Bölüm 1
Büyük bir çöl, uçsuz bucaksız. Yakan kavuran bir güneş. Nefes alsan başka almasan başka. Sanki burada birileri tarafından ölüme bırakılmış biriyim. Dudaklarım susuzluktan kurumuş, Kanadı kanayacak gibi. Yürümekte zorlanıp kum tepelerini aşmaya çalışıyorum. Durup dururken hava soğuyor birden. Çok soğuk, kış desen değil, buz desen değil. O gündüz ki sıcağı istiyorsun bir anda. Hani içindeki susuzluk, nerede yakan kavuran güneş. Çıkarttığın kıyafetlere sarılıyorsun. Sonra ağaçlık bir yere geliyorum. Kocaman bir uçurum olan yere. Arkama baktığımda o çöl kayboluyor.
Beni buraya kim attı. Neden üzerimde böyle kıyafetler var bilmiyorum. Adımı bile bilmiyorum. Başımda neden büyük bir kesik var onu da bilmiyorum. Elimde kılıcımla sadece gidiyorum ve uçurumdan aşağıya bakıyorum.
...
Gözlerimi açtığımda, gördüğüm rüyanın etkisindeydim. Rüya gördüm, bir çöldeydim sonra bir uçurumun kenarında ama sahiden ben kimdim. Yana doğru döndüğümde kılıç gördüm. Rüyamda olan kılıçtı. Ağzımdaki hava aldığım şeyi çıkartmaya çalıştım. Başardığımda hala nerede olduğumu idrak etmeye çalışıyordum.
Elimi başıma doğru getirdiğimde başımın sarılı olduğunu gördüm. Kapı ardına kadar açılınca içeriye takım elbiseli biri girdi. Beni uyanık görünce gülümsedi. "İyi misin" dedi.
"Ben neredeyim, ne oldu bana" dedim şaşkınlıkla. O da şaşırmış olacak ki bir ara bana baktı.
"Ciddi misin" dedi şaşkınlıkla. Anlamayan gözlerle ona baktım. "Tamam, bekle burada bir doktoru çağıracağım" dedi ve gitti. Bekle burada nedir zaten kalkacak halim mi var benim. Biraz sonra doktorla geri geldiğinde, doktor muayene etti.
"Başınızdan aldığınız yara hafıza bölümüne denk gelmiş. Zaten bekliyorduk böyle bir şey" dedi sanki bana değil de arkasındaki o takım elbiseli adama söylüyor gibiydi.
"Ben kimim peki" dedim şaşkınca.
"Bizde bilmiyoruz" dedi arkadaki takım elbiseli adam.
"Nasıl bilmiyorsunuz, ailem yok mu benim" yanıma gelip oturdu. Arkadaki doktora bakmaya başladı. Doktor başını sallayıp dışarıya çıktı. Merakla karşımdaki adama bakıyordum. Derin bir nefes aldı.
"Seni, bir uçurumun kenarında buldum, deniz kenarında dolaşırken. Öldün sandım seni öyle görünce ama şanslıymışsın." dedi. Ona baktım. Şimdi ben ne yapacaktım peki. Nereye gidecektim hastaneden sonra. Kim olduğunu hatırlamayan birine kim evini açardı. Hırlı mıyım? Hırsız mıyım? Ben bile bilmiyorum.
"Pek de şanslı değilim baksana" dedim üzülerek. Bana bakmaya başladı. "Adımı bile bilmiyorum"
"Hastane kayıtlarında ismin Uçurum olarak geçiyor" dedi bana bakarak.
"Uçurum" dedim şaşırarak.
"Uçurumdan düştüğün için böyle koymuştum. Bu arada ben Aras Ezmiroğlu, merak etme sen hafızanı kazanana kadar yanımda kalırsın. Benimde yardımcıya ihtiyacım vardı zaten"
"Gerçekten mi?" dedim gülerek. Başını salladı gülerek.
"Sen dinlen şimdi. İyi olunca tekrar konuşuruz bunları" gülümsedim. Bana baktı o da gülümsedi. Kapıdan dışarıya çıkınca içim rahatladı. Rahatça, yastığıma başımı koydum. Uçurumdan düştü diye birinin adı Uçurum 'mu konur ya. Çok garip bir adamdı ama iyi birine benziyordu.
Doktorlar, gelip gidiyorlar durumumu kontrol altında tutmaya çalışıyorlardı. Bazen çok rahatsız hissediyordum bazen ise gayet iyiydim. Kalkıp yürüyebilirdim hatta. Aras Bey de arada sırada gelip bana bakıyordu. Benimle sohbet ediyordu. Hiçbir şey hatırlamayan birini yanına alarak bana çok büyük bir iyilik yapmıştı. Söylediğine göre kendi evinde bir oda bile hazırlatmıştı bana. Ama yanımda neden kılıç olduğunu çözememişti.
"Bir insan neden kılıçla dolaşır ki" dedim bende şaşkınlıkla.
"bilmiyorum, yanında bulduk. Belki sonradan da yanına atılmış olabilir ya da orada da olabilir. Uçurum, intihar mı ettin yoksa düştün mü hala çözemedik" dediğinde kaşlarımı çattım.
"Hatırlamamam iyi mi yani" dedim
"Bazen iyidir hatırlamamak" dediğinde başımı salladım. İntihar ettiysem eğer çok kötü bir yaşantım olabilir. O zaman hatırlamamak gerçekten de iyiydi. Ama kılıç konusunda yanılıyor gibiydi. Çünkü rüyamda da elimde kılıç vardı.
Aras Bey gittiğinde sıkılıyordum, o da sağ olsun o kadar işinin gücünün arasında yine de bana bakmaya geliyordu. Kurtardığı kişiyi merak ediyordu belki ki.
...
Hastanede kaldığım zaman zarfı içerisinde çok sıkılmıştım. Herkes beni Uçurum olarak tanıyordu. Bir zamandan sonra kendi ismime bile alışmıştım. Hatta sevmeye bile başlamıştım. Aras Bey, arabasını yollatıp beni eve getirmelerini söylemişti. Peki ben ne iş yapacaktım. Nasıl yardımcı olacaktım ona. Neyde iyi olduğumu bile bilmiyordum.
Eve gitmem için getirilen araca bindim. Araç ilerlemeye başladı. Sokaklara, caddelere ilk kez bakıyordum. Çok sıkılmıştım hastanede ve bu benim için gezinti gibi bir şey olmuştu. Her şeye merakla bakıyordum. Geçtiğimiz dükkanlardaki renkli süslemeler gözlerimi alıyor. Elbiseler, ayakkabılar, mobilya dükkanları. Arkalarından eğilip de bakıyordum. İnsanlar bardaktan boşanırcasına cadde de yürüyorlardı. Birbirine çarpmadan ilerlemeye çalışıyorlardı. Kırmızı ışıkta şoför abi durunca yanımdaki mağazaya baktım. Bir kıyafet mağazasıydı. Bir sürü elbiseler vardı. Rengarenkti. İnsanın içine girip de kaybolası geliyordu. Mankenin üzerinde bir gece elbisesi vardı. Maviydi rengi, kenarlarından tüller sarkıyordu. Aşağıya doğru eteklerine indikçe rengi koyulaşıyordu. Mankenin üzerine çok güzel oturmuştu. Yeşil ışık yanınca, elbise de arkamızda kaldı. Gittiğimiz yere doğru, insanlar azalıyordu. Yollarda artık kimse kalmayınca, geçtiğimiz yerlere merakla bakmaya başladım. Ağaçların, huzurun olduğu bir yere gidiyor gibiydik. Kaldığım hastanenin bahçesinde kocaman çam ağaçları vardı. Temizlikçiler her gün iğneli yapraklarını sürürdüler. Altında oturanlar dinlenenlere bakardım. Bir kişi de ağacın altına oturup, ağlamıştı. Merak etmiştim onun kim olduğunu. Birileri gelene kadar kalkmamıştı oradan. Acaba demiştim içimden, benim içinde böyle ağlayan var mıdır? Ya da ağlamışlar mıdır?
Araba durunca düşüncelerimden sıyrılıp, kapıyı açtım. Çok güzel görüntüsü olan bir evdi. Bahçesi, balkonları gerçekten de harika bir yerdi. Şoför geldi eliyle geçmemi söyledi. Kapıyı açtı önden o geçti arkasından beni geçirdi.
İçeriye geçtiğimde bir abla beni karşıladı. "Uçurum değil mi?" başımı salladım gülümseyerek.
"Hoş geldin kızım ben Asiye, Aras söylemişti geleceğini."
"Hoş buldum Asiye Hanım sağ olun" dediğimde gülümsedi.
"Hanım ne" dedi gülümseyerek. "Abla de bana" başımı salladım. Aras merdivenlerden aşağıya inmeye başladı.
"Geldin demek" dedi.
"Evet, tekrar teşekkür ederim"
"Bu ettiğin 50. Teşekkür" dedi gülerek. "Şimdi dinlen yarın işlerimize başlarız. Ona baktım ne yapacağımı bilmeden.
"Merak etme, neyde başarılı olduğunu görmek istiyorum. Beraber keşfedelim"
Gülümsedim, yanımdan geçip dışarıya doğru çıktı. Asiye abla da beni odama götürdü. Alt katta bir odaydı. Küçüktü ama çok sevimliydi. Küçük bir kütüphanem bile vardı.
Asiye abla dinlenmemi söyleyip gitti. Bende odamla baş başa kaldım. Bir yandan kütüphaneme bakıyordum bir yanda da dışarıyı seyrediyordum. Sesiz sakin çok güzel bir yer gibi duruyordu.
Dışarıdan sesler gelince kapıyı araladım sesleri dinlemeye başladım. "Sevgilini öldüren kızı yanına mı aldın" olduğum yerde kaldım. Kime diyordu bu. Benden mi bahsediyordu. Aras Bey'in sevgilisini ben mi öldürmüştüm.