Memo bunları dinlerken gözyaşlarına boğuldu bir anda.
-Oğlum neyin var kendine gel. Al şu suyu iç.
-Mümtaz dede, babam öldü. O beni terketti. Anlıyor musun? Artık ondan özür dileyemeyeceksin.
Bu sözleri duyan Mümtaz dede gözyaşları içinde kendini yere bıraktı. Yıllardır onun karşısına çıkamamıştı. Şimdi ise istese bile onunla konuşma şansını elde edemeyecekti. Saatlerce ikisi de gözyaşı döktü. Avazları çıktığı kadar sükunetle ağladılar. Güneş mesaisini bitirmiş yerini Ay’a devretmişti bile yıldızlarda her zamanki güzelliğiyle gecenin karanlığına eşlik ediyorlardı. Onlar ise hala kendilerini toparlayamamışlardı. Sabahın ilk ışıkları ile birlikte Mümtaz dede sobayı yakıp hemen çaydanlığı sobanın üzerine koydu. Bir parça ekmek, peynir ve zeytin getirdi.
-Oğlum, uyan kursağından bir şeyler geçsin. Bak çay hazır.
-Tamam Mümtaz dede, yüzümü nerde yıkayayım?
-Ben sana ibrik ile su veririm sen şuraya geç.
Memo yüzünü yıkadıktan sonra sofraya oturdular. Uzun bir sessizlikten sonra Memo aklına takılan soruları sormaya başladı.
-Mümtaz dede, babam ile hiç konuşmadın mı?
-Hayır
-Peki neden burada yaşıyorsun?
-İstanbul’a sığamadım, bana o şehir küçük geldi.
-Ama Mümtaz dede İstanbul’un buradan daha büyük olduğunu duymuştum. Oraya sığamadın isen buraya nasıl sığdın ki?
-Bazen koca bir şehire dahi sığamayız evlat. Bunalır, daralırız. Çaresizliği iliklerimize kadar hissederiz. Bende hissettim evlat. Memet ile konuşmak nasip olmadı ama seninle yani torunum ile konuşuyorum. Bu bana çok iyi geldi.
-Ben senin torunun değilim ki.
-Nasıl yani,sen Memet’in oğlu değil misin?
-Beni yıllar önce anne ve babam yılkıya bırakıp gitmiş.
-O nasıl laf oğlum yılkıya atlar bırakılır.
-Bende bilmiyorum, bunca yıldır anlamadım. Kardeşlerim ve annem hep öyle söyledi. Beni tek seven babam idi. Yıllar önce babam beni ağılın önünde bulmuş. Beni alıp bana bir isim vermiş. Tüm kasabalı buna karşı çıkmış ama o onları ve sözlerini hiç umursamadan beni eve götürmüş. Annem Hatçe ve kardeşlerim beni o günden itibaren hiç sevmediler. Babam ise benim üstüme titrer beni çok sever idi. Kardeşlerim yılkı atı diye benimle dalga geçerlerdi. O yüzden yılkıya bırakıldım diyorum. Babam öldüğü gün Hatçe annemde beni ikinci kez yılkıya gönderdi.