bc

Tatlı Sevdam

book_age16+
4.4K
TAKİP ET
30.3K
OKU
kickass heroine
brave
self-improved
sweet
bxg
brilliant
childhood crush
cuckold
shy
like
intro-logo
Tanıtım Yazısı

Gümbet mahallesinde yeni bir güne haberci olarak doğan güneş ile Çiçek tatlı uykusundan uyandı.

Her zamankinde farklı bir gün olmadığını düşünerek yatağından kalkarken hayatın onun için neler hazırladığından bir haberdi.

***

İşi için geldiği yerde hayatının bambaşka bir hale düşüneceğini bilseydi acaba yine de gelir miydi Selim?

Tek istediği sakin ve iş dolu bir hayat iken kendini tatlı mı tatlı bir cadının kalbinde buluverdi.

Bakalım bu iki zıt insan yan yana geldiğinde neler olacak?

Eğer siz de merak ediyorsanız Çiçek ve Selim'in hikayesine davetlisiniz...

chap-preview
Ücretsiz ön okuma
BÖLÜM 1
Çiçek ÖNCÜ Odamın içine dolan güneş ışıkları sayesinde uykumdan uyandım. Yüzümde hafif bir tebessüm oluşurken odamdaki kızıl ışıkların güzelliğini izledim. Sabahları güneş ile uyanmayı sevdiğim için uyurken penceremin güneşliğini hiçbir zaman çekmem. Berbat alarm sesi yerine dünyanın en muhteşem doğa olayıyla uyanmak günümün güzel geçmesini sağlıyor. Bir süre yatağımda tembellik yaptıktan sonra kalktım. Odamdan çıkıp hemen karşımdaki banyoya girerken annemleri uyandırmamak için sessiz hareket ettim. Elimi yüzümü yıkadıktan sonra odama geri döndüm. Topuz olan saçlarımı açıp taradıktan sonra tekrar topladım. Yatağımı da düzelttikten sonra aynı sessizlikle mutfağa geçtim. Hemen çay için ocağa su koyarken bir yandan da kahvaltı hazırlamaya başladım. Açık mutfak penceresinden içeri dolan seslerle gülümsedim. Gümbet mahallesi çoktan uyanmış, işe ve okula yetişmek için koşturan insanlarla hareketlenmişti. Doğduğum ve büyüdüğüm mahallenin sıcaklığını, insanlarının samimiyetini çok seviyorum. Matematik öğretmeni olan babamın tayini bu mahallenin okuluna çıktığında annem bana hamileymiş. O zaman görev yaptığı Samsun'daki evimizi satıp buraya göç etmişler ve biraz borçlanarak şuan oturduğumuz evimizi almışlar. Dünyaya gözümü açtığımda burada yaşadığımız için kendimi çok şanslı hissediyorum. Hayatımın en güzel çocukluk yıllarını bu mahallede, bu sokaklarda geçirmiştim. Mahallenin tüm çocuklarıyla toplanıp oynadığımız oyunlar, annelerimiz yol kenarında oturup hem sohbet edip hem de elişi işlerken sürdüğümüz bisikletlerle kıskanılacak bir çocukluğum olmuştu. Elbette ki bunda her daim beni koruyup kollayan abimin de etkisi vardı. Ah benim canım abim. Babamdan sonraki en büyük destekçim, her daim koruyup kollayanım. Kahvaltı masası hazır olunca düşüncelerimi bir kenara bırakıp annemlerin odasına yöneldim. Kapıyı tıklattıktan birkaç saniye sonra annem; "Geliyoruz kızım sen abini kaldır." Diye seslendi. Her sabah onlara kahvaltı hazırlayıp uyandırdığımdan artık alışmıştılar. "Tamam anne." Derken abimin odasına yöneldim. Kapısını birkaç kez tıklatmama rağmen cevap gelmeyince gözlerimi devirerek kapıyı açıp içeri girdim. Her sabah olduğu gibi abim yine kapısını çalmamla uyanmamıştı. Yüzüstü yattığını görünce sinsice sırıtarak hareketlendim ve hızla üstüne atladım. Abim inleyerek irkilirken kahkaha atarak; "Günaydın abicim." Diye bağırdım. "Seni küçük fare!" Diyen abimle bir anda kendimi yerde buldum. Zemine çarpan popomun acısıyla yüzümü buruştururken kötü kötü abime baktım. "Abi ya niye üstünden atıyorsun? Canım yandı!" "Ha sen benim üstüme atlayınca benim canım yanmadı!" Abime dil çıkarırken yerden kalktım. Sızlayan popumu okşarken; "Kahvaltı hazır." Deyip dışarı yöneldim. Kapıya varmadan; "Küsme hemen fındığım." Diyen abimle ona döndüm. Kollarını açmış, kızların yüreğini hoplatan gülümsemesiyle bana bakarken dayanamayıp yanına gittim. Güçlü kollarını etrafıma sardığında huzurla gözlerimi kapattım. "Günaydın fındığım." "Günaydın sırıkcığım." Kullandığım lakap yüzünden abim yanağımı ısırdığında acıyla inledim. "Abi ya kızaracak şimdi!" "O zaman sende abinle doğru konuş!" Dirseğimi karnına geçirip kollarından kurtuldum. Hızla kapıdan çıkarken yataktan kalktığını son anda gördüm. Mutfağa kaçacağım an çarpıştığım bedenle sendeledim. Babam beni tutarken; "Yine mi atışıyorsunuz?" Diye söylenmeyi de ihmal etmedi. "Baba baksana abim yine yanağımı ısırdı." Derken acıyan yanağımı ona çevirdim. "Hatun bir de kocaman oldular diyorsun. İkisi de hala çocuk!" Babam mutfakta olduğunu tahmin ettiğim anneme dert yanarken beni bırakıp gitti. Gülerek bende arkasından onu takip ettim. Hep beraber kahvaltı sofrasına oturduğumuzda keyifle yemeye başladık. Babam ile abim işle ilgili sohbet ederken annem ve ben onları dinledik. Abim babamın yolundan gitmiş ve öğretmen olmuştu. şimdilik özel bir okulda sözleşmeli olarak sınıf öğretmenliği yapıyordu. Henüz askerliğini yapmadığından atanmak için koşuşturmayı şimdilik erteliyordu. Takıldığı noktalar olduğunda da soluğu babamın yanında alıyordu. Branşları farklı olsa da babamın yıllardır edindiği tecrübelerle kendini bir yol çiziyordu. Görev yaptığı okulda 4 yıl içinde çok sevilen bir öğretmen olmuştu. Veliler çocuklarını abimin sınıfına vermek için birbiriyle yarışıyordular. Bu durum yüzünden okuldaki en kalabalık sınıf abiminkiydi. "Ben karne tatiline girdiğimizde tecilimi bozdurup askere gitmeye karar verdim." Abimin sözleri üzerine keyifli ortam bir anda bıçak gibi kesildi. Kimseden ses çıkmazken ilk tepkiyi annem verdi. "Bu da nereden çıktı Taha?" Derken şaşkın ve üzgün duruyordu. "Anne 30 yaşıma geldim ve hala askere gidemedim. Daha fazla ertelemek istemiyorum. Biran önce bitirip rahatlıkla önüme bakmak istiyorum." Annem tam konuşacakken babam araya girdi. "Doğru düşünmüşsün evlat. Biran önce git gel." Dediğinde gözlerim doldu. Ben abimden nasıl ayrı kalacağım? Tamam belki sadece altı ay ama ben abimi özlerim ki. "Yavru kedi gibi bakma fındığım. Sen yokluğumu anlamadan geri döneceğim." Derken göz kırptı. Bakışlarımı kaçırdığımda tıpkı benim gibi dolu gözlerle abime bakan annemi gördüm. O da en az benim kadar üzgün duruyordu. "Şimdiden böyle yapıp çocuğun canını sıkmayın. Bu vatani görevi elbette ki yapıp dönecek." Babamın sert sesiyle başımı önüme eğdim. Haklı olduğunu bilsem de içim bir garip oldu. Kahvaltının geri kalanı neşeden yoksun sakin bir şekilde devam etti. Daha fazla yiyemeyeceğimi anladığımda; "Ben doydum. Size afiyet olsun." Deyip yerimden kalktım. Odama kendimi attığımda gözümden kaçan bir damla yaşa mani olamadım. Okulların kapanmasına bir ay kalmıştı. Abimin bir ay sonra gideceğini düşünmek içimin daralmasına sebep olurken derin birkaç nefes aldım. Şimdiden karalar bağlayıp abimi de üzemezdim. Kendimi toparlamak için bir süre öylece dikildikten sonra dolabıma yöneldim. Beyaz Jean pantolonumu ve sarı şifon gömleğimi çıkardıktan sonra vakit kaybetmeden giyindim. Üzerimi değişmeden önce güneşliğimi çekmeyi de ihmal etmedim. Giyindikten sonra aynanın önüne geçip dağılan topuzumu düzelttim. Biraz rimel ve parlatıcımı sürünce hazırlığım bitti.       Sırt çantamı da toparladığımda odamın perdesini açıp çıktım. Babam salonda oturmuş sabah haberlerine bakıyordu. Annemin mutfakta topladığı sofranın sesleri kulağıma gelince; "Ben çıkıyorum." Diye seslendim. Babam; "Çiçek'im gelir misin?" Diye seslenince salona girdim. Yanına oturduğumda babam elini tutup alnımdan öptü. "Masada sert çıkışmak istemedim Çiçek'im. Sadece siz şimdiden böyle yaparsanız abini ikilemde bırakırsınız. Onu da kendinizi de üzmenizi istemiyorum." "Biliyorum baba." Bana yanağını uzatıp; "Öpmeden mi gideceksin?" Dediğinde gülümseyerek yanağından öptüm. "Dikkatli ol." Derken yerimden kalktım. Annem salonun kapısında elindeki havluyla dikilmiş bizi izliyordu. "Ben çıkayım artık." Derken dış kapıya yöneldim. "Hayırlı işler kızım." Diyen annemi öperken abim; "Bekle fındığım bende geliyorum." Diye seslendi. Ben ayakkabıları giyerken o da gelmişti. Annemle vedalaştıktan sonra ayakkabılarını giyinip doğruldu. Gömleğini düzelttikten sonra belime sarılıp beni kendime çekti. Sarmaş dolaş merdivenlerden inerken gülümsedim. Her zaman bana o kadar yakındı ki bizi tanımayanlar sevgilim sanıyordu. Hoş abimin de dışarıya göz dağı vermek için böyle yaptığını biliyorum. Dua etsin ki bu yakınlığı ve ilgisini seviyorum. Yoksa çok güzel çemkirebilirim. "Fındık gözlerin buğulu bakmasın. Altı ay çok uzun değil. Hem sayılı gün çabucak geçer." Apartmanın kapısından çıkmadan durup abimin yakışıklı yüzüne baktım. "Biliyorum abi sen bana bakma. Bir an duyunca üzüldüm ama babam haklı. Er yada geç gideceksin." Abim şakağımdan öpüp apartmanın kapısını açtı. Son basamakları indiğimiz sırada gelen sesle başımı kaldırdım. Hayriye teyze her zamanki yerinde oturmuş bize bakıyordu. "Çiçek işe mi gidiyorsunuz?" "Yok Hayriye teyze tüplü dalış yapmaya gidiyoruz!" Verdiğim cevapla abim gülerken ben önüme döndüm. Asla büyüklerime saygısızlık yapmam ama Hayriye teyzeden haz etmiyorum. Mahallenin en dedikoducu insanıdır. Aynı zamanda da en büyük çöpçatanıdır. Her hafta bana yeni bir görücüyle gelmesinden gerçekten sıkılmıştım. "O ne kız?" Hayriye teyze arkamızdan bağırırken bıkkınlıkla abime baktım. "İşe gidiyoruz." Diye sade bir cevap verdikten sonra bana dönüp; "Gel seni de bırakayım. Yürüme boşuna." Dediğinde kenarda park edilmiş arabaya yöneldik. Dükkanım sokağın başında olsa da abim benimle geldiği sabahlarda bırakmakta ısrarcı oluyordu. Dükkanın önüne geldiğimizde arabadan inmeden abimi öptüm. "Akşam görüşürüz sırıkçım." "Görüşürüz küçük fare." İkimizde sevmediğimiz lakapları kullanırken gülerek arabadan indim. Dükkanın açık olduğunu gördüğümde başımı iki yana salladım. Ebru her zamanki gibi beni dinlememiş ve erken gelip açmıştı. Şirin dükkanımın rengarenk görüntüsüne bakarken içimdeki kara bulutlar dağıldı. Neşeyle kapıyı açtığımda rüzgar gülünün çıkardığı sesle gülümsedim.      Ebru çoktan masaları silmeyi bitirmiş, yerleri siliyordu. "Günaydın inatçı arkadaşım." "Günaydın patron." Kullandığı sıfatla gözlerimi devirdim. "Ebru senin bu inadın beni öldürecek! Sana kaç kere diyeceğim bana patron deme diye! Hem sana demedim mi erkenden gelip açmana gerek yok diye?" Ben çemkirirken o beni takmadan işine devam etti. "Erkenden burayı açmayı seviyorum. Patron kısmına gelecek olursak da yalan değil. Sonuçta patronumsun." Sivri dili beni güldürürken kasanın olduğu tarafa yöneldim. Çantamı çıkarıp askıya asarken hayranlıkla dükkanımı inceledim. Çocukluğumdan beri pasta ve tüm tatlı türlerini yapmayı çok sevdiğim için üniversitede bu alana yönelmeyi tercih ettim. Okuldan mezun olduğumda babama küçük bir dükkan açmak istediğimden bahsettim. Beni bu konuda desteklerken abim de arkamda durmuştu. Vakit kaybetmeden burayı kiralamış ve baştan yapmıştık. Uzun zamandır kapalı olan dükkan çok eski ve bakımsızdı. Mülk sahibimiz uğraşmak istemediği için burayı almamız konusunda bir fikir sunmuştu. Fiyatını da uygun söyleyince babam kiracı olmak yerine sahibi ol diyerek şartlarını zorlayarak burayı bana aldı. Benim olduğu an içini ve dışını kendime göre dekore etmeye başladım. Bir cafeden çok pastane gibi olmasını istediğim için kocaman bir vitrin tezgah yaptırıp, arka kısmında da rahatlıkla çalışabileceğim güzel bir mutfak hazırladım. Bir yıla yakın süren hazırlıkların sonunda mükemmel bir sonuç çıktı ortaya. Minik dükkanımın içini buz mavisine boyamış yerini ise bembeyaz yaptırmıştım. Pembe, mor, sarı, turuncu ve yeşil renkte beş masa koyduktan sonra aynı renklerde sandalyelerle süsledim. Bir duvarı kitaplık gibi yapıp bir sürü sevdiğim kitabı ve hayranı olduğum minik arabalarımı dizmiştim. Diğer duvarlarda çeşitli tablolar ve eski plaklar asılıydı. Camdan olan vitrin tezgahım ise zamanla yaptığım çeşitli pastalar, tatlılar ve makaronlarla renklenmişti. Dış kısmındaki alanın bir yanına aynı renklerde minderler koyarken diğer kısmına da iki masa koymuştuk. Aldığımız harabeden çıkan sonucu gören herkes çok beğenmiş ve hayran kalmıştı. Bu sırada beraber büyüdüğüm, aynı zamanda karşı komşumuz olan Ebru benimle çalışmak istediğini söylediğinde sevinçle kabul ettim. Ebru liseyi bitirdiğinde babası kız kısmı daha fazla okumaz diyerek üniversiteye gitmesine izin vermemişti. Tüm mahalle bir olup ikna etmeye çalışsak da bir işe yaramamıştı. Ebru da kaderine razı gelip evde oturmuştu. Babasını benimle çalışması için ikna etmemizde çok zor olmuştu. Neyse ki babam dostluğunu kullanarak bu sefer ikna etmiş ve Ebru benimle çalışmaya başlamıştı. Minik pastanemin açılışını yaptığımız günden beri hiç ayrılmamıştık. İlk başlarda Ebru temizlik işleriyle ilgilenirken zamanla ona bildiklerimi öğretmiştim. Şimdi mutfaktaki en büyük yardımcım oydu. Toplu sipariş aldığımızda onun sayesinde rahatlıkla yetiştirebiliyorum. Tezgahı silip düzeltme işini bitirdiğimde kasada her zaman bulundurduğumuz yirmi beş kuruşlardan birkaç tane aldım. Kapının girişine doğru savurduğumda Ebru gülümsedi. Bereketli olsun diye her sabah bunu yapardık. Zamanla bu geleneğimizi öğrenen çocuklar sokağa çıktığında gelip onları toplar ve bakkala koşarlar. "Ebru işin bittiyse mutfağa girelim. Bugün çok işimiz var." "Hemen sevgili arkadaşım." Derken vileda kovasını alıp tuvalete gitti. O elindekileri hallederken ben mutfağa geçtim. Kenarda asılı duran siyah önlüğümü giyindikten sonra saç bonemi de bağladım. Ebru bunları bana açılış günü vermişti. Önlüğümün üzerinde turuncu renkte; "En Tatlı Pastacı" yazıyordu. Önlüğümü ilk gördüğüm an aşık oldum ve o günden beri hep kullandım. Abim ise açılış hediyesi olarak kocaman bir tabela yaptırmıştı. "Çiçek'in Mutfağı" yazan tabelanın üzerinde çeşit çeşit tatlı figürleri vardı. Abimin ince düşüncesi bir kez daha kalbimi çalarken mutfağımın en güzel köşesine tabelamı astım. Beyaz ve turuncu ağırlıklı olan mutfağımın en renkli aksesuarı tabelamdı. Ebru da gelip önlüğünü giyindiğinde hızla işe koyulduk. Geçen hafta bir yaş doğum günü için 50 kişilik sipariş almıştık. Normalde sadece tatlı üzerine çalışsam da müşterimin ısrarları üzerine bir kereliğe mahsus tuzlu ürünlerde yapmayı kabul ettim. "Ebru ben pastaya başlıyorum. Sen tuzlularla başla." Derken malzemeleri çıkarmaya başladım. Ebru işe başlamadan kasanın oraya gidip müzik çaları açtı. Pastanenin içi hareketli şarkıyla dolarken hafif hafif dans ederek işimi yapmaya başladım. Pastanın 1 şeklindeki kalıbını çıkardıktan sonra hamur şekerini hazırladım. Pembe hamur şekeriyle pastayı katladıktan sonra üzerine koyacağım süsleri hazırlamaya başladım. 1 şeklindeki pastanın bir köşesinde yatağındaki uyuyan güzel, diğer köşesinde yedi cücelerle pamuk prenses ve diğer köşesinde de kulesindeki rapunzel vardı. Prenseslerin kalıplarını çıkarmak saatlerimi alsa da tam istediğim gibi olmuştu. Müşterimin istediği yazıyı da yazdığımda pasta hazırdı. Kalıbını dikkatle kaldırıp Ebru'nun yardımıyla paketledikten sonra dolaba koydum. Vakit kaybetmeden renkli makaronları hazırlamaya başladım. Onları da bitirdiğimde yorgunlukla bedenimi esnetmeye başladım. Belim ve ayaklarım saatlerce ayakta durduğum için isyan etmeye başlamıştı. Ebru'nun yanına gidip hayranlıkla yaptıklarına baktım. Marul kullanarak yaptığı yeşil zeminin üzerine haşlanmış patateslerden civcivler yapmıştı. Salatalık kullanarak büyük bir yalak yaptıktan sonra içine mısır tanelerinden yem yapmıştı. O kadar güzel duruyordu ki insan yemeye kıyamazdı. "Ebru harika olmuş." Derken yanağından öptüm. "Gerçekten olmuş mu?" "Kuşum güven artık kendine. Bu işte mükemmelsin." Dememle utangaçça gülümsedi.       Diğer yanda ise uğur böceği şeklinde yaptığı kanepeler duruyordu. "Yorulduk ama değdi. Hepsi harika." Konuşurken bir yandan Ebru'nun yaptıklarını da paketledik. Onlarda dolaptaki yerini aldığında yorgunca duvara yaslandım. "Hadi bir kahve yapıp içelim." "Triliçe yapacaktık." "Biraz dinlenelim yaparız." Dediğimde Ebru ocağın başına geçti. O türk kahvesini yaparken bende fincanları çıkardım. Hazır olan kahvelerimizin yanına birer lokum alıp dışarıdaki masaya çıktık. Sokakta oynayan çocukların cıvıltılarını dinlerken huzurla arkama yaslandım. Öğlenin sıcağına umursamayan çocuklar sokakta koştururken anneleri büyük ağacın gölgesinde toplanmış hem sohbet ediyor hem de elişi yapıyordular. Annemin de içlerinde olduğunu gördüğümde el salladım. O da bana el salladığında tüm bakışlar bize döndü. Aklıma gelen şeyle yerimden kalkıp içeri girdim. Vitrindeki tatlılardan büyük bir tabak hazırlayıp yanlarına gitmek üzere dışarı çıktım. Tabağı götürdüğünde Ebru'nun annesi Semra teyze; "Kız Çiçek senin yüzünden kilo alıyoruz." Diye hayıflandı. Tatlılardan gözünü ayırmadan konuşması beni güldürürken; "Gayet fitsin Semra teyzecim hiç üzülme." Dedim. Kadınlar gülüşürken annemi öpüp Ebru'nun yanına geri döndüm. Bir süre oturup dinlendikten sonra kalan işlerimi halletmek için mutfağa döndük. Sonunda gün bittiğinde kendimi oldukça yorgun hissediyordum. Dükkanı kapattığımızda Ebru'nun koluna girip ondan destek alarak eve yürümeye başladım. "Çok mu yoruldun kuşum?" "Ölüyorum Ebru. Sen nasıl hala enerjiksin?" "Doğuştan bebeğim." Cevabı ile güldük. Evin önüne vardığımız sırada abimin arabası yanımızdan geçip her zamanki yerine park edildi. Abim arabasından indiğinde yanımıza geldi. "Fındığım yoruldun mu?" Dediğinde başımı sallamakla yetindim. "Sen nasılsın Ebru?" "İyiyim Taha abi. Sen nasılsın?" "İyiyim." Diyen abim ile Ebru'yu öpüp abimin koluna girdim. Ebru hemen karşımızdaki apartmana girerken abime dönüp; "Sırtına alsana beni. Şimdi dört katı çıkamayacağım." Dedim. "Ha yani dört katı sen sırtımdayken çıkayım da bel fıtığı olayım öyle mi?" Abime kötü kötü baktığımda gülerek beni kucağına aldı. "Sen çok şımarık oldun Çiçek hanım." Derken merdivenleri çıkmaya başladı. Onu umursamadan rahat kollarının keyfini çıkardım. Eve girdiğimizde babam yoktu, annem ise mutfaktaydı. "Çiçek sen misin kızım?" "Evet anne biz geldik." Ben cevaplarken abim kucağında benimle birlikte mutfağa girdi. Bizi gören annem telaşla; "Kızım bir şey mi oldu?" Diye sordu. "Yok anne sadece yorulmuş." Diyen abim beni yere indirdi. O arada ocaktaki tencereler dikkatimi çekti. "Anne misafirimiz mi var?" "Yok kızım." "O zaman bu kadar yemek kime?" "Onlar yeni komşulara." Dediğinde şaşkınlıkla ona baktım. "Yeni komşu mu?" "Evet Ebru'ların altındaki boş daire satılmış. Sabahtan beri taşınmakla uğraşıyorlar. Semra'nın akşama misafiri varmış o yüzden yemeklerini ben yapayım dedim." Güzel yüreği gülümseme sebep oldu. Mahallemize yeni biri geldiği zaman hanımlar hemen yemeklerini yapar götürürdüler. Bu samimiyetleri ve sıcak kanlılıkları mahallemizi daha da güzelleştiriyordu. "Hadi gidip bir duş al. Sonra da yemekleri götürürüz." Yorgun olsam da annemi dinleyip odama yöneldim. Ama neden ben ya? Abimle götürse ne olurdu?           Hatalarım varsa affola. *Bayan ATABAŞ*  

editor-pick
Dreame-Editörün seçtikleri

bc

AŞKLA BERDEL

read
79.0K
bc

ÇINAR AĞACI

read
5.7K
bc

MARDİN KIZILI [+18]

read
522.4K
bc

Ne Olacak Halim (Türkçe)

read
14.3K
bc

HÜKÜM

read
224.0K
bc

PERİ MASALI

read
9.5K
bc

Siyah Ve Beyaz

read
2.9K

Uygulamayı indirmek için tara

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook