YENİDEN

1464 Kelimeler
Hayatta bazı şeyleri ilk seferde göremediğimiz anlar vardır. Hatta bazı durumlarda bir çok defa karşılaştığımız bir duruma ya da kişiye karşı bile kör olabiliriz. Bunun nedeni kendimizle olan savaşımızın yoğunluğundan olabileceği gibi doğru açıdan bakmamamızda olabilir. Açıkçası artık insanların birbirlerine bakarken bile birbirlerini gördüklerini düşünmediğim zamanlardaydık. O kadar çok şeyle savaşıyordu ki insanlar başkasına dikkatini vermeyecek kadar hem zihinsel hem de bedensel olarak yorgunlardı. Yine de bazen her şey gözümüzün önünde olsa bile bizi ilgilendirmiyor diye başımızı döndürüp gittiğimiz de olmuyor değildi. Bu yüzden iki dava içinde yeterli şahit bulunamıyordu. İkinci kurban Elif'in ölümünün üzerinden iki hafta geçmiş, bu zaman dilimi içinde ilk dava olan Şule'nin davası da yeniden açılmıştı. Hatta savcı daha da ileri giderek kızın mezarının açılıp yeniden otopsi yapılmasına karar vermişti. Tabi ki bu hiç de iyi tepkiler yaratmamıştı. Ben bizzat şahit olmasam da Neriman sağ olsun ailenin büyük olay çıkardığını bana yetiştirmişti. Yine de sonuçların olumlu olacağından şüpheli olmak da benim görüşümdü sadece. Sabah yine işlerimi bitirip dükkana giderken kafamda bin türlü düşünce dolanıp duruyordu. En başta da bu olayların nedeni sorusu geliyordu. Ne kadar beynimi zorlarsam zorlayayım bu olayın nasıl bu hale geldiğine dair gerçek anlamda bir sebep bulamıyordum. Bütün bunların yanında Elif'in otopsisi tamamlanmış ama nedense Gökhan otopsi hakkında bana bilgi vermemişti. Bu işte bir gariplik vardı ve bu gariplik belki de olayın kilit noktasıydı. Kafamdaki düşüncelerle dükkana doğru ilerlerken Elif'in evinin önünde gördüğüm arbede ile duraksadım. Daha önce taziye için geldiğimiz evin önünde gördüğüm karmaşaya dikkat kesildim. Elif'in annesi sıyrılmış baş örtüsü ile polis memurlarına saldırırken yanında siyahlar giyinmiş bir grup kadında ona eşlik ediyordu. Bu manzara beni fazlasıyla rahatsız hissettirirken bu karmaşanın içindeki kadınlardan birinin bana dönerek söyledikleri ile gözlerim kocaman açıldı. " Aha bu O...pu , dini bütün kızlara iftira atılması için polise yalan konuşan aha bu şı..k." Ben olayı daha idrak edemeden tüm başlar bana döndüğünde ne yapacağımı şaşırdım. Ben hareket edemeden az önceki siyah giyen kadınlar üzerime hücum etmeye başladılar. Hızla kendime geldiğimde çantama sıkıca sarılıp geriye dönerek koşmaya başladım ama bu çok uzun sürmedi. Zira kadınlardan biri saçlarıma elini geçirip beni geriye doğru çektiğinde hareketim durmuştu. Can havli ile çırpınırken duyduğum güçlü bir patlama sesi ile sesler kesildi. Başımı kaldırdığımda Dursun elinde tuttuğu tüfeği kadınlara doğrultmuş çatık kaşları ile bakıyordu. Saçımı elinde tutan kadın: " Bizi vuramazsın." dediğinde ise yüzünde daha önce görmediğim bir gülüş ile: " İstersen dene ben eski bir askerim ve siz kaçamadan hepinizi indiririm." dediği sırada kadının elini biri hızla saçlarımdan çekti. Sonra duyduğum ses ise Gökhan'a aitti. " Tutuklayın hepsini, izinsiz eylem yapmak ve darp suçundan içeri girince akılları başlarına gelir." Yerde dağılmış bir halde dururken kolumu kavrayan iri parmaklarla tuttuğum nefesi bıraktım. Kolumu tutan reise izin vererek ayaklandığımda kalbim korkudan göğsümden çıkacak kadar hızlı atıyordu. Dursun reis beni belimden kavrayıp göğsüne yasladı ve sakin sesi ile: " Geçti güvendesin artık" dedi. Ama benim içimden bir ses bunun burada kalmayacağını söylüyordu. Reis beni alıp dükkana götürürken göğsüme bastırdığım çantam ile attığım her adımda elimde olmadan tir tir titriyordum. Bir elinde güvenli bir şekilde kırdığı silahı bir eli de belimde lokantaya geldiğimizde kapıyı genç bir delikanlı açtı. " Melek hoca iyi mi reis?" " Merak etmeyin sadece sarsıldı. Ama bundan sonra daha dikkatli olmamız gerek." İçeri girdiğimizde baharın serinliğine tezat sobanın sıcaklığı yüzüme vurdu. O ana kadar dik duran başım eğilirken gözümden iki damla yaş döküldü. Reis beni belimden yönlendirerek sobanın yanındaki sedire oturttuğunda yeni yeni olanları idrak ediyordum. "Nasıl...Nasıl haberiniz oldu?" Bakışlarımı fark eden Dursun reis dudaklarını birbirine bastırdı ve yan tarafa bakışlarını çevirdi. Yanda duran üç genci ancak o zaman fark etmiştim. Bu gençleri çok iyi tanıyordum çünkü Sema'yı yanıma aldıktan sonra mahallede sokak çocukları için ikinci el dükkanımın yanına küçük bir kutu yaparak yemek ve kıyafet koyuyordum. Hepsine ev bulmam imkansızdı ama en azından bir tabak fazla yemek yaparak ya da dükkana gelen eşyalardan bazılarını oraya koyarak onları kırmadan yardımcı olmak istemiştim. Çoğu zaman fırına börek içi veriyor ya da yaptığım yemekleri dört beş tek kullanımlık kaba koyarak kutuya bırakıyordum. Bana sormalarına gerek olmadan oradan istedikleri gibi yararlanabiliyorlardı. Bazı zamanlar çeşitli nedenlerle yaralandıklarında çekinerek içeri girer ve öylece dururlardı. Sema da ben de hiç sormadan yaralarına bakardık. Hayatlarını değiştirmeyi başta denemiştim ama bu sadece benden kaçmalarına neden olmuştu. " Teşekkür ederim ama hala sorum geçerli nasıl haberiniz oldu?" Yanımdaki esmer genç kocaman gülümseyerek konuşmaya başladığında benim de yüzümde bir tebessüm oluştu. " Bu kadınlar taziye evine geldiğinde yemek falan buluruz diye gitmiştik. İşte orada bir kadın senin cemaati hedef gösterdiğini ve sana haddini bildirmeleri gerektiğini söyleyince koşup reise haber verdik." Yüzümdeki tebessüm genişlese de hala yaşadığımın etkisiyle titriyordum. Bu arada elimin üzerinde hissettiğim iri ve kemikli eller ile başımı karşımda oturan Dursun reise çevirdim." " Geçti, sakin ol. Komiser gerekeni yapacaktır ama sen de biz de daha dikkatli olmalıyız." Başımla reisi onaylarken reis elimi son kez sıkıp ayaklanarak sobanın üzerindeki çaydanlığa yöneldi. O zaman masanın üzerindeki çay bardakları ile kurabiyeleri fark ettim. Az da olsa sakinleşmemin etkisiyle göğsümdeki çantamı sağ yanıma koydum. Dursun reis çayı bardaklara koyduğunda üç çocuğun içindeki tek kız çocuğu hızla yanına gidip bardakları dağıttı. Bardağı elime aldığımda içimdeki titreme hala devam etse de ellerim sakinleşmişti. Reis karşıma oturdu ve bardağını sıkarak: " Çocuklar kızlarla ilgili bir şeyler söyledi. Duymanın iyi olacağına inanıyorum." Başımı yana döndürdüğümde oğlanlar kızı dürtüyorlardı. Kız derin bir nefes alıp: " Ben sabah yani o kızın öldüğü sabah bir cenaze arabası gördüm. Sokağın başında duruyordu. Polisler yeni gelmişti ve içinde kim var bilmiyorum ama polisler kızı ambulansa koyana kadar orada bekledi." Dikkatlice düşününce cenaze araçlarının üzerinde bağlı oldukları belediye ya da beldelerin işareti olması gerektiği aklıma geldi ve hemen küçük kıza döndüm. " Üzerinde bir amblem ya da yazı var mıydı?" Küçük kız bir süre düşündükten sonra: " Hayır , aslında şu yabancı filmlerdeki uzun cenaze arabalarına benziyordu. Simsiyah ve camları perdeli olanlardan." dediğinde artık gördüğünün bir cenaze aracı olmadığına emin olmuştum. Uzun , siyah station bir araç görmüştü ama bu bize sadece kızların nasıl taşındığını söylüyordu ki bu tahmin ettiğimiz bir şeydi. " Plakası, plakasını görebildin mi?" " Plakası yoktu sadece siyah üzerine bir güneş resmi vardı." İşler iyice sarpa sarmıştı. Ortalıkta bir sürü ipucu vardı ama bizi hiç bir yere götürmüyordu. Gündoğdu çiçeği, kızların kürtaj olması- ki bu ikinci kızda netleşmemiş bir bilgiydi-, dolandırıcı bir cemaat, kızların gönülsüz evlendirilmek istemeleri ve vücutlarındaki kesikler. Tabi bir de bunu yapan kişinin büyük bir yere ihtiyacı olduğu gerçeği vardı ki aklıma gelen yerlerin hiç biri bu teçhizata sahip değildi. Bu arada karşımda ayaklanan Dursun reis ile bakışlarımı çevirdim ve kapıya yönelmesi ile gözlerim onu takip etti. İşte o zaman içeri Gökhan'ın girdiğini fark ettim. Sakince bir bana bir de çocuklara baktı. " Geçmiş olsun hocam iyi misiniz?" Elleri arkasında bağlı söylediklerini başımla onayladığımda ellerini öne aldı. O zaman elindeki iki dosyayı fark ettim. Dursun'un omzunu sıkıp yanından geçerek yanıma geldi ve az önce Dursun reisin oturduğu yere oturdu. Elindeki dosyaları önümdeki sehpaya koyduğunda ne olduğunu anlamaz bir şekilde dosyalara kilitlendim. " Umarım senin benden daha net cevapların vardır. Bir kız daha öldürüldü ve elimizde yine koca bir hiçlik var." Dosyaya elimi uzattığımda elimin üzerine elini koyarak: " Göreceklerini çocukların görmemesi daha iyi." dediğinde bakışlarımı bize dikkat kesilmiş çocuklara çevirdim. O sırada sessizlik Dursun reisin sesi ile bozuldu. " Çocuklar aferin ,iyi iş başardınız, şimdi gelinde yemek yiyelim." Çocuklar biraz nazlansalar da Dursun hallerine koymayıp hepsini alarak odadan çıktı. Ben de önümdeki dosyayı alıp açtım. Dosya olay yeri resimleri ile başlıyordu ve genç bir kızın bedeni cenin pozisyonunda bir çöp konteynerinin yanında duruyordu. İkinci ve üçüncü resim alanın geniş çekimiydi. Resimlerde konteynerin arkasında caminin minaresi net bir şekilde görünüyordu. Bir diğer çekimde ise bedenin yüzü daha önce gittiğim bir aş evine bakıyordu. Sayfayı çevirdiğimde otopsi raporu ile karşılaştım. Kız ile ilgili yazanları okurken fark ettiğim cümle Şule'nin dosyasındaki cümle ile aynıydı. " Maktülde iki ila üç hafta öncesine ait genital müdahale izlerine rastlanmıştır. Yapılan tetkik sonucunda rahmin yapısı da göz önüne alınarak en fazla üç haftalık bir fetüs yapılanmasına küretaj müdahale yapıldığı sonucuna ulaşılmıştır." Vücudunda dokuz bıçak izi vardı ve bu üçer gruplar halinde kolu, gövdesi ve bacağına yerleşmiş simetrik kesiklerdi. Dosyaya devam ettiğimde gördüğüm resim ile durdum. Siyah bir bileklik içine yerleşmiş bir gün doğdu çiçeği. Bu adam bir şey anlatıyordu ve biz gözümüze soktuğu ipuçlarını göremeyecek kadar kördük. Sayfayı çevirdiğimde kız ile ilgili genel bilgiler karşıma çıktı. Bahar Üçler, yaş:17 , boy:161 kilo:49 anne ev hanımı, baba esnaf. Birini tarif etmek için ne kadar basit kelimelere yer verilmişti. Oysa bu kız bu sayılardan çok fazlasıydı. Ben düşüncelerimle boğuşurken Gökhan'ın sesi düşüncelerimi böldü. " Zorlama yok, ölüm nedeni zehir, zehrin türü kurtboğan kökenli bir karışım. Diğer kızlarda olduğu gibi. Yara yok, kan yok, DNA yok, yani yok ve yok." Gökhan ne kadar elimizde hiç bir şey yok dese de katil için bir resim vardı ve görmemiz gerektiği kadarını bize bırakmıştı. Görmek, işte o da bizim maharetimize kalmış bir işti.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE