Çiçek ÖNCÜ
Odama girdiğimde vakit kaybetmeden kendimi duşun altına attım. Soğuğa en yakın dereceye ayarladığım su sıcaktan bunalmış tenimle temas ettiğinde ağzımdan kaçan inlemeye engel olamadım.
Yaz ayının yaklaştığını bizi yavaş yavaş kavuran güneşten anlıyorduk. İki hafta sonra ramazan ayına gireceğimizi düşünürsek işimiz gerçekten çok zordu.
Isınmaya başlayan havalarda saatlerce nasıl oruç tutacağız bakalım?
Annemi daha fazla bekletmemek için hızla yıkanıp çıktım. Bornozumla güzelce kurulandıktan sonra yanıma aldığım kıyafetlerimi giyindim.
Saçımdaki havluyla ıslaklığını aldıktan sonra sırtımın ortasına gelen saçlarımı güzelce tarayıp kendi haline bıraktım. Bu sıcak havalarda saçımı kurutmayı düşünmek bile daralmama sebep oluyordu.
Banyodaki işlerimi bitirdiğimde odama geçip telefonumu aldım. Sosyal medyadan gelen bir iki bildirime baktıktan sonra yüzümün yarısının gözüktüğü bir fotoğraf çekilip paylaştım.
Anında beğeniler ve yorumlar gelirken umursamadan kilidini kapatıp cebime attım. Dükkanım zamanla çevre tarafından ünlendikçe takipçi sayım artmıştı. Elbette bunda gelen birkaç ünlünün de etkisi vardı.
Hatta bir keresinde ünlü bir şarkıcımızın kızı için büyük bir konsept hazırlayıp ismimizi duyurmuştuk. Sayfasında bizim reklamımızı yaptığında işlerimiz daha da açılmış, tanınmaya başlamıştık.
"Çiçek hadi kızım." Annemin seslenmesiyle odamdan çıkıp mutfağa geçtim.
Annem tencereleri ayarlıyordu.
"Geldim hadi gidelim." Dememle bakışları beni buldu.
Üzerimi süzdükten sonra;
"Bunlarla mı çıkacaksın?" Diye sordu.
Eğilip üzerime baktım. Siyah dizlerimde bir tayt ve üzerine abimden aşırdığım mavi tişörtü giyinmiştim. Bence gayet güzel ve rahattı.
"Evet." Derken umursamazca omzumu silktim.
Annem umutsuz vaka olduğumu düşünürcesine başını sallayarak işine geri döndü. Onun bu haline gülerken bende yardımcı oldum.
Her şeyi ayarladığımızda annem ağır tencereleri narin kollarıma yüklemişti. Bu tencereler neredeyse benden ağır ya, neden ben taşıyorum?
Annem de hazırladığı tabak, çatalları alınca dış kapıya yöneldim. Annemin açtığı kapıdan çıkıp önüme koyduğu parmak arası terliklerimi giyindim.
Yuvarlanmamak için merdivenlere baka baka inmeye başladım. 4 katı bu yüklerle inmek kolay olmasa da sorunsuz bir şekilde inmeyi başardım.
Annem arkamdan gelip dış kapıyı açtığında kararmaya yüz tutmuş havaya çıktık. Vakit kaybetmeden karşı apartmana girdiğimde dört katı nasıl çıkacağımı kara kara düşünmeye başladım.
Daha ilk katta kollarım uyuşunca elimdeki tencereler sallandı.
"Çiçek o yemekler için saatlerdir uğraşıyorum. Sakarlığını başka bir şeye sakla." Annemin yorumuyla gözlerimi devirdim.
Tamam biraz sakar olabilirim ama bu seferkinin onunla bir alakası yok ki. Benim incecik narin kollarıma bu kadar yük yükleyenlerde kabahat.
Sonunda yeni komşularımızın kapısına vardığımızda az kalsın oturup yeri öpecektim. Annem zili çaldığında derin nefesler alıp sıklaşan nefesimi sakinleştirmeye çalıştım. Çok geçmeden açılan kapıda tatlımı tatlı kapalı bir teyze belirdi.
Hoş kadın teyze denmeyecek kadar genç ve güzel duruyordu.
"Buyurun." Derken yüzüne kondurduğu gülümsemeyle anında içim ısındı.
"Ben Bahar. Karşı apartmanınızda oturuyorum. Taşındığınızı görünce bu kargaşada uğraşmayın diye yemek yapıp getirdim." Annem kadının elini sıkarken bir yandan da kendini tanıttı.
Kadının gülümsemesi genişlerken;
"Ne zahmet ettiniz? Çok teşekkür ederim." Derken bakışları beni buldu.
"Kızım tencereler çok ağır duruyor." Ben daha tepki veremeden arkasını dönüp;
"Selim gelir misin?" Diye seslendi.
Birkaç saniye içinde salondan çıkan bedeni gördüğümde irkildim. Uzun boyu, geniş bedeni, sert bakışlarıyla oldukça ürkütücü ve dikkat çekici bir adam bize doğru adımlamaya başladı.
Donuk bakışları beni bulduğunda titredim. Bu yüzden elimdeki tencerelerde sallandı. Karşımdaki adam hızla hareket edip elimdeki tencereleri tutmasaydı tüm yemekler dökülebilirdi.
O elimdeki yükü alırken ben alık alık ona bakmaya devam ettim. Duygudan yoksun bakışları tekrar beni bulduğunda ürkerek hemen başımı eğdim.
"Buyurun girin lütfen böyle ayak üstü olmaz." Diyen kadınla annem içeri girdi.
Mecburen bende onunla beraber terliklerimi çıkarıp girdim. Evin kaba eşyası yerleşmişti lakin her yerde koliler vardı.
"Ben Sezen. Bu da oğlum Selim." Sezen teyze tatlı gülümsemesiyle kendini tanıtırken bende ona gülümsedim.
"Çok memnun oldum komşum. Mahallemize hoş geldiniz. Bu da benim kızım Çiçek." Annemin benden bahsettiğini anladığımda boğazımı temizledim.
"Memnun oldum efendim. Hoş geldiniz." Sezen teyze gülümseyerek koluma dokunup;
"Sezen teyze diyebilirsin tatlım resmiyete gerek yok." Dedi.
Sıcak tavırları beni rahatlatırken gülümseyerek karşılık verdim.
"Hatun kim gelmiş?" İçeriden çıkan adama şaşkınlıkla baktım.
Selim beyin yaşlanmış hali karşımda duruyordu. Babası olduğunu anında tahmin ederken Sezen teyze;
"Karşı apartmandaki komşularımız yemek getirmiş." Diyerek durumu açıkladı.
"Ne zahmet ettiniz yenge hanım. Çok teşekkür ederiz. Ben Said." Başıyla selam vererek kendin tanıttığında annemde aynı şekilde başını salladı.
"Ne zahmeti abi bu karmaşada bir de yemekle uğraşmayın. Biz daha fazla rahatsızlık vermeyelim. Eğer bir ihtiyacınız olursa dördüncü katta oturuyoruz. İstediğiniz an kapıyı çalabilirsiniz." Dediğinde gitmek için hareketlendi.
Dağınık salondan çıkmadan önce dönüp;
"Sezen teyze eğer temizlikte yardıma ihtiyacın olursa söyle lütfen. Gelir yardım ederim." Dedim.
"Teşekkür ederim güzel kızım. Eğer ihtiyacım olursa çağırırım." Samimi bir şekilde kolumu okşadıktan sonra annemle beraber evden çıktık.
Apartmandan çıktığımız sırada annem;
"İyi insanlara benziyorlar." Dedi.
Başımla onayladım.
"Sezen teyze çok içten birine benziyor. Şimdiden sevdim." Biz kendi aramızda konuşurken bir ses;
"Kız Bahar yeni komşularla tanıştın mı?" Diyerek lafımızı böldü.
Kafamı kaldırıp hemen bizim evin üstündeki balkona kurulmuş Hayriye teyzeye baktım. Allah aşkına bu kadının başka işi yok muydu?
Ben gözlerimi devirip apartmana girerken annem cevap vermek için durdu. En az yarım saat gelemeyeceğini bildiğimden vakit kaybetmeden eve çıktım.
Babam eve gelmiş, salonda oturuyordu.
"Hoş geldin babacım."
"Hoş bulduk kızım. Annem nerede?"
"Yeni taşınan komşulara yemek götürdük. Dönüşte Hayriye teyze yakaladı."
"Desene en az yarım saat yok." Babamın lafı üzerine güldüm.
Tüm mahalle Hayriye teyzeden bıkmıştı ama yaşına hürmeten idare ediyordular. Babam izlediği belgesele geri dönerken içeri geçtim.
Abimin kapısını tıklatıp;
"Gir." Komutunu duyduğumda kapıyı açtım.
Benim yakışıklı abim çalışma masasına kurulmuş, çalışırken kullandığı gözlüklerini takmış kağıtlarla uğraşıyordu.
"Ne yapıyorsun abilerin en yakışıklısı?"
"Çocukların sınav kağıtlarını okuyorum." Derken arkasına yaslanmış gözlüğünü de çıkarmıştı.
Çatık kaşlarını görünce;
"Notlar kötü mü?" Diye sordum.
"Bir öğrencim dışında hepsininki güzel."
"Tembel öğrenci mi?"
"Hayır normalde en çalışkan öğrencilerimdendir. Annesi ve babası boşanmaya karar vermiş. Sanırım derslerini bu durum etkiliyor. Son sınavlarının hepsi düşük." Abimin dedikleriyle içimi hüzün kapladı.
Allah bilir o miniğin küçücük kalbi nasıl acı çekiyordur? Zavallı çocuğun bu yaşında mücadele etmesi gerek şey gerçekten ağırdı.
"Ne yapacaksın?"
"Pazartesi annesini arayıp okula çağıracağım. Bu duruma bir çözüm bulmaları lazım. Çocuk çok zeki ve yetenekli, yaşadığı üzücü olay yüzünden okul hayatı etkilensin istemiyorum." Abimin sıkıntılı haliyle derin bir nefes aldım.
"Bu yaştaki bir çocuk için ağır bir travma. Umarım biran önce düzelir." Dedikten sonra ayaklandım.
"Sen işine bak ben seni oyalamayayım." Abimi öpüp odasından çıktım.
Kendi odama girdiğimde açık pencereden kulağıma ulaşan gülüşme sesleriyle cama çıktım. Çocuklar iki kale kurmuş maç yapıyordular. Camın pervazına yaslanıp onları izlemeye başladım.
Küçükken bu sokakta bende çok top oynamıştım. Bir abiye sahip olmak kız oyunlarından çok erkek oyunlarını oynamamı sağlamıştı. Abimin peşine takılır o mahalledeki erkek çocuklarıyla ne yapıyorsa bende yapardım.
Diğer kızlarda benim peşime takıldığı için erkekler söylense de mecburen bizimle oynuyordular.
Çocukların arasında anlaşmazlık çıkıp sesler yükselmeye başladığında aşağı seslendim.
"Kavga etmeyin!" Bakışları yukarıya çıkıp beni bulduğunda Buğra;
"Çiçek abla hile yapıyorlar." Diye şikayet etti.
"Size kavga etmek yakışmıyor yakışıklılarım. Konuşarak çözün aranızdaki sorunu." Dediğimde Buğra arkadaşlarına döndü.
Bir süre hararetli bir şekilde konuştuktan sonra anlaşmaya vardılar. Maç kaldığı yerden devam ederken gülerek bakışlarımı çocuklardan çektim.
Karşı pencereden bana bakan keskin gözleri gördüğümde yerimden sıçradım. Selim bey karşı pencere durmuş gözünü kırpmadan beni izliyordu.
Bakışları utanmama sebep olurken hızla içeri girdim. Perdeyi ardımdan kapatırken elim ayağım birbirine girmişti. Sanki hala beni görüyormuşcasına hızla kaçtığımda ayağımı yatağımın kenarına vurdum.
Ayağımın acısıyla inlerken sertçe yere oturdum. Ani darbe yüzünden popomda acırken hangisine üzüleceğimi bilemedim.
Ben yerde acılarımla uğraşırken çalan kapıyla kalktım. Kapıyı açtığımda annem başındaki tülbentini çözüp ofladı.
"Hayriye teyze hararet yaptı galiba." Derken gülmeye başladım.
Annem sinirli sinirli bana bakınca anında sustum.
"Hadi sofrayı kuralım." Dediğinde hızla mutfağa çektim.
Annem yemekleri ısıtırken bende sofrayı hazırlamaya başladım.
"Hayriye'nin yeğeni seninle görüşmek istiyormuş." Annemin sözleriyle elimdeki çatallar yere düştü.
Etrafa saçılan çatalları öfkeyle bakarken;
"Niye istiyormuş!" Diye sordum.
"Hayriye resmini göstermiş çocukta seni beğenmiş." Öfkeyle çatalları toplarken sessiz kaldım.
Eğer konuşursam ağır sözler söyleyecektim.
"Sen ne dedin?" Derken sıktığım dişlerim yüzünden çenem ağrımaya başladı.
"Huyunu bildiğim için hayır dedim." Diyen annemle düşen çatalları öfkeyle evyenin içine attım.
Eğer Hayriye teyzeyi biraz tanıyorsam bu işin peşini bırakmazdı. Şimdiden peşimde dolanıp beni ikna etmeye çalışacağı anları düşünüp boğulmaya başladım.
"Sakin ol kızım." Diyen annemle ofladım.
"Anne huyunu bilmiyormuş gibi konuşma lütfen. Hayatta peşimi bırakmaz. Beni bıktırana kadar ısrar edip duracak."
"Ne yapalım kızım yaşlı başlı kadın, huyu böyle. İdare edeceğiz."
"Ben kimseyi idare etmek zorunda değilim anne! Artık bu durumdan bıktım." Öfkeyle mutfaktan çıkıp sinirle odama girdim.
Yatağımdaki yastığı alıp öfkeyle duvara fırlattığımda içim soğumadı. Yastığı tekrar alıp yeniden fırlattım. Yedinci ya da sekizinci fırlatmamda kendimi biraz daha iyi hissetmeye başladım.
Çalan kapımla hemen yastığımı alıp yatağın üzerine koydum.
"Fındık hadi yemek hazır." Abimin seslenmesiyle odamdan çıktım.
Kolunun altına beni alıp ilerleyen abimin beline sarıldım. Hayriye teyzenin yaptığını duysa çok fazla sinirlenir. Bu koca adaylarını hiçbir zaman ne abime ne de babama duyurmuyoruz.
Masaya oturduğumuzda sessizce yemeğimi yemeye başladım. Hala içimde duran öfke yüzünden yemekler kursağıma dizilse de babamlar bir şey anlamasın diye yemeye devam ettim.
"Çiçek'im bir şey mi oldu? Yüzün asılmış." Babamın sorusuyla bakışlarımı ona çevirdim.
Eğer yalan söylersem anlayacağını bildiğinden;
"Bugün çok yoruldum." Dedim.
Sonuçta bu da yalan değildi. Hazırladığımız ikramlıklar yüzünden çok fazla yorulmuştum.
"Kızım diyorum sana birini daha alalım diye."
"Gerek yok babacım. Ebru ile ben yetiyoruz." Dediğimde üstelemedi.
Yemeğin geri kalanında onlar sohbet ederken ben sesiz kaldım. Yemeğimiz bittiğinde sofrayı toplamak için ayaklandım.
Abim;
"Fındığım sen git biraz dinlen. Ben anneme yardım ederim." Dediğinde abime minnetle gülümseyip odama geçtim.
Yatağıma uzandığımda telefonumu alıp Ebru'yu aradım.
"Efendim kuşum."
"Ne yapıyorsun?" Sorum üzerine kısa bir an duraksadı.
"Çiçek ne oldu kuzum? Sesin kötü geliyor." Beni bu kadar iyi tanıması gülümsememi sağladı.
Ne var ki bu çok kısa sürdü.
"Benim Hayriye teyzeden başka ne derdim var ki?"
"Yine ne yaptı?" Derken sesi bıkkın çıktı.
Olanları anlattığımda o da en az benim kadar sinirlendi.
"Yemin ediyorum bıktım bu kadından. Mahalledeki tüm bekar kızların kabusu oldu kadın." Ebru'nun yorumu ile gülmeye başladım.
O da benimle birlikte gülerken başımı iki yana salladım. Gerçekten de mahalledeki tüm genç kızlar Hayriye teyzeden bıkmıştı. Kadın sanki Gümbet mahallesinin özel Esra Erol'uydu. Her bekar gördüğünü evlendirmeyi kendine görev edinmişti.
"Sıkma canını kuzum."
"Nasıl sıkmam Ebru? Bir gün abimin ya da babamın kulağına gidecek sen asıl o zaman düşün olacakları." Dediğimde Ebru bir süre sessiz kaldı.
"Valla en son gelenleri düşününce pekte iyi olmaz." Demesiyle güldüm.
Hayriye teyze bir akşam habersizce bana görücü getirmişti. Adamlar bir anda beni istediğinde abim ile babam delirip, insanları kovmaktan beter etti. Yine de Hayriye teyze akıllanmamıştı.
"Valla bu sefer kovmakla kalmaz, abim kesin saldırır." Dediğimde gülüştük.
"Taha abi bu her şey beklenir."
"Benimleyken abime, abi demek zorunda değilsin kuşum." Dememle Ebru sessizleşti.
Abime olan sevgisini ve hayranlığını bildiğimden gülümsedim. Ebru uzun zamandır abime aşıktı ama çekindiği ve korktuğu için bir türlü açılamıyordu.
Bana da bir şey dememem için söz verdirip, yemin ettirdiği için elim kolum bağlıydı.
"Çiçek demesene şöyle." Derken içine kaçan sesiyle kıkırdadım.
Bu kızda bu utangaçlık ve çekingenlik varken işimiz çok zordu. Ebru'nun yengem olmasını çok istesem de abimin hislerini bilmediğim için bir şey diyemiyorum.
Aslında Ebru'yu konuşması için cesaretlendirebilirim ama eğer abimden olumsuz cevap alırsa daha kötü olurdu. Bu yüzden olayı akışına bırakmakta fayda var.
"Kuzum beni annem çağırıyor. Sonra konuşuruz. Sende sıkma canını boş ver."
"Tamam elmalı turtam sonra görüşürüz." Ebru telefondan beni öpüp kapattığında bir kez daha güldüm.
Bu kızı seviyorum ya.
"Çiçek kızım gelsene." Babamın seslenmesiyle yerimden kalktım.
"Efendim baba." Salona girerken konuştuğumda bakışları beni buldu.
"Abinin işi varmış bakkala sen gider misin? Banyonun ampulü patlamış."
"Tamam hemen alır gelirim." Deyip odama döndüm.
Çantamdan cüzdanımı aldıktan sonra evden çıktım. Apartmandan çıktığımda mahallenin küçük kızlarını gördüm. Ebru'ların apartmanın önünde yere oturmuş bebekleriyle oynuyordular.
"Kızlar hadi gelin size çikolata alayım."
"Yaşasın Çiçek abla." Bağırarak yanıma koştuklarında gülerek onlarla beraber yürümeye başladım.
Bakkaldan içeri girdiğimizde;
"Hadi beğendiğiniz birer çikolatayı alın." Dediğimde rafa gittiler.
Hepsi birer tane alırken bende köşedeki ampullerden iki tane aldım. Ne olur ne olmaz yedeği olsun.
Kasaya yürüdüğümüz sırada gördüğüm bedenle duraksadım. Yeni komşumuz kasada durmuş aldığı şeylerin ücretini ödüyordu.
Arkasını döndüğünde göz göze geldik. Hemen bakışlarımı kaçırıp kızlara döndüm.
"Hadi Yılmaz amcaya aldıklarınızı gösterin." Dememle kasaya koştular.
Heyecanla çikolatalarını gösterdikten sonra koşarak marketten çıktılar. Arkalarından gülerken gidip elimdekileri de verdim.
"Çiçek kızım bir gün seni bu yumurcaklar batıracak."
"Birer çikolatadan batmayız Yılmaz amca." Dediğimde ikimizde güldük.
"İyi yürekli kızım benim." İltifatı beni utandırırken uzattığı poşeti alıp;
"İyi akşamlar." Dedim ve bakkaldan çıktım.
Selim beyin beklediğini görünce kısa bir an duraksadım. Neden bu adamı her gördüğümde donup kalıyorum? Bu adamda beni bu şekilde ürküten ne?
"Çiçek'ti dimi?"
"E-evet." Hadi ama neden kekeliyorum?
Adam alt tarafı adımı sordu! Sanırım beni telaşa düşüren şey keskin bakan ela-yeşil gözleriydi. Öylesine yoğun ve soğuk bakıyordu ki ister istemez çekinmeme sebep oluyordu.
"Rahatsız ediyorum kusura bakma, yakınlarda süpermarket var mı?"
"Bir üst mahallede var. Şuradaki bayırı çıkıp sağa dönün. Yolun sonunda solda göreceksiniz." Dediğimde bakışları kısa bir an üzerimde gezindi.
Ben bakışlarımı kaçırırken;
"Teşekkür ederim." Demesiyle bakışlarım onu buldu.
Arkasını dönmüş tarif ettiğim yöne doğru gidiyordu. Garip bir adamdı. Daha fazla düşünmeden eve dönmek üzere adımlarımı hızlandırdım.
Babama ampulleri verdikten sonra odama geçtim. Kitaplığımın karşısına geçip dün bitirdiğim kitabın yerine hangisini seçsem diye düşünmeye başladım.
Okunacak kitabım iyice azalmıştı. En kısa zamanda güzel bir kitap alışverişine çıksam iyi olacak. Sonunda güzel bir tarihi kurguda karar kıldım.
Kitabımı alıp tam koltuğuma kurulacakken annem seslendi. Üzgün gözlerle sehpada duran kitabıma bakıp içeri geçtim.
"Efendim anne."
"Kızım gel şunları Sezen'e götür." Annemin önündeki çay tepsisini ve bir demlik çaydanlığı görünce dudağımı ısırdım.
Anne inatla tuhaf bakışlı adamı görmeme sebep olmak zorunda mısın?
"Kız ne dikiliyorsun? Soğumadan götürsene." Dediğinde mecburen tepsiyi elime aldım.
Kaynar çayda kendimi yakmamak için aşırı dikkat ederken annem;
"Yarın sabah kahvaltıya çağırmayı da unutma. İnsanlar sabah sabah uğraşmasınlar." Dedi.
Kaynar çayı üstüme döksem daha mı iyi idi acaba?
Hatalarım varsa affola.
*Bayan ATABAŞ*