Mümtaz dedenin Memo’nun sözlerinden sonra dili tutulmuş olacak ki uzun süre konuşamadı.
-Konuyu değiştirerek oğlum yaprak dalından sıkıldı sonbahar bahane derler bu söze katılıyor musun?
Memo biraz düşündükten sonra; Bence yaprak asla sıkılmaz. Kim bilir belki de ağacın sırf kendini yenilemesi için yaprak kendini feda ediyordu. Bence bu büyük bir fedakarlık.
-Peki ikinci soru geliyor hazırlan, biraz düşündükten sonra; insanlar yıldızlar kayınca dilek tutuyorlar. Sende tutar mısın?
-Ben dilek tutmam Mümtaz dede.
-Neden evlat?
-Çünkü yıldızlar intihar ediyor onların arkasından nasıl dilek tutabilirim ki?
Mümtaz dedenin, bu sözler çok hoşuna gitmişti.
-Oğlum cevapların gerçekten harika, her biri orijinal. Düşünce yapını sevdim. Memet seni oğlu saydı ise benim de oğlum sayılırsın. Benimle yaşamak ister misin?
***
Memo ve Mümtaz dede birlikte yaşamaya başlayalı günler olmuştu. Memo, Mümtaz dededen öyle güzel şeyler öğreniyordu ki her öğrendiği bilgi karşısında şaşkınlığını gizleyemiyordu. Mümtaz dedenin o küçük kulübesinin içinde 3127 cilt kitap vardı. Eline bir kitabı alınca saatlerce okuyordu, sanki dünya ile arasına bir set çekiyordu. Ne açlığı ne susuzluğu aklına gelmiyordu. Eline bir kalem alıyor parmakları arasında itinayla çevirerek bir ritim tutturuyordu. Güzel bir cümle görünce gözleri ışıldıyor sonra hemen altını dümdüz bir şekilde çiziyor hatta bazılarına yıldız koyuyordu. Memo’da zamanla onu taklit etmeye başlamıştı. O da eline kalemini almadan kitabın başına oturmuyordu. Bu şekilde günler hızla geçiyordu. Memo öğretmeni tarafından kendisine verilen kitapları okuyup babası Memet ile kitap üzerine tartışırdı. Şu anda okuduğu kitapları ise bir çoğunu daha önce hiç görmemişti. Her gün okuduğu sayfa sayısı onunla birlikte bilgisi de artış gösteriyordu. Özellikle felsefi kitaplar onun ayrı bir ilgisini çekiyor, Mümtaz dede ile birlikte felsefi konular üzerine sohbet ediyorlardı. Yine bir kitap sonrası, Mümtaz dede, gözlüğünü usulca çıkartarak kitabı masanın üzerine bıraktı.
-Eeee nasıl gidiyor kitap okumaları, sevdin mi elinde ki kitabı?
-Evet Mümtaz dede sevdim.
- O zaman seninle bir konu üzerine sohbet edelim,ister misin?
- Tabi isterim ,konu nedir?
-Konu şu; Sence gelenek nedir?
- Bence geçmişten günümüze aktarılarak gelen alışkanlıklardır.
Güzel, peki görenek nedir?
Bence geçmişten günümüze aktarılarak gelen alışkanlıklardır.
Gelenek ve görenek kelimelerini aynı şekilde tanımladın . Sence ikisi aynı şeyler midir?
Bence .... Bence...
Bizler ezelden beri atalarımızdan görerek yapıp uyguladığımız şeylere görenek diyebiliriz. Ezelden beri yaptığımız ve saygın tuttuğumuz ayrıca belli bir oranda yaptırım gücü bulunan şeylere gelenek diyebiliriz.
Peki söyle bakalım sence gelenekler sürdürülmeli mi?
Evet bence sürdürülmeli.
Yani hepsi sürdürülmeli diyorsun evlat öyle mi?
Aslında bazı gelenekleri pek sevmiyorum. Yani hoşuma gitmiyor, akıllıca bulmuyorum. O gelenekleri sürdürmek doğru mu bilmiyorum.
Mesela?
Mesela... Akşam tırnak kesilmez, sındı ile bir şeyler yapılmaz. Geçmişte ışık olmadığı için bence insanlar böyle bir şey söylemiş. Çünkü kendi imkanlarıyla yaktıkları mumlar tam olarak evi ışıtamadığı için insanlar bir yerlerine zarar gelmemesi için bunu söylemiştir. Şuan bunu uygulamak ne kadar doğrudur ki? Şuan evlerimizde ışık var?
Bunlar batıl inançlarımız evlat.
Batıl inanç mı?
Evet batıl inanç. Genellikle bilginin yetersiz olduğu yerde batıl inançlar kendine yer edinir. Bilgisizlikten doğar yani .
-Kasabada ki kadınlar bu gibi şeylere çok fazla inanıyordu. Erkeklerden daha çok kadınlar da gördüm bunu.
Evet maalesef evlat öyle.
Peki neden?
Çünkü geçmişten günümüze kız çocuklarının eğitim hakkı elinden alınmış. Kız çocukları erken yaşta evlendirilmiş. Kız çocuğu okumaz olarak inanılmış ve uygulanmış.
Kız ve erkek arasında geleneğinde nasıl bir fark var ki , yani kızlar neden böyle geriye atılmış?
Maalesef kızlar ev işi yapar olarak görmüşler. Haaa bir de kızları okumaz olarak görmüşler ama erkekleri de pek okutmamışlar yani.
Erkekleri okula gönderiyorlar demiştin Mümtaz dede.
Erkekleri de ilk okul veya orta okul bitinceye kadar göndermişler. Seninle şu kasabaları çıkıp bir bir gezsek lise veya üniversite mezunu kaç insan bulabiliriz ki acaba?
Yani eğitim kelimesini de geçmişten beri yanlış anlamışız öyle mi?
Evet oğul maalesef.
Onlar sohbet ederken biri kulübenin kapısında ki tokmağı hafifçe vurdu. Biraz sonra içeri giren yaşlı bir amca idi. Çok uzun bir süre sohbetten sonra kulübeden ayrıldı.
Mümtaz dede ,bu amca kim? Neden bu kadar huzursuzdu?
Evlat gelenek dedik ya işte o da o geleneğin kurbanlarından.
Nasıl yani?
Evlat anlattığına göre 10 yıl önce kızı bir erkeğe aşık olmuş. Çocuk gelip gidip istemiş ama Musa vermemiş. Sonunda kızı o çocukla birlikte kaçmış. Tabi tüm kasaba onları konuşmaya başlamış. Her karşılaştığı kişi namusunu temizle diyormuş. Bu nasıl bir namus algısı anlamadım evlat.
Sonra ne olmuş?
Musa , arayıp bulmuş. Onları öldürmek isterken kızı ve oğlan uçurumdan kendini aşağıya bırakmış. Musa , o an hiç birsey yapamamış. O an yanında olan kasabadan bir kaç kişi elinde ki silahı hemen saklamış. Kendileri intihar etti diye tüm kasaba ifade vermiş. Musa ,hapis yatmaktan kurtulmuş kurtulmasına ama onun en büyük hapsi olan kendini ve kendinden içini unutmuş. İç muhakemesi onu rahat bırakmamış yıllardır. Onunla üç yıl önce yine aynı uçurumun yanında buldum. Ağlamaktan bitkin düşmüş vücudu onu taşımakta zorlanıyordu. Buraya taşıdım ve tedavi ettim. Toparlayınca evine gitti, sık sık yanıma gelir. O da tek başına yaşıyor. Eşi Fatma hanım da kızının ölümünden sonra kalp krizi geçirerek hayatını kaybetmiş. O ise o koca pişmanlığı ile yaşamaya çalışıyor.Ama bazı pişmanlıkların telafisi olmuyor. Tıpkı benim pişmanlığım gibi evlat, bir daha asla evladımı göremeyeceğim. Gözlerinin içine bakarak beni affet pişmanım diyemeyeceğim.