Ceylan, kendini yatağın başlığına yaslamış dizlerini göğsüne çekmiş ve kollarını dizlerine sarmış öylce karşıya bakıyordu. Yanaklarından süzülen yaşlar yanağından süzülüyor çenesinden dizine damlıyordu. Dağhan, yatağın kıyısına oturmuş iç çamaşırını giymiş halde başı önde duruyordu.
Sonunda sesini bulan kadın “Özür dilerim. Çok özür dilerim.” derken ses tonu kısık ve titrekti.
Dağhan ona bakıp “Ne için özür diliyorusun?” derken sesi ifadesizdi.
“Bu kadar yaralı olduğum için.”
Yüzünü dizlerine gömerken “Hala yaşadığım ve sana da bunu yaşattığım için özür dilerim. Her şeye pişman ettiğim için özür dilerim. Bunu bile yapamayacak kadar acınası olduğum için özür diler-” demişti ki bir anda kolundan tutulduğu gibi sıcak göğsüne kapatıldı. Sıkıca sarılan adam saçlarını okşarken “Bir daha özür dilemeyeceksin. Hele bu saydıkların için asla. Duydun mu beni Ceylan bir daha asla dudaklarından özür lafını duymayacağım. Yoksa inan bana bu kadar sakin kalmam.” derken gözlerindeki ateş bakanı yok edecek cinstendi. Dakikalarca kadını kucağında bir bebeği tutar gibi tuttu. Sıkıca sardı. Kısık ve sakin bir ses tonu ile onu nasıl sevdiğini anlattı durdu. Önce göğsünde hıçkırıklarla ağlayan kadın sonrasında derin iç çekişlerle uykuya daldı. Solukları tek düze bir hal alıp bedeni az da olsa gevşediğinde yatağa yatırdı ve üzerine ince bir yorgan örttü. Ardından bir eşofman bir de alelade tişört alıp sırtına geçirdi ve salona indi. İçki dolabından bir şişe çıkardı. Camın önünde oturup sigarasını içerken kadehe doldurduğu sıvıyı şöyle bir salladı ve başına dikti.
İkinci kadehi çoktan bitmiş üç tane de zehir gibi sigara içmişti. Kendi kendine “Ne yaşattılar sana böyle? Nasıl yaktılar canını aklım almıyor. Ulan, erkeğim diyen kadına bunu yapar mı? Siktiğimin piçi seni gebertmeliydim. Kemik parçanı bile bulamamalılardı. Ya da ona yaşattığın her şeyi sana yaşatmalarını sağlamalıydım.” derken üst kattan bir kırılma sesi geldi. Elindeki kadehin düşmesi umurunda değildi. Koşarak çıktığı merdivenlerin sonunda “Dokunma, Allah aşkına istemiyorum yapma.” diye yalvaran kadının sesiyle kanı dondu bir kez daha ve lanet etti ona bu hayatı yaşatanlara.
Odaya girdiğinde gördüğü şeyle nefesi kesildi. Üzerine örttüğü yorganı kendine siper eden kadın gözleri kapalı bir şekilde yatağın yan tarafında komodinin dibinde çırpınıyor düşen ve kırılan gece lambasını bile uyanmasına yetmemişti. Kırıkların canını yakmasından korktuğu için yanına koşup çırpınmasını es geçerek kucağına aldığı gibi yatağa yatırdı.
Nefesi kesilmeye başlayan kadın sadece “Yapma” diye mırıldanmaya başladı. Yanağını okşayan adam “Uyan güzelim. Ceylan hadi yavrum aç gözünü. Kimse sana bir şey yapmayacak.” diyerek kulağına eğilmiş konuşuyordu. Kadının önce hareketleri yavaşladı. Ardından gözlerini usulca açtığında yaşlar yanaklarını ıslatıyordu. Baş ucunda göğsüne sığındığı adamı gördüğünde alt dudağı titrerken “Bırak beni. Ben seni yorarım. Benden olmaz artık. Sana bir faydam olmaz. Aldığım nefes bile ziyan benim.” dediğinde elini ağzına kapayan adam kaşlarını çattı.
“Sus. Kurban olayım sus. Dediklerinin hiç birini duymuyorum. İşit beni Ceylan. Seni bırakmıyorum. Bu yaşadığın şeyi birlikte aşacağız anladın mı? Sikmişim seksini ilişkisini. Ben seninle sadece seks yapalım diye bir arada değilim. Seviyorum kadın seni hem de çok seviyorum. Şimdi gel önce bir duş al kendine gel. Sonra da üzerini giyin bu yatakta benle uyu. Sarılarak. Şefkatle. Ben korurum seni her kim rüyalarında sana cehennemi yaşatıyorsa.”
Ceylan dudaklarını birbirine bastırdı. Başını sallarken yorgun hissediyodu. Çok yorgundu hem de. Adam onu kucağına alıp duşa soktu. Bir bebeği yıkar gibi yıkadı. Saçlarını sevdi. İşleri bitince güzelce kuruladı ve odaya geçtiklerinde yeni açılmamış bir iç çamaşırı üstüne tişört verdi. Tabi atlet vermeyi de ihmal etmedi. Genelde kadın kullanıyordu. Kendi giysileri içinde onu görmek kalbindeki ateşin yönünü değiştirdi. Dağhan Murat Yasari bir kadın için gözünü kırpmadan katil olmayı göze aldı.
Saçlarını kurutup yanına uzandığında kolunu hafif hafif okşadı. Ona büyük aslan ile yaralı ceylanın masalını anlattı. Masalın sonunda ceylanı iyileştiren aslanın onu özgür bıraktığını söyleyen adamla uykulu kahvelerini çevirip yüzüne baktı.
“Sen beni bırakmaaycaksın değil mi?”
“Seni bırakacağıma ölürüm daha iyi. Zaten anca o zaman bırakmak zorunda kalırım başka türlüsü de olmaz. Hadi şimdi uyu. Sabah olmak üzere.”
Gözlerini kapayan kadın adamın tişörtünün yakasını sıkıca kavradı. Bu defa uyuduğunda daha sakin ve rahattı. Dağhan ise asla uyumadı. Saat sabah on gibi gözlerini yüzüne vuran kış güneşi ile aralayan kadın adamın koynundaydı. Yüzüne baktığında kızarmaya yüz tutmuş lacivertlerle onu izlediğini gördü.
“Günaydın. Sen uyumadın mı?”
“Günaydın güzelim. Uyursam kaçıracağım bir manzara vardı karşımda onu izlemek daha cazip geldi.”
Eğilip alnını öptü.
“Nasılsın? Kendini nasıl hissediyorsun?”
Bakışlarını kaçıran kadın “İyiyim” diyebildi.
“Bugün evde vakit geçirelim mi? Akşam üzeri dolaşmaya çıkarız.”
Adam kadının sözleri ile kahvelerine bakarken “Tamam” dedi sadece. İkisi de bir süre öylece yattı. Sonunda kalktıklarında üzerindeki kıyafetlerle aşağıya inen Ceylan mutfağa girdi. Sağı solu karıştırıp bir şeyler bakarken “Bende yardım edebilirim değil mi?” derken ona mutfak kapısından bakan adamla başını salladı.
İkili güzel bir kahvaltı hazırladı. Bildiği kadarıyla genç adama muhlama yapan Ceylan olmadı diye korkuyordu ama güzel yapmıştı. Kahvaltı sonrası salona geçtiler. Sabahki güneş kaybolmuş yağmur yağmaya başlamıştı. Şömineyi yakan Dağhan yere pufları koydu ve oturup kadını da yanına çağırdı. Televizyondan film açıp izlemeye başladılar. Oysa ikisi de filmden başka her şeyi düşünüyorlardı. Adam, sevdiği kadının yardıma ihtiyacı olduğunu biliyor görüyordu. Kadın ise adama hayatının en kötü gecesini yaşatmanın verdiği huzursuzluk ve pişmanlık hissi ile nefes almaya çalışıyordu.
Akşam üzerine kadar ikili evde vakit geçirdi. Bir ara telefonu çalan adam “Ben bir konuşup geleyim firmadan arıyorlar” değip üst kata çıktığında tek kalan kadın elini yumruk yapıp başına hafifçe vurdu.
“Aptal. Gerizekalı. Senden adam olmaz. Yaptığını beğendin mi? Ne olurdu o pisliği pislikleri hatırlamasan. Ne olurdu ya. Seviyorsun işte ondan başkası ile mi sevişeceksin salak. Teslim olsaydın ya. İlla gitsin mi istiyorsun. Senden bıksın erkeklik gururuna yediremesin seni terk etsin mi sitiyorsun söylesene. Kuş kadar beynin çalışmıyor. Olduysa oldu. Geçmişi unutsana.”
Şömine ateşine bakarken kendine saydırıp durdu. Adamı arayan İstanbul’daki korumalardan Ali’ydi. Yatak odasına girdiğinde kapıyı kapadı ve odanın balkonuna çıktı. Arkasını kontrol ederek konuştu.
“Söyle Ali.”
“Abi, bu Selim denen puşt hastaneden çıkıyormuş. Bir şey yapalım mı?”
Kaşları çatılan adam “Ben gelene kadar göz önünde olsun. Peşinden ayrılmayın. Dokunmayın ama tamamen kendi haline de bırakmayın.” deyip bekledi çünkü adamın bir şey daha diyeceği kesindi.
“Söyle Ali başka bir şey daha var belli ki.”
“Abi, Ceylan Hanım’ın oğlu burada pek de kendinde değil. Köşe başındaki keşlerden bir şeylere alışıyor belli ki. Sürekli dışarıda ve takıldığı tipler keşler ve tobacılar.”
Gözlerini kapayıp burun kemiğini sıkan adam ne diyeceğini düşündü. Bunu Ceylan’a dese önce oğlu için üzülüp duracak sonra da sen nereden öğrendin diye hesap soracaktı. İşin iki ucu da boklu değnekti. Soluğunu bırakırken “Çocuğun etrafını temizleyin. Belli etmeden bizden birileri ile takılsın. Haptır tozdur uzak tutun.” Dediğinde “Tamam abi.” Diyen Ali telefonu kapatırken oflayıp saçlarını karıştırdı. Eğer annesini seviyorsa ve hayatındaki merkez noktası yapıyorsa çocuğuna da el uzatmalı korumalıydı.
Ceylan, yine çenesini göğsüne çektiği dizlerine yaslamış öylece yanan ateşi izliyordu. Yorgun hissediyordu. Hayatı zordu ama birini alıp bunları yaşamak daha zor gelmeye başlamıştı. Kendinden çok sevdiği adama haksızlık olacak diye ruhu sürekli bağırıp duruyordu.
Yanına gelen adamla bakışlarını ateşten çektiğinde lacivert gözlerine derinlemesine baktı. Gece yaşananlardan sonra sanki bir şeyler değişmişti. Tam emin olamıyordu lakin değişen ve yeni yeni beliren duygunun adına acıma demek istemiyordu. Bunu derse kendi biterdi.
“Gel seninle sakin böyle sessiz bir yere gidelim. Açık alan olsun ama.”
Kaşlarını anlamak ister gibi kavislendiren kadın “Neden? Yani niye böyle bir yere ihtiyacımız var ki?” diye sordu.
“Çünkü güzel kadın ben sana araba sürmeyi öğreteceğim. Yıl başı gelmeden ehliyetini alırsın. Kurs bakarız. Ben birkaç ay buralardayım. Burası için de şube düşüncemiz var. Hoş öyle olmasa da seni bırakmam söz konusu olamaz. O yüzden yapalım işte. Seni direksiyon başında kendinden emin dururken görmek istiyorum.”
“Murat, ben yapamam ki yani çok zordur. Hem ehliyeti alsam bile arabam yok. Kullanmaya kullanmaya unuturum ki ben.”
“Yavrum, ben neredeyim?”
“Burada.”
“Eee sana kim dedi araban olmadığını. Benim olan ne varsa senin. İhtiyacın olduğunda ya da sadece kullanmak istediğinde alabileceğin bir araba şu an garajda duruyor. Hem benim iki aracım var. Biri İstanbul da duruyor. Onladı onu da getiririm buraya sen kullanırsın. O daha ufak işini de görür.”
Ceylan’ın kaşları kalktı ama sonrasında “Bunlar çok fazla Murat. Ben senden maddi olarak olmayan hiçbir şeyi almam. İş için bile yaptıklarımın karşılığını aldım biliyorsun.” Deyip ayaklandı. Yanından geçip gitmek istediğinde kolunu tutup kendine çektiğinde sırtı göğsüne yaslandı. Karnına kolunu saran adam yüzünü saçlarının arasına gömüp iç çekerken “İnan bana her anlamda her şeye o kadar çok hakkın var ki. Ben sana gerekirse kalbimi söküp vermekten bahsediyorum. Ceylan, yavrum bu hastalıklı gibi görünüyor ama ben sana felaket aşığım. Öyle böyle değil. Sikmişim parasını arabasını. Her şeyim senin. Bedenim, ruhum, aldığım nefes, bu ev, araba, aklına gelebilecek her şey. İnan bana sana feda edebileceklerimi duysan aklını kaçırırsın.” Diyor sesi boğuk ama tok çıkıyordu.
Ceylan baştan ayağa titredi. Öyle bir titremeydi ki bu adam bile farkına vardı. sertçe yutkunan kadın karnındaki elin üzerine ellerini koydu.
“Çok yaralıyım ama.”
“Sararım.”
“Acılarım korkularım her yanımda.”
“Hepsini kovarım. Ben varken korkunun yanında işi olamaz.”
“Ya bıkarsan?”
“O gün öldüğüm gün olur zaten merak etme. Sen benden bıkma da.”
“Bıkmam. Ama ya düştüğüm bu çukurdan çıkamazsam? Ölene kadar oraya mahkum olursam?”
“Yanına atlayıp seninle orada kalmayını siksinler.”
Genç kadın adamın kolları arasında dönüp gözlerine bakarken elini dudaklarının üzerine koydu. Avucunu öpen dudakla “Küfretme. Ağzın çok bozuk.” Derken tebessüm ediyordu.
“Düzeltsene.”
“Nasıl olacakmış o?”
Gözlerini kapayan adam ona doğru eğildi ve burnunun dibinde durup “Bilmem önce öpmeyi dene belki işe yarar” dediğinde kıkırdayan kadının ruh hali çok çabuk değişiyordu. Çoğu şeyi bilmese de bildiği bir şey vardı ki bu adam onu çok seviyordu.
Gözleri kapalı dudakları onun için hazır adama yaklaşırken hiç tereddüt etmeden “Seni seviyorum” diye fısıldadı ve öpmeye başladı. Adamın kaskatı kesilmesine karşın geri çekildiğinde lacivertler kocamandı.
“Sen az önce ne dedin?”
Dudaklarını aralayan kadın başını yana yatırıp gülümsedi.
“Ne dedim?”
“Az önce bir şey dedin. Tekrar etsene.”
Anında yanakları kızardı ama “Ha senin bahsettiğin şey seni seviyor olmam mı?” derken sesinde saf bir ton vardı. Dağhan nefesini tuttu.
“Allah adını verdim bir daha söyle.”
Uzanıp kollarına aldı. Göğsüne yasladığında ona alttan bakan kadın “Seni seviyorum lacivert adam.” Dedi. Gözlerine ithafen böyle demişti. Adamsa “Şu konuşan diline söylediğin her bir kelimene kurban olunur kadın.” Değip bu defa o öpmeye başladı. Öyle tutkulu öpüyordu ki Ceylan ona karşılık verirken her şeyden soyutlandı. Adamın alt dudağını dişleri arasında alıp hafifçe ısırdığında ağzına doğru inleyen Dağhan “Delirtme beni kadın duramam sonra” diye homurdandı.
Parmak uçlarında kalmaktan yorulan Ceylan iç çekti. Dudaklarını adamdan ayırdığında hissettiği şey farklıydı. Onun gözlerine bakınca korkmuyordu. Üzerine karabasan çökmüyordu. O an bir şey fark etti ve bunu denemek için “Bana kendini bırakır mısın?” diye sordu.
Genç adam “Ben zaten seninim yavrum sorman hata” değince “Otur” diye buyurgan bir ton kullandı kadın ve koltuğu işaret etti. Kaşlarını kaldıran adam kahvelerde gördüğü şeyle “Yavrum” dese de “Lütfen” diye rica edişi elini kolunu bağlıyordu. Koltuğa oturdu. Hemen önünde duran kadın ise “Eşofmanını çıkarır mısın?” dedi.
“Ceylan, yavrum bak yine kötü olacaksın.”
“Hayır. lütfen sadece benim istediklerimi yapar mısın? Bir şey denemeliyim.”
Dişlerini sıksa da kadına karşı koymadı. Eşofman altını çıkardı. Sonra tişörtünü. Sadece iç çamaşırı ile kaldığında eğilen kadın kendi çamaşırını çıkardı ama büyük tişört duruyordu. Adamın kucağına oturan kadın eğilip öpmeden önce mırıldanır gibi konuştu.
“Gözlerimi kapamama izin verme olur mu? Sadece gözlerinde asılı kalmak istiyorum.”
“Mecbur değilsin. Kötü olmanı istemiyorum.”
“Kötü olursam benden soğur musun? Uzaklaşır mısın?”
“Hayır tabiki de aklını mı kaçırdın?”
“O zaman izin ver.”
Aadam izin verdi. Kadın onu öptü. Boynuna göğsüne çenesine yanaklarına ve burnuna dudaklarını yavaş yavaş bastırdı. Beli hareket ederken ıslak kadınlığı adamın çamaşırının üzerinden erkekliğine baskı yapıyordu. Dağhan ise çenesini kilitlemiş aldığı sert solukları dışarı bırakıyordu.
Dakikalarca Ceylan’ın işkencesine maruz kaldı. Sonunda dizleri üzerinde biraz yükselen kadın nefes nefese adamın iç çamaşırını sıyırdı. Bileğini tutan Dağhan’a ise “Murat, bana izin ver. Bu defa korkmayacağım. Bu saçmalığın aramızda duvar olmasına izin vermeyeceğim. Seninle iyileşeceğim. Yaralarımı saracaksın. Korkularımı alıp ikimiz için de sorunu çözeceğiz.” Dediğinde adam ince bilekten elini çekti. hamle yapmayacaktı. Sert davranmayacak korkmaması için ne istiyorsa onu yapacaktı. Maksat sevişmek seks değildi. Farkına vardığı şey Ceylan’ın kendini bir şekilde aşmaya çalışmasıydı.
Genç kadının elleri sayesinde açığa çıkan erkeklik sert büyük ve dikkat çekiciydi. Bir süre sadece tenin tene değmesini sağladı. Gözlerini adamdan hiç çekmedi. İrisleri titrese de göz kapakları aldığı zevkle kapanmaya çalışsa da buna izin vermedi. Sonunda girişine yaslanan erkekliğin başının verdiği o garip hisle derince soluğunu aldı ve yine gözlerini adamın lacivertlerinden çekmeden usulca oturdu. Acelesiz. Telaşsız. Başta canı yanar gibi oldu çünkü yıllardır cinsel birliktelik yaşamamıştı. Lakin çok fazla ıslak olduğu için kayganlaşan erkeklik acıdan çok zevke yol açarken dudaklarını yaladı. Bedenini tamamen indirdiğinde ise nefesi kesildi. Büyük olması rahim duvarına yaslanmasına neden olmuştu.
Dağhan ise artık patlama noktasına gelmişti.
“Güzelim. Sen ne yaptın?”
“Şşşşt. İzin ver.”
Adam anlık gözlerini kapasa da hemen açıp kadına kilitlendi. Onun yüz ifadesinden durumu anlamaya çalıştı. Omuzlarına tutunan eller ondan kuvvet alırken kalçasını biraz kaldırdı ve yeniden kendini bıraktı. Erkekliği yarı kadar içinden çıkarıyor sonra yeniden alıyordu.
Dağhan ise kendini sıkmaktan kızarırken ellerini kadının kalçalarına koydu ve ona yardım etmeye başladı. Ata biner gibi olan bu pozisyon Ceylan için korkutucu değildi. Bunu hiç yaşamamıştı ve sevdiği adamı izlerken seks yapmak muhteşemdi.
Korkuları karşıdan bakıp bir adım atmak istediğinde tırnakları sevdiğinin omuzlarına geçiyor o an “Benimsin. Sadece benim. Seni benden kimse alamaz. Ahh yavrum öldürüyorsun beni.” Diyen Dağhan aklını dağıtıyordu. Salonu etin ete çarpma sesi sararken doruğa doğru çıkan kadın hareketlerini hızlandırdı.
İkisi de hazırdı. İkisi için de zirve yakındı. Dağhan için bu birleşme çok daha başkaydı. Çünkü hem aldığı zevki tarif edemiyordu hem onun korkmasından yine kötü olmasından koruyordu hem de kalbi göğüs kafesini acıtacak kadar hızlı atıyordu.
Sonunda gözleri kayarak kapanmak isterken “Bana bak güzelim. Gözlerimden gözlerini çekmeyeceksin” diye uyaran adamla kahveler lacivertlere tutundu. Bedenler kasıldı. Adamın içine akmasını ılık sıvıdan hissederken kendi de kasılıp duruyor onu sağıyordu. Saniyeler dakikalara evrildi. Nefesi zor çıkarken başını Dağhan’ın boyun girintisine yerleştirdi ve bekledi. Çok değişikti. Farklıydı. Evlenmiş kocası ile de seks yapmıştı ama bu çok öte bir durumdu. Canı yanmamıştı. Kötü davranılmamıştı. Sevildiğini iliklerine hissederken onunla bir bütün olmuştu.
Mantıklı yanı “Şu adamı eski piçle kıyaslamayı bırak. Selim Murat’ın sıçtığı bok olamaz.” Derken ona hak verdi. Geçmiş yoktu. Onun için şimdi ve sonrası vardı. Dağhan ise hem rahat hem de mutluydu. Kadını ile bütün olmuştu. Geceki gibi bir durum yaşanmamış keyifle rahatlamışlardı. Dudaklarını yaladığında “İyi misin?” diye sordu. Bilmek istiyordu. Kedi gibi biraz daha sırnaşan kadın ise gülümsedi. Mayışmıştı. Sanki bedenindeki tüm yük bir anda gitmişti.
“İyiyim. Çok iyiyim hem de.”
Başını öpen adam hala yarı sert aletini kadının içinden çıkarmak istedi ama huysuz mırıltıları duyunca kımıldamadı.
“Biraz daha böyle kalsak olmaz mı?”
“Kalalım yavrum hiç sorun değil.”
Göğsündeki parmağı ile daireler çizen kadının sıcak nefesi tenine değdikçe, aldığı her nefeste kokusu genzine doldukça, sıcak bedeni teninde hüküm sürdükçe dakikalar önce boşalan Dağhan’ın erkekliği yeniden sertleşmeye başladı. Bunu hisseden Ceylan ise kımıldandı. İçi bir hoş olmuştu. Durumu fark eden adam ise koltuktan kadınla birlikte kalktı. Hala içindeydi. Her adımında içinde biraz gidip geliyordu. Odaya çıkıp banyoya girdiklerinde kabinde suyu açıp altında beklediler. Dağhan’ı öpücüklere boğan Ceylan ise yeniden istediğini belli edercesine kadınlığını sıkıyor kasıyor başını geri atıp inliyordu.
Duş keyfi uzun sürdü. Yorgunca yeniden yatağa uzandıklarında kadın resmen adamın üzerinde uykuya daldı. Zaman ise onlar için hızlı akmaya devam ediyordu.