Hayatımın hiç bir döneminde istediğim bir şey elime öylesine verilmedi. İsteklerim ya da hayallerim için her zaman savaşmak zorunda olmak bazen yorucu olsa da bu sayede yaşamın ne kadar değerli olduğunu da öğrenmiştim. Ancak herkesin yaşama verdiği değerin aynı olmadığını da zaman içinde tecrübe etmiş ve gördüklerimin en uç noktalar olduğunu düşündüğüm nice zamanlarda insan faktörü her zaman beni şaşırtmaya devam etmişti.
Bu dünyaya kendi rızası ile gelmeyen, gelirken ne yaşayacağı milleti ne ailesini ne de cinsiyetini seçme özgürlüğüne sahip olmayan insanın kendi iradesi dışında olanlar için zulme uğradığını gördüm. Bazısı fiziksel bazısı ruhsal olsa da şiddet her zaman şiddetti ve içinde barındırdığı cehalet beni hiç şaşırtmadı. Ama insanların uyguladıkları şiddetin şekli ve dozu beni her zaman şaşırtıp dehşete düşürmeye devam etmişti. Neden bazı ülkelerde kadın, çocuk, bitki ve hayvan olmak bu kadar zordu. Bunun cevabı insanların kendilerine dayatılan at gözlüklerini kabul edişlerinde saklıydı galiba.
Öğretmenliğimde olsun esnaflığımda olsun insanların yaşayan her şeye karşı oluşturdukları ayrımcılık beni rahatsız etmişti. İşte yine karşıma ayrışmanın ve şiddetin en korkunç hali sunulurken bunu doğuran cehaleti anlamadığımı ya da daha açık hali ile kabul edemediğimi gördüm.
Hafız'ın Dursun'un bana ismimle hitap etme şekline duyduğum hayret beni üzse de sesimi çıkarmayıp sustum. Zira ne dersem diyeyim Hafız için bir kadın ve bir erkeğin buluşabileceği tek noktanın cinsellik olduğuna inancını değiştiremezdim. Bu arada Dursun derin bir iç çektiğinde asık yüzüne rağmen Hafız, kaşlarını kaldırarak Dursun'a döndü.
" Kusura bakma Dursun reis dalmışım. Sen anlat bakalım neler oldu bu sabah?"
Hafız'ın sorusu ile dikleştim ve eminim gözlerimin içi parlıyordu. Dursun reis bana yandan bir bakış atıp derin bir nefes aldı. Dursun bana her şeyi bir hakkın anlatmamış sadece sorduğum sorulara üstün körü cevaplar verip geçiştirmişti. Ama şimdi olanları tam anlamıyla anlatmalıydı zira önceki olayla bağlantılı olup olmadığını anlamak için Hafız'ın tepkilerini ölçmeyi planladığını tahmin etmem zor olmamıştı. Dursun sessizce başını eğdi ve derin bir iç çekip konuşmaya başladı.
" Bu sabah , balıktan ezandan önce döndüm. Ama balıktan çok çöp toplamıştım denizden , bu yüzden topladığım çöpleri çuvala doldurup çöp konteynerine atmak için sırtıma yüklendim. İşte gerisini tahmin edersin, konteynerin dibinde kızın cansız bedenini gördüm. Çıplaktı , vücudunda kesikler vardı ben de eğilip nabzını kontrol etmek istedim ama dokunmama bile gerek olmadan öldüğünü fark edip polise haber verdim."
Hafız, Dursun'u dikkatle dinlerken her duyduğu detay ile gözleri kocaman açılmıştı. Boynundaki kravatı hafifçe çekiştirerek:
"Nabzına bakmadan öldüğünü nasıl anladın Dursun?" dediğinde Dursun'un kaşları havalandı.
" Eğildiğimde göz kapaklarının bantlandığını fark ettim. Bir de atılmış olmasına rağmen tertemizdi. Vücudundaki kesiklerde kan lekesi ya da pıhtılaşma yoktu."
Hafız "Ha siktir" diyerek kendini sandalyenin sırtına bıraktı. Evet , her şey ayan beyan ortadaydı, Hafız aceleci davranıp yanlış bir tutuklama yaparak genç bir adamın hayatını çalmakla kalmamış bir seri katilin başka bir kızın daha canını almasını dolaylı olarak sağlamıştı. İçimden sıraladığım belkiler uc uca dizilse her halde Çin seddini aşardı.
Mesela , belki olaya basit bir cinayet olarak bakılmasa , belki davayı kapatıp kurtulmak için acele edilmese, belki her şeyin altı daha da eşelense ve daha nice belkiler dikkate alında şu an o zavallı çocuk yaşıyor olacaktı. Düşüncelerim yüzüme yansırken Hafız'ın sesi ile tekrar başımı kaldırdım.
" Peki bu kızın üzerinde hiç mi bir şey yoktu?"
Dursun başını sağa döndürüp hafif eğerek kaşlarını çattı. Geriye yaslanıp kollarını göğsünde birleştirdi.
" Hafız, neden bunları soruyorsun?"
Hafız sertçe yutkunurken benim gözlerim ikisi arasında dönüyordu. Hafız başını öne eğip dudaklarını kemirirken Dursun son vuruşunu yaptı.
" Bu soruların nedeni geçen ay ölen kız mı yoksa?"
Hafız sessizliğini korurken başını aşağı yukarı salladı. Dursun yerinde daha da dikleşip kalıplı bedeninin göz önüne sererken Hafız küçüldükçe küçülüyordu.
" Sen o olayın ayrıntılarını ver ben de sana istediğin bilgileri vereyim. Zira kafa kafaya verip seni bu beladan kurtarabiliriz."
Hafız önce Dursun'a sonra bana bakıp dudaklarını kemirirken derin bir nefes aldı.
" Sonra konuşsak?"
Dursun önce bana baktı sonra da bir süre sessizce durdu ve başını sağa sola salladı.
" Sen Melek bu kadar şeyi duyduktan sonra gider mi sanıyorsun? Hem unutma Melek'in ağzı sıkıdır ve pek çok konuda da bizden daha dikkatlidir. Şimdi uzatma da anlat bakalım."
Hafız tekrar ikimize de baktığında ben de Dursun reis gibi yerimde dikleştim. Hafız , kolayca alt edilebilecek bir adamdı aslında. Dursun gibi kıvrak zekalı bir adam için fazla kolay bir avdı ve tahmin ettiğim gibi Hafız daha fazla uzatmadan konuşmaya başladı.
" Şule , müezzinin kızı. Sokağın meydanında iş yerlerine bakan çöp konteynerenin yanında bulundu. Üstünde giysi yerine sadece bir kolye vardı. Kollarında , bacaklarında ve vücudunda kesikler vardı. Göz kapakları bantlanmış, havasızlıktan boğularak öldürülmüştü. Öldürmek için poşet ya da ona benzer bir şey kullanılmıştı. O gece yaşlı bir kadın olan babasının teyzesine yemek götürüp ihtiyaçlarını karşılamak için evden çıkmış. Arayan soran olmamış çünkü bazı geceler kadının evinde kalıyormuş. Zorla alı koyma belirtisi olmayınca bunu tanıdığı biri yaptı diye düşündük ve sevgilisinden yeni ayrıldığını öğrendik. Oğlan garip bir çocuktu ve önceleri çok inkar etse de avukatı pişmanlık kartını kullanıp cezasını azaltmak vaadi ile cinayeti kabul ettirdi."
Bir nefeste anlattıkları kanımı dondurmaya yetmişti. Sadece kızların ölü bedenlerinin durumuna bakmak bile bunun planlı ve aşırı düzenli birinin işlediği bir cinayet olduğunu görmeye yeter de artardı. Ama işin kolayına kaçmak varken ..... Neyse diyerek şimdilik bu düşüncelerimi kenara bıraktım ve Hafız geldiğinden beridir dizginleri elinde tutan Dursun'dan sözü aldım.
" Parmak izi, çevrede tekerlek izi ya da olayı gören bir kamera falan yok muydu?"
Hafız başını olumsuz anlamda sallarken bunları yapan kişinin titizliği beni dehşete düşürmeye yetmişti. Elimi sağ kulağımın arkasına attığım saçıma yöneltip oynamaya başladım.
" Bu kadar titiz olması bunları yapan kişinin ilk defa öldürmediğini gösteriyor. Ama aklıma takılan bir kaç önemli soru var. İlki neden ilk öldürülen kızın kolyesi diğerinin boynundaydı? Neden kızları temizledi? Neden dokuz ya da üçer kesik? Neden onları giydirmedi? Ve en önemlisi neden herkesin görebileceği bir yere yakalanmayı bile göze alarak kızları bıraktı?"
Ben dalgın ve sesli bir şekilde düşünürken asıl soru Dursun'dan geldi.
" Neden bu kızlar? Çok riskli değil mi?"
Evet çok riskliydi ve akla ilk gelen onları tanıyor olabileceğiydi. Ama diğer bir ihtimal ise kızları dikkatle takip ettiği ve nasıl yaptıysa güvenlerini kazandığıydı.
" Bir genç kız katı kurallarla yetişiyorsa kime güvenip peşinden gider ki?"
Aklımda oluşan ihtimaller beni fazlası ile rahatsız ederken açılan kapı ile üçümüzün de bakışları kapıya yöneldi. İçeri 30 larının sonlarında esmer bir bey girdi ve hızla yanımıza geldi.
" Dursun Kamalı hanginiz?"
Esmer adamın sorusu ile Dursun başını yana yatırıp kaşlarını çattı.
" Kim soruyor?"
" Ben baş komiser Gökhan Güçsever."
Dursun kolunu sandalyenin arkasına atıp:
" Benim buyurun." dediğinde baş komiser Dursun'u şöyle bir süzdükten sonra:
" Olayla ilgili yazılı ifadeniz için sizi merkeze alacağız." dediğinde Dursun başı ile baş komiseri onaylayıp ayaklandı.
" Dükkanı kapatayım çıkarız."
Onun bu sözü ile biz de ayaklandık. Dursun'a dönüp " Habersiz bırakma " dediğimde beni onaylarken ben de Hafız da dükkandan çıktık. Geriye döndüğümde genç adamın kaşlarını çatmış bana baktığını gördüm. Kapının önündeki üç polis aracına derin bir iç çekerek baktıktan sonra dükkana doğru yol almaya başladım. Bu iş düşündüğümden de karmaşıktı. Umarım biri daha kayıp gitmeden katili yakalamaları mümkün olurdu. Kafamda oluşan binbir senaryo ile yola düştüğümde ne kadar son olmasını istesem de bu kişi daha yeni başlıyordu.