İnsan zekası ile övünen bir varlık olsa da onu kullanmak konusunda fazlasıyla cimridir. Ne zaman bir eyleme başlasak aklımızın bize sunduğu ya da sunabileceği seçenekleri bir kenara bırakıp içimizde varlığını büyütmeyi maarifet sandığımız şeytani iç güdülerimiz ile hareket etmeyi seçeriz. Ancak medeni insanlar akıllarını çevrelerindeki değişkenler ile besleyip kullanmaya meyillidir. Medeniyeti okullara , kitaplara bağlamak yeterli gerçekçiliğe sahip olmamasına rağmen insanoğlu bitirdiği okul ve okuduğu kitap sayısına göre kendi medeniyet seviyesini belirlemeye çalışır. Ama tanıdığım nice insanların okudukları kitapları sadece kelimeler bazında aldığını gördüğümde medeniyetin bu kadarda basit olmadığını daha iyi anlamıştım. Bu da hayatta kendime bir yol çizmemde önemli bir kılavuz olmuştu, insan sadece okuyarak değil okuduğunu anlayarak , aldığı bilgileri doğru analiz ederek gelişebilir.
Bu nedenle çevremi dinlemeye , gözlemlemeye ve empati kurmaya özen göstererek içimdeki insanın uyumasını engellemek benim temel amacım olmuştu. İşte bu yüzden körü körüne yaşamayı doğru bulmayıp her şeyi sorgular hale gelmiştim. Yaşadığım mahalle tam bir mozaik olduğundan insanları gözlemleyip yeni deneyimler kazanmakta zor olmadı aslında. Bu deneyimlerden yola çıkarak bulunduğum çevrede sevilen bir insan olmakla kalmayıp kabulde gördüm. Dursun reis ise yaşadığı deneyimlerin eşliğinde daha dikkatli ve daha anlayışlı olarak hayatına bir yol çizmişti, bu da ikimizin iyi anlaşmasını sağlıyordu.
Reis içeri gittiğinde ben de telefonumu çıkarıp sene başında bana yardım etmesi için işe aldığım Sema'yı aradım. Sema yetimhanede büyümüş ve çıktıktan sonra iş yarayan genç bir hanımdı. Geçen kış bayat ekmek kutusundaki ekmekleri alırken tanışmıştık. Kimsesi ve yeterli tahsili olmadığı için çaldığı her kapı yüzüne kapanmış, o da gece geç saatlere kadar kalabalık yerlerde gezip gece yarısından sonra evlerin bahçelerinde güvenli gördüğü yerlerde yatmaya çalışıyormuş. Haline üzülmüş , koşuşturduğum dükkan işlerinde bana yardım etmesi için ona fırsat vermiştim. Şimdi düşünüyorum da iyi ki o fırsatı vermişim. Sema hızlı öğrenen , çabuk algılayan dürüst biriydi ve benim sağ kolum olmuştu.
" Alo , Melek ablam geç kaldın."
" Kızım bu gün dükkan sana emanet , bir iki yere uğrayacağım o yüzden gelemeyebilirim."
" Tamam abla , aklın kalmasın ben işlerle ilgilenir sonrada dükkanı kapatırım."
" Teşekkürler Sema, bu arada mal gelecek yalnız karşılamak istemezsen eczacının oğlunu çağır olur mu?"
" Sen bunları düşünme abla ben hallederim."
" Sağ ol canım kolay gelsin"
Ben telefonu kapattığımda Dursun bir elinde çaydanlık, diğer elinde tepsi ile içeri girdi. Çaydanlığı sobanın üzerine koyarken ben de elindeki tepsiyi alıp masaya yerleştirdim. Reis çaydanlığı sobaya koyup demliği eline alarak doldurduktan sonra suyunu ekleyip tekrar çaydanlığı sobaya yerleştirip masaya oturdu. Sakince çatalını böreğe batırırken bana bakmadan:
" Durmayı düşünmüyorsun o zaman aklından ne geçtiğini söyle bakalım." dediğinde elime aldığım börekten ısırdığım parçayı yavaş yavaş çiğnediğim için kısa süre bir sessizlik oluştu. Ağzım boşaldığında:
" Kızı ne şekilde buldun? " dedim. Reis çayından bir yudum alıp elindeki bardağı hafifçe döndürdü.
" Öncelikle boynundaki kolye dışında üzerinde hiç bir şey yoktu. Cenin pozisyonunda çöpün yanında yatıyordu. Bedeni morarmamıştı ve yaşadığını düşünüp yanına eğildiğimde nabzına bakmama bile gerek yoktu."
" Neden?"
Reis derin bir nefes alıp elini böreğe uzattı ve kocaman bir parçayı kıvırdı.
" Gözleri açıktı , daha doğrusu göz kapakları açık kalması için yapıştırılmıştı. Bir de tabi ki vücudundaki çizgiler vardı."
Dursun konuşurken nabzına bakmaya gerek bile duymadım demişti, bu da kızın vücudundaki çiziklerin ya temizlendiği ya da ölümden sonra yapıldığını gösteriyordu. Başımı kaldırdığımda yanakları dolu bir şekilde ağzındaki lokmayı çiğnerken bana bakan Dursun'a:
" Yaraları kanlı ya da morarmış mıydı?" Dediğimde başını sağa sola salladı. Çayımdan bir yudum aldığımda hala soracağım sorular olduğu için Dursun'un lokmasının bitmesini bekledim.
" Kızın yüzü çöpe mi dönüktü?"
" Hayır , kızın yüzü sokağa bakıyordu ve kolunda üç , gövdesinde üç , bacağında üç olmak üzere dokuz tane temiz kısa , simetrik kesik vardı."
Bu detayın mutlaka bir açıklaması olduğuna emindim ama ne olduğunu anlayacak kadar bilgiye sahip değildim. Üstelik biz bunun bir seri katilin işi olduğunu varsaysak da diğer kız ile ilgili yeterli bilgiye de sahip değildik. Ne yazık ki bu bilgiye ulaşmanın yolu da Hafız'dan geçiyordu.
" Daldın, aklında ne var?"
" Açıkçası dokuz ya da sıralı üçlerin anlamını çözmeye çalışıyorum ve bir de... Hafız konusu var."
Reisin duyduğu isim ile dudakları kıvrıldı. Bütün bu Hafız mevzusu Neriman'ın başıma sardığı bir sıkıntıydı. Neriman için bir kadın yalnız olmamalıydı , kendi deyimi ile yalnızlık Allah'a mahsustu. Ama tabi ki kendine verilen toplumsal doktrinler içerisinde kadın tek başına yaşayamayacak kadar aciz bir varlıktı. Ve kendince bana uygun bir eş ayarlama misyonunu yüklenip sonunda da Hafız'ı bulmuştu. Bilgim haricinde gelişen olaylar dahilinde durumu Hafız'ın dükkanıma gelip benimle tanışması ve durumu anlatması ile öğrenmiştim. İşin daha da kötüsü Hafız'a böyle bir niyetim olmadığını söylediğim ve elimden geldiğince kibar reddetmeye çalışmama rağmen Hafız'ın bu durumda benden etkilenip uzun süre peşimi bırakmamasıydı. Reisin güldüğü kısım ise Hafız'ın beni etkilemek için alkol aldığı bir gün mahallede Ferdi Tayfur eşliğinde serenat yapmasıydı ki hala hatırladıkça kan beynime çıkıyordu.
" Gülme reis gülme. Bak hatırladıkça sinirden gözlerim kararıyor."
" Ama Melek sesi de güzelmiş Hafız'ın haksız mıyım?"
Gözlerim kocaman açılırken reis sonunda dayanamayıp gür bir kahkaha attı. Bu arada açılan kapı ile bizim konuşmamız da, reisin kahkahası da durmuştu. Kapıda üzerinde üniforması , çatılmış kaşları ile bakan Hafız, iyi adam lafının üzerine gelir ve türevi sözleri doğru kılıyordu. Hafifçe öksüren Hafız elini göğsüne koyup:
" Selamünaleyküm, bölmüyorum inşallah" dediğinde sesindeki ima beni fazlası ile rahatsız etmişti. Reis az önceki şaşkınlığını atmış yüzüne hafif bir tebessüm kondurarak:
" Gel Hafız reis gel biz de kahvaltı yapıyorduk kaynanan seviyormuş." dediğinde Hafız içeri yavaş adımlarla gelip reisin yanına oturdu. Reis izin isteyerek içeri bardak almaya kalktığında bakışlarını yere indirip:
" Melek hanım sizi burada görmeyi beklemiyordum." dedi zaman sesindeki kırık hüzün az önceki imalı ses tonunu doğrular nitelikteydi. Derin bir nefes aldım zira bu durum beni fazlası ile geriyordu. Hafız iyi adamdı ama benim evlenmek gibi bir arzum olmaması bir yana kesinlikle evlenmek istersem de hayatımı paylaşmak istediğim insan profiline uymuyordu.
" Hafız bey , Dursun reisin şahit olduğu korkunç bir olay nedeniyle buradayım, malum reis benim değer verdiğim bir dostumdur. Ama sizi buraya hangi rüzgar attı acaba?"
Sıkıntılı bir nefes alan Hafız :
" Şey aslında ben de aynı nedenden buradayım." dediğinde kaşlarım havalanırken aradığım fırsatın kendiliğinden ayağıma gelmesi ile yüzüme hafif bir tebessüm yerleşti. Bu arada reis elinde bir çay bardağı ile içeri girip Hafız'ın yanına oturdu ve gülümseyerek elini omzuna attı.
" Ya Hafız reis sen üniforma giymezdin neler oluyor?"
Hafız, bir bana bir de reise baktı ve başını yere eğerek:
" Reis, bu gün teftişe alındım, o yüzden resmi kıyafetleyim." dediğinde reisin yüzündeki tebessüm kaybolurken ikimizinde bakışları kısa bir süre buluştu. Dursun istifini bozmadan yüzünde hafif bir tebessümle :
" Hayırdır Hafız, ne teftişi bu böyle?" dediğinde Hafız sıkıntılı bir nefes verdi, gün onun için fazlasıyla boğucu başlamış olmalıydı.
" Ne olacak Dursun , her zamanki şeyler işte. Biri dün akşam üstü merkeze karakolu şikayet etmiş, ben de tam olarak ne olduğunu bilmiyorum ama bu gün görüşmek için beni emniyete çağırdılar. "
Dursun, derin bir iç çekti ve bana kısa bir bakış attı. Bu arada Hafız başını yerden kaldırmadan devam etti.
" Ben de sabah senin mekanda bir ceset olduğunu öğrenince gelip bir kontrol edeyim seni dedim. Belki konuşmaya falan ihtiyacın vardır diye."
" Eyvallah Hafız, Melek de öyle düşünüp gelmişti . Ama endişeye gerek yok ölü bir beden ile ilk defa karşılaşmıyorum. Sadece genç bir kızı öyle görünce üzüldüm."
Hafız başını kaldırıp önce bana ardından Dursun'a baktı ve kısık bir sesle:
" Melek ha!" dedi. Bu tek kelime bile kafasında oluşturduğu sahneyi anlamaya yeterde artardı bile.