"Aydan..!"
Genç kız, sesin ağabeyi Tayfun'dan geldiğini anladığında anda kendini nasılda Alex'se kaptırdığının farkına vardı. Yapıştığı dudaklardan hızla çekilirken aslında çok utanmış bir o kadar nefsine hakim olmayı beceremediği için kendine kızmıştı.
Tayfun'un içeride bir anda gözden kaybolan çifti aramaya çıktığında karşılaştığı görüntü hoş olmadığı kadar artık nişanlı çiftin mahremiydi farkındaydı, içini kaplayan sıkıntı olmasa onları görmezden gelerek kendini göstermekten kaçınırdı ama işte... İşte ters olan bir şey vardı. Kendisi 'galiba' biraz 'eski kafa'ydı. Daha önce kimsenin yan gözle dahi bakmasına izin vermediği kardeşini dünyaca çapkınlıkta ün yapmış bu adamın eline vermek hiç doğru gelmezken hemen kardeşinin onun etkisine girmesine de sinir olmuştu. Yeniden gür sesiyle "Gitmek isteyen davetliler sizi soruyor."diyerek aklına ilk gelen bahaneyi dile getirdi.
Aydan ağabeyine yakalanmanın verdiği utançla başını yere eğip onun yanına doğru ilerledi. Alex'se yaşadığı olayın komedi halini almasına biraz bozulsada yarım kalan öpüşmenin dudağında bıraktığı müthiş hisle müstakbel nişanlısı ve kayınbiraderinin arkasından yavaş adımlarla yürümeye başladı.
Tayfun sinirden sert attığı adımlarıyla gösterişli salona kolunda kardeşiyle girdikten birkaç adım sonra duraksadı ve kardeşi Aydan'a dönerek çenesinden tutup göz göze gelmelerini sağladı.
"Daha ilk dakikada kendini ona kaptırarak mı onu kendine bağlayacaksın? Sen bu kadar kolay bir kız olursan, o sersem seninle işi bittiği an gözünün yaşına bakmaz. Sana söylüyorum ne iş anlaşması nede başka bir şey onu yanında tutmana yetmez... Belki anlamıyorsun beni ama ben sadece seni düşünüyorum."
"Ağabey çok özür diliyorum."
"Hayır benden özür dileyecek hiçbir şey yapmadın. Sakın dileme! Asıl ben suçluyum ama sen benim kardeşimsin senin üzülmen demek benim kahrolmam demek. Lütfen Aydan yolun çok başındasınız sadece biraz 'onu' tanı..."
"Haklısın!"diyen kardeşinin utanmaktan kırmızıya dönüşmüş yanaklarını fark eden Tayfun kendi yaptığının da doğru olmadığının bilincinde "Haklı olmam senin hayatına aniden müdahale etmeyi gerektirmiyor. Kendime hakim olamayıp seni zor durumda bıraktığım için asıl ben senden özür dilerim."diyerek ortamın sakinleşmesini sağladı. Şimdi Aydan biraz rahatlamıştı. Sevgiyle kollarını açıp Tayfun'a sarıldı.
"Biliyor musun ben çok şanslıyım senin gibi bir ağabeyim olduğu için."
Tayfun kollarının arasındaki güzel kızın saçlarına içten bir öpüçük kondurduktan sonra "Sende benim her şeyimsin küçük şeytan. Gerçi bu şeytan birazda aptal gibi mi ne? Adamı çarpayım derken kendini küle çevirecekti..." Dedi.
"Of artık düştük dilinize tövbeler olsun çıkmayız."diyen Aydan kıkırdıyordu.
"Tamam kapattım."
"Mümkünse açma bir daha."
"Sen açtırmazsan açmam merak etme."
"Aman Allah korusun kesinlikle açtırmam bundan sonra." Dediğinde Tayfun onu farkında olmadan piste doğru sürüklüyordu. Gözüyle işaret ettiği müzisyen slow müziğe geçince dans etmeye başladılar.
...
Ne olduğunu anlamayan Alex, iki kardeşin sohbet havasında dans etmeleri seyretmeye başladı. Elinde tutuğu içki bardağını tek dikişte midesine gönderirken, içine düştüğü bu durumdan bir an önce kurtulmanın yolunu düşünüyordu. Ama ağzının içindeki tat kesinlikle yudumladığı viski değildi. Çünkü ağzından boğazına, oradan da tüm bedenine yayılan tadın -Aydan'ın dudaklarının tadıydı bu-şuan damarlarında dolaştığını hissediyordu. Daha önce hissetmedi bir şeyi hissediyor oluşuna fazla takılmadan yoluna devam etmeliydi. Yinede Tayfun'un yaptığı ve yapmaya devam ettiği şey neydi anlamamıştı ama erkeklik gururu bundan hiç hoşlanmadı.
Sağ elinde parlayan beyaz altın yüzükle başparmağıyla bilinçsizce oynarken düşünceleri derinleşti. Sonuçta bir kızın peşinden koşan iki erkek değillerdi. Aydan'la taktıkları yüzük olmasa dahi onlar kardeşlerdi. Tayfun neyin peşindeydi..?
Aydan biten dansın sonunda Tayfun'un kolunda kendilerini beklediğini belli eden Alex'e doğru yavaş adımlarla ilerlediler.
Alex'se yüzüne yerleştirdiği tatlı (kesinlikle yapmacık olduğu belli olmayan) gülümsemesiyle Aydan'a doğru iki adım atarak durdu. Tayfun'un şaşkın bakışları arasında sanki balkonda hiç bir şey yalanmamış gibi selam vererek nişanlısının Tayfun'un kolunu tutan eline uzandı ve "Bir dansta ben istiyorum. Umarım senin için sorun olmaz, sonuçta bu gece ikimizin, değil mi?" Dediğinde
dans pistinin ortasına gelmişlerdi.
Aydan'ın muhteşem gülümsemesi yüzüne yayılırken Alex'in kendini sarmasıyla biraz önce Tayfun'a söylediği sözler buhar olup uçtu. Kim ne derse desin bu adamın etkisinden kurtulmak imkansızdı...
...
Nişan gecesi tahmininden çok daha fazla eğlenceli şekilde sona erdiğinde genç kız tüm gece dans ettiği kolların etkisinde öyle çok kalmıştı ki, yorgunluktan kıyafetlerini değiştirmeye vakit bulamadan yatağının üzerine kendini atarak uykuya daldığında dahi rüyasında Alex'le dans etmeye devam ediyordu.
...
Ertesi sabah kendinden beklemediği dinçlikle uyanmış saat 10'gibi kendini nişanlısının kapısında bulmuştu.
Yataktan yeni kalkan adamın sabah sabah fazlasıyla yakışıklı gözüktüğüne aldırış etmemeye çalışarak "Bisiklete binelim mi?" Dedi kapı önünde.
"Bu gün sana aidim. Sen ne dersen o..."diye karşılık verdi genç adam yüzünde çarpık bir gülümseme oluşmuştu.
" Tamam o zaman seni Büyük Ada'ya gidiyoruz."
...
Vapurla geldikleri adada önce piknik yapacakları yere yani Dil Burnu plajına yürüyerek geldiler. Ellerindeki ağırlıklardan kurtulmak için uygun bir aramaya başladıklarında Aydan elindeki küçük çantayı kastederek -sanki çok ağırmış gibi sadece yere sermek için küçük bir kilim vardı- "bu ağırlıkları yerleştirince bisiklet kiralarız sana adayı gezdiririm. Sormadım ama sen daha önce gelmiş miydin adaya?" Dedi.
"İstanbul'a bir kaç kez geldim ama buraya gelmemiştim."diyen Alex vapura bindiğinden itibaren merakla etrafı dikkatlice izlemeye başlamıştı.
"Buna sevindim bu güzel adayı sana anlatmak güzel olacak." Diyen Aydan'ın gözleri heyecan ve mutlulukla parlıyordu. ...
Son derece şık ve pahalı güneş gözlüklerini tepesine takıp etrafı inceleyen genç kız, kendilerine uygun bir yere bakınıyordu. Görünüşe göre en güzel yerler çoktan kapılmıştı. Alex'se minik burnunu havaya kaldırmış kibirli gözlerle etrafa bakan kıza gülümseyerek elinden tuttu ve sahile uzak ve sakin bir ağacın altına getirdi. Aydan burayı nasıl fark etmemiş olduğuna şaşkın olsa da hoşuna gittiği yere örtüyü serdi ve üzerine yerleşti. Alex'de içinde ne olduğunu bilmedi ağır piknik sepetinin gölgede kalacak şekilde ağacın altına bıraktıktan sonra Aydan'ın yanına uzandı. Yattığı yerden hoşlanmayan içinde yaramazlık isteğinin futbol turnuvası yaptığı başını yerden kaldırıp habersizce Aydan'ın dizleri üzerine koydu.
Genç kız beklemediği bu harekete şaşırsa da Alex'in kısa saçlarının arasına parmaklarını dolaştırmaktan hoşlanmıştı. Gözlerini kapayan genç adamında kaç gündür kendini terk etmeyen baş ağrısı hafiflemiş yerini tatlı duygulara bırakmıştı.
Aydan kucağında uyuyacak gibi duran Alex'in dudaklarına takılan gözlerine sinir olunca bakışlarını başka yere kaçırdı. Son moda spor ayakkabılarını inceledi bir süre sonra bacaklarını sıkıca saran acık renkteki kotuna bakıyordu ama kot bile kaslı bacaklarını gizleyemiyor düşünceleri kısa kollu gömleğinin açıkla bıraktığı kollarını görmesiyle yutkundu. Ve hafif sıyrılan gömleğinin altında çok az bir kısmı görünen göbeği. Tek bir gram yağ olmadığı belli olan karın kaslarının azıcık görüntüsü bile ateşlenmesine neden olmaya başladığında abisinin sözleri aklına geldi. "Of Alex buraya uyumaya gelmedik. Hadi ben çok acıktım önce kahvaltı yapalım sonra bisikletle adayı turlayacağız."diyerek içindeki duyguları belli etmeden biraz bastırmaya çalıştı.
...
Aydan Betül'ün özenle hazırladıklarını -titreyen elleriyle- çıkartıp servis bile edemiyor oluşuna sinir oldu. Eline aldığı cam saklama kabını havaya kaldırıp incelemeye başladığında Alex'de onu dikkatlice izliyordu.
Sonunda dayanamayan genç adam "ne yapmaya çalıştığını öğrene bilir miyim?" Diye isyan etti.
"Bunların üzerinde kapaklarını nasıl açacağımızı yazmaları gerekmiyor mu?"
Alex içinde tutamadığı gürültülü kahkahasını dışarı savrulurken yoldan geçenlerin dönüp tuhaf sesin nerden geldiklerini anlamak için kendilerine bakmasına neden olmuştu.
Biraz sakinleşen genç adam ince parmakların tuttuğu saklama kapını alıp yanlardaki açma yerlerini yukarı kaldırdı.
"Bak çokta zor değil sadece bu küçük şeyleri yukarı kaldırman yeterli"
Aydan biraz bozulmuştu yinede belli etmemeye çalışarak sepetin içinden ikinci bir kap çıkardı Alex'in yaptığı gibi yapmaya çalışsa da olmuyordu işte...
Alex, Aydan'ın girdiği savaşa son vermek adına daha çok kapın içindeki yiyeceklere acımıştı çünkü yeniden kızın eline uzanıp sakince kapağı açtı. Ve Aydan'ın yeni bir deneme yapmaması için piknik sepetindekileri özenle sofra örtüsünün üzerine yerleştirdi. Aydan ise genç adamın titizlikle sofrayı hazırlamasını izlemek yerine az önce girdiği savaşta kırılan tırnağı için üzülmekle meşguldü.
"Bu yiyeceklere uzak olsa da hepsi enfes görünüyor. Ve kokuları da muhteşem. Mümkünse bana nasıl yanı hangi sırayla yemem de yardımcı olur musun?" Diyen Alex'e ağzı açık bakan Aydan biraz önce geç adamın kahkahası gibi içinden gürültüyle çıkan kahkahaya engel olamayarak güldü.
"Alemsin inan Alex" genç Ada'mın önündeki servis tabağına uzandı kendininkinin üzerine koyarak ikisini bir tutup sepetin içine attı. "Biliyor musun babamla ne zaman piknikğe gitsek çatal ve servis tabağından kurtulur birlikte parmaklarımızı kullanarak karnımızı doyururduk. Tabi annem yanımızda yoksa o katiyen elle yememizden tiksinir."diyerek yaprak sarmasına uzandı, bir tane incecik sarılmış yapraktan alıp ağzına attı sonrada hafif yağlanan parmak ucunu yaladı. Bak böyle istediğini istediğin şekilde yiye bilirsin. Tabi tiksinmiyorsan." Diyerek yeni bir tane sarmayı ağzına atacağı sıra Alex bileğinden tutarak sarmayı genç kızın parmaklarının arasından ağzıyla aldı. Ama geç kızın bileğini bırakmamıştı. Aydan'ın hızlanan kalp atışlarını fark etmeden zarif, ince parmağı ağzına alarak yaladı.
"Hımm harika bence bu şekilde yemekler daha lezzetli oluyormuş."
Aydan utanırken elini hızlıca geri çekti. " Evet piknikte böyle yemeyi seviyorum."dedi ama genç adamın yaptığıyla adeta tıkanmıştı. Kendini zorlayıp bir kaç patates ve köfteyi midesine indirdi. Ama bir daha çok sevse de yaprak sarmasına dokunamadı. ...
Bisikletle, Yangın Tepesi'ndeki Adakule'ye gelerek enfes manzaralı Ada'nın tamamını izlediler. Alex bu anın hatıraları taşıyan onlarca resim çekti. Resimlerin çoğunda Aydan'ın zarif bedeni vardı. Bazen özellikle şımarık poz verirken bazılarında da manzarayı izlediği habersiz anlar.
Yokuştan aşağı, bisikletle hızla inen çift girdikleri iddiayı kazanmaya çabalarken birlikte gerçekten harika zaman geçirdiklerinin farkında değillerdi. Özellikle Alex. 29 yaşına kadar onlarca kadını tanımış olmasına rağmen hiç bir kadınla cinsellik dışında vakit geçirip onu keşfetmeye çalışmamıştı. Ama şimdi daha iki gün önce tanıdığı bu küçüğün her halini merak ediyordu. Aklına yerleşen düşünceyle kendine bir küfür savurdu... Ve sonra bir daha ama sonraki Aydan veya kendi için değil, tutmayan firen içindi.
Hemen önünde giden genç kıza seslenerek " galiba bir sorunumuz var!"dedi.
"Sorun mu? Hani nerde ben göremiyorum!" diyen Aydan önde olmanın keyfiyle böyle söylemişti.
"Benim frenler tutmuyor!" Diye isyan etti Alex.
Aydan altındaki bisikletin pedalına hızlanması için biraz daha bastırırken "Geride kaldığın için yalan söylemek hiç sana yakışmıyor..."diye bağırarak yoluna devam etti. Sadece bir kaç saniye sonra Alex hızla onu geçmişti ama bu gidişin sonu genç adamın karşısındaki duvara çarpmadan son anda yaptığı hamleyle kendini kenara atmasıyla son buldu.
Aydan gözünün önünde gerçekleşen bu olayla şok halinde kendini yavaşlatıp bisikletten indi ve koşarak, hareketsiz halde sırt üstü yatan Alex'in yanına geldi. Ellerini göğsünün üzerine koyup sarsarken, "Alex lütfen kendine gel! Sakın sana bir şey olmasına izin verme!"diyerek ağlamaya başladığının farkında değildi. Bir anda etrafına dolanan kollar onu yere yatırmış kendi üzerine çıkmıştı.
Kar beyazı dişleriyle gülümseyen adam "Galiba firenim bozuk olsa da yarışı ben kazandım. Artık ödülümü ala bilir miyim?." Dediğinde genç kız hâlâ şoktaydı.
"Nasıl korktuğumu görmüyor musun? Öle bilirdin! Sen ne saçmalıyorsun yaa!" Sözü bittiğinde Alex'in dudakları kendi dudaklarıyla örtüldü. Masum küçük bir öpücüktü ama ikisini de fazlasıyla etkilemişti.
Kendini geri çeken Alex genç kıza göz kırpıp "Daha ölmeye niyetim yok." Dese de onun yeşil gözlerindeki endişeli korkuyu görmezden gelemedi. ... Alex, babası ve amcasıyla birlikte Londra'ya geri döndükleri uçakta son yaşadığı üç günü düşünüyordu. Aydan'ın tahmininden çok daha güzel olması bile evlenme işini sevdirmemişti. Alex -son zamanlarda takıntı haline getirdiği- nişan yüzüğüyle oynarken eline baktı. O kesinlikle birine bağlı yaşayamazdı. Zorlamadan yüzüğü çıkarıp iki parmağının arasında çevirmeye başladı. İç kısımdaki bir birine geçmiş iki 'A&A' harfi inceledi. "Çok saçma" diyerek ceketinin iç cebine koyduğunda bu yüzük eninde sonunda göstermelik olsa da yeniden parmağında parlayacaktı. Bu katlanılabileceğini aşan durumdan bir an önce kurtulmayı dileyerek gözlerini kapadı.
Ne kadar aklından, düşüncelerinden çıkarmak istese de yine nehir gözler karşısında belirmişti. Kırmızı dolgun dudaklarda...
Nişandan sonraki gün kapısına dayanan Aydan kendisine "Baş başa bir gün geçirmeye varmısın?"diye sorduğunda genç adamın gözünün içini parlatan bel altı düşünceler büyük adada bisiklet turunda yaşadıkları yeniden aklına geldiğinde -tıpkı şuan gibi- gülümsemişti. Ne hayal ederken gün sonunda Aydan'dan sade bir öpücüğü zorla almıştı. Onun abisinin değişiyle ' küçük cadı'dan istediğini almak hiç kolay gözükmüyordu ama Aydan karşısındaki insanın hayatta elde etmediği kalmayan Alexander Gerard'ın olduğunu unuttuğu kesindi.
... Aydan ise Alex'in gidişiyle girdiği hissin büyüklüğünden korkuyordu. Ne kadar ona ona olan sevgisinin büyüklüğünü saklamaya çalışsa da içten içe ağabeyi Tayfun'un sözlerine hak verdiği için kendini ondan geri çekmek için çok zorlandı. Onu Büyük Ada götürdüğü gün oldukça masum ve güzel geçmişti ama her fırsatta beline sarılan adamın nefesi dudağında değdikçe zorla kaçırdı dudaklarını ona sunmaktan. Kokuyla karışık, aşkla atan kalbinin sesi kulaklarını doldururken titreyen elleriyle ona dokunmamak için tüm gün elleri saklamaya yer aradı. Öyle ki sadece parmağına dokunsa içinde kelebekler uçuşmaya başlıyordu. Ve şimdi ona gitme demediği için -deseydi biliyordu ki gitmeyecekti - pişmanlıkla yanan kalbini bu dayanılmaz ayrılık acısına katlanmaya mahkum etti. 'Tabi ki bu acının daha yaşayacağı en masum acı olduğunu bilmeden!"