29. HER ŞEY SENİN İÇİN...

1540 Kelimeler
BARIŞ'IN AĞZINDAN... "Bugün boşanıyoruz!" Dik dursa da başım, yıkılıyordu adeta içim... Asiye'ye şimdilik boşanacağımızı söylemek zorundaydım. Herkesin bu yalana inanması lazımdı. Eğer inanmazlarsa dışarıya karşı da gerçekçi olmazdı. Dolan gözlerine inat dik durdum... Büzülen dudaklarına rağmen güçlü kaldım... "Haklısın. Madem sonumuz yok, o zaman baştan kopsun..." dedi, yıkıldım. Böyle mi düşünüyordun sahiden? Boşanmaya bu kadar çabuk mu razı gelecektin? Düğün yapma hayaliyle ayak bastığım topraklarımda parçalarımı kaybediyordum. Her adımım bana yalnızca acı katıyordu. "Dünden razısın!" dedim. "Dünden razı olan senmişsin. Ayrıca bu evlilik zaten anlaşma üzerine yapıldı. Sen, baban istediği, ben de Rasim amca istediği için... Öyle ya da böyle... Bitecek olan bir işi uzatmamak daha iyi bence." Aldın kalbimi o küçük ellerinin arasına, paramparça ettin Asiye. Sakin dedim, sessiz dedim, laf çevirmiyor dedim ama sen, beni çevirdin... "İyi! O zaman yan odaya geç, güzelce dinlen! Sabah imamı çağıracağım." Böyle bilmesi gerekiyordu. Aslında onsuz yaptığımı söyleyip nikahı bozduğumu sanacaktı ama asla yapmayacaktım, asla! Aklımda planımı kurmuştum. Şimdilik herkesin boşandığımızı sanması lazımdı, Asiye bile... Ağzını açmadı. Yanımdan geçip giderken yüzüme vuran rüzgarıyla yollara savruldum, yönümü kaybettim. Ah be Karadenizli! Yaktın beni, yaktın bizi... Aşığım diye gezindiğim onca yılı çöp ettin gözümde. Bi hırs, inat uğruna peşinden sürüklendiğim sevda ateşimi küle çevirdin ama o küllerin arasına sakladığın kendi kalbinle yeniden harladın ateşimi... Odaya dönüp baktım. Tutar dal kalmamıştı. Elimde mi sanıyorsunuz? Sizde karınızın yamacına sokulmuş bir şerefsiz görseydiniz aynı tepkiyi vermez miydiniz? Belki de daha fazlasını yapardınız... ... Ben de fazla kalmadım o odada. Asiye'yi gizliden kontrol ettikten sonra aşağı kata indim ve sabaha kadar planı kafamda iyice netleştirdim. Elvan kenarda duracaktı. Onun hesabını herkesinkini kestikten sonra verecektim. Varsın şimdilik salak yerine koysun beni, elbet hesaplaşma günü gelecek... *** Gün aydığında hocayı kaptım geldim hemen. Kerem beni vazgeçirmeye çalışıyordu fakat taviz vermiyordum. Dediğim gibi, kimse bilmeyecekti durumu, hoca hariç. Ona başımıza gelenleri anlatıp yardımını istedim, o da edeceğini söyledi. Şimdilik saat 9'a geliyordu ve hocayla birlikte Asiye'nin uyanmasını bekliyorduk. Gerekli açıklamayı kendisi yapacaktı çünkü benim söylemem risk taşıyordu. Akrep 10'un üstündeyken merdivenlerden gelen terlik tıkırtılarıyla gerildim. Acaba ne tepkisi verecekti? İlk önce zarif ayakları, ardından güzel yüzü gözüktü. Sabahın erken saatlerine göre çok özenli giyindiğini inkâr edemezdim. Kendine bakmayı, kişisel temizliği çok seviyordu, belli. "Barış?" dedi yanımdaki hocayı görünce. Aşağı indi, yanımıza geldi. Durumu anlasa da beyni ona oyun oynamak istiyordu. "Ne oluyor burda?" "Gece konuştuğumuz konu..." dedim. Konuşmak hiç böylesine zor olmamıştı benim için. Heleki gözlerindeki hüznü net olarak görüyorken... Yumruğunu sıktı. "Keşke sabah ezanından sonra getirseydin! Bu kadar çok boşanmak istediğini bilmiyordum." Ve söz hocadaydı. Asıl darbeyi o vuracak, ben de üstüne toprak atacaktım... Özür dilerim Asiye... "Siz... Zaten boşanmışsınız kızım." dedi hoca. Sinirli hâline alışık olmadığım bu güzel kadın eski saf, masum ifadesine geri büründü. "Barış bu sabah yanıma geldi, durumu anlattı. Nikahınız bozulmuştur kızım." "İyi de neden ki?" Ağladığını görürsem ağlatırdım. Yapma, yapma Asiye... "Eşin yüzüne karşı üç kez boş ol demiş kızım." Dememiştim, diyemezdim de. Demek istemediğim için getirmiştim ya zaten hocayı. Korkuyordum yanlışlıkla düşer diye. Korkuyordum karım olmaktan çıkar, başkasına yâr olur diye. Ve korkuyordum sevdiği adama varır diye... "Nasıl olur hocam? Barış bana öyle bir şey demedi ki!" dedi. İnanmak istemiyordu... Yutkundum, acımı içime gömdüm... "Dün gece söyledim Asiye. Sen... Anlamadın herhalde ama söyledim. Hem..." Kelimeler ağzımdan dökülürken can çekişiyordu. Her kelimemde çakırlarını buğulaştıran yaşlarla ayakta durmam zor hâle geliyordu. "Sabaha boşanacağımızı söylemiştim, neden şaşırdın? Sadece olayı anlatınca hoca gerçeği söyledi o kadar. Yani evliliğimiz bitti." Sahte bir bitti demek bile bu kadar zor olduysa, kim bilir gerçeği canımı nasıl yakardı... "Peki." Dudaklarından dökülen tek kelimeydi. Bu mu? Başka hiçbir şey demeyecek miydi? Öperken hissettiğim kalp atışlarının karşılığı bu muydu? Ellerini önünde bağladı ve sınıra kadar gelen gözyaşlarını geriye yolladı. İçimde fırtınalar koparken dışarı yalnızca güneş saçmak ciğerimi hançer darbeleriyle delik deşik ediyordu. İyi ki... İyiki bir anlık delilikle boşanmaya karar vermemiştim yoksa asıl yıkılan ben olurdum. "Bu kadar mı?" dedim yutkunarak. Hoca baktı biz konuşuyoruz, usulca ayrıldı evden. Annem de zaten dün gece biz yukarıda konuşurken gitmiş, sadece ikimiz kalmıştık bu koca evde. Ev kocamandı ama birleşmek için can atan kalbim küçücüktü... "Sadece peki mi yani Asiye?" Bekledi, bir süre gözlerimin içine baktı. Sanki çakırlarından anlamamı istiyordu içindeki kasırgaları. Acaba sahiden o da üzgün müydü yoksa böyle pat diye bittiği için miydi kırgınlığı? "Daha ne diyim ki Barış? Ben... Belki bir umut..." dedi ve sustu. Belki bir umut ne? Ne saklıyordu dilinin altında? Niye cümlesini tamam etmek yerine başını her zamanki gibi yere eğerek sükutu tercih etti? Bu suskunluğu beni bazen deli ediyordu. "Ne? Bir umut ne Asiye?" dedim. Güzel gözlerini, gözlerime her sabitlediğinde vücudum sarsılıyordu. "Boşver..." dedi dudaklarında beliren buruk tebessümle. "Ne önemi var ki? Ne de olsa bitti..." Arkasını döndüğünde kolundan tuttum. "Sana soru sordum Asiye!" dedim. İçim içimi kemiriyordu. Yüreğimin delicesine istediği o cevabı duymam lazımdı. İlk koluna ardından yüzüme baktı. "Önemi yok dedim ya Barış. Şimdi müsade edersen yukarı çıkıp hazırlık yapacağım." Düşmanın darbesi böylesine yakmadı canımı. Al eline silahı, vur alnımdan be Karadenizli... Sen de rahat et, ben de edeyim, bitsin bu işkence, son bulsun çektiğim eziyet... "Ne.... Hazırlığı?" dedim. "Boşandık ya Barış! Seninle kalamam artık." Böyle olacağını bile bile giriştiğim iş, sanki ilk kez öğreniyormuşum gibi sarstı beni. Yine arkasını döndüğünde kolundan iyice kavradım. "Az bekle de saat geçsin, anamla konuşayım. Aileme açıklama yapmamı bekleyebilirsin herhalde." Kolunu sert bir hareketle kurtardı benden. "Beklemek zorunda değilim. Öyle boşarken bana sormadıysan, ilerisinde de benden yardım bekleme! Nasıl bozduysan öyle düzelt!" Tahminimden fazla zorluyordu beni tavırları. Sürekli hatırlatma yapıyordum gerçek değil, bir oyun diye ama olmuyordu. Asiye'nin sakin yanını o keçi inadı kesinlikle kapatıyordu. Az söz dinle, biraz huyuma git sanki ne olacak? Koştu, doğrudan odasına çıktı. Aklımı yitirmeden bitse şu iş! Koltuğa oturup düşünmeye çalıştım ama olmuyordu. Kısa bir süre devam edecek olan boşanma yalanımızda Asiye'yi kandırmak hoşuma gitmiyordu fakat yapmak zorundaydım. Yoksa kimse inanmaz, içerideki düşman bilgi sızdırırdı. 5 dakika... 10 dakika... Henüz ses yoktu karımdan. Taa ki terlik seslerini tekrar duyana kadar... Kafamı merdivenlere çevirmemle gördüğüm bavul beni çıldırttı. Hiç söz dinlemiyordu, hiç! Hiddetle kalktım ayağa. "Bu ne saçmalık!" dedim. Duymadı, duymamazlıktan geldi. Kendinden ağır olan bavulu aşağı indirip kapıya adımladığında hızla kestim önünü. Kalbim delicesine çarpıyordu. Elindeki bavula uzandım. "Ver şunu bana!" dedim. Kafasını kaldırdı, öfkeli gözlerle baktı bana. "Çekilir misin önümden?" "Asiye şunu bana ver!" Bavulu ben çektim, o çekti, o çekti, ben çektim... Çıkış kapısı olmayan eve benziyordu aramızdaki inat. İkimize de kaçacak yol sunmuyordu. "Vermicem! Şimdi önümden çekilir misin?" "Asiye!" "Ya ne ne?" dedi sonunda bavulu bırakarak. Ardından önüme itti "Al!" dedi. "Al al! Bunu mu istiyorsun, al! Sen de kalsın! Şimdi izninle gideceğim." "Bekle dedim sana!" dedim dişlerimi sıkarak. Sinirden kuduruyordum. "Sana ev ayarlıyorum, bekle!" Herhalde karımı o Cihan'ın da içinde bulunduğu eve geri gönderecek kadar aklımı kaybetmemiştim. "Ne evi, anlamadım?" dedi hesap sorarcasına. "Gidecek yerin yok, ev ayarlayacağım." "Gidecek yerim var." dedi. "Çok merak ediyorum, neresiymiş o gidecek olduğun yer?" "Rasim-..." Kolunu tuttum yeniden. "Sakın!" dedim. "Sakın o cümleni tamamlama Asiye!" Bir adım attı bana ve aramızdaki mesafeyi indirdi. Kısık sesiyle "Ne olurmuş tamamlarsam?" dedi. Gözlerim dudaklarına kaydı tekrar. Çölde kalmış bedevi misali susuyordum ama dudaklarına... Bağımlılık yapmıştı bedenimde, ruhumda... "Dediğimi yap!" dedim. Öfkemi bile alıp götürüyordu duruşu. "Madem boşandık, o zaman bana karışmaya hakkın yok. İstediğim yerde kalırım." "KALAMAZSIN ASİYE! BENİM KARIM, O CİHAN'IN YANINDA KALAMAZ!" "Eski karım demek istedin herhalde." Benim aksime çok sakin konuşuyordu. Ben ne kadar bağırıyorsam o, o kadar naifti. "Diyeceğimi dedim!" Biraz daha yaklaştı. Bilerek mi yapıyordu? Sırf bana işkence çektirmek için... "Ben de diyeceğimi dedim. İster Rasim amcaya giderim ister başka bir yere... Seni hiç alakadar etmez!" Kolunu çekti benden ve yanımdaki bavulu aldı eline. Her adımında benden uzaklaşıyor, sanki Cihan'a koşuyordu. Müsade edemezdim. Heleki Cihan'da boş değilmiş gibi gözükürken asla müsade edemezdim. Tam kapının önündeyken arkasına döndü ve bana baktı. Gözünden akan yaşların süslediği yüzü dikkatimi çeken ilk yeriydi. Ağlıyordu... Burnunu yukarı çekti. "Ama en çok da canımı yakan neydi biliyor musun?" dedi. "Ben, bize bir şans vermiştim içimde. Her şeyi birlikte aşarız diye düşünmüştüm fakat sen..." dedi hem ağlayıp hem de konuşarak. "Sen benden sıkıldın. Beni korumaktan, bana kol kanat gerip sahip çıkmaktan yoruldun. Oysa bu belayı başıma dolayan sendin Barış. Benim bırakmam gereken yerde sen bıraktın beni." Cümleler mermi olur muydu? Bunlar mermiden beterdi. Her biri kalbime giriyor, ruhumun çıkışına yol açıyordu. Bize şans vermiş kendi içinde. Acaba mı diye düşündüğüm karım, Cihan'dan vazgeçip bize bir şans vermiş... Ah be Asiye... Ben, seni korumaktan nasıl sıkılırım? Her şeyi senin için yaparken... Tüm riskleri senin için alırken nasıl yorulayım bu gözlerden? Tek bir gülüşün uğruna canımı dahi vermeye hazırken nasıl düşünebildin bunları? "Yapma Asiye..." Adım atmamla elini "Dur!" işaretinde havaya kaldırdı. "Sakın gelme! Kendimi hiç bu kadar kullanılmış hissetmedim. Tamam, evliliğimiz bir oyundan ibaretti ama birbirimize verdiğimiz süre belirliydi. Sen beklemedin, belki de bekleyemedin. Bu durumda Rasim amcaya karşı rezil olacağımı bildiğin hâlde düşünmeden kendi kendine bozdun nikâhı. Keşke... Keşke seni hiç tanımasaydım. Çok acımasızsın. Kendinden başka hiç kimseyi düşünmüyorsun." Yapma! Vurma beni kalbimden sözlerinle, yaralama! Tekrar bir araya geldiğimizde birbir yüzümüze bakacak yüzümüz olsun Asiye, yapma... Bavulunu tuttu, burnunu yukarı çekti. Ve beni vurmayan, direk öldüren o cümleyi söyledi. "Şimdi sende herkes gibisin. Bir daha karşıma çıkma! Boşanma davasını da en kısa zamanda açacağım merak etme!" Kimileri de sözleriyle yaralar insanları... "Hâlâ benim karımsın!" diyemedim. Belki öğrenince bana kızacaksın ama her şey senin iyiliğin için çakır gözlü, her şey senin iyiliğin için...
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE