerim yumruğu havada asılı kaldı. Gözlerini Duru’ya çevirdi.
Duru’nun gözlerinden yaşlar süzülüyordu. “Öldüreceksin… yeter.”
Kerim yavaşça adamdan uzaklaştı. Göğsü hızla inip kalkıyordu. Elleri kan içindeydi. Bir an ne yaptığını fark ediyormuş gibi yüzü bembeyaz oldu.
“Duru… ben…” diye fısıldadı ama kelime çıkmadı.
Duru gözyaşlarıyla onun elini tuttu.lütfen dur kerim korkuyorum deyip gözlerinden akan yaşlarla elini kerime uzattı.
“Gel… buradan gidelim,” dedi.
Kerim direnmedi. Duru’nun kendisini dışarı götürmesine sessizce izin verdi. Gece soğuğu üzerlerine çarptığında Kerim ellerini yüzüne kapattı, dizlerinin bağı çözüldü.
“Ben seni korkutmak istememiştim, sadece korumak istedim,” dedi neredeyse duyulmayacak bir sesle. “Ama seni korkuttum… Özür dilerim. Sadece seni korkuttuğum için,o adama yaptıklarımdan asla pişman değilim,” dedi kararlı ve öfkeli bir sesle.
Duru gözyaşlarını sildi:
“Senden korkmadım, sadece fazlaydı… Hem de çok fazla. Seni daha önce hiç böyle görmemiştim. Bu beni sadece biraz ürküttü. Adamı öldüreceğini sandım.”
Kerim başını kaldırdı, gözlerindeki nemli bakışlarla duruya baktı:
“Sen benimsin, sadece benim. Kimse sana dokunamaz, kimse seni incitemez, üzemez. Kimsenin seni üzmesine asla izin vermem. Anladın mı? Eğer söz konusu sensen, yapamayacağım hiçbir şey yok,” dedi.
Sonra duruyu kendine çekip dudaklarına kapanıp öpmeye başladı.
Bu sözler kerimin sözleriydi ama ATEŞ…..