Hayat ona hiç şans sunmamıştı. Hep kendi şansını yaratmaktan yana olmuştu Nefes. Yetimhaneye ilk bırakıldığında daha kuvözdeki bebekti. Acımasızca terk edilmişti, her ne sebepten olursa olsun bırakılmamalıydı. Büyüdü o yetim ve öksüzlerin arasında. Kendine söz biçti. Her ne sebepten olursa olsun onu terk edip bırakanları asla affetmeyecekti. Bunu kendine yemin biçmişti.
Böyle bir durumda nasıl affedilirdi ki zaten. Her zaman bir klasikleşmiş yalanları olurdu.
'Fakirdik, gücümüz yetmedi. Bırakmak zorunda kaldık.'
'Zenginiz, artık kurtarabiliriz kızımızı.'
Ne gülünç değil mi? İlk başta fakirken bırakır, terk edersin ama sonra zenginleşirsin, yanına alma gibi bir hata yaparsın. İnsanlar kısaca böyleydi işte. Fakirken yüzüne bakmaz, zenginken peşinden ayrılmaz. Bir nevi çıkar işi gibiydi.
Hayattaki en büyük kul hakkı çocuklara biçilmek zorunda bırakılan hayattı. Bazı aileler vardır sadece doğurur sonra da sokar atar. Bir de bazı aileler vardır ki kendilerinden önce çocuklarının geleceklerini düşünür.
Gelecek, çocuklara bırakılan bir hediyedir. Ailenin mirasları çocuktur. Ve onlar şimdiden gelecekleri kirletiyorlardı sanki çocukların yaşamalarını istemez gibi...
"Alper bu gizli kasadan kimsenin haberi olmamalı! Buradaki bilgiler dışarıya sızarsa çok kötü sonuçlar çıkar ortaya. Mesela..."
"Savaş gibi." sözlerini tamamladı Alper büyük bir ciddiyetle. Nefes en çok Alper'e güvenirdi böyle konularda. Bu oda gizli bir odaydı ve gizli odanın bulunduğu katta kimseyi sokmazdı Nefes. Tehlike arz ederdi. Büyük bir savaşın başlangıcı getirirdi.
"Doğan dair girmeyecek!" diye tembihledi. Alper başını sallayarak onayladı.
"Aden bazen yukarıya çıkarken görüyorum o yüzden daha da dikkati davranmanı istiyorum senden, Alper."
"Aden akıllı çocuktur, girmez yenge."
"Alper!" diye sertçe tısladı. Alper ellerini yukarıya doğru 'teslim oluyorum' dercesine kaldırdı. Aşağıya kata indikleri zaman akşam yemeği hazırlanmış sofraya son eksiklerini koyuyorlardı.
Nefes'in indiğini gören Serçe baş selamı verdi. "Yemekler hazır efendim." diye haber verirken "Ellerinize sağlık." diye cevap verdi. Serçe gülümsemekle yetinip mutfağa geçti. Gözleri salonu tararken dikkatini çeken şey Doğan'ın olmayışı oldu.
"Doğan nerede?" diye sorduğunda Alper hemen yanıtladı. "Erkenden uyudu yenge. Eve gelirken yorgun ve hafif sinirliydi. 'Uyuyacağım.' deyip müştemilata geçti."
"Önemli bir şey yok, değil mi?" diye düşünceli bir ifadeyle sorarken çoktan sofraya buyurmuştu. Serçe ve Yıldız Sultan da sofraya geçerken Okan'ın yüzünden gülümseme eksik olmuyordu. Bunu fark eden Nefes Okan'a şüpheyle baktı.
Aden de yerini alırken "Bilmiyorum." diye kısaca cevapladı Alper. "Anlatmadı."
"Kim, ne anlatmadı anne?" araya giren Aden meraklı bakışlarını sofraya oturanlara göz gezdirirken Doğan'ın olmadığını fark etti. "Doğan abi nerede?"
"Yorgunmuş bebeğim, erkenden uyumuş." diye zoraki gülümsemeyle cevapladı. Alper yemeğine geri dönerken Okan'ın yüzündeki gülümseme hâlâ yerli yerindeydi. Alper 'Ne gülüyorsun?' dercesine ters bir bakış atarken cevap vermedi.
"Oğlum ne gülüyorsun?" bu sefer seslice sorarken tüm bakışlar Okan'ı buldu. Arkasına yaslanan Okan, Serçe'ye kısa bir bakış atarken Aden dahi meraklanmıştı.
"Hayırdır Okan? Gülmeyi yeni mi öğrendin de bu kadar sırıtıyorsun?" diyen Alper daha sert bir dille konuştu.
Sözü devralan Yıldız Sultan oldu. "Evleniyorlar."
"Ne?" diye bir gürültü koptu sofrada.
"Serçe, Okan?" diye seslendi Nefes. Bu habere sevinmişti. Serçe utangaç bir edayla başını yere eğdi. Okan sırıtışını kesmeden Nefes'e döndü ve haberi kendi ağzından onaylayarak beyanda bulundu. "Evet, yenge. Serçe'yle evleniyoruz yakın zamanda."
"Bu ev sonunda bir düğün görecek, yaşasın!" coşkuyla bağıran Aden'in sevinci gözlerinden belli oluyordu. Yerinden kalktı ve Okan'ın yanına geçti.
"Serçe ablayı nasıl ikna ettin? Söyle de ben de okuldaki Yaman'ı ikna edeyim?" Nefes'in içtiği su boğazında kalınca bir kısmını püskürtmek zorunda kaldı. Alper ve diğerleri gür bir kahkaha boğulurken şoka uğramışlardı.
"Kız, Yaman da kim? Yaşın kaç senin, de evlenmek kelimesini kullanıyorsun?" Alper'in gülerek söyledikleriyle huysuzca omuz silkti Aden.
"Valla ben şoktayım." Kendine gelemeyen Okan şok etkisi yaşarken Aden'in zekâsı karşısında bir hayli şaşırıp kalıyordu.
"Aden!" diye bağıran Nefes kızgın bir şekilde kaşlarını çatarken ters bir şekilde kızına bakıyordu. "Yaşın kaç senin, ha? Bu kelimeyi nereden öğrendin hem sen?"
"Sizden." rahat bir edayla söylerken Alper gülmemeye çalışıyordu. Serçe dair Aden'in sözlerine hayretle bakarak izliyorlardı.
"Ne?" diye sordu anlamayarak Nefes.
"Anlamazlıktan gelerek kaçamazsın Nefes Güneş. Babam ve senden işte!" homurdanarak göz devirdi. "Evli insanlar bir arada yaşarlar ya?"
"Bebeğim bunu sen büyüyünce konuşuruz."
"Bana ne ya! Ben şimdi Yaman'la evlenmek istiyorum!" kararlı bir ifadeyle rest çekerken bu sefer de Nefes de kahkahalara ortak oldu. Aden bozgun bir tavırla ellerini kollarında bağladı. "Ya gülünecek ne var ya? Alt tarafı taktik istedim!"
Okan ayakta dikilen Aden'i kucağına aldı. Burnunu sıktı. "Yenge, bu büyüyünce hepimizi ayakta uyutur, öyle söyleyeyim. Bu yaşta 'Evleneceğim.' diyor?" derken hala yüzünde sırıtma mevcuttu.
"Küçülsün de cebime girsin!" dedi Alper.
"Bebeğim sen daha okuyacaksın, ayakların üstünde duracaksın ondan sonra istersen evlenirsin." dedi yemeğine dönen Nefes.
"Neden ya? Daha büyümeme çok var!" dedi somurtkan bir tavırla.
"Bu gidişle erkenden olacak gibi görünüyor?" kendi kendine fısıldayan Nefes'i kimse duymamıştı.
"Aden'in hayali evlenişine takıldık asıl evlenecek olan çifti unuttuk." diye şakırdayan Alper'le tüm gözler Serçe Okan çiftini buldu. Alper düşünceli bir tavırla gözlerini kıstı ve elini çenesinin altına yasladı. "Kucağında çocuk da var? Şimdi tam bir aile çifti gibi oldular?" Alper'in söyledikleriyle bu sefer öksüren Serçe oldu.
Okan'ın gözleri kocaman açılırken kalbi duracak gibiydi.
"Alper!" diye çıkıştı Okan. "Bu sefer seni silkeleyen ben olurum!" dedi ciddi bir tavırla.
"Tamam, tamam. Bir şey demedik!" imayla göz kırptı Alper.
"Ne zaman evleniyorsunuz ve bundan bizim neden haberimiz olmadı?" dedi konuya adapte olan Nefes.
Serçe ve Okan bakışlarını Nefes'e çevirdi. "Benimde bugün haberim oldu." diye çekinerek söyleyen Serçe yüzük takılan elini havaya kaldırdı.
Kocaman gibi görünen tektaşı görür görmez "Çüş!" diye tepki vermesiyle gözleri kocaman oldu. Nefes öfkeyle Alper'e bakarken 'pardon' dercesine sustu.
"Tebrik ederim." dedi sadece Nefes.
"Bu arada Doğan'a yemek bıraktın değil mi anne?" Okan, Doğan'ı düşünerek sorarken Yıldız Sultan yanıtladı.
"Bırakmaz olur muyum hiç! Dolaba koydum."
Nefes bir kez daha Doğan'ın adını duyunca gerildi. Neden bir anda gerildiğini de anlayamamıştı. Sofrada koyu bir sohbet olunca Nefes sadece önündeki tabağına odaklanmıştı. Yıllardır bu sofrada Uygar'ın emanetleriyle akşam yemekleri yerdi.
Okan, Alper, Yıldız Sultan, Serçe ve sofrada bugünlük olmayan Aytaç ve Serkan'la yerdi akşam yemekleri. Şimdi ise aralarına biri de katılmıştı.
Doğan. Doğan Akın...
Aileleri git gide büyüyordu. Doğan da yavaş yavaş o aileye katılıyordu ve bu Uygar sayesindeydi. Belki de amacı buydu.
Daha kalabalık bir aile...
Kendisi yoktu o ailede belki de. Ama yokluğunu aratmıyorlardı.
?
Karagüz Dernek Salonu'na endamla giriş yapan Doğan hemen yanı başındaki Okan arabayı valeye teslim ederek içeriye geçtiler. Ortamın kalabalığı Doğan'ı bir hayli yutkunmasına neden oldu. Dernek'in sahibi Yeşim Bergin davetlilerle ilgilenirken bakışları bir anda girişe takıldı. Okan'ı görür görmez yanlarına ilerlerken yüzüne en samimi zannettiği gülüşü ekledi.
"Aa Hoş geldin Okan'cım. Nefes hanım yoklar mı?" diye soru yöneltirken Dernek'inde ilk defa gördüğü yüze kısa bir bakış attı.
"Nefes hanımın yerini bu sefer biz temsil edeceğiz. Umarım bir mahsuru yoktur." Saygı çerçevesinde açıklama yaparken bakışlarını Yeşim Bergin'e değdirmemeye çalışıyordu.
"Hiç mahsuru olur mu?" kınarcasına dudak kıvırdı. "Aksine çok mutlu odum." dedikten hemen sonra bakışlarını Doğan'a çevirdi. Şuur bir tebessümle "Bu yakışıklı yeni de kim?" diye merakla sordu.
Doğan kendini çekim düzen verirken Okan'a izin tanımadan kendisi açıkladı. "Ben Nefes hanımın yeni çalışanıyım." dedi kısa keserek. Ortam gürültülüydü ve sesini yükseltmek durumunda kalmıştı.
"Ya?" dedi yapay bir şaşkınlıkla. "Açıkçası çok şaşkınım. Nefes hanım gibi biri kolay kolay birini arasına almaz. Doğru söyleyin ne yaptınız?" patavatsızca kahkaha atmaya devam ederken bu kadından hiç hazmetmemişti.
"Değil mi?" dedi harfleri uzatarak. Sonra da yüzüne sahte bir gülümseme bahşetti. "Sizin gibi birini de arasına aldığına göre beni aralarına alması pek zor olmamışa benziyor?" Okan, Doğan'ın laf sokucu sözlerine karşı kendini gülmemek için epey zor tuttu. Yeşim Bergin bozgun bir ifadeyle sahte bir kahkaha patlattı.
"Çok şakacısınız."
"Şaka yaptığımı kim söyledi? Ben gayet ciddiydim."
Okan başını yana attı ve tuttuğu kahkahasını dışa vurdu. Yeşim Bergin asılan suratıyla bakışlarını kısa bir an Doğan'ın gözlerinden çekti.
"Ee, Nefes Hanım temsilen sizi yollamış madem, sizi öyleyse en iyi masalara alalım?" diyerek arkasına döndüğü gibi yürümeye başladı. Okan, Doğan'ın kulağına doğru eğilerek eğlenen bir edayla "Yüzü mosmor kesildi. Bunu çoktan hak etmişti." dedi kıkırdayarak.
"Çok yapışkan birine benziyor?" dedi Doğan sinir olmuş bir tavırla.
"Öyledir. Gördüğü her erkeğe yapışır kene gibi."
"Bunlardan biri de sensin galiba?" dedi imayla gözlerini kısarken. Okan homurdandı. "Ya, ya bir türlü kurtulamadım." dedi ekşiyen yüz ifadesiyle. "Hoş, ben de bu yakışıklık varken Serçe'nin işi zor." kendini övmekten geri durmadı.
Doğan, Okan'ın haline kahkaha attı. Masalarına doğru geçerken yanlarına birkaç önemli kişilerde geldi.
"Hoş geldiniz Okan Bey, Nefes hanım yok mu?" Doğan'ın yanındaki boş yere geçince bakışları etrafı tarar gibiydi.
"Nefes Hanımın işleri çok yoğun bu aralar Damla Hanım." dedi Okan yüzündeki kahkahayı silip yerine ciddiyet eklerken.
"Kendilerini bu aralar hiç görmüyoruz zaten. Önemli bir şeyi yoktur umarım. Biliyorsunuz, Nefes Hanım bu Türkiye'nin eli ayağıdır."
"Biraz önce de demiştik ama sanırım kulağınız iyi işitmemiş. 'Bu aralar çok yoğun.' demişti oysaki Okan." sert bir mizahla tekrar ederken Damla hanım gülüşü yavaş yavaş solmuştu.
"Bir şey içmek ister misini?" aralarındaki gerilimi yok etmek adına sohbet açmaya çalışan Yeşim Bergin, bakışlarını tereddütle gözlerine değdirdi.
Damla hanım derin bir nefes alıp verdikten sonra ellerini masanın üzerine koydu. "Ben bir meyve kokteyl alabilirim?"
"Ben de aynısından alayım?" dedi Yeşim Bergin. Bakışlarını sorar gibi Okan'a çevirirken "Siz?" diye sordu.
Okan bir an önce bu davetin bitmesini istiyordu. Şimdiden üstüne karabasanlar yerleşmiş gibi gömleğinin ilk iki düğmesini koparmamak için zor tutuyordu kendini. Bu kadar sahte insanların arasında olmak onu daha çok geriyordu. Doğan da aslında Okan'dan farksız değildi.
"Buraya kim teşvik etmiş? Gözümüz yollarda kaldı Okan Bey." diyerek izin isteme gereği bile duymadan elini tutmuş ve sıkmıştı. Okan gördüğü kişiyle az da olsa keyfi yerine gelirken hafif dudaklarını oynattı.
"Aslan bey, sizi de görmek ne büyük şeref!"
"Hanımlar?" diyerek bu sefer de bakışlarını hanımlara çevirdi. Ardından masalarında duran yabancı yüze bakışlarını çevirirken ağırca baş selamı verdi. "Hoş geldiniz siz de." dedi ağırdan.
Doğan konuşmadı ve sadece baş selamı vererek karşılık gösterdi.
"Van'daki deprem sonrası Nefes hanımı görememiştim. O kadar yardımı dokundu ki depremzedelere karşı..." sesinde sıcak bir samimiyet ve minnet vardı.
"Elinden daha fazlasını yapmak isterdi." dedi Okan güler yüzle.
"Daha ne yapacak ki? Konaklanacak bir otel bile ayarlamıştı." dedi Aslan bey 'Daha ne yapabilir ki.' dercesine.
Doğan duyduklarıyla zorlukla yutkundu. Bu kadarını beklemediği aşikârdı. Daha hakkında neler duyacak tahmin bile edemiyordu.
Damla hanımın bakışları üzerinde olduğunu hissederek rahatsız olurken yerinde kıpırdanıp duruyordu. O sırada konuşma yapmak için Yeşim Bergin'i yukarıya doğru davet edilirken tüm salon sessizleşmiş ve Yeşim Bergin'i dinlemek adına kulak kesilmişlerdi.
Tek dinlemeyen Okan, Doğan ve Aslan olmuştu. Çünkü her zaman ki konuşmayı yapacağını tahmin etmek zor değildi.
"Herkes bu kadında ne buluyorsa?" burun kıvırarak Doğan'ın hizasına eğilerek sessizce fısıldarken bakışları bir anlık konuşma yapan Yeşim Bergin'e döndü.
"Güçlü bir aile şirketinin biricik kızı olduğundandır?" dedi Aslan da Okan'ı onaylayarak.
"Ben bir beyanda bulunmak istemiyorum kardeşim. Tanımam etmem." diyerek ellerini havaya kaldırmış ardından kendini geri plana atmıştı.
"Tanıma, etme Doğan. Damla hanım da ondan aşağı yanı yok." dedi Aslan masadaki Damla hanımı unutarak. Neyse ki bunu Damla Hanım duymamıştı.
"Nefes hanımın bunlarla ne işi olabilir ki?" diye sordu Doğan bakışlarını Okan'a çevirerek.
"Mecburiyet denen bir şey var, duydun mu hiç?" hazmetmeyen bir bakış attı Okan.
"Duydum, duydum kardeşim. Allah Nefes hanıma sabır versin." diye son sözlerini kendi kendine fısıldadı.
"Ne yapsak ki? Gizlice çıksak fark ederler mi?" ortaya bir fikir atarken bunu Okan ve Doğan'ın duyabileceği bir şekilde söylemişti.
"Olmaz!" diye itiraz etti Okan hiddetle. "Ölmemi istediğini bu kadar belli etme Aslan!"
"Çok büyütüyorsunuz Nefes hanımı gözünüzde. Nereden duyacak da Okan'ı öldürecek?" kendinden emin tavırla söylerken Okanlara epey alışmıştı ve hiçbir şey yapamayacağından emindi Doğan.
"Kardeşim benim sen yürek yemiş olabilir misin?" diye şaşkınlıkla sorarken sözü Aslan devralmıştı. "Kaç gündür ya da ay her neyse yanınızda çalışıyor?"
"Serkan'a sormak lazım? Bu işlerde Serkan iyi ama sanırım üç hafta oldu."
"Ee, o zaman yürek yemesi normal." dedi alay dolu bir sırıtışla Aslan.
"Asıl siz, gözünüzde çok büyütüyorsunuz? Kim ki bu Nefes Güneş Allah aşkına?" gerçekten Doğan'ın kulağına komik bir söz gibi geliyordu. Nefes'i, gözlerinde bu kadar büyütmelerine anlam vermiyordu.
Aslan şaşırdı. Gözleri kocaman olurken "Doğan bilmiyor mu?" diye sordu.
Anlamayarak "Neyi?" diye sordu Doğan kaşlarını çatarak.
"Nefes hanım aslın-" sözünü Karagüz'ün Dernek Başkanı Yeşim Bergin bozdu.
"Davetime konuk olup ettiğiniz için hepinize çok teşekkür ederim. Sıra geldi son sürprizime?" derken bir anda ne olduysa o anda oldu. Etraf birden sisle kaplandı. Tüm salonu kaplayan sisle herkes öksürürken Okan, Doğan ve Aslan ne olup bittiğini idrak edemediler.
Nefesleriyle mücadele etmeye çalışan konuklar bir anda zemine birer birer düşerken salonda çığlıklar yükselmişti. Doğan koluyla ağzını örterken bir yandan da öksürmemeye çalışıyordu. Önü sisle kaplanmıştı.
"TUZAK!" diye bağıran Aslan'ı bile duyamıyorlardı. Konukların çığlıklarıyla iki kişinin telefon zilleri birbirine karışırken hâlâ salondan ayrılamamışlardı. Okan zar zor telefonuna cevap verirken bayılmak üzereydi.
"Okan derhal çıkın oradan! Yeşim dosyaya ulaşmış. Tuzağına düşmeden derhal terk edin orayı! Anlıyor musun beni, terk edin!" Nefes'in en soğuk ses tonu salonu kaplarken ardından en son duyulan ses Yeşim Bergin'e ait oldu.
"Sürprizimi beğendiniz mi Nefes Güneş!"