Mete
Teşkilattaki ofisime geldiğimde bir süre dosyaları inceledim. Zuhal ile yakınlaşmamızın ardından bir çok veri toplamıştım.
Yeterli değildi ama silah sevkiyatının olacağı tarihlere yakın bir tarihte Zuhal'in bir sevkiyat yapacağını duymuştum.
Aile güya maden taşımak amacı ile bir nakliye şirketi almıştı. Göstermelik bir kömür transferiydi ama altyapı sağlandığını anlamıştım.
Raporlanmaları bitirdiğimde aklıma bir süredir sürekli takılan diğer soru geldi. Turgut Türkova!
Teşkilatta adını hiç duymadım ama ikimize de aynı aralıkla sistemden mesaj gelmesi, Volkan ile o çiftlikten burnumuz kanamadan çıkmamız...
Buket'e hastanede başında kaldığım gece üstünkörü babasını sormuştum. Abisini nasıl kaybettiğini falan.
Kaza geçirmişler, abisi yanan arabadan kardeşini araç patlamadan önce çıkmaya ikna etmiş ama kendisi çıkamamış.
Ailesini iş insanı olarak tanımlıyor ama tam olarak hangi sektörde çalıştığını izah edemiyordu.
Başını önüne eğiyordu. En nihayet " sorma Mete, ailem gurur duyulacak işler yapan bir aile değil!" demişti.
Onu daha fazla utandırmamak için sustum ama ben bundan çok daha fazlası olduğunu düşünüyordum.
Sistemden sorgulama yapmak üzere giriş yaptım ve belki de asla yapmamam gereken şeyi yaptım.
Arama sekmesine o isimi yazdım.
TURGUT TÜRKOVA
Yasemin Başkan
Odaya telaş içinde Çağdaş girdi, onun girmesi ile tüm ekranlarda kırmızı alarm verildi.
" Bu da ne demek oluyor?"
dediğimde Çağdaş,
" Başkanım birisi girilmemesi gereken dosyalara erişmeye çalışıyor" Bizden nerede ise iki katımız daha fazla telaş içinde Mert girdi
" Başkanım sistemleri dondurduk. Birazdan sorgulamayı yapanın kim oldğunu öğreneceğiz"
" İçeriden girdi birisi, dış müdahale değil" dedi Çağdaş cam panelden pc başındaki personellere göz atarak.
Mert'in konuşmaya başlaması ile dikkatimizi personelden çekip cam bürosundaki adama diktik
" Başkanım, hayalet aratmış!"
" Sorgu odasına alın"
Bu da ne demek? Turgut Türkova' yı deşifre etti ise neden sorgulatıyor? Daha önemlisi bu isime nasıl ulaşmış olabilir?
" Kimsin sen Mete?"
Mete
Başımdan aşağı dökülen su ile kendime geldiğimde ses yalıtımı yapılmış bir odada karşımda Yasemin başkanı gördüm.
Yanında gözlüklü, orta yaşlarda, oldukça zayıf bir adam ve önünde ameliyat ekipmanların benzer ekipmanların oldğu bir masa...
Siktir, işkence masası... ama neden?
Sorgulayan gözlerle Başkana döndüm
" Ne oluyor?"
" O oturduğun koltuktakiler genelde cevap verir Mete, bu koltuktakiler ise sorar" dedi kendi oturduğu koltuğu kast ederek. Ayağa kalkıp sandalyesini arkasına geçti.
Ellerini sandalyenin baş kısmına dayadı ve hafif eğilerek " Anlat bakalım, kimsin?"
" Kim oldğumu biliyorsunuz" dememle diz kapağındaki sinire adamın elindeki minik çekiçle vurması ile aklımı kaybettiğimi sandım
" Bir daha soracağım, bence bunda daha dikkatli davran, az önceki noktaya aynı şekilde vurulduğunda sinirin çok daha fazla ağrıyacak ve güven bana bu daha başlangıç bile değil. Profesör bu işte çok iyidir" diyerek adamın omzuna dokundu.
Gözümden acıdan akan yaşlarla adama baktğımda gülerek gözlüğünü düzeltti. İltifat hoşuna gitmişti.
" Acı hissetmiyor, o yüzden de empati yeteneği yok, yani Mete sana ne yaparsa yapsın vicdan azabı duymaz çünkü canının acımasını algılayamıyor! Şimdi başla kimsin? Amerika'da okudun, oradan mı bağlantıların var, yabancı servislere mi çalışıyorsun, hangisine? yabancı örgüt? Öt Mete, er ya da geç konuşacaksın işimizi zorlaştırma"
" Kim olduğumu biliyorsunuz" diye haykırdım boğazımı yırtarcasına yüksek bir sesle " Bu siktiğimin işine beni siz bulup soktunuz, neden buradayım diyorum?"
Kafası ile adama devam etmesini işaret etti.
Volkan
Eylül'ün aşısı için hastaneye geldik. Süsü defalarca aramış ama bir türlü ulaşamamış Mete'ye.
Bu normal değildi? Mete kızının hastane işlerini asla aksatmazdı.
Cenk'in yanına gidip aşağı Nazlı ile süsünün yanına gönderirken Cenk'in kulağına
" Mete'ye ulaşamıyoruz ayık ol !" dedim.
İçimde tuhaf bir his vardı, korkutucu bir his. Buket'i eve bırakır bırakmaz mitteki arkadaşıma haber verip el altından aratmıştım
Ne telefon sinyali ne de başka herhangi bir şey yoktu. Sanki yer yarılmış ,yerin içine girmişti.
Sıkıntı ile söylenerek " Neredesin Mete?" diye dolanırken Cenk geldi " Daha yok mu haber?"
Hayır anlamında hafamı salladım. " Abi hayalete mi sorsak?" Bir akıllı sensin sanki mal?
" Çoktan sordum , ondan da ses seda yok" dediğimde aynı ifade Cenk'in de yüzünü kaplamıştı.
" Bu iyi görünmüyor, bu hiç iyi bir işaret değil! abi nerede bu adam?"
Mete
Tüm vücudumda hissettiğim korkunç bir acı ile gözlerimi açtım. Başımı dik tutamıyordum, ağzımdan aşağı akan kanlar ile salyam dizimde , kucağımda bir göl oluşturmuştu.
" Sonunda uyandın" karşımdaki iğrenç sesin sahibi yüzüme avını parçalamak için heyecanlanan aç bir köpek gibi bakıyordu
Başımı güçlükle kaldırdığımda beyaz zeminin kanımla bulandığını gördüm
" Ne kadar ironik değil mi? Türk bayrağı gibi"
Kafamı biraz daha kaldırdığımda profesör dedikleri ibneyi gördüm.
Elinde dişhekimlerinin kullandığı matkap vardı ve sanki sağ bacağım, baldırı kopmuş gibi ağrıyordu, daha doğrusu birisi çekerek koparmaya devam ediyor gibi.
Beynim yavaş yavaş algılıyordu. Baldırıma baktğımda 2 oyuk gördüm.
Siktir matkabı bacak kasıma sokmuş piç!
Bu acı, bu acı bambaşka bir acı... Sürekli devam eden bir parçalanma hissi...
Kulaklarım tekrar çınlamaya, gözüm kararmaya başlamıştı.
İnlediğimi duyuyordum ama sesim o kadar kısık çıkıyordu ki, çığlık atmaya bile gücüm kalmamıştı...
Ne zamandır bu haldeyim. İki sefer önceki uyanmamda mı elektrik vermişti bu piç, bir öncekinde derimi kazımıştı!
" Şimdi en eğlenceli yere geldik" dedi matkabı çalıştırarak " Diz kapağını deleceğim"
Yüzünde o ifade, tipimi siktiğim zevk alıyor şerefsiz puşt!
Yine aynı sesi duydum " Kimsin, buraya nasıl sızdın, teşkilatı nereden öğrendin"
" İlaç vermeye ne oldu?" diye homurdandım
" İlaca dayanıklı olduğuna kalıbını basarım, ama merak etme, burada ne netice alırsak ilaç ile doğrulatacağız. Halen söylemeyecek misin, kim için çalışıyorsun"
" Sizin ben aklınızı sikeyim" dememle dizimde hissettiğim delinme, parçalanan etim, un ufak olan kemiğim ve gözlerim yuvalarından çıkacak , boğazım kanayacak kadar çıkan sesim!
Sonrası karanlık.
Kendime geldiğimde vücudum öne doğru atıldı! Ellerim serbestti.
Beyaz bir odadaydım ,evet ama bir sedyede yatıyordum. Kollarımda sargılar. Dizimde de! acım nerede ise yoktu.
Etrafı dikkatle incelemeye çalışıyordum. Tekli koltukta birisi oturuyordu. Sisin ardından ama görünüyordu.
Elinde bir kitap, kimdi ki o! Gözümdeki sis yavaş yavaş dağılırken sesini duydum
" İyisin iyi, her şeyin yerli yerinde. Küfür etmek yerine keşke insanlara derdini anlatsaydın" dedi kitabı önünden çekmeden.
Bu ses? Çok tanıdık ama kim?
Kulağımda yankılanıyordu
" Ağır morfin aldın. Şuana dek tam 4 defa uyandın, arada anneme sövdün ama ilacın yan etkisi diye algılayıp şahsileştirmeyeceğim"
Karartı halinde gördüğüm siluet elindeki kitabı bıraktı ve yanıma doğru adımlamaya başladı.
Her adımda sesi, yüzü biraz daha tanıdık geliyordu.
" İşkenceye çok dayanıklı adam gördüm ama senin gibisini görmemiştim ki hakkındaki dosyayı inceleyince nasıl dayandığını anladım. Sen de kısmen acı hissediyorsun, % 75 acı hissetmiyormuşsun"
Yanıma oturarak masanın üstündeki suya uzandı
" İç evlat "
Mantıken içmemem gerek, ama sikerler. Daha ne olacak, ölecek miyim?
İçmeye başladığımda karşımdaki adamın yüzünü daha net seçmeye başladım
" Sen?"
" Ben ya! kardeşim kolay kolay kimseye güvenmezdi, teşkikata kimsenin adını vermeyip sizin adınızı verince dikkatimi çekmiştiniz ama ne zaman ki sen Elinde Tahsin'in giriş kartı ile belirdin o zaman tamam dedim. Bana hep senin gibi birisini bulmadıkça o giriş kartı benimle mezara gider derdi. Sonunda bulmuş" dedi beni süzerek.
Bir iki defa daha gözümü sert şekilde kapatıp açtıktan sonra yüzünü tam olarak seçmiştim
" Turgut Türkova!"
Yarım bir gülümseme ila kafasını salladı.
" Yorma kendini, konuşacak çok vaktimiz var"
6 saat önce
Turgut Türkova
Karımın gözyaşları içinde telefonu kapatması ile kendimi derin bir sorguya çektim. Ailem bir gün huzurlu gün yaşamadı, bir gün güldüremedim şu kadını...
Hep endişe, hep korku! Genç yaşta antidepresanlara başladı, evlat acısı desen en ağırını 2 defa yaşadı... Şimdi de kızımız!
Ne işe yararsın Turgut, bir kızını, aileni koruyamayan bir adam. Kimseye zaafım olmadığını belli etmemek için o kadar çaba sarf ettim ki, elim kalbimde acı haberlerini bekledim hep.
Kimse bilmez çalan telefonlardan nasıl korkup içimin titrediğini, nasıl bir işkence bu tanrım? Bir gün son bulur mu?
Elime kahvemi alıp yudumladığımda en güvendiğim adamım Gökhan içeri girdi. Suratı beş karış!
Hastanede Buket'in başına dikmeme fena bozulmuştu belli. Ses etmiyordu ama zaten böyle bir adamdı. Sessizliği ile söverdi.
" Turgut bey, yuvadan bildirim geldi. Birisi kimliğinizi taratmış! Yasemin Başkan sorguya almış ama aileniz ve sizin için güvenlik protokolü başlatılmasını istedi. Adam profesörün elindeymiş ama konuşmuyormuş"
Yolun sonu demek Turgut diye düşünürken
" Kimmiş?" diye sordum
" Hayalet" dediğinde ayağa fırladım.
" Mete mi?"
Sorgu odasına girdiğimde manzara bir çok insanın hassas bünyesinin kaldıramacağı türdeydi.
" Sizi sorgulatmış"
" Neden yaptığını söyledi mi?" diye sorduğumda Yasemin'e mahçup şekilde gözüme baktı
Mert cevapladı " Kendine geldiğinde küfür ediyor sadece " dedi.
İster istemez dudaklarım kıvrıldı. Ulan Tahsin, demek sonunda buldun benim gibisini!
" Revire götürün"
Yasemin de şaşırmıştı " Efendim sizi sorguladı"
Yüzünü ciddiyetle süzdüm. "Dediğimi yap, güvenlik protokolünü iptal edin, çocuk da kendine gelmeden önce odasını eski haline getirin."
Dosyasını incelerken her defasında daha da hayrete düşüyordum. En can alıcı kısım ise son yaşadıklarıydı.
Karısını kazada kaybetmiş. Yasemin'e 'araştır şu kazayı' diye emir yolladım. Sessiz olmasını istedim. Orada midemi bulandıran bir şeyler vardı.
Baş ucunda uyanmasını bekledim. Uzun uzun inceleyerek. Arada kendine geliyor, gözünün gördüğü her şeye sövüp tekrar uykuya dalıyordu.
Alışmıştım artık. Bir müddet sonra da can dostumun - bir gün sana koltuğun için birisini bulursam bunu oku - deyip verdiği mektubu açıp okudum, hasta yatağında uyuyan gence sık sık gözüm takılırken
- Evet dostum,
Sana bulacağımı söylemiştim, bu çocuk tam bir dahi. Amerikan savaş sisteminin yazılımını sadece 8 dakikada kırdı.
Tüm gözleri üstümüze çekti. Etrafta ne kadar sinek, solucan, bok böceği varsa dolacak çevremize.
Elimden geldikçe uzaktan bizim çocuklara korumasını söyledim,sağlık problemleri yüzünden uzaklaştırdım. Dosyasını gölgeledim. Yemledim herkesi ama böyle bir ışığı çok uzun süre gizleyemem.
Sana senin gibi birisini bulmak canım pahasına girdiğim bir bahisti , kazandım. Ankara'ya çağırılıyorum. Ulaşır mıyım, geri döner miyim meçhul.
Sana gönderdiğim dosyadaki adamlar kale gibi sağlam adamlar. Kendine de evlatlarıma da sahip çık!
-
Mektubu katlayıp tekrar yara bere içindeki adamın dosyasına döndüm. Adamda yetenek olarak yok diye bir şey yok!