7. Bölüm
Oturduğu bar taburesinde sıkıntıyla iç çekerek "Sadece bir ay kaldı."diyen genç adam elindeki telefondan da Aydan'a "iyi geceler." mesajı yollamayı da alışkanlık olarak görüyordu. Kevin birasını yudumlarken arkadaşının ne yapmaya çalıştığını düşünmekten artık yorulduğunu hissetti.
"Ben anlamıyorum seni."Dedi bezgince.
"Neden?"dedi Alex hafif ama son derece karizma gülüşüyle.
"Bazen gerçekten senin aklını kaçırdığı düşünüyorum. Yani bu düşüncemde de oldukça ciddiyim."
"Bunu sana düşündüren ne?" Dedi Alex ve viskisini yudumladı.
"Nasıl düşünmem bir ay kaldığına seviniyor mu üzülüyor mu belirsizsin. Onu istemiyorsan vazgeç. Bu senin için büyütülecek bir sorun değil. Olamazda!"
Alex gözlerini kendini bir kaç masa ilerde süzen güzele dikerken başıyla selam verdi. Bu hareketi gören Kevin arkadaşının kendini duymadığını sandı ama yanıldığını "olmaması da gerekiyor değil mi? Ama sen geleli neredeyse dört ay oldu. Peki bende fark ettiğin başka bir değişim yok mu?"sözleriyle anladı.
Beyninde kopan fırtınaya inat "Sendeki değişimleri yazmaya kalsam 1000 sayfalık ansiklopedi olur."dedi kısaca.
"En son kimle seviştiğini unuttuğun oldu mu hiç?"
"Bu ne demek şimdi?"
"Ya da şöyle sorayım en son ne zaman kendinden geçercesine seviştin?" Diye sorarken Alex, arkadaşının gözlerinin içine bakıyordu. Aslında bu soruya verecek daha iyi bir cevabı vardı ama ;
"Kendinden geçercesine olmasa da geçen Cumartesi hiç tanımadığım biriyle seviştim." Diyerek geçiştirdi.
Alex gülümsedi aynı soruyu bana sorsana dedi ama Kevin daha ağzını açmadan "ben kimle ne zaman seviştiğimi hatırlamıyorum bile. Galiba on ay önce, yada bir yıl oldu. Kimdi neye benziyordu hiç hatırlamıyorum. Zevk aldım mı yoksa sadece almış gibi mi yaptım onu da hatırlamıyorum."diyerek kendi sorusuna cevap verdi. Bardağındaki içkiyi tek dikişle içerek boğazının yanma hissiyle kaplanmasının ardından "parmağıma bu kahrolası yüzüğü taktıktan sonra hayatım resmen sona erdi. Kadınlara bakmak eskisi kadar zevk vermez oldu. Her gün farklı bir güzeli tatmış olarak uyanmak hayallerimde dahi beni terk etti."diye devam etti.
"Yani?" Diye sordu arkadaşı, gözleri öfkeden kızarmış adama.
"Yanisi yok bu kahrolası metal parmağımdan çıkmadan eski yaşantıma dönemiyorum."
Kevin "Peki dönmeyi gerçekten istiyor musun?" Derken, elindeki boş bardağı sıktığı için boğumları beyazlaşmış ele uzanarak avucunu yumuşatıp önce bardağı tezgaha bıraktı. Sonrada yüzüğü çıkarıp kristal bardağın içine attı.
"Bak artık özgürsün. Yeter kendine ettiğin eziyet." Dedi ve ayaklandı. "Sabahtır başım ağrıyor bu gece erken yatıp dinlensem iyi olacak." Diyerek gitmek için yeltendiği sıra aklına gelen düşünceyi arkadaşına söylemekten çekinmedi.
"Unutmadan sabahki toplantıyı ben hallederim. Ve sende anın tadını çıkarmalısın, yarım saattir göğüslerinin büyüklüğü göstermeye çalışan sarışının istediğini ver ona dostum..." Dedi ve yüzünde pis bir sırıtış olsa da içini yakan bir yer vardı. Bir türlü unutamadığı bir güzel...
Alex gözleriyle barmenden bir kadeh daha içki isterdi. Barmen yeni bir bardağı boş bardağın yanına koyarak doldurmak istediğinde Alex barmenin içki şişesine uzandı ve yüzüğün olduğu bardağı doldurmasını sağladı. Barmen ne yapmaya çalıştığını önemsemedi. Sadece yıllardır tanıdığı saygın müşteriye gülümsemekle yetindi.
...
Kevin kaslı bedenine yapışan ve iri kollarını ortaya çıkartan beyaz tişörtünün altına dar lacivert pantolon giymiş, omzundan arkaya attığı acık mavi ceketini de tek eliyle tutarak seri şekilde merdivenlerden her gün yaptığı gibi çıktı. Asansör kullanmayı hiç sevmediği onu tanıyan herkes biliyordu artık.
"Günaydın bebeğim..." Dedi güzel sekreterin masasına poposunu yaslanıp otururken.
Anna "Size de günaydın efendim." Diye ciddiyetle karşılık verdi.
Kevin tüm neşesi ile kahkaha atarken "sabah sabah bu kadar ciddiyet sahibi olmayı nasıl başarıyorsun. Hiç anlamıyorum." Diye söylendi.
Anna sadece yutkundu ve içinden sabırlı olması gerektiğini tekrar ettikten sonra "Mr Alex toplantı salonunda sizi bekliyor. Görüşme yapacak diğer şirket toplantıyı bir saat önce almamızı talep ettiler. Mr Alex de kabul etti. Size bilgilendirme mesajı attım ama okumadınız sanırım." Dedi.
Kevin tek kaşını kaldırırken "hımm aksine okudum. Fakat ben senin beni görmek için gönderdiğini düşünmüştüm." Diye karşılık verdi.
Anna iri mavi gözlerini açarak "neden bunu yapacağım ki?" Dedi şaşkınlıkla.
"Bilmem belki bana olan hislerini söylemek istersin."
"Kevin lütfen saçma düşüncelerine son ver! Toplantı başlamak üzere istersen odaya geç!" dedi Anna ama utancından ona hitap şeklindeki -Kevin'in aksine -yakındığı anlamamış bu arada da yanaklarına hafif bir kırmızılık yerleşmişti.
Anna'nın bu haliyle mest olan adam "Anlamıyorum ya bu adamı. Ben ona keyfine bak, ikiz tepeleri yalayarak uyan diyorum, küçük dükümüz sabah sabah toplantı peşinde... Sence bu adamın nesi var Anna?" Diye kıza üsteledi.
Anna zaten Kevin'i gördüğü ilk anda içini ateş basmıştı. Şimdi karşısında şımarık hareketlerle kendini etkilemeye çalışıyor oluşuna daha ne kadar dayanacak durumda olduğunu tartarken kendini kasmaktan avuçlarının terlediği fark etti. Neyse ki tam zamanında çalan telefon imdadına yetişti.
"Tamam Mr Alex, kendisi burada- Kevin'in yumuşak kahverengi gözlerine dikti gözlerini- onu beklediğinizi haber ederim." Diyerek telefonu kapattığı sıra Kevin genç kızın çenesinden tuttu ve aylardır yapmak istediğini yaparak dudaklarını kısa ama etkili şekilde öptü. Sonrada göz kırptığı kızın ardından hafif bir ıslıkla ayrıldı.
Anna "Pis serseri. Kendini ne sanıyorsun sen..?" Diye inlese de Kevin çoktan gözden kaybolmuştu.
...
Bir ay sonra ( düğün günü)
Cihan Yavuz ve eşi Behiye hanım bir tanecik kızları için tüm dünyanın dikkatini çekecek büyüklükte bir düğün planlarken her şey sorunsuz gidiyordu. Sırf düğüne gelen misafirleri kendi otellerinin neredeyse tüm odalarını doldurmuşlardı. Yemek için en ünlü Fransız aşçıları, düğün pastası için İtalyan şefler ayarlanmış, ipek masa örtülerinin üzerini değişik ülkelerden getirtilen canlı çiçekler süslüyordu.
Hiçbir kusurun olmadığı salonu son kez inceleyen Behiye hanım kızı Aydan'ın yanına çıkarken Cihan Yavuz'da ses ekibinin son kontrollerini bu zamana bırakmalarına söylendi ve ellerini çabuk tutmalarını hatırlatıp, 'beklenmedik başka bir sorun var mı' diye etrafına göz atarken melekler kadar güzel bir kızla karşılaştılar. Kesinlikle kızı Aydan'ın misafiri olamazdı bu genç hanım. Çünkü Aydan'ın sayılı arkadaşlarının hepsini bilirdi. Damadı Alex'in misafiri olduğunu düşündü. Kızın büyük bir beğeniyle etrafına bakmasına gülümsedi. Siyahlar içindeki peri kızı, öyle tanıdık bir güzelliğe sahipti ki gözlerini almadan saatlerce izleye bilirdi. Sanki uzun yıllar önce tanıdığı biriydi bu kız ve sanki onu öyle çok özlemişti ki, ona bakarken içine dolan nedensiz huzurun tarifi yoktu.
İçindeki merakın çoğalmasıyla genç kıza yaklaştı. İngilizce "sorun olup olmadığını sorarken daha dikkatli baktığı gözlerle resmen yere çivilenmişti. Sanki biri Aydan'ın gözlerini çıkarmış bu küçük hanıma takmış gibiydi.
... Hale babasının kendisini İngiliz misafirlerden sanmasına gülümsedi. Ama ona mükemmel konuştuğu Türkçesiyle "Hayır efendim sorun yok. Ben medyadanım. Sadece mekanın güzelliğine hayran kaldım, farkında olmadan kendimi kaptırmışım. Özür dilerim bende yerime geçmek üzereydim."dedi ve babasının kendini izleyen gözleri önünde beraber geldiği arkadaşı John yanına ilerledi.
Cihan önünde ilerleyen kızdan gözlerini almakta zorluk çekiyordu. Onda kendini etkileyen bir tuhaflık vardı bunu hissediyordu. Çok iyi tanıdığı ama çıkaramadığı birine benzediğini düşündü, fakat Hale'nin Türkçe konuşması kafasını tamamen karıştırırken davetlilerin gelmeye başlaması, dikkatini başka yöne çekti. Alex'in sonunda kendini inandırdığı kabullenişle, az sonra resmen hayatını birleştireceği kadının hazırlığını yaptığı odanın kapısının önünde sıkıntıyla beklemeye devam ederken nihayet kapalı kapı açıldı. Beyazlar içindeki Aydan o kadar güzel görünüyordu ki. Gelinliğin uzun uğraş sonunda tam dört ayda hazırlanmış olmasına karşılaştığı manzarayla ' değmiş' diye düşündü. Güzel gelininin elini eline alarak öptü.
"Mükemmel olmuşsun."
Aydan çığlık çığlığa sarılmak istediği adama sadece "Teşekkür ederim." Diye bildi.
İki genç düğünlerinin yapılacağı salona doğru yürümeye başladıklarında Aydan aylardır beklediği bu güzel anın, içinde birkaç gün önceden yerleşen karamsarlığa yenilmemesi adına sıkıca tutunduğu kolundan güç alarak sakin kalmaya çalışıyordu. 'Sanki bir sorun olacak ve her şey bozulacak' duygusunun üzerini hep güzel düşüncelerle kapatmak istese de olmuyordu. O içine yerleşen sıkıntı her neyse nefes almasını dahi zorlaştıracak kadar güçlüydü.
...
Siyahlar içindeki genç kızda kalbindeki heyecanı en az gelin kadar iyi saklıyordu. Az sonra içeri gelen gelin ve damadın masalarına geçmesini izledi. Aydan'ın beyazlar içinde ne kadar güzel gözüktüğünün farkındaydı. İçinde küçük bir yer ona 'yapma' demesini bekledi. Ama yoktu. Yıllarını çalan herkesten öyle nefret ediyordu ki 'sakın yapma diye haykıran iç sesini' duyması mümkün değildi. Ve nikah memuru eline aldığı mikrofondan herkesi iki dilde selamlayıp nikaha geçeceği zaman Hale oturduğu yerden kalkarak nikah masasına doğru yola çıktı. Öyle ki kıyılacak nikahı bekleyen yüzlerce kişiden hiç ses çıkmadığı bir anda Hale'nin her attığı adımda topuklarının yankılanması, ortamın sessizliğini bozuyordu.
Gülümseyen ve oldukça sevimlilik yerleştirdiği yüz ifadesiyle kendine meraklı bakan nikah memuruna yaklaştı kulağına eğilerek "izniniz olursa nikâhtan önce bir duyuru yapmalıyım" dedi. Nikâh memuru şaşırsa da Hale adamın ellerinde duran mikrofonu alarak kendine merakla bakan kız kardeşine gülümsedi.
Aydan daha önce hiç görmediği bu kızın sevgili Alex'in eski bir sevgilisi olduğunu zannetti. Belki günlerdir kabuslarına sebep olan bu düşünce birazdan başına gelecekti. Derin bir nefes alarak soru soran gözlerle yanındaki Alex'se baktı.
Alex kendine bakan Aydan'ın ne demek istediğini anlamıştı ama bu sarışın güzelle bir ilişkisi olmadığına emindi. Aydan'ın bu hareketine kırılan onuruna rağmen ona bakışlarıyla tanımadığını söyledi.
Hale izlediği bu küçük olayla daha neşelenmişti. Ama gönlü sevgili kız kardeşinin fazla üzülmesine dayanamadı ve kendini merakla izleyen kalabalığa döndü.
"Öncelikle merhaba... Ben Hale Taylor ." Gözleri soyadını söylerken babasına döndüğünde Cihan Yavuz'un boynundaki kravatı gevşetme telaşına girmiş olmasına gülümserken "Yada tam adım Hale Taylor Yavuz olmalı... Cihan Yavuz ve Jessica Taylor'un aşk kaçamağının hiç tanınmayan ürünü..."
Behiye Yavuz, Hale'yi daha önce fark etmiş olsaydı kesinlikle onun Jes'in kızı olduğunu anlar ve bu küçük fahişeyi dünyanın diğer ucuna en kısa sürede postalardı. Sinirle genç kıza doğru yürürken 'kahretsin ki annesinin onu aldırdığını zannediyordu. Keşke o şarkıcı bozuntusu güvenmeyip zamanında küçük olan yılanın başını ezseydi.'düşünceleriyle yanına geldi ve Hale'nin yüzüne okkalı bir tokat attı.
Anlayanlar anlamayanlara anlatma telaşına girdiği için salonda büyük bir uğultu sesi dolanıyordu. Bu esnada Alex ve babası Marcos göz göze geldiler. Bu yaşanan Cihan Yavuz'un yükselen adına indirilmiş bir darbe olurken adının artık onunla anılması düzene soktuğu işleri tersine çevire bilirdi ve kesinlikle bunu kabul edemezdi. Evlenmeyi istemediğini her fırsatta söyleyen oğlu da böyle bir şansı bir daha asla yakalayamazdı. Başını sallayarak "masadan kalk" dedi. Alex kararsız kalmıştı. İnanamasa da aylardır boğazında hissettiği kelepçeden kurtulmak üzereydi. Gözü arkadaşı Kevin'e kaydığında diğerlerinin aksini söyleyen bir arkadaşı vardı karşısında. Ona "hayır orada kalmalısın" diyen bakışa rağmen yerinden kalkarak düğünü terk etti.
Arkasında art ardına yediği darbeden yıkılmış bir kalp bıraktığından habersiz nihayet özgürdü ve bir daha asla bu duruma düşmeyecekti...