1.8 Mesaj

2033 Kelimeler
Boşluktaydım, hareket etmekte, bedenimi hareket ettirmekte zorlanıyordum. Arabanın içerisinde çalan yabancı şarkının sözleri bir yerlerden tanıdık gelsede, dudaklarım eşlik edemeyecek kadar bitkindi. Sevdiğim şarkılar vardı, bazı şarkılar ise beni yaralayan şarkılardı. Anısı olan şarkıyı silememek.. Öyle bir acı. Atlattım sanıyorsun, yürürken duyduğun bir şarkı.. ne kadar yaralayabilir seni?! Basit bilmeyene. Kulaklarıma dolan şarkıların acılarında boğuluyordum bazen. Sigara yakasım gelirdi, canımı kendim yakarsam daha iyi olacakmış gibi. İçerim, bir bardak. Dudaklarımı yakan acı tat akciğerlerimi nefessiz bırakır. Diğer acılarım diner, anlık bedenimin acısı hafifletir diğerlerini. Sonra.. yeniden başa sarmak. Öyle bir hayat. Acısız gün geçmezken nefes almaya devam etmek. "İneceğim," dedim nefesimi üflerken. Arabanın gece karanlığında yanan ışıkları sokağın bir kısmını aydınlattı diyebilirdim, Yağız vardı yanımda. Gözlerimi ona çevirirken, "Geldik zaten," dedi. Gözlerimi devirdim sinirle. "Durdur arabayı." Yağan yağmur yüzünden silecekler sürekli çalışıyordu arabada, gözlerim ağlamaktan bitkin düşmüş, saçım başım dağınıktı. Ölümün her kıyısına geldiğimde aynı hissi sol yanımda hissetmek. Artık dayanmak güçtü. Arabayı durduğunda, Peñçe rahat görünüyordu. Kapıyı açıp indim arabadan. Yağmura sel oldu göz yaşlarım. Aradan çok fazla zaman geçmemişti, sadece yarım saat önce Yağız tekrardan katil olmuştu. Ellerindeki kanı bile temizlememişti, zihnimdeki Yağız bu adam değildi. Merhameti vardı, zararı olmayan kimseye zarar vermezdi. Kadın ve çocuğa yardım bile etmemiştik. Onları orada bırakıp beni arabaya kadar taşımıştı. Göz yaşlarımı silerken gök gürüldedi. Daha çok ağladım. Sevdiğim adamın katil oluşuna ağlıyordum. Arabasını Peñçe önünde durdurdu, aramızda beş altı metre vardı hâlâ. İndi, kapıda bekleyen çocuklardan birine anahtarı uzattı. Bir an dönüp bakacak sandım, yanıldım. Bana bir an bile bakmadan içeri girdi. Akan göz yaşım artık bu hareketineydi. Yürüdüm, çocuklar beni fark ettiğinde elinde şemsiye ile geldi biri. Yeterince ıslaktım zaten. "Hasta olmamanız lazım, hemen gidip üzerinizi değiştirin Akkız Hanım." Gözlerimi devirirken Peñçe'den adımımı atmamla karşımda dikilen kişi Afra olmuştu. Sert bir duruşu vardı. Topuklularını giyemeyecek kadar sinirli gözükürken kollarını göğüs hizasında bağlamıştı. Onunla muhattap olmadan odama çıkmak istiyordum ancak bu pek olacak bir şey gibi gözükmüyordu. "Edremit nerde?" Ses tonunu ayarlamadan bana bağırdığında içim ürpermişti soğuktan, ardından aklıma Edremit düştü. Onu görmemiştim, nerde olduğunuda bilmiyordum. İyi mi, kötü mü, onuda bilmiyordum. "Bilmiyorum." Yalan söylemezken bana doğru bir adım attı, sinirden boğazındaki ince damar bile gözüküyordu. Kardeşine değer verdiğini o an fark ettim, bencil insanlar bana göre kimseye değer veremezdi ancak Afra, kardeşine fazlasıyla değer veriyor gibiydi. Umursamadım. "Seninleydi! Ne demek bilmiyorum!?" Avazı çıktığı kadar bağırdığında bir kaç kapının açılma sesini duymuştum, insanları başımıza topluyordu. Bundan pek hazetmedim. Şu haldeyken birde Afra'yı çekmek istemiyordum. "Afra, zamanı değil. Git Yağız'a sor kardeşini!" Karşı tepkimi koyduğum anda Buğra'nın sert adım seslerine döndük ikimizde. Boylu, geniş omuzlu biriydi Buğra. Heybeti vardı ancak zayıftı diğerlerine göre. "Afra, odana. Akkız, sende." İkimizi basit bir şekilde ortamdan uzaklaştırmayı hedeflerken Afra'nın çirkin sesini tekrardan duymak zorunda kaldık her ikimizde. "Ortada kardeşim yok!" Rahat durmayacağı belliyken nefesimi üfleyerek, dönüp odama çıkmak için merdivenlere doğru yürüdüm. Arkamdan bağırıp bana sataşması umrumda değildi. Aynı şekilde, Buğra ile son sürat birbirlerine bağırış sesleri koridorda da peşimi bırakmamıştı. Odaya gelene kadar Afra'nın sesinin kesilmesi, biraz rahatlamama neden olmuştu. İçeriye adım attığımda acı bir tat vardı hâlâ boğazımda. Birini çok sevmek düşününce çok acı da veren bir şeydi. Yağız Soydaş'ı, zihnime, kalbime, aklımın en ucrasına sokan isimden intikamımı alacaktım! ♤ Akşama doğru, odada sıkılarak Esra ile görüşmek için koridora çıkmıştım büyük bir hevesle. Dünden beri kendi kendimle vakit geçirmiştim, şimdi bir şeyleri öğrenmeye ihtiyacım vardı. Dönen şeylerden geri kalmak kötü oluyordu, üstelik hala Edremit'te ortalıklarda yoktu. Ona bir şey oldu düşüncesi bir gün boyunca vicdan azabı çekmeye itmişti beni. Daha fazlasına lüzum yokken Esra'nın açık kapısından içeri süzüldü bakışlarım. O anda Yağız'ı, onun odasında görmeyi beklemediğim için duraklamıştım. İkisi karşı karşıya, bir şeyler konuşuyorlardı. Onları dinlemektense kapıya tıkladım. İkisi aynı anda bana çevirdiler kafasını. Esra gülümseyerek, "Hoşgeldin Akkız," diye söylenmişti, Yağız, hâlâ soğuk bakışlarını üzerimden çekmedi bir an olsun. "Sizin özel konuşacaklarınız var sanırım, gitsem iyi olur." Geriye döndüğümde Esra'nın kıkırdama sesini duydum koridorun sonunda. "Gelebilirsin, Yağız şimdi gidiyordu,"dedi arkamdan, Esra ile konuşup en azından Edremit'in halini soracaktım. Bu yüzden geri adım atarken Yağız'ın odadan çıkması bir olmuştu. Beni gerisinde bırakırken arkasından baktım saniyeler boyu. "Sana sinirli Akkız,"dediğinde Esra'ya baktım. Bana sinirli olması için bir neden yoktu. Olmayacaktı da. O benim tanıdığım adam değildi çünkü. "Bana sinirli olması için hiç bir neden yok Esra, kandırma kendini." Omuz silkerken, "Dün olanlar bir başlangıçtı, Tarık çok ciddi. Deniz'i vermediği gibi Yağız'ın canını yakmak içinde çabalıyor,"dedi ciddi bir duruş sergilerken. "Otur biraz. Konuşalım seninle." Kaşlarımı çatarken tam karşısında duran sandalyeye oturdum. Sorun, şu ki; bunlar önemsizdi. "Yağız'ın gram umrumda değilim. Fazla yabancı bir durum oldu." "Olmayabilirsin ama bu çatı altında yaşayan herkes, ona emanettir." Güldüm dediğine. "Emanetine mi sahip çıkmak istiyor? Bir dediği bir dediğini tutmuyor!" "Onu anlamaya çalış biraz. Bir anda girdin hayatımıza, senin sevgilinim dedin. Kimsenin bilemeyeceği şeyler söyledin! Şuan herkesten şüphelenerek yaşıyoruz her birimiz. Benim hamile olduğumu kim biliyor sanıyordun Akkız?" Tuhaf sayılabilirdi ancak onlarında beni anlaması lazımdı. Hayatımın aslında bana ait olmadığını öğrenmek bütün yaşadıklarımın yalan olduğunu bilmek, kolay mıydı? Sevdiğim her biri beni tanımıyor oluşu.. sevdiğim adama tekrardan dokunamamak kolay mıydı? "Esra, inan bana. Hepinizden daha zor durumdayım ben. İhanete uğradınız ancak ben.. yokum bu hayatta. Sizler benim her şeyimdiniz, şimdi kimsesiz biriyim. Benim bu hayatta sadece Yağız'ım vardı. Gözlerim kapalı kendimi emanet edebileceğim, her çukura düştüğümde gelip kurtaracak biri vardı hayatımda." Esra, sessizce mırıldandı. "Hâlâ var." Anlamayarak suratına bakınca omuz silkti. "Dün seni kim kurtardı Akkız?" Yağız kurtarmıştı ama bu böyle bir şey değildi işte! "Tarık vazgeçene kadarda gölge gibi arkanda sürekli bizden birileri olacak, olmaya devam edecek. Sadece Edremit değil, burda yaşayan herkes senin için gerekirse ölümü bile göze alacak. İnan ya da inanma, bizim için çok değerlisin." Değerden kastını düşünerek kahkaha attım. Sinirden yüz kaslarım kasıldı, gerçekten değer kelimesi miydi bu? Sadece, işlerini görecektim. "Değer vermek, çok ayrı bir şey. Tırnağının ucu zarar görse korkmak gibi. Sizin istediğiniz şey, işim görülsün. İşiniz görülene kadar değermiş!? Salak mı var karşında!?" Dişlerimin arasından konuşurken gözlerimi yumdum sinirle. Karşındakini tiye alarak konuşan ukala insanlardan nefret ediyordum! "Yanılıyorsun,"dedi ısrarla Esra. Gözlerimi devirirken, "Köprüyü geçene kadar dostluğunu al başına çal! Hiç birinize ihtiyacım yok benim," dedikten sonra odadan çıkıp hırsla kapıyı kapattım. Acı veren şeylerden biriydi. Yalancı sevgi. Olsa ne olur, olmasa ne olur.. varsın olmasın. Ben bu hayatta tek başımada dayanabilirdim. Koridorda hızla odama geçmek için yürürken, Afra'nın çığlıklarına rast geldim tekrardan. Şu salağı, biri bile susturmak için çabalamıyordu. Koridorun başına kadar yürüdükten sonra merdivenlerden aşağıya baktım ordaydı Afra. Sinirden gözü dönmüş ve bağırıyordu. Ondan bir kere daha nefret ederken, "Kes sesini,"diye söylendim, bakışları beni bulurken yumruklarını sıkarak merdivenlere doğru yürüdü. Ondan korkmuyordum hiç bir şekilde. "Seni öldürürüm kızım!" Afra'nın çirkin sözlerine maaruz kalırken kaşlarımı çatarak boynumu çıtlattım gelsene der gibi. "Denesene!" Sıktığı yumruğunu bana doğru hamle olarak kullandığında küçük bir hamle ile kolunu tutup onu etkisiz hale getirdim, alayla sırıtırken, "Öldürdün mü beni,"diye sordum. Kaşları çatık, dişlerini sıkıyordu. Boşta kalan elimi kaldırıp güzel suratına sert bir tokat indirdim, bağırışına toplandı herkes. Kapılar ardı ardına açılırken Esra koştu ilk yanıma. "Bırak Afra'yı Akkız!" Korktuğu her halinden belliydi. Sertçe geriye doğru savurdum sonrada. Afra, geriye doğru giderken ağzından bir feryat kopmuştu. Kesinlikle canını bu kadar yakmamıştım, gözlerimi devirdim bu haline. Acınası haldeydi. Esra, Afra'yı yerden kaldırırken yanı başıma gelen Yağız, yandan bakışları ile kızıyordu sanki bana. Omuz silkip odama doğru ilerleyecekken, kolumu tuttu. Bakışlarımı ona çevirdiğimde, yüzünün kaskatı kesildiğini görmüştüm. Sinirliydi bana. "Balkona çık." Emrediyordu bana. Eskiden olsa koşa koşa giderdim, şimdi ayaklarım ters yöne gitmek için çabalıyordu. "Niye?" Yağız, "Geliyorum," dedikten sonra gözleri kızarmış Afra'nın yanına çömelip ona kısık sesle bir şeyler fısıldadı, Esra ise onların yanında Afra için bekliyordu. Bir anda kıymete bindi sanki. Balkona çıkmak için yürürken Afra'nın ağıtlarını dinledim koridor boyu. Dünyanın sonuymuş gibi bir şeyler söylemesi, gülmeme neden oluyordu. Gerçekten bir korkaktı! Cesaret kelimesini taşıyamayacak kadar büyük bir korkak! Balkona çıktığımda derin bir nefes alarak başıma koydum ellerimi, Afra'nın küçük bir çocukmuş gibi yaptığı her hareketine ayrı sinir oluyordum! Allah aşkına, neydi şimdi bu!? Dişlerimi sıkarken, gözlerimi devirip cam kenarlarına yasladım kollarımı. Yağız'ın gelmesini beklerken sokağı seyretmeye başlamıştım. Soğuk bir akşamdı, sokak lambası az çok aydınlatırken sokağı, Peñçe'nin önünde çocuklar vardı. Geyik yaptıkları arada çıkan kahkaha seslerinden belli oluyordu. Onları dinleyecekken, gelen mesaj üzerine telefonumu çıkartıp baktım. Çok güzelsin, adın gibi Akkız'sın. Mesaj yabancı bir numaradandı. Tekrardan mesajı okurken yeni bir mesaj geldi aynı numaradan. Tenin, beyazlığını tepedeki aydan almış. Ay tenli kadın.. Ardından tekrar gözlerimi etrafta gezdirirken, sokak lambasının ilerisinde bekleyen kapşonlu biri dikkatimi çekti. Telefonun ışığı suratına vuruyordu, dişlerimi sıkarken, "Akkız," dedi, arkamı döndüğümde Yağız, bana bakıyordu. Telefonun ekranını kapatıp cebime koydum hızla. Her kimse, merak etmiştim ki, kimse beni tanıyordu. "Ne diye çağırdın beni," diye sorduğumda kaşlarını çatarak baktı bana. "Afra'ya neden vurdun?" Sorusu kulağa basit geliyordu. Aslında o an sadece canım onun canını acıtmak istemişti. Benim başımda bunca bela varken bile dayanabilirken her şeye ağıt yakmasından dolayı canımı sıktı. Bende, onun ağlamalarını dinlemek istemedim. Cevap vermediğimde, nefesini üfleyerek, "Birine vurmak senin için bu kadar basit mi," diye sordu. Güldüm istemsizce. Elimi kaldırıp ona doğru hareket ettirdiğimde tepki vermeden bana bakıyordu, elimi beline dolayıp arkasında kalan silaha uzandım. Fazla yakındım. Kalbinin sesini duyuyordum. Benim kalbim, ona yaklaştığı için heyecanla çarparken Yağız sadece kasılmıştı. Demir parçasını tuttum. Tenine değen parmaklarım yanıyordu. Silahı geri çekip iki elimle avuçladığımda, "Ben katil değilim, sadece birine hak ettiği için vurdum. Asıl sen, birini öldürüp nasıl bu kadar rahatsın,"dedim hâlâ inanamadığımı belli ederken.. biraz düşündükten sonra yeniledim kendimi. "Öncedende böyleydi ancak zararı olmayana yardım eden biriydin Yağız. Şimdi görüyorum ki, zihnime yazan her kimse senden çok şey çalmış aslında. Sen.. o adam hiç olmamışsın!" Yağız sustu. Tepki vermeden sadece baktı bize. O anda kaşlarım çatılır gibi oldu, güldüm. Telefonunun sesi geceye düşerken nefesimi verdim. Elimde sıkıca tuttuğum silaha baktım. Kaç kişinin kanı vardı bu silahta. Kaç can almıştı? Telefonu kapatıp etrafa baktığında, "Bir şey mi oldu,"diye merakla sordum, Yağız kaşlarını çatarken, "Orçun, Sedat," dedi aşağı doğru. Aynı anda bende aşağı bakarken Sedat, "Efendim abi,"dedi yukarıya bağırdı. Yağız, "Sokak lambasının altındaki şerefsizi yakalayıp getirin," dediğinde ikisi aynı anda oraya doğru koşmaya başladılar. Sokak lambasına doğru baktığımda, elimdeki silahı çekip aldı benden. "İçeri gir Akkız, camdan uzak dur ve odandan çıkma!" Gözlerimi devirirken, "Ne yazdı," diye sordum. "Sana içeri gir dedim!" Sertçe bağırırken beni arkasına almıştı Yağız, çocukları seyrederken kolundan tutup kendime çevirdim. "Ne yazdı sana!" Aynı kişiydi. Bana ve ona yazan kişi aynı kişiydi. "Buğra!" İçeriye doğru seslendiğinde dişlerimi sıkıyordum hâlâ. Bana cevap vermiyordu. Bu beni deli ederken Buğra girdi balkona. "Hayırdır?" "Akkız'ı al içeri, odasına kitle!" Şaşkınca kalırken, "Yok artık," diye bağırdım. Buğra, Yağız'a, "Bir şey mi oldu,"dediğinde Yağız ikimize dönüp kararan gözleriyle baktı bize. Sinirlendiği belliydi. "Buğra duydun beni!" "Ama be-" "Kes sesini Akkız!" Yağız sertçe bana bağırdığında, Buğra kolumdan tutup balkondan içeri sürükledi beni. Bağırmalarımı iplemezken, "Üzgünüm Akkız," diyordu odamın önüne geldiğimde. Beni içeriye doğru ittirdikten sonra kapıyı kilitledi üzerime. Ettiğim küfürün haddi hesabı yoktu. Ayağımı kapıya sertçe vururken kimsenin olmadığını bile bile bağırdığıma neredeyse emindim. Koridor boştu. Sesim, koridorda yankı yapıyordu. Kimse, Yağız'ın emri üzerine emir veremezdi. Kimse beni kurtarmaya gelmeyecekti. Ne zaman ki, Yağız ister o zaman bu kapı açılacaktı! Ses tonum kısılana denk bağırdım o gece. Sonunda dayanamayıp kendimi kapını dibindeki duvara bıraktığımda gece dörde geliyordu. İyi bile dayanmıştım. Gözlerimi acıyla kapatırken süzülen damlalar için yine kendime kızıyordum. Güçsüz kalan taraf yine bendim, yine ağlayan taraf bendim, odaya kitlenen kişide benim ta kendimdi! Kapımın açılmasını duyduğumda gözlerimi silip yukarı doğru baktım. Aralanırken içeri girecek kişiye odaklanmıştım ki, onu gördüm. Yağız Soydaş'tı. Gözleri beni buldu. Kapıyı araladı, içeri girdi. Eğildi yanıma. "Gerizekalısın." Ciddi sesini duyduğuma eminken gözlerimin ağlamaktan ve aynı zamanda uykusuzluktan şiştiğine emindim. Kollarını bacaklarımın ve sırtımdan geçirip beni kucakladığında tepkisiz kalmıştım. Acıyordu her yanım. İçim yanıyordu. Beni yatağımın üzerine bırakırken, "Telefonun nerde," diye sordu. Gerçekten, beni tınlamıyordu. Acımı hissetmediğine üzülürken fırlattığım telefonuma uzandı yatağın üzerinden. Nefesi, karnıma doğru gelirken gerim gerim gerilmiştim. Ona bir adım atarken bile neler yaşardım. Şimdi, acısı iki kattı sırf bu yüzden. Telefonu eline aldıktan sonra bir kaç yere bakıp bana döndü. "Engelledim bu numarayı, yarın yeni telefonun gelecek. Bu telefonla işin bitti." Sinirli sesi kulaklarıma doluyordu, çok sinirliydi. "Bilmediğin telefonlardan mesaj alırsan.. ilk bana geleceksin Akkız!" Gözlerimi kamaştırırken, "Ne yazdı sana," diye sordum merakıma yenik düşerek. .. Yağız, sessiz kalarak oda kapısına ilerledi. "Ne sordu sana!" Başını benden yana çevirirken yutkunduğunu gördüm. "Uyu Akkız." Gözlerimi devirirken, kapıyı kapattı üzerime. Yastığıma sarılarak ağlamaya devam ettim.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE