Ayperi’den
Annem ve babam evdeydi, aylar oldu. Durumları ağır olduğu için toplanmaları da uzun sürdü. Bizim okulumuz için zorlu süreç çoktan başlamıştı. Üniversite sınavına girecektik. Annem arada bana bir şeyler soracak gibi oluyor da kaçıyorum. Nasıl derim ben, Toprak’a aşığım? Annemgil anında olaya el atar. Onun bende gözü yok.
Asminle çıktık okuldan. Tabii ki Toprak peşimizde yine. Karşımıza Ciwan abi çıktı.
“Kızlar, sizi eve bırakayım.”
“Ay abim, ne iyi olur.” dedi Asmin, arabaya atladı. “Kız, hadisene.” dedi. Tam arabaya bineceğim, Toprak çekti kolumdan.
“Ayperi benimle geliyor.” dedi. Arabanın kapısını kapattı. Kolumdan çekiştirmeye başladı.
“Ya dursana be! Ne diye seninle geliyorum? Ya bırak, sıkıldım sürekli kolumdan oraya buraya çektirmenden.”
“Ayperi, sinirlerimi zıplatma. Düş önüme, o Ciwan denen dallamada yanına yaklaşmasın bir daha.”
“Sinirlerin zıplarsa ne olur?” dedim diklenerek. Kollarımdan tutup kendine çekti. Tam bir şey diyecek, dayımın sesini duyduk.
“Toprak, Ayperi...” Hastaneden dönüyorlar. Bizi de aldılar, eve kadar geldik. İlk beni bıraktılar, evler yakındı zaten, sonra kendileri gitti. Dayımlar gelmese sanki Toprak bir şey söyleyecekti ya da bana öyle geldi. Eve girdiğimde annem de babam da ağır hareket ediyordu.
“Aaaa çifte kumrular! Ne işiniz var ayakta? Geçin, oturun. Prenses kızınız hizmetinize amade.” Babam kendini kanepeye bıraktı. Sırtına giren şarapnel parçası yüzünden kaburgalarda aşırı sıkıntı vardı. Ciğerlerine zarar vermemiş, en büyük tesellimiz. Annemin de karın boşluğuna girmiş. Babam kolunu kaldırdı, yanına çağırdı.
“Gel güzel kızım, ilk babana bir öpücük ver bakalım.”
“Cengaver, kıskanacağım ama.” diye annem yalandan serzenişte bulundu.
“Yavrum, seni az önce... Şimdi kızın yanında konuşturma.” dedi, güldüler. Kesin annem babamı içine çekti. Kaç defa yakalandılar, asla akıllanmadılar.
“Cengaver!!!”
“Ne var güzelim, karımı öpmek suç mu?” Annemin gözleri yerinden çıkacaktı. Babam güldü.
“Siz böyle tatlı tatlı atışın, ben üstümü değişip geliyorum.”
Odama gittim. Toprak ve tavırlarını düşündüm biraz, sonra çıktım. Abim yok. Dedemler yoruldu, artık annem ve babam ağır da olsa hareket ediyor. Babaannem yemek yapıp bırakıyor çoğu zaman, gerisine de ben bakıyorum. Akşam diğerleri geldi. Kılıç Timi tam kadro burada. Babam ve dayım hasta olunca, diğerleri mecbur görev başındaydı. Yeni döndüler operasyondan ve belli ki babama olanları anlatacaklar.
Küçükler ortalarda oynarken biz odaya çekildik. Hemen dersin başına oturdum. Mert ve Toprak telefondan bir şeyler yaptılar. Toprak pek bana baktı diyemem, başını bile çevirmedi. Gayet sessiz bir akşam geçirdik. Günler geçerken abim de geldi. Galiba eğitim biraz ağır geçiyor. Kolundaki sıyrığı anneme göstermemek için baya bir çaba sarf etti.
---
Gökhan’dan
Yaşadığımız acı tecrübeden sonra daha sıkı çalışır oldum. Zaten hedefim babam gibi bir asker olmaktı. Şimdi daha çok çalışmam gerekiyor. Eğitimler ağır ama dayanıyorum. Dayanmak zorundayım, eğer ki bu görevi istiyorsam yapmalıyım.
Dayım gazi oldu, babamın durumu belli değil. Görevine geri döner mi, dönmez mi bilmiyorum. Kılıç Timi’nden üç kişi kaldı. Babam gelene kadar başka timde görev alıyorlar.
“Abicim, günaydın.”
“Günaydın prenses, gel bakalım abinin yanına.” Kıymetlim, benim güzel kardeşim...
“Misafirimiz var, bence kalkmalısın.”
“Banane kızım, misafirden.”
“Aaa öyle deme ama, Asmin sana börek yapmış getiriyor.”
“Sakın benim geldiğimi söyledim deme.” Eliyle parmağının ucunu gösterdi.
“Azıcık ağzımdan kaçırmış olabilirim.”
“Off Ayperi off...” Bu kız insanı sinir hastası eder. Mecbur kalktım, bir selam verip kaçarım dayımlara. Banyoda işlerimi hallettim. Hemen mutfağa gittim.
“Evimin güzelleri.” dedim. Annem de kardeşim de hemen bana döndü.
“Günaydın, hırçın kuşum.” dedim. Anneme sarıldım, anında enseme tokat yedim.
“Höst lan, sabah sabah karıma nasıl sarılırsın?”
“Hatırlatırım babacım, hani kendileri benim de annem oluyor ya.”
“Önce benim karım, unutma.” dedi, annemi kendine çekti.
“Ben çıkıyorum.”
“Nereye oğlum, kahvaltı yapsaydın?”
“Yapmış kadar oldum ben, gelecek olan gelmeden kaçayım.” dediğim gibi tüydüm. Kapının önüne çıktım. Asmin... Arkasında abisi, bu adam da ayrı ayar bozuyor.
“Aaa Gökhan, kahvaltıya kalamayacak mısın? Abim de geç kalmamam için bırakmıştı oysa ki.”
“İşlerim var bacım, başka zaman.” dedim, umarım anlar. Ciwan’a baktım. Ne ayaksın, bıraktın git dercesine. Ama adam yerinden oynamadı. Elini uzattı, tokalaştık. Asmin zili çalıp da Ayperi açınca, gözleri kapıya dikildi. Elini biraz daha sıktım. Hiç utanması da yok. Ayperi burada iyi de, bakalım okumak için nereye kaçacak bizim cadı...
*
*
Toprak’tan
“Kalk lan, yaymışsın kıçını, yatıyon.” diyen Gökhan’ın sesi mi? Anasını satayım, uykumda rahat bırak bari.
“Siktir git lan, sabah sabah başıma dikildin?” dedim ama üstümdeki pikemi çekti.
“Kalk lan, askerde çok dayak yersin, bu ne uyku?”
“Benimkine daha çok var kardeşim, şimdi defol başımdan. Gece boyu çalıştım, bırak beni ya.” dedim ama bırakmadı. Kaldırdı beni. Sürünerek kalktım. Daha ne oluyor demeden Mert daldı odaya.
“Teker teker gelin amına koyum, bu ne enerji sabah sabah.” Tabi ben gece boyu ders çalışınca kafa bir milyon. Bir de Ayperi meselesi var. Hele bir sınava girelim, yerimiz belli olsun, ilk işim ona açılmak olacak. Kalktık, annem masayı hazırlamış, bu hayvanlar da bize ortakçı çıkmış.
Babam ve Gökhan yine üstü kapalı konuştu. Hatta ikisi beraber çıkıp hastaneye gittiler. Babamın fizik tedavisi devam ediyor. Koltuk değneğini bıraktı ama baston kullanıyor. Ağrıları devam ettiği için de hastaneye gidiyor. Bu konuyu da detaylı araştırıyorum. En azından bastonu da bırakmalı.
“Mert, var mı bir değişiklik, bir mevzu?”
“Yok, Ciwan herhangi bir atılım yapmadı.”
“Onu gözüm hiç tutmadı Mert, var bir haltlar onda.”
“Benim elimden gelen bu kadar kardeşim.” dedi. Kalktık. Sınav zamanı geldiğinde fena geçmedi, tek sorun sonuçlar açıklandığında uğrayacağım hayal kırıklığı...
Sonuçlar açıklandı. İlk işim Ayperi’nin yanına gittim.
“Baktın mı sonuçlara?” O, hayranı olduğum gülümsemesiyle cevap verdi.
“Evet, İstanbul yolcusuyum...” dedi. Bütün moralim bozuldu, sinirim beni ele geçirdi. Ayperi’yi kolundan tutup kenara çektim. Duvarla aramda sıkıştı.
“Ne demek İstanbul?”
“Öyle işte, bırak kolumu be, annem babam bu kadar şaşırmadı.”
“Bana Ankara deyip durdun.”
“Orada da seninle olmak istemiyorum. Beni az salın ya, bırakın yakamı.”
“Bizden bu kadar nefret ettiğini bilmiyorduk hanımefendi.”
“Mümkünse uzak durun benden, özellikle de sen. Bütün okul hayatım senin gözetimin altında geçmesin. Uzak dur benden.” dedi, çıktı gitti. Ben seviyorum desem ne değişecek? Kız herkesten kaçıyor.
---
Ayperi’den
Sonunda istediğim oldu. Gidiyorum ve kurtuluyorum bu yürek yorgunluğundan. Sonucu anneme söylediğimde benim odama geldi.
“Söyledin mi?”
“Evet, babama da söyledim, telefonda. En azından akşam gelene kadar biraz sindirmiş olur. Anne, abimi uzak tut benden.”
“Onu demiyorum. Ben bu kaçışı biliyorum. Diyorum ki, hiç denedin mi? Söyledin mi?” Annem anlamış mıydı? Nasıl olur?
“Anne, sen...??” Bana sarıldı, saçlarımı okşadı.
“Biz de geçtik o yollardan. Babana kaç defa gittiğimi ben bile hatırlamıyorum. Onun peşinden Hakkâri’ye gittim. Başıma gelmeyen kalmadı. Baban beni kurtardı. Git buradan dedi, yanında istemedi. Uzak durmak çözüm değil bebeğim. Bir konuşsanız. Toprak seni kırmaz, en azından usulünce söyler. Duyman, umut bağlamanı keser.”
“Peki sen kestin mi umudunu?”
“Beni yanından yolladığında olmaz dedim ama unutamadım. Sen de unutmazsın ama en azından denemiş olursun.”
“Korkuyorum anne. Babam sana uzaktı ama benim dayımın oğlu. Biz her daim bir şekilde bir araya gelmek zorundayız. Benim yanımda rahatsız olmasını istemiyorum ya da gergin.”
“Sen bilirsin, için nasıl rahat edecekse.” dedi, çıktı. Benim âşık olduğumu herkes anlamış da bir Toprak anlamamış demek ki. Kardeşi olarak gördüğü birinin hakkında farklı nasıl baksın da görsün ki?
Ondan uzakta, en azından biraz nefes alırım. Toprak duyunca tepki vermişti. Ondan hemen önce Mert ve abim de aynı tepkiyi vermiş olduğu için fazla düşünmeye gerek duymadım. Gün, yolculuk vakti. Yurtta kalmak istedim. Zaten biliyorum ki Mert abimle birlikte ayrı, babam ve Kılıç Timi ayrı takip edecek beni.
Öyle böyle, dördüncü senemizi de bitirdik. Kaldı iki yıl, sonra asistan doktor ve mesleğimde ileriye gitmek. Toprak’ı tatiller dışında görmedim. Sanırım Ankara ona iyi geliyor. Tatil zamanları bile çok az kalıp bizimle —özellikle benimle— pek muhatap olmadan geri gidiyor. Yine tatil zamanı, son vizeleri verip Mardin’de aldım soluğu. Akşam yemeğine bütün herkes toplandık. Toprak yine yok. Aklım sürekli onda. Annem haklı, Toprak aklımda ve kalbimde olduğu sürece, dünyanın diğer ucuna da kaçsam rahat yok bana.
Akşam Asmin’le buluştum. Yanımda bir tek Mert var, abim yok. Toprak zaten hiç gelmedi. Asmin’in abisi Ciwan da var. Ciwan abi bana yaklaşıp konuşmak istediğini söyledi. Kabul ettim.
“Buyur abi, sorun ne, benimle yalnız konuşacak kadar?”
“Ayperi, abi demesen...”
“Anlamadım??”
“Yani okulunun bitmesini beklemek istedim ama daha varmış. Ben seni seviyorum Ayperi...” Hiç duymayı istemediğim bir şey, en azından Ciwan abiden. Ben abi diyorum, adam bana ‘seni seviyorum’ diyor.
“Ben... Olmaz abi.” diyecek kelime bulamadım. Kolumdan tuttu. Bakışları garipleşti.
“Yıllardır bekliyorum. Seni sevdiğimi söylüyorum, sen tutmuş hâlâ abi diyorsun.” Kolumu hırsla çektim. Bizi izleyen Mert hızla yanımıza geldi.
“N’oluyor birader?”
“Bir şey yok, konuşuruz sadece.”
“Bana hiç öyle gelmedi.” dedi, bana döndü Mert. “Yürü Ayperi, gidiyoruz.” dedi, çıkışa doğru yürüdük.
“Toprak haklıydı, başından bu yana bunun sende gözü vardı.” Mert’in elinden kolumu kurtardım.
“Mert, belki de böyle olması gerekiyordur, olamaz mı? Hem kötü bir şey demedi, sadece beni sevdiğini söyledi.” Mert’in bakışları çok sinirliydi. Onu ilk defa böyle görüyorum.
“Saçmalama Ayperi.”
“Saçmalamıyorum. Belki de yolumuza bakmalıyız diyorum.” dedim, derin bir nefes aldım. “Geçen gördüm sosyal medyada.”
“Ne gördün?”
“Ada... Toprak’ın yanındaydı ve onu öptü. Onlar yolunu bulmuş, belki benim de bulmam gerekiyordur... Sence de artık mantıklı düşünüp yoluma bakma vakti gelmedi mi?”
“Seninki mantıklı bir düşünce değil Ayperi, bildiğin aptallık.”
“Aptallık değil, önüne bakmak. Ben Ciwan’a şans vereceğim.”
“Ha, Ciwan oldu yani hemen?”
“Evet. Ve işime karışma.” dedim, hızla eve doğru gittim. Asmin’den mesajlar gelmeye başladı.
#özür dilerim abime çok dedim dinlemedi
#inan seni seviyor kötü bir niyeti yok
Ben tam mesajlara bakarken, yabancı bir numara aradı. Açtım.
“Alo?”
“Ayperi, benim Ciwan.” dedi, sonra ses kesildi. Tekrar aramak istedim, aranmadı. Asmin’e de ulaşamadım. On beş dakika sonra kapı çaldı. Açtığımda nefes nefese Asmin vardı.
“Kızım ne oldu, ulaşamadım telefona, sesiniz kesildi.”
“Biz de sana ulaşamadık Ayperi. Abimin yüzüne telefonu kapatınca, bir de üstüne ulaşamadık. Abim delirdi. Buraya zor geldim.” Biz konuşurken annem geldi.
“Kızlar, kapı ağzında ne kaldınız? Hem siz az önce beraber değil miydiniz?”
“Annecim, beraberdik de azıcık çıkmam lazım.”
“Tamam git ama çabuk dön. Baban aradı, dönmüşler. Evrak işleri biter bitmez eve gelir. Dayınlara gideceğiz, Toprak geliyormuş.” Aman ne güzel, bir o eksikti.
“Tamam anne, uzun sürmez.” dedim, kapıdan çıktık. Telefon, arayan Mert.
“Ne var?”
“Oraya gitme.”
“Ya hiç utanmıyorsunuz değil mi, hayatıma müdahale etmeye?”
“Müdahale değil, koruma. Bak, yanlış yapıyorsun.”
“Sadece konuşacağım. Senin sayende yarım kaldı ya.” dedim, telefonu komple kapattım. Yaptığım ne kadar doğru, tartışılır. Asmin ve ben Ciwan’ın yanına gittik. Gerçekten de ulaşamayınca telaşlanmış. Geldiğimi görünce, sevinci görmeye değerdi.
“Bak, seni üzmek ya da kırmak değildi niyetim. Çok bekledim, inan ki bekledim.” dedi.
“Buraya gelişimi yanlış anlama. Telefonumda sorun vardı, o yüzden geldim.”
“Bir şans versen...”
“Kalbi dolu birine yara bandı olmak istemezsin. Benim tek amacım mesleğim. Sen de en yakın arkadaşımın abisi olarak kalacaksın. İyi akşamlar, gitsem iyi olacak.” dedim, çıktım. Yapamadım, deneyemedim.
Gözlerimden yaşlar süzülürken bizim sokağa döndüm. Dayımların evin önünde kalabalık var. Yaklaştıkça onu gördüm. Yanında Mert, onaylamaz gibi başını salladı. Ben de yanlarına gittim.
“Hoş geldin Toprak.”
“Hoş bulduk.” dedi, içeriye girdi. Benimle en son sonuçların açıklandığı zaman konuştu. Onun dışında dört senedir ‘hoş geldin, hoş bulduk, güle güle’ laflarından fazlası dönmedi.