ASLI’DAN…
Bazen öyle zor anlar olur ki insan bir yerde durup öylece yaşadıklarına bakarken neyin ne şekilde ve nasıl atlatılması gerektiğini hesap etmeyi düşünür ya hani bende aynı şeyi yapıyordum. Oturduğum uçurumun kıyısında hayatımın gittiği yönleri hesap etmeye neresinden tutarsam elimde kalmaz diyerek rota belirlemeye çalışıyordum.
Meydanda olanlardan sonra Yavuz’un yüzüne bakıp sadece “Ha siktir lan” demiş arkamı dönüp gitmiştim. Onca zaman benim işittiğim laflara karşın kendi duyduklarının devede kulak bile olmadığını anlaması gerekiyordu. Ben dayandıysam onun da çenesini kapayıp kıçının üzerine oturması lazımdı. Diğer türlü daha fazla laf veriyordu konuşmayı kendine hak gören göteleklerin ağzına ve bu beni çileden çıkarıyordu.
Biraz daha rüzgarın üzerime esmesine izin verdim. Günler geçiyordu. Yaz geçmiş sonbahar ben buradayım diyordu. Buraların her günü ayrı çetindi elbette ama çok geçmeden sonbahar yağmurları başlayacak dallar yapraklarını dökecek ve soğuk havalar ağırlığını koyacaktı.
Cebimdeki telefonum titrediğinde iç çektim. Bir süre kimse ile görüşmek konuşmak istemiyordum. Bu nedenle bakmadım. Ama titreme devam etti. Biri ısrarla önce arıyor sonra da mesaj atıyordu. Dakikalar geçti. Baktım olacak gibi değil telefonu çıkarıp arayan kişiye sövmek için ekrana bakmadan cevaplamıştım ki az biraz cırlak bir ses “O telefonu açmayacaksan neden taşıyorsun yanında ya!” dedi.
Allah şahit yüzüm buruşup telefonu uzaklaştırırken dudaklarımda beliren tek şey hafif bir tebessümdü. Çünkü beni arayan kişi bir süredir Hopa da olmayan çatlak arkadaşım Elif’ti.
Saydırmasını telefonu yine biraz uzakta tutarak dinledim. İki yıl önce gitmişti. Üniversiteyi bitirmiş çizimleri sayesinde İstanbul da iyi bir şirkette gemi mühendisi olarak işe başlamıştı. Aslında gitmezdi ama işte oralar karışıktı.
Sonunda nefesi kesilmiş olacak ki duraksadı. O an bu an diyerek “Elooom nasılsın? Hayırsız sıfatsız, şükürsüz, umarsız şerefsiz neden aramadın lan. Ben aradığımda da o telefonun ya meşgul ya da ulaşılamıyordu. Paralarım kızım seni” saydırdığımda yutkunma sesi işittim. Doğru yoldaydım. Bizde böyleydi. Deli deliyi görünce sopasını saklıyordu.
“Tamam kızım ya saydırma valla utandım şu an.”
“Ha utandın yani. Ulan siz benim başıma bela mısınız amına koyim. Biri gider beş sene gelmez. Biri gider iki sene de iki kere yüzünü göremem. Canıma kastınız ne ulan.”
“Hop dedik laz kızı orada duracaksın. Beni o zihniyetsiz tihniyetsiz, basurlu prostatlı, götelek ruhsuz köpekle eş değer de tutamazsın. Ayrıca ne bok yemeye gelmiş geri ki.”
Aslı iç çekti. Gözleri dalgaları izlerken mırıldandı.
“Kızını ailesinin yanına getirmiş. Ha bir de neden gittiğini acıkmaya.”
Galiba bir şey içiyordu çünkü dediklerimden sonra uzun bir boğulma ve sonrasında öksürük krizini dinlerken bakışlarım donuklaştı. Biraz olsun nefes almış olacak ki “Neyini neyini?” diye tekrar etti.
“Kızını” dedim ruhsuz çıkması için zorladığım sesimle.
“Kızı?”
“Evet Elo kızı. Aslım.”
“Aslım?”
“Evet Elo Aslım.”
“What the f**k!”
Yüzüm buruşurken “Küfretme lan.” Desem de “En azından Türkçe küfret.” Diye ekledim.
Göz devirdiğini adım gibi biliyordum.
“Ya Aslı, siktir et şimdi küfrün dilini de duyduklarımın doğru olduğuna inanmak istemiyorum ben ya.”
“Ne tesadüf ki bende öyle ama gerçek. Hatta Asiye neneme inme indi. Ben sinir krizi geçirdim. Avucumda bardak kırdım. Elimdeki sargılar yeni çıktı. Babamın evine geçtim. İnanmazsın ama sinir krizi geçirdiğim gecenin devamında onun kızını avuttum koynumda uyuttum. Geçen gün de meydan da Harun bana salça olunca kafa göz daldı. Bir de millete efelendi ki sorma gitsin.”
Bir dizi küfrü daha gözlerimi dalgalardan çekmeden dinledim.
“Yok aga bu iş böyle olmayacak. Ben geliyorum oraya ve o göteleğin hakkında birlikte geliyoruz. Ya utanmaza bak bir de kızının adını Aslım koymuş. Maymun götü suratlı.”
Anlık duraksadı. Ardından bana “Kız ben böyle diyorum ama dünya ahiret abimdir kendisi baya yakışıklıydı. Çarpılmayız dimi.” Derken istemsiz güldüm. En zor zamanlarımda bana delilikleri ile iyi gelen kişiydi Elif. Babası yüzünden fazla bir sosyal çevresi olmaz benle bile babamın babasıyla konuşması sonrası iletişimi olurdu. Okul bitip iş hayatını istediği bir dönem de inatla evleneceksin diretmelerine karşın cv yolladığı bir şirket onu kabul etmişti. Kaçar gibi gittiğinde burada babasının çıkardığı olayları izlemiş ona bildirmiştim. Lakin son bir yıldır babası gitmiş ve geri gelmemişti. Annesi zaten kahrından çok öncesinde vefat edince akbaba akrabalar hariç kimsesi kalmadı.
Şimdi döneceğim diyordu. Bu içime biraz kuşku tohumu ekmişti.
“Elif, bir sorun mu var? Sen, orada iyi misin?”
Sıkıntılı bir soluk bıraktı. Sesindeki o neşe ve delilik sıyrılmıştı. Ciddi ve bunalıma elverişliydi. Hangimizin değildi ki.
“Şimdi laz kızı olay şu ki; çalıştığım şirketin müdür kafayı bana taktı. Baya iş artık takibe tacize kadar ulaştı. İki kez karakolluk olduk. Kafasında şişe falan kırdım. İki aya yakındır işten ayrıldım başka yerlere başvuru yaptım ama herifin eli kolu uzun. Engel oluyor. Normalde kaçmaz savaşırdım bilirsin ama korkuyorum. Tek başınayım ve adam tehlikeli olmaya başladı.”
Duyduklarım kaşlarımın çatılmasına neden oldu. Lanet olsun ki ikimiz de hayatlarımızdaki kötü durumlarla o kadar boğulmuştuk ki birbirimizi göremez olmuştuk. Sesim az öncesine göre netti.
“Elif, evi eşyayı siktir et. İlk işin şu an küçük bir valiz hazırla ve çık gel. Bende kalırsın. Ötesini ayarlarız bir şekilde. Ama orada daha fazla kalma.”
Hafif kıkırtılı ses tek kaşımı kaldırmama yetti.
“Ah benim güzel kalpli laz kızım. Şu an uçağa binmek için alana gidiyorum. Birkaç saate sendeyim. Hayrına şu gülütünden yapsana.”
Ayağa nasıl kalktığımı bilemedim. Gözlerimdeki sevinç bir süredir ilk kez gerçekti.
“Deli misin lan sen insan şimdi mi haber eder. Allah iyi etsin emi.”
“Etsin güzellik etsin. Hadi şimdi ineceğim ben. Daha fazla tutmayayım seni de eve geçip gülütümü yap.”
Vedalaşıp telefonu kapadığımda sevinmiştim. Çünkü insan tek olunca yükü sırtlanma gücü kalmıyormuş. Elif, benim çınar ağacımdı. Hemen uçurum kıyısından uzaklaşıp arabaya bindiğimde yola çıktım. Aklıma gelen şeyle hemen Çetin abiyi aradım. ondan bir şey istemem doğru değildi ama Elif için yapardım.
Üçüncü çalışında açtı. Bu huyunu seviyordum. İki eli kanda olsa o telefon açılıyordu hep.
“Abi nasılsın?”
“İyiyim bacım sen nasılsın?”
“Yani, iyi olmaya çalışıyorum diyelim.”
“Duydum bacım olanları da ne diyeyim bilmiyorum.”
“Boş ver abi. Artık bir şey denmemesi daha iyi bence. He ben seni neden rahatsız ettim onu atlıyordum.”
“Estağfurullah kız ne rahatsızlığı. Söyle bakayım.”
Yola dikkat ederken “Şey, benim arkadaşım Elif vardı hazırlarsın. Gemi mühendisi olmuş çalışmak için şehir dışına çıkmıştı.” Dediğimde bir süre ses gelmedi ama ardından “Hatırladım” diyen adamla devam ettim.
“Heh, işte o geri Hopa’ya geliyor. Benimle kalacak. İş konusunda da biraz zorlanacağını düşünüyorum. Senin Sürmene’deki tersane ile bağlantın vardı bildiğim kadarıyla. İş için bir çıtlatsan bir şeyler belki ihtiyaçları vardır.”
O da biliyordu normal şartlarda böyle bir isteğimin olmayacağını ama anlamıştı durumun sıkıntılı yönlerini ve onun için “Ben hallederim bacım sen merak etme.” Dedi. Ona teşekkür edip telefonu kapatacakken “Bacım benim senden bir ricam var” dediğinde şaşırmamıştım. Diyeceğini biliyordum.
“Akşam uğrarım abi.” Dedim direkt. Nefesini bırakırken “Eyvallah kız” demesi beni güldürmüştü. Çok zorlanıyordu bana bu tür şeyleri söylerken. Özellikle de Yavuz geldiğinden bu yana daha bir sıkıntı yaşıyordu. Asiye nene beni yanında istiyordu. Ben yokken zor yemek yediğini hatta ilaçlarını almak istemediğini söylemişti Hayriye anne. Özellikle evden ayrılığımı duyduğunda çok ağlamış. Bunu bilmek, her şeyin farkında olmak beni yaralıyordu. Lakin elimden bir şey gelmezdi. Onunla aynı evde yaşayamazdım.
Eve girmeden önce marketten malzemeleri aldım. deli kız başında onca sıkıntı vardı ama aklı fikri gülütteydi. Sonunda ise fırının kapağını kapadığımda işim bitmişti. Hızlıca bir çorba ve yanına mantarlı tavuk sote ile pilav da yapınca yemek olayımız çözülmüştü. Saati kontrol ettiğimde fazla kalmadığını fark ettim. Gülütün pişme zamanlarına doğru arardı geldim diye.
Üzerime sinen yemek kokusu yüzünden gittim ve kıyafetimi değiştirdim. Artık akşamları serin olduğu için triko diz altımda biten uzun elbise türü bordo renk bir kazak giydim. Fırının bitme zili ufak bir dink ederken eş zamanlı telefonumun çalmasıyla işimi çabuk hallettim. Pişen Gülüt’ü fırından çıkardım. Ardından Elif’in aramasını cevapladığımda bana taksiye bindiğini gelmeme gerek olmadığını söylediğinde biraz kızsam da sonuç değişmiyordu.
Yarım saat belki de kırk dakika sonra kapının önünde basılan korna ile koşarak kapıyı açtım. Bagajdan valizleri indiren adamı bekliyordu. Sonunda taksici gittiğinde ikimiz birbirimize baktık. Gelmişti. Buralardaki tek ve samimi arkadaşım şu an karşımdaydı. En zor anlarımdan birini yaşarken onun varlığı resmen can simidi gibiydi.
Öyle sıkı sarıldık ki ikimiz de nefes almayı anlık unuttuk. Göz yaşlarımız ise çoktan birbirimizin omuzlarını ıslatıyordu. Valizleri içeri alıp eve girdiğimiz de salona geçtik. Üzerindeki inci kot ceketini çıkarıp kenara koyan kız derince soluk aldı. Yüzünde gülümseme belirirken “Kızım sen var ya efsanesin efsane” derken yeniden sarıldı. Ona karşılık verdiğimde rahatlamıştım da. Anlattıklarından sonra orada kalması içime sinmezdi.
Hemen ona gösterdiğim odaya yerleşti ve üzerini değiştirip geldi. Yemeğimi yerken sohbet ediyor ayrı kaldığımız dönemde olanları anlatıyorduk. Sohbet esnasında konu Yavuz’a geldiğinde masadaki gerginlik elle tutulur biçimdeydi.
“Aslı, ne yapmayı düşünüyorsun? Yani evet deli gibi kızgınsın kırgınsın haklısında ona asla lafım yok. Lakin hiç dinlemediğini söylüyorsun. Bu ileride aklında acaba dinlese miydim diye düşünce uyandırmayacak mı?”
Sözlerinde haklıydı. Yine de Yavuz’u dinlemeyi kendime içimde var olan ve bana acı veren aşkıma haksızlık gibi geliyordu. Kızı ile gelmişti. Ona karşı içimde var olan o ufacık kırıntıyı da resmen cehennem ateşinde yakmıştı. Gözlerimi arkadaşımın ela gözlerine diktiğimde sesimdeki çaresizlik ve inat elle tutulur cinstendi.
“Elif, neyini dinleyeyim Allah aşkına sen söyle. Adam beni düğün gecemin sabahında terk etti. Beş koca yıl ortalarda yoktu. Sonra bir gün yanında kızı ile çıkıp geldi. Düşünebiliyor musun? Kızı. Ben o çocuğu parkta gördüm. Düştü yardım ettim. Aptal gibi gitmeseydi bizim de bu kıza benzer çocuğumuz olur muydu diye. Benim onunla olan hayallerimi resmen başka kadın yaşamış. Kim bilir bugün yarın o kadını da getirmeyeceği ne malum. Bana acıdığı için şu an bir şeyler yapma peşinde ama ya sonra. O kıçı kırık Harun bile neler dedi meydanda.”
Göz deviren arkadaşım suratını buruşturdu.
“Ay o göt de yani uzanamadığı ciğere mundar diyor. Yıllar geçti hala kuyruk acısı geçmedi. Seni Yavuz abiye kaptırdı ya ondan ne dediğini bilmiyor. Hem ben senin Yavuz abiye olan sevdanı biliyorum ve şu an canının nasıl yandığını da tahmin edebiliyorum.”
“Öyle işte düşün ki ona kadar lafım edilir oldu. Zaten yıllardır milletle ayrı çenesi ile ayrı uğraşıyordum. Şimdi hepten dedikodu malzemesi oldum. Hayır bir de efeleniyor paşamız sanki hakkı varmış gibi. Bazen diyorum keşke sevmeseydim. Keşke ilk gittiğinde babama durumu izah etsem de boşansaydım. En fazla babamdan sonra çeker giderdim buralardan ama bu kadar ayaklar altına alınmazdı kalbim de onurum da.”
Elif bunu duyduğu an gözlerini büyüttü.
“Kız yeminle yolarım seni. O göteleğin ettiğine bakıp bir de gidecek miydin? Sakın diyeyim bak aman ha.”
Beni güldürmüştü. Bu ihtimal bile onu korkutuyordu. Yemek bittiğinde aklıma yine Asiye nene geldi. Yanına gitmem gerekiyordu. Mecbur değildim ama nankörlük de yapmak istemiyordum. Sonuçta o da Hayriye anne de bana öz annemden daha fazla sahip çıkmış sevmişti.
Ocağa geçmiş ikimize kahve pişiren arkadaşıma baktığımda yorgunluk seviyesini ölçüyordum. Göz ucu ona baktığımı fark etmiş olacak ki kalçasını sallayıp “Nasıl kasa ama güzel değil mi? Biliyorum sende benim kasaya hayransın” dediği an öyle bir kahkaha attım ki ev inledi. Benle o da gülerken dakikalar geçiyordu. Sonunda biraz su içip kendimize geldiğimiz de kahveler hazırdı.
Yanıma oturduğunda kolunu dürttüm.
“Kız, çok yorgun musun birkaç saatliğine Asiye nenenin yanına gitsek. Seni çok zorlar mı?”
Kahvesinden içerken omuz silkti.
“Yok kız ne zorlayacak, gidip geliriz. Hem bende görmüş olurum bir geçmiş olsun derim. Bir de kızma ama ben şu ufaklığı merak ettim. onu da görürüm.”
Elbette merak ederdi. Aslım merak edilecek bir çocuktu. Çok güzel tam bir cimcimeydi. Bir an düşününce onun benim kızım olmasını çok isterdim. Birlikte uyuyup uyandığımız anne kız mutfakta kek kurabiye yaptığımız, oyunlar oynadığımız anlarımız olurdu. Ben anneliği Asiye nene ve Hayriye anneden görmüştüm ama ona güzel anne olurdum. Doğrusunu yapardım hep. Tabi her şey böyle olmamış olsaydı.
Fazla oyalanmadan Elif’in giyinmesini bekledim. Bende üzerime uzun örme bir hırka alıp çantamı da alarak evden çıktım. Yol boyunca sohbetimiz devam etti. Patronundan bahsetti. Nasıl bir göt olduğundan ve narsist tavırlarından tiksinti ile söz ediyordu. Bende bilenmiştim o ite çünkü bir kadına ya da kıza sırf kimsesi yok ya da sadece dişi bir varlık diye bunca şey yapmayı kendinde hak görüyordu.
Evin önüne geldiğimiz de arabayı durdurdum. Hemen Yavuz’un arabasının arkasındaydık. Birkaç saniye derin soluklar alıp arabadan indim. Kapıya geldiğimiz de içeriden “Aslım koşma halacım. Kız dursana. Ay nefesim kesildi” diyen Ayşe’nin sesi geliyordu. Elif kaşlarını kaldırmış “Halacım?” derken omuz silktim. Sonuçta o bir çocuktu ve kimse ona kin besleyemezdi.
“Boşver” dediğimde soluğumu bıraktım. zili çaldığımda Hatice abla açtı. Bizi görünce sevinen kadın buruk bir tebessümle sıkıca sarılırken merdivenleri küçük ayakları ile inen Aslım beni gördüğü an “Aslı gelmiş” diye uzatarak bağırdı. Peşinden inen Yavuz ise “Kızım dur düşeceksin” dese de bakışları bana dönmüştü.
Onu umursamadan bana koşan kıza kucak açtım. Merhamet her zaman en masuma gösterilmeliydi. Babamdan öyle öğrenmiştim. Kucağıma atlayan kıza sarılıp onu yukarı kaldırırken kıkırdıyordu.
“Aslı abla hoş geldin.”
“Hoş buldum canım. Nasılsın bakalım?”
“İyiyim ama sıkılıyorum. Oyun oynuyordum sende oynasana benle.”
Yanağını okşayıp “Şimdi fazla zamanım yok ama sonra gelirim oynarız tamam mı?” dediğimde dudak bükse de başını salladı. Elif dikkatini çekmiş olacak ki “O kim?” dediğinde salona doğru yürüyorduk.
“Bu ablanın adı Elif. Benim çok yakın bir arkadaşım.”
“Ya öyle mi? Sende hoş geldin Elif abla. Ben Aslım.”
Bakışlarım Elif’e döndüğünde onun bakışları hemen çaprazımızdaki Yavuz ile Aslı arasında gidip geliyordu. Tek kaşı havalanmıştı. Huyu hiç değişmemişti. O tek kaş kalktıysa eğer kesin laf sokacaktı. Öyle de oldu.
“Demek Aslım. Bak sen. Aslı ablanla isimleriniz ne kadar da benziyor canım. Oldukça ironik değil mi?”
Kucağımdaki kız bir şey anlamamıştı ama hafifçe öksürüp Elif’e bakan Yavuz gerekli işareti almıştı. Diğerleri ile selamlaşırken Yavuz kızına “Aslım, uyku saati geldi kızım” dediğinde mızıldanan kız boynuma sarıldı.
“Uyumicam baba. Aslı ablamla oturcam” diye inat ederken sevimli isyanı içimi ısıtmıştı. Anlaşılan benim müdahale etmem gerekiyordu. Yavuz bir şey demeden önce ben “Asım, canım benim fazla zamanım yok Asiye neneye bakıp gideceğim. O nedenle sen uyumaya git saatini kaçırma. Gün içinde geldiğimde oynarız sonra. Hatta sana boyama kitabı getiririm birlikte boyarız olur mu?” deyip kızın cevabını bekledim.
Küçük ağzı ile önce esnedi. Ardından bayılmaya başlayan gözlerle bana bakarken “Olur abla.” Dedikten sonra yanağımı öpüp geri çekildi. Ben de gayri ihtiyari onun başını öperken hissettiğim sıcaklıkla duraksadım. Kaşlarım çatılmıştı çünkü küçük kızın başındaki sıcaklık normalden fazlaydı.
Yeniden öptüğümde Elif bana bakıp başını ne oldu der gibi salladı. Yavuz’a gözlerimi değdirmeden önce Hayriye anneye dönüp “Ateşi var. Gece ara ara kontrol edin. Hava değişimi çocuğu çarpmış olabilir” dedim. O an Yavuz dibimde bitmiş kızının başına elini koymuştu. O an herkes bir ayaklanmış merak edip küçük kıza bakıyordu.
Daha fazla bu ana şahit olmak istemedim. Sonuçta Aslım onların kızı ve torunuydu. Ben arada sadece fazlalıktım. Mecburen Yavuz’a bakıp “Bir acile götürsen iyi olur. Gece sorun yaşarsanız çocukta sizde perişan olursunuz” der demez çocuğunu ona verdim. Ardından “Biz Asiye neneye bakalım” diyerek odasına geçtik. Elif’i ardımdan sürüklemiştim resmen çünkü orada daha fazla kalmak istememiştim.