Kader, insanoğlu dünyaya gözlerini açtığı an perdeleri açılan bir oyun sahnesi gibiydi. Kaderimizde ne yazılmışsa onu yaşardık, bazen verdiğimiz kararlarla kaderimizi kendimiz belirlesekte bunlar sahnedeki doğaçlamalardı aslında. Oyun yine olduğu gibi devam ediyordu, ta ki perdeler ve ışıklar kapanana kadar.
Az önce hızla kapanan kapı yine aynı hızla açılarak Efsun' un rahatlayan bedeninin ani bir panikle sarsılmasına neden oldu. Efsun, bir eli burnunda kıpkırmızı bir yüzle içeri girip deli gibi etrafa bakan adamı şaşkın gözlerle izledi. Adamın tüm odayı talan eden sert bakışları sonunda ayakta dikilen kendisini bulduğunda bir an korkacak gibi oldu. Ama sadece gibi, kolay kolay korkmazdı insanlardan Efsun, ona zarar veremezlerdi.
"Sen mi kapattın kapıyı suratıma?"
"Yoo" dedi umursamaz bir şekilde ancak o an kafasına dank eden gerçekle hemen toparladı kendini, ya bu adam patronuysa. Odanın en sonundaki pencereye kısa bir bakış atarak açtı sonuna kadar."yani şey, ben yapmadım. Pencere açık ya ondan herhalde."
Hâlâ bakışlarında bir değişim olmayan adamın bakışları bu sefer az önce Efsun' un açtığı pencereye döndü. Neyse ki oda fazlaca büyüktü ve açılmasını fark etmemişti, çok çok fazla büyük. Bu patronların büyük oda takıntısı nedir ya? Tek başlarına hiç mi canları sıkılmıyor.
"Açık değildi o pencere."
"Hayır efendim açıktı, siz fark etmemişsiniz. Burnunuz nasıl iyi misiniz?" dedi içindeki hafif suçlulukla, çokta suçlu hissetmiyordu kendini. Sonuçta bilerek yapmamıştı.
"Yönetici asistanlığı için gelmiştiniz değil mi?"
"Evet." dedi kendinden emin bir şekilde, gerçi bu sesle çokta ciddi görünmüyordu ama neyse.
"Oturun lütfen."
Efsun elindeki dosyasını masanın üzerine bırakıp kendisine gösterilen yere oturdu. Öksürmek için delicesine bir istek duyuyordu ancak şu an ortam hiç mi hiç müsait değildi. Nefret ediyordu rahat olamadığı ortamlardan.
"Öncelikle tanışalım Efsun hanım, ben Ömer Kayaoğlu bu şirketin genel müdür yardımcısıyım. CV' ne bakınca oldukça başarılı bir eğitim hayatın olduğunu görüyorum. İki şirketle çalışmışsın ve ikisi de oldukça iyi şirketler."
'Yaa ne edemezsiniz' diye geçirdi içinden. "Teşekkür ederim."
"Son işinizden neden ayrıldınız Efsun hanım."
"Özel sebepler efendim" diyerek geçiştirdi. Bunu kesinlikle başkalarıyla konuşmak istemiyordu. Hele o sapık patronunu hatırlamayı hiç istemiyordu.
"Pekâlâ, bu konuda biraz aceleciyim o yüzden işe alındınız Efsun hanım. Şirketin başındaki kuzenim Gökhan Atabey 1 aylığına yurt dışına çıktığı için bu süre içinde iş yüküm oldukça fazla, aynı şekilde senin de öyle. Sen diye hitap etmemde sorun yok değil mi?"
"Hayır efendim sorun yok." diyerek hafifçe, birazda zorlanarak gülümsedi. Öksürmemek için nefesini bile sınırlı alıyordu. Düşüp bayılmayacak kadar.
"Peki o zaman Efsun, dediğim gibi önümüzdeki bir ay biraz yorulacağız ama sonra rahatız." diyerek gülümsemişti patronu. Bu adamı sevmişti, gereksiz bir otoriter olma çabası yoktu.
"İşe ne zaman başlamamı istersiniz Ömer bey?" dedikten hemen sonra dudaklarını sıkı sıkı kapattı. Karşısındaki adamın genişleyen dudaklarından utanç duydu. Cümle ağzından, sanki sigara içmişte dumanı boğazına kaçarken konuşan biri gibi çıkmıştı. Ikına ıkına. İlk günden ne de güzel rezil oluyordu böyle.
Ömer hasta olduğu her halinden beli olan yeni asistanına içten bir şekilde baktı. "Bugün cuma zaten, pazartesi başlarsın. O zamana kadar iyileşirsin değil mi?" dedi yüzündeki gülümseme ile.
Efsun tekrar rezil olmayı göze alamadığından sadece başıyla onayladı. Ömer onun konuşmayacağını anladığından yüzündeki gülümsemeyi bozmadan kalktı oturduğu yerden ve elini öne doğru uzattı. "O zaman yeni işin hayırlı olsun Efsun ve geçmiş olsun. Pazartesi görüşmek üzere. Gerekli bilgileri dışarıda Ayten hanımdan alabilirsin."
Efsun derince yutkunup aynı şekilde gülümsemeye çalışarak kendisine uzatılan eli sıktı. "Teşekkür ederim Ömer bey, kolay gelsin." diyerek çıktı odadan. Arkasından kapıyı kapatır kapatmaz bakışları kendisine bakan orta yaşlı kadını buldu. Ayten hanım bu olmalıydı ama şu an Efsun' a Ayten değil kimsenin olmadığı kapalı bir alan gerekiyordu. Nefesini tutmaktan kızaran yüzüyle kendisine doğru gelen kadının yanından koşar adımlarla geçip katta bulunan tuvalete ilerledi. İçeri girerken çarptığı kadının arkasından 'önüne baksana manyak' gibi söylemlerini umursamadı bile. Kendini bulduğu ilk kabine attıktan hemen sonra dakikalardır içinde tuttuğu öksürükleri, ciğerleri sökülürcesine ardı ardına sıraladı. Bu sefer kesinlikle tamamını değilse bile ciğerinin bir kısmını öksürerek dışarı atacaktı.
Öksürük krizi biraz hafiflediğinde sıra tıkanan burun deliklerine gelmişti. Dışarıya kulak kabarttığında herhangi bir ses duymadığı için hemen küçük çantasından çıkardığı peçete ile oldukça sesli bir şekilde işini halletti. Lanet olasıca pis virüsler.
"Orada mısınız?" diye kapısını tıklayan ses ile yerinde irkildi. Havada süzülerek mi geldin be kadın, insan az ses yapar. Az önceki sesleri duymamış olmasını dileyerek açtı kapıyı Efsun. Ayten hanımmış gelen.
"Kusura bakmayın," dedi mahcup bir sesle."biraz acelem vardı."
Ayten hanım karşısında hem mahcup bir şekilde duran hem de kıpkırmızı burnu ile oldukça tatlı görünen genç hanıma içtenlikle gülümsedi. "Önemli değil tatlım," diyerek elindeki ince mavi dosyayı uzattı Efsun' a."benim işime dönmem gerekiyor. Bu dosyada bilmen gereken her şey var. Yeni işin için tebrikler."
Efsun, Ayten hanıma teşekkür ettikten sonra o gider gitmez dosyayı kıvırıp çantasına soktu. Parçalansa bile düzeltmek onun için çocuk oyuncağıydı. Lavaboda ellerini yıkadıktan sonra peçetelere yöneldi ve tam o anda aniden hapşırdı Efsun. Arkasından gelen sesler ile gözlerini kapatıp yüzünü buruşturdu.
Kapattığı gözlerini yavaşça açıp yüzünü arkasına çevirdiğinde tuvalette bulunan dört aynanın da tam ortadan çatladığını gördü. Birilerinin gelme ihtimaline karşı ıslak ellerini pantolonuna silip hemen çıktı oradan. Seri adımlarla şirketten çıkıp, bu halde otobüse binemeyeceğinden hemen köşedeki taksi durağına ilerledi ve evine doğru yola çıktı. Umarım şirket yol masraflarını da karşılıyordur yoksa iflas bayrağını çekmesi yakındır.
Taksi evinin önünde durduğunda içi acıyarak ücreti ödeyip indi. 6 katlı ve eski olan apartmanından içeri girerek evinin olduğu kata çıktı. Hapşırmamak içim kendini o kadar sıkıyordu ki, dolam gözleriyle çantasından anahtarı çıkarmak biraz vaktini aldı.
Daha çantasının fermuarını yeni kapatmıştı ki duyduğu çığlık ile yerinde irkildi. Kısa bir an şaşkınlıkla hareketsiz bir şekilde bekledi ancak kendi evinden yükselen bağırış sesleri hızlanması için yeterli oldu. Sevgi' nin bağırışları ile yankılanan evine telaşla girip kendini salona attı. Daha salona yeni girmişti ki önce önünden hızla geçen karartıyı fark etti dolu gözleri, hemen ardından elinde döner bıçağından hallice bir bıçakla Sevgi girdi görüş açısına.
"Nerede o lanet pire torbası, öldüreceğim onu."
"Kimi?" Efsun' un bakışları, Sevgi' nin bakışlarını takip ettiğinde bir çift sarı göz ile karşılaştı. "Yakışıklıyı mı?" dedi dehşete düşmüş bir şekilde.
" Peçete koleksiyonumu parçalamış bu kara kedi."
"Gel kızım." diyerek cinsiyeti dişi olduğu halde adını yakışıklı koyduğu kedisini kucağına aldı ve hâlâ bir katil edasıyla yakışıklıya bakan arkadaşına döndü."Kara kedi değil o, onun bir adı var."
Efsun' un sakin bir şekilde söyledikleri Sevgi' yi daha da delirtmişti. O peçeteleri tam 2 yıldır topluyordu ve yakışıklı 2 yıllık emeğini 2 dakikada bir çöp yığınına çevirmişti. Nasıl delirmesin, o delirmesin de kim delirsin. "Parçalarım," elinde tuttuğu bıçağın ucunu önce Efsun' a sonra kucağındaki sinsi hayvana uzattı. "Seni de, o kediyi de."
Efsun hasta ve yorgun bedenini kucağındaki yakışıklı ile birlikte koltuğa attı. Yakışıklının tüylerini okşarken kendisini kısık ve tehlikeli gözlerle izleyen arkadaşına döndü. "Ne bu kadar sinirlisin sen? Onları düzeltmek saniyelerimi alır." dedikten sonra gözlerini yavaşça kapattı. Gözlerini tekrar açtığında bakışları yine Sevgi' deydi. "Eskisinden bile daha yeni oldu."
Sevgi bıçağı elinden bırakmadan odasına ilerlediğinde Efsun kucağında uyumak üzere olan yakışıklıyı odanın köşesinde bulunan küçük yatağına bıraktı. Kendisini de hemen koltuğa geri bıraktı. Arkadaşı yüzünde tatmin olduğunu belli eden bir ifadeyle salona girdiğinde Efsun' un bakışları Sevgi' nin elindeki bıçağa döndü.
"Bizim böyle bıçağımız mı varmış?" dedi düşünceli bir şekilde.
Sevgi salondaki tekli koltuğa kurulurken elindeki bıçağı orta sehpaya bıraktı. Koltuğa yaslanırken dudaklarını 'bilmem' dercesine büzdü. "Elime ilk geleni aldım valla, o sinirle nereden çıkardığımı bile hatırlamıyorum."
Efsun yayıldığı koltuktan zorlukla doğrulup bıçağa uzandı. Eline aldığı bıçakta gözüne ilk çarpan şey markası olurken şaşkın bakışları Sevgi' yi buldu. Nasıl sinirlendi de bunu çıkardı acaba?
"Kız bu senin çeyizlik setinden."
"Ne!" diyerek fırladı oturduğu tekli koltuktan ve Efsun' un elindeki bıçağı kaptığı gibi incelemeye başladı. Bıçağın markası gözüne çarptığında bir an gözleri kararır gibi oldu. O seti dolabının üzerine koymuştu en son, nasıl bu bıçağı çıkarmış olabilirdi. Yoksa...
Sevginin koşarak odasına gitmesinin ardından Efsun sıkıntılı bir şekilde kalktı koltuktan. Sevgi' nin en değerli hazinesiydi çeyizleri ve o odada birazdan çıkacak karmaşayı düşünemiyordu. Yakışıklıyı komşuya mı bıraksaydı acaba.
Odaya girdiğinde Sevgi' yi yatak ve üç kapaklı dolap arasına ters bir şekilde bırakılan ahşap kutunun başında gördü. Şu anki haliyle çocuğunu kaybetmiş bir anneden farkı yoktu.
"Efsun" dedi en mağrur sesiyle, bunu ancak o düzeltirdi çünkü. Efsun eliyle arkadaşına çekil diye bir işaret yapıp onun oradan kalkmasını sağladı. Yan dönen ve içerisindeki tüm çatal, bıçak vb. şeylerin karmakarışık olduğundan emin olduğu kutu yavaş bir şekilde eski haline dönüp dolabın üstündeki yerini aldığında Sevgi büzdüğü dudakları ile arkadaşına döndü. "Bi baksaydım içine."
Efsun bir gözü hâlâ çeyizlik setinde olan arkadaşının koluna girerek onu odanın dışına çıkardı. "Şimdi tek tek onları çıkarıp eski yerine koymanı bekleyemem hem sen o bıçağı nasıl aldın oradan."
"Ay ne bileyim Efsun, gözüm karardı odayı o halde görünce."
Efsun yorgun bedenini tekrar koltuğa bırakırken ara ara gelen öksürükler boğazındaki ağrıyı arttırıyordu. Sevgi gevşeyen sinirleri ile kendini tekli koltuğa bırakırken Efsun' a döndü. "Eee, anlat bakalım nasıl geçti görüşme?"
"İşe alındım." dedi Efsun sakin bir şekilde. O kadar yorgundu ki tek istediği pamuk kadar yumuşak yatağında saatlerce uyumak.
"Gerçekten mi? Bu kadar çabuk mu?" diyerek şaşkın bir şekilde sorularını iletti. Efsun' un onu başıyla onaylaması ile düşünceli bir şekilde arkasına yaslandı. "Değişik, genelde biz sizi ararız derler."
"Asıl patron şirkette olmayacağı için bütün iş genel müdür yardımcısına kalmış, yani biraz acilmiş. Büyük ihtimalle yapılan başvuruları en iyiden başlayarak sıralamışlardır. Benden öncekiler varsa da kabul edilmemiş, ben işe alınmasaydım benden sonra ki adayı çağırırlardı." Sesi oldukça yorgun ve pürüzlü çıkıyordu, zaten kötü olan sesi daha da beter bir hâl almıştı.
"Patronun nasıl biri peki?"
"Bak o çok iyi işte, güler yüzlü çok sıcakkanlı bir adama benziyor."
Sevgi elini boşversene o özellikleri dercesine salladı. "Çok gördük öyle adamları."
Eski patronu aklına geldiğinde bir an sinirlenecek gibi olsa da işten çıkarken ona yaptıkları aklına geldiğinde küçük bir kıkırtı kaçtı kurumuş dudaklarının arasından. O adam bir daha asla sapıklık yapamayacaktı.
"Yok yok, bu seferki başka. Adamdan hiç negatif elektrik alamadım. Aslında kısa bir an aldım ama oda benim yüzümdendi zaten."
"Ne yaptın?" dedi Sevgi merakla. Bu kızı hasta haliyle tek başına göndermemeliydi.
"Hapşırdım ve neredeyse patronumun burnunu kırıyordum."
"Ne!"diye bağırdı Sevgi."artık kemikte mi kırıyorsun."diyerek kollarını bedenine sardı.
"Saçmalama" diyerek kocaman açtığı gözleriyle, her an salondan koşarak çıkabilecek arkadaşına baktı. "Ben tam hapşırırken adam kapıyı açıyordu, birden yüzüne kapandı kapı. Odada o kadar çok değerli eşya vardı ki onları kırmaktan korktuğum için kapıya yöneldim sanırım. Olan da yeni patronumun burnuna oldu tabi."
"Oh çok şükür, korktum kızım ya" diyerek rahatlayan bedenini tekrar koltuğa yasladı Sevgi. Ne çok sıkmıştı bugün kendini. "Sen dinlen burada, üzerine de bir şey al. Ben kısa bir duş alsam iyi olacak." diyerek kalktı ve banyoya ilerledi.
Efsun yatak odasındaki battaniyesini çağırırken çoktan pozisyonunu değiştirip televizyon kumandasını eline aldı. Televizyonu açar açmaz çıkan yemek programı kaçan iştahını geri getirmeye yetmişti. Şöyle dumanı tüten mis gibi sıcacık bir çorba olsa da içse. Battaniyesi üzerini örttüğünde kuruyan dudaklarını ıslattı.
"Akşam yemeğini yapıyorum." diyerek içeriye doğru seslendi. Normal sesi ile rahatlıkla kendini duyuran Efsun, kısılan sesi ve Sevgi' nin açtığı suyun sesi ile ancak salon sınırları içerisinde kaldı. Nasılsa Sevgi çıkınca ilk salona gelirdi.
Efsun' un bakışları tekrar televizyon ekranına döndüğünde Sevgi kısa duşunu bitirip bornozuna sarındı. Sıcak suyun etkisiyle tüm bedeni gevşeyen Sevgi keyifli bir şarkı mırıldanarak çay koymak için mutfağa ilerledi. Yürürken bir yandan da başındaki havluyu düzelten Sevgi hemen kulağının yanından geçen şeyle hızla başını kaldırdı ve ona doğru gelen bıçak ve biberlerden son anda kurtuldu.
"Efsuuun!"
Efsun kendi adını duymasıyla hızla kaldırdı koltuğa yasladığı başını. Kısa süre içinde emekleyerek salona giren Sevgi ile kahkahasını tutamadı daha fazla. Taki yüzüne yediği yastığa kadar.
"Bir de gülüyor ya, yolarım kız seni. İnsan haber verir değil mi? Az daha yemeğe biber diye beni doğrayacaklardı." dedi birçok duyguyu barındıran sesi ile. Heyecan, korku, sinir...
Efsun, Sevgi' nin ona attığı yastığı tekrar kendisine fırlatırken bakışları Sevgi' nin üzerindeki zümrüt yeşili bornoza kaydığında bir kez daha kahkahasına engel olamadı. "Yeşil biber farksız değilsin ki."
Sevgi, Efsun' un attığı yastığı elinde sıkı sıkı tutarak hâlâ kendisine gülen arkadaşının üzerine yürüdü. "Kırmızı biber olmadan yemeğin tadı olmaz ki." dedikten sonra elindeki yastığı Efsun' un yüzüne kapattı. İki arkadaş kaderlerinin onlar için hazırladıklarından habersiz neşe içerisinde bir gün geçirdi. Gelecek günler onlar için ne getirirdi, kim bilir?