Ofisteki ilk günüm. Ama içim paramparça. Dün gece babam başka bir hastaneye taşındı. Şimdi hem onun için endişeleniyorum hem de Aras’ın yanında çalışmaya başlıyorum.
Sabah erkenden binaya vardım. Girişte güvenlik beni tanıdı:
“Elif Hanım, hoş geldiniz. Aras Bey sizi bekliyor.”
Asansörle çıkarken aynadaki yansımama baktım. Gözlerim uykusuz, yüzüm solgun. Ama kendime telkin vermekten başka çarem yoktu:
“Bu iş senin kurtuluşun Elif. Sakin ol.”
Ofis katına çıktığımda modern, devasa bir alanla karşılaştım. Çalışanlar koşturuyor, herkes ciddi bakışlarla bana bakıyordu.
Bir süre ne yapacağımı bilemeden etrafta dolanırken Aras geldi.
“Elif… burada bekliyordum seni.”
Takım elbisesi yine mükemmel, yüzü ciddi.
“Geç kaldın.” dedi sertçe.
“Asansör… doluydu.” dedim utangaçça.
Dosyaları elimden aldı, hızlıca inceleyip geri verdi.
“Bugün işlerin çok. Sana birkaç kişiyle tanışmanı isteyeceğim. Ama dikkatli olman lazım.”
Tam o sırada ofisin giriş kapısından biri içeri girdi. Simsiyah takım elbisesi, yüzünde ukala bir gülümseme. Üstünde lüks bir marka kokusu. Yanında iki adam daha var. Gözleri direkt bana kaydı.
“Elif Hanım, değil mi? Ben Mert Aksoy.”
Elimi öyle bir sıktı ki elim acıdı. Aras’ın bakışları o an buz kesti. Mert’in elinden elimizi çekerken dudaklarını sıktı.
“Sen burada ne işin var Mert?” diye sordu Aras.
Mert kayıtsızca gülümsedi.
“Şirketimi temsilen geldim. Ufak bir işbirliği teklifiyle…”
Aras, Mert’in üstüne yürüyemedi. Çünkü etrafta çalışanlar vardı. Ama gözlerinden alev çıkıyordu.
“Görüşmeyi toplantı odasında yaparız.” dedi dişlerinin arasından.
Mert bana döndü:
“Sen de gelir misin Elif Hanım? Sonuçta Aras Bey’in asistanı sayılırsınız artık.”
Ne diyeceğimi bilemedim. Aras, Mert’i delip geçercesine baktı.
Toplantıya birlikte girdik. Mert sürekli bana laf atıyor, küçük sorular soruyordu. Aras’ın yumruğu masanın üzerinde sıkılıydı.
Bir ara Mert hafif eğilip kulağıma fısıldadı:
“Bu kadar tatlı ve yetenekli birini Aras’ın eline bırakmak yazık. Eminim benim şirketimde çok daha iyi yerlerde olursun.”
Aras anında öfkeyle ayağa kalktı:
“Bu toplantı bitmiştir.”
Mert gayet sakin gülümsedi:
“Senin zaafını keşfetmek hiç zor olmadı, Aras. Elif’e dikkat et. Ona fazla güvenme.”
Gözlerim kocaman açıldı. Ne demek istiyordu? Mert, dosyalarını toplayıp gitti.
Aras derin bir nefes aldı. Ellerini saçlarının arasından geçirdi.
“Elif… sana daha en başında söyledim. Bu iş sadece asistanlık değil. Seni kullanmaya çalışacaklar.”
Ben nefes alamıyordum. O sırada Aras’ı daha önce hiç görmediğim kadar kırılgan gördüm. Ama hemen toparlandı.
“Bu işte benimle misin?” diye sordu. Gözleri kehribar gibi parlıyordu.
Ben sadece başımı sallayabildim. O sırada Aras gözlerini benden kaçırdı. Sanki kendi içinde hâlâ başka savaşlar vardı.
Ve o an anladım. Bu iş sadece bir iş değildi. Bu bir savaşın ortasıydı…