3

1234 Kelimeler
Eve doğru ilerlemeye başladığımda hava kararmıştı çoktan. Otobüse binmek yerine denize yirmi dakika uzaklıktaki eve yürümeye karar vermiştim annemden gelecek azarı umursamamaya çalışarak.   Annemle babam hiç evlenmemişti ve ben olmayan bir evlilikten doğan günahtım. Annemle babamın zamanında yaptığı büyük hatanın kefaretini ben ödüyordum.   Annem çok güzel bir kadındı ama fakir bir ailenin çocuğuydu. Okumak için onca zahmete girip istediği okulu kazanmış ve hayatının en büyük hatasını yapıp babamla birlikte olmuştu. Sonra hamile kalmıştı. Annemin aksine babam Altınsoy ailesinin tek varisiydi ve oldukça zengindi. Ama annemin hamile olduğunu duyunca beni kesinlikle istememişti. Annemse babamla evleneceğini ve zengin olacağını düşünüp beni aldırmamıştı. Sonuç olarak ben bir şekilde doğmuştum ve sahip olduğum tek şey babamın soyadı olmuştu. Annemin ailesi, annemin hamile kalıp beni doğurduğunu öğrendiğinde çok sinirlenmiş ve onu daha önce iki evlilik yapmış bir adamla evlendirmişti. Babam ise zengin bir ailenin kızıyla evlenmişti.   Böyle rezil bir hayatım vardı benim. Başkalarının günahının bedeli olan günahtım ben. Ve beni ne annem seviyordu ne de babam. Ne de onların aileleri. Sözde var olsa da benim bir ailem yoktu aslında. Kimse tarafından da sevilmezdim.   Geçmiş ne kadar istemesem de bir şekilde aklıma düşüyordu. Geçmişi düşünmemeye çalışarak öfkeyle derin bir nefes verdim ve anahtarı deliğe sokup hızlıca evin kapısını açtım. Gıcırdayan eski kapıyla birlikte içeri girip ardımdan kapattığımda annemin yorgunluğuna tezat öfkeli gözleriyle karşılaştım.   "Neredesin sen?!" dedi öfkeli bir sesle.   "Deniz kenarında yürüdüm biraz." diye açıklama yapıp eskimiş ayakkabılarımın bağcığını çözdüm ve içeri girdim.   Salona girdiğimdeyse üvey babamın iğrenç bakışlarıyla karşılaştım. Beni görünce direkt ayağa kalkıp "Neredesin lan sen?! Ben sana demedim mi saat yedi olmadan eve gelinecek diye?!" diye atarlandı.   İfadesiz bir şekilde yüzüne bakıp cebimden telefonu çıkardım ve saate baktım.   19:16   "Sadece on altı dakika geçirmişim yediyi. Olamaz mı?" dedim öfkeyle. Bu tepkim hoşuna gitmemişti. Elini kaldırıp bana tokat atacakken son anda elini tutup büktüm ve bütün gücümle onu koltuğa doğru ittim.   "Pislik herif! Kimsin ki sen bana atar yapıyorsun?"   Elindeki kumandayı hızla kafama fırlattığında canım acımıştı. Ama hiçbir acı nidası dökülmesi dudağımdan. Çünkü acılara karşı dirençli olmayı öğretmişti hayat bana.   Bugün ayrı güzeldi benim için. Her ne kadar sonu kötü de bitse bugün hayatımın en güzel sekiz saniyesini yaşamıştım mavi gözlü serseriyle. Ve bu güzelliği aptal üvey babamla bozmak istemiyordum.   "Defol lan bu evden! DEFOL GİT! Gözüm görmesin seni."   Ama ne mümkün mutlu olmak? Mutsuz bir hayat benim kaderimdi. Ve insan kaderini değiştiremezdi.   Derin bir nefes verip eşyalarımı toplamak için odama doğru ilerlemeden önce tekrar ona döndüm. Öfkeliydim. İçimde yıllardır biriktirdiğim bir öfke vardı ve ben bu hıncımı birinden ya öyle ya böyle ama bir şekilde çıkartacaktım. Karşımdaki pislik herif bunun için en güzel adaydı hiç şüphesiz.   Kafamdan akan kanı umursamadan yakasına yapıştım ve suratına okkalı bir yumruk geçirdim.   Kendimi savunmadan gitmeyecektim bu evden.   "Sen piç herifin tekisin. Lanet gelsin sana da evine de!" deyip hızlıca eşyalarımı toplamak için odama geçtim ama o da peşinden gelip saçıma yapıştı. Gözlerim yardım istercesine annemi buldu ama o acı çekmemden mutlu bir şekilde mutfağa doğru ilerledi. Biliyordum. Eğer babam benim için ona her ay para vermeseydi beni burada bir dakika bile tutmazdı. Sevmiyordu işte beni. Herkes gibi o da sevmiyordu beni. Halbuki ben onlara hiçbir şey yapmamıştım. Sadece bu lanet dünyaya gelmiştim ve bu benim elimde olan bir şey değildi.   Kimse yanımda durmazdı. Kimse beni savunmazdı. Hakkımı kendim savunup kendi ayaklarımın üzerinde durmak zorundaydım.   Üvey gerizekalının saçlarımdaki elinden tutup hızlıca büktüm ve kafasını sertçe aynaya doğru yapıştırdım. O, kanayan kafasını tutup nereden geldiğini anlayadığım bıçağı bana doğrulttuğunda kolunu tutup dizimi kırdım ve önce kasıklarında sonra da bacağına tekme attım. Bana öfkeli gözlerle bakarken iki metre uzağımda elinde bıçakla üstüme doğru yürüdü.   Burada biraz daha kalırsam beni öldüreceğine karar verip koşar adım kapıyı açtım ve eskimiş ayakkabılarımı elimle kavrayıp çıplak ayaklarımla son sürat koşmaya başladım.   Gecenin ayazında durmaksızın koşuyordum çıplak ayaklarla ama bir yandan da omzumdan bir yük kalkmış gibiydi. Onlara karşı ilk defa bu kadar büyük bir başkaldırış gösteriyordum. Ve o üvey gerizekalının emirlerine boyun eymeyecektim artık. Bu gücü bir bakışıyla bana veren serseriye içimden teşekkür yolladım.   Bu, evden ilk kovuluşum değildi. Diğer kovuluşlarımda önce evden uzaklaşıp onlar uyuduklarında evin damına çıkardım ve orada uyurdum. Ama daha önce böyle sert bir kavgaya girmemiştim o gerizekalı üveyle. Bu yüzden oraya geri dönemezdim. Ona böyle karşı çıkma gücünü bana veren serseriydi. Bir adam hayatımı değiştirmişti. Bana güç vermişti.   Bir süre sonra durup soluklandığımda peşimden gelmediğine emin olmak için arkama baktım. Gelmiyordu. Derin bir oh çekip ayakkabılarımı ayağıma geçirdim. Çıplak ayakla koştuğum için ayaklarım yaralanmıştı ve kanıyordu. Ama tabanlarımda hissettiğim acıyı umursamadım. Çünkü umursamam gereken daha önemli şeyler vardı.   Oturduğumuz semt oldukça tehlikeliydi. Özellikle de geceleri. Benim de buna bir çözüm bulmam gerekiyordu. Eğer sokakta kalırsam büyük ihtimalle ya tacize ya da saldırıya uğrardım. Bunu istemiyordum.   Cebimi yokladım. Pansiyona yetecek param yoktu. Hatta param var denilecek bir meblağ bile yoktu.   Oflayıp kavgaya rağmen arka cebimde durduğu için içimden şükür duası yaptığım eskimiş telefonumu çıkardım ve babamın numarasına tıkladım. Onu beş kere aramama rağmen her defasında meşgule aldı. Altıncı aramamda açmıştı.   "Ne istiyorsun?" Sadece bana böyle tepki verirdi. Çünkü o soylu bir iş adamıydı ve kibar görünmesi lazımdı. Her pisliğini bunun ardına saklardı zaten. Kibarlık ve asillik.   "Evden kovuldum." dedim açıklama yaptığımda insafa gelmesini umarak. Ama beni şaşırtmayarak insafa gelmedi.   "Kovulmasaydın." Telefonunu kulağımdan çekip sakinleşmeye bekledim. Kovulmasaydın. Bu cümle beynimde çevrilip duruyordu.   Yapmasaydın. Annemle ilişkiye girip onu hamile bırakmasaydın ve ben de bu lanet dünyaya gözlerimi açmasaydım. demek istesem de zorlukla sustum.   "Kovuldum artık. Rica etsem bana kalacak bir yer bulur musunuz Fikret Bey?" dedim kinayeyle. Babam ona 'baba' dememi istemiyordu. Onun yerine 'Fikret Bey' demeliymişim çünkü beni kızı olarak görmüyormuş. Evet, bunu ben altı yaşındayken söylemişti bana. Neyse ki o zamanlar çocuk olduğum için ne demek istediğini anlamamıştım ve psikolojim derin bir sarsıntıya uğramamıştı.   "Benim evimde kalamazsın." dediğinde telefonu fırlatmamak için zor tuttum kendimi. Saçımı başımı yolup etlerimi kanatana kadar tırnaklarımı saplamak istiyordum kendime. Ama yine tuttum kendimi.   Sen o burnu havada zengin karından olan çocuklarının her dediğini yaparken benim sokakta kalmam umrunda bile değil öyle mi Fikret Bey? Bunun hesabını cehennemde yandığında verirsin inşallah. Ahlaksız herif!   "Evinizi kirletmeye niyetli değilim Fikret Bey. Sadece o koca servetinizin bir parçası olan otellerinizden birinde bana bir oda ayırtırsınız diye düşündüm." dediğimde beni tersleyeceğinden eminmiş gibi çarpıyordu kalbim.   "Ben annene para veriyorum her ay bana bulaşmadan seni büyütsün diye." Hah! Parasını sevdiğimin Fikret'i.   Anneme asgari ücretin yarısı kadar para veriyordu bana bakması için. Güya vicdanını rahatlatıp zamanında yaptığı pisliğin cezasını bu parayla ödeyeceğini sanıyordu. Halbuki onun aylık kazancı asgari ücretin yüz katı falandı.   Sinirlenmiştim. Ama tam o an aklıma gelen fikirle gözlerimi büyüdü.   "Anneme her ay verdiğin parayı bana ver. O zaman yemin ederim bir daha sana bulaşmam. Senin adını dahi ağzıma anmam. Benim varlığımı unutursun."   Hoş, sen zaten benim varlığımı çoktan unutmuşsun.   Kolay bir şekilde kabul etmesini bekliyordum aslında. Çünkü o, beni hayatından çıkaracağını duyduğu an her şeyi yapardı.   "Yarından itibaren para hesabına düzenli olarak yatacak. Artık annene tek bir kuruş bile göndermem. Otel meselesine gelince... Sana bir otel odasında oda ayırtmam bunu unut. Sadece annene verdiğim paranın iki katını veririm. Yarın sana göndereceğim banka adresine git ve paranı çek. Ama eğer bir daha benden bir şey istersen yemin ederim sana tek kuruş vermem. Artık sana düzenli para göndereceğim. Ve hayatında bir baban olmayacak." dedi ve telefonu yüzüme kapattı. Bu sözlerin üzerine sevinmem lazımdı değil mi? Ama sevinemiyorum bir türlü.   Hayatında bir baban olmayacak.   Bu söz defalarca ard arda yankılandı beynimde. Ve ardından çok mantıklı bir soru sordum kendi kendime.   Benim bir babam var mıydı ki?  
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE