2.BÖLÜM

2637 Kelimeler
Salonda misafirler için muhteşem bir masa kurulmuştu. Her çeşit yemek ve tatlı tam saatinde yetişmişti. Cillian yorgunluktan ayaklarının şiştiğini fark etse de Leydi Rowena'nın hışmına uğramadığı için şükrediyordu. Rowena ilerleyen yaşına rağmen giyim konusunda oldukça cürretkar bir kadındı. Bu akşam için kendine oldukça açık bir elbise seçtmiş, güzelliğinden söz ettirmek için ayrı bir çaba harcıyordu. Kocası onun bu hallerinden asla rahatsız olmazdı. Hatta gurur duyardı. Kibar tavırları ile salonda misafirlerine hoşgeldiniz derken, neşesi gayet iyiydi. Bir kaç asil lord ve karısı, genç leydiler oldukça şıktılar. İnsanların yüzüne gülse de içinden onları eleştirecek mutlaka bir yön bulurdu. Kimsenin ondan daha asil ve güzel olmasına tahamülü yoktu. "Lordum yine çok yakışıklısınız"dedi Rowena Astor kalesi varisine. Genç adam beğeni ile leydinin elini öptü. "Siz de çok güzelsiniz leydim." "Teşekkür ederim. Çok naziksiniz. Ve aynı zaman da centilmen..." Rowena güzel sözler duymayı seviyordu. Her misafiri ile tek tek ilgilendi. Ve özellikle de Lord Camryn ile... Karı koca bu adamı kıskaçları altına almışlar, Leydi sürekli üvey kızını övüp duruyordu. Lord muhteşem güzelikte olduğunu duyduğu leydi Rosemary'i merak ediyordu. Bir an önce tanışmak için can attıdığı belliydi. Yemek için masaya geçildiğinde gözler gecenin kadını Rosemary'i aradı. Babası onun odasına bir hizmetçi yollamıştı. Bir süre sonra salonun kapısından genç kız içeri girdi. Rosemary üzerine sade ama şık bir elbise giymeyi tercih etmiş, gerdanı ve kolları kapalıydı. Saçlarını topuz yapmıştı. Tüm gözler ona doğru kaydı. Babası yerinden kalkıp kızına doğru yürüdü. Rose kimsenin yüzüne bakmıyor, bakışlarını yere devirmişti. "Rose canım kızım... Biz de seni bekliyorduk. Burada seninle tanışmak için sabırsızlanan bir adam var. " Ve sonra kızın elini tutup, onu masaya doğru sürükledi. Rosemary hala başını kaldırmamakta ısrarcıydı. Sonra gözleri siyah deri çizmelere takıldı. Derin bir nefes alıp yutkundu. O adamın karşısında olduğunu anladı. "Rosemary bu adam Lord Camryn." dedi babası neşeyle. Adamın sesini duymakta gecikmedi. "Leydim tanıştığımıza nasıl memnun oldum anlatamam." Rose kafasını ona doğru kaldırdı. Ve adamı gördüğü anda aklını kaçıracağını düşündü. Bu adam belki de babasından bile yaşlıydı. Saçları bembeyazdı. Vücudu diri görünse de yüzünde kırışıklıklar çok fazlaydı. Kara gözleri kendisini süzüyordu. "Bende Lordum..." diyebildi usulca hiç istemese de. Ama sesi çok zor çıkmıştı. Bu arada babası ile adamın birbirlerine olan bakışlarını yakaladı. O an anladı ki, babası pazarlığı kazanmıştı. Tek kızını para karşılığı bu adama satmıştı. Lord Camryn'in bakışlarından fazlasıyla rahatsız oldu. Adamın yaşına ve görünüşüne bakmadan kendisiyle evlenmek istemesi zaten yeterince canını sıkmıştı. Babası elini omuzuna koyarak, tehditkâr bir şekilde parmak uçları ile sıkıştırınca, lorda gülümsemek zorunda kaldı. Bu gecenin bir an önce bitmesi için dua ediyordu. Lord Camryn elini avuçlarının arasına alıp, dudaklarına götürdü. Bu kısacık an bile ona oldukça uzun geldi. Ellini saatlerce yıkasa bile ıslaklığının asla geçmeyeceğini düşündü. "Leydim beklediğimden daha güzel ve asilsiniz. Hakkınızda söylenenlerin abartıldığını düşünüyordum. Oysa şimdi bakıyorum da az bile geliyor. Sizinle daha önce tanışmamamız ne acı." Ona cevap vermek istemedi. Babası yanında olmasa çekip giderdi. Ama başında Azrail gibi beklerken bu mümkün görünmüyordu. "Kızım son derece kibar ve utangaçtır lordum. Size cevap verememesi bundan kaynaklanıyor. Lütfen onu mazur görün. "diye cevap verdi babası yalancı bir sırıtmayla. Rosemary o an babasının çok kızdığını anladı. "Güzel... Hanımefendiler çok konuşmamalı. Her zaman saf ve utangaç olmalı. Tebrik ederim lordum. Kızınızı mükemmel yetiştirmişsiniz. Tıpkı kozasından henüz çıkmamış bir kelebek gibi. Ona uçmayı ben öğretirim. Bundan şüpheniz olmasın." Lord Camryn'in keyfinin yerinde olduğu açıktı ve babası da kızının bu adam tarafından beğenilmesi için elinden geleni yapıyordu. Sonunda yemek için masaya geçtiler. Rosemary masada karşısına oturan adama bakmamak için elinden gelen gayreti gösterdi. Onun iğrenç bakışlarını üzerinde hissediyordu. Bir de masanın diğer ucunda oturan Richerd'ın gözlerini... Kendini masanın üzerinde sulunulmuş yemekler kadar kendini çaresiz hissetti. Etrafında aç kurtlar vardı. Richerd bir biri ardına içtiği bira dolu kadehleri her bitirişte Lord Camryn'e düşmanca bir bakış atıyordu. Lord kendine yönelen bakışların farkında değildi. Hatta masa da oturan diğer insanları bile umursamıyordu. Rosemary salona girdiğinden beri sadece onun varlığı ile ilgilenir olmuştu. Babası lordu izlerken yüzüne memnun bir gülümseme yayıldı. Kızı için istediği parayı ve toprağı biraz daha arttırmayı hesaplıyordu. Yaşlı zamparanın parası nasıl olsa çok diye geçirdi içinden. Biraz fazlasını vermek ona bir şey kaybettirmez. Karısı Rowena ile gözgöze geldiler. Rowena her şey yolunda dercesine kocasına göz kırptı. Sinirini bozan tek şey, oğlunun Lord Camryn'e olan bakışları oldu. Biraz daha içmeye devam ederse bir rezalet çıkarmasından korktu. Onun Rosemary'e olan tutkusundan dolayı, ellerine gelen fırsatı kaçırmak istemiyordu. Richerd annesinin kendini çatık kaşları ile süzdüğünü fark etti. Yüzündeki ifade ona kızdığını belli ediyordu. Leydi gözleri ile ona salondan dışarı çıkmasını ima etti. Richerd başı ile onaylayıp, masadan kalktı. Balkona açılan kapıya gitti. Dışarıya çıkıp derin bir nefes aldı ve ardından gelen kadının sesi ile geriye döndü. "Sen ne yaptığını zannediyorsun Richerd? Adama olan bakışlarını görmedim sanma. Rosemary'e duyduğun geçici bir ilgi yüzünden onca serveti kaçırmaya niyetim yok. Aptalca bir şey yaparsan seni hayatımdan tamamıyla çıkarırım. O zaman bu kalenin ve toprakların lordu olmayı unutursun. Beş parasız ölürsün." Richerd dişlerini sinirle birbirine sürttü. İşin ucunda zenginlik olmasa bu kadına asla tahammül etmezdi. "Beni tehdit etme leydim. Unutma ki bana ihtiyacın var. Sen kocanın ölmesini ne kadar çok istiyorsan, ben de Rosemary'nin benim olmasını çok fazla istiyorum." "Aptal! Aklını başına al. Salak bir kız yüzünden Camryn'den gelecek serveti çöpe atmayalım. Planlarımızı ne çabuk unuttun? Önce onu evlendirip parasını alacak, sonra kocamdan kurtulacaktık. Ve o küçük veletten. Hayatın boyunca ünvansız fakir bir adam mı olacaksın? Bir kadın için değmez." "Tabii ki unutmadım. Ama Rosemary'i o adama kaptırmak istemiyorum." "Saçmalamayı kes! Bu kız senden hoşlanmıyor. Giderse en azından bir işe yarayacak. Etrafına bir bak. Sen bunca servetin başında olunca bir sürü kadın peşinden koşacak." "Ben sadece Rose'a sahip olmak istiyorum." "Kes sesini! Senin zaafın yüzünden koca bir serveti kaybedemem. Eğer içeride beni utandıracak bir şey yaparsan seni bu kaleden sürdürürüm. Ve açlıktan hangi köşede öldüğün umurumda olmaz." Ardından salona girdi leydi. Misafirler neşeli sohbetleri ile yemeklerini yiyorlardı. Kocası onun yerine oturduğunu görünce çatalı ile bardağına bir kaç kez vurup, misafirlerin dikkatini kendine doğru çekti. Sonra eline kadehini alıp gülümseyerek ayağa kalktı. Boğazını küçük bir öksürükle temizleyip konuşmaya başladı. "Kalemi şenlendiren dostlarım. Bu akşam sizleri ağırlamaktan mutluluk duyuyorum. Hepinizin bildiği üzere toplanmamızın güzel bir sebebi var. Lafı fazla uzatmaktan çok hoşlanmam ve formaliteler beni çok sıkar. Sevgili dostum Lord Camryn, biricik kızım Rosemary'i kendisine eş olarak seçmiş bulunmakta. Böyle bir adamla akraba olmak benim için ayrı bir onur ve kızım da onu kocası olarak görmekten bir hayli mutlu. Bu gece onların nişanını ilan ediyorum. En kısa sürede güzel bir düğünle yine bir araya geleceğiz. Şüpheniz olmasın." Rosemary babasını dinlerken ölmek istedi. Elleri masanın altında titriyordu. Başını öne eğip, kimsenin yüzüne bakmadı. Bu arada gülüşmeler onu rahatsız etti. Babasının ardından Lord Camryn söz aldı. Adamın yüzünde zafer kazanmış bir ifade vardı. "Sevgili dostum. Senin kızınla evlenmek benim için ayrı bir onur. Leydi Rosemary'nin karım olmasını istiyorum ve aramızda yaptığımız anlaşma gereği sana vereceğim çeyiz parası tutarını dört katına çıkarıyorum. Ayrıca istediğin topraklara bir yenisini daha ekliyorum. Bu kadın için servet ödemeye değer. " Rosemary'nin bakışları babasına ve üvey annesine kaydı. İkisinin de yüzündeki ifadeden gayet memnun oldukları anlaşılıyordu. Masada bulunanlar bir kadın için servet harcayan lorda hayran kaldılar. Gerçi onun zenginliği herkes tarafından biliniyordu. Kendini iyice köşeye sıkışmış hissetti. Bir şeyler yapmalı bu işten kurtulmalıydı. Kesinlikle kaçacaktı. Gillian ile konuşacak, bu gece kaleyi kardeşi ile terk edecekti. Olanları biraz uzaktan izleyen Richerd, keskin bakışlarını Rosemary'e dikti. Bu kadını para için de olsa o adama kaptırmak niyetinde değildi. Ya da en azından ilk tadına bakan, ona dokunan kendisi olmalıydı. Elindeki kadehi bir dikişte bitirdi. Evet, bir karar verdi. "Bu gece sana sahip olacağım Rose... Bana asla hayır diyemeyeceksin sevgilim."dedi usulca. Sarhoştu. İçki başını döndürmüştü. Elindeki kadehi yere attı. Ayılması gerekiyordu. Gece için güç toplaması şarttı. Yemek sonrası misafirler salonun her köşesine dağılıp sohbete başladılar. Rosemary babası ile Camryn'i kütüphaneye giderken görünce fırsattan istifade kimseye görünmemeye dikkat ederek mutfağa doğru ilerledi. Gillian'ı bulmalıydı. Mutfağa baktı ama ortalıkta yoktu. Zavallı kadının bu günkü yorgunluktan sonra odasında olduğunu tahmin etti. Hizmetçi odalarının bulunduğu kata indi. Çok hızlı ve telaşlıydı. Odaya girerken kapıyı çalmayı dahi düşünmedi. Gillian yatağına uzanmış dinleniyordu. Kapının açılmasıyla doğruldu. Karşısında genç leydiyi görünce şaşırdı. Aslında bu akşam ne olduğunu çok merak ediyordu. Rosemary yemeğe inmeden önce Lord Camryn'in kim olduğunu görmüş, başına ağrılar saplanmıştı. Kendisini odasına atıp, bir süre ağlamış, sonra uykuya dalmıştı. "Gillian! Lütfen bana yardım et. Babamın beni evlendirmek istediği adam..." Gillian Rose'un sözünü kesti. "Gördüm bebeğim. Kalbime resmen bir bıçak saplandı. Bir baba nasıl bu kadar kötü olabilir? Tanrı bu adama vicdan vermemiş. Kalbinin yerinde taş var. Senin gibi genç ve güzel bir kızı o yaşlı adama... Of tatlım ne olacak şimdi? " Rosemary hızla ilerleyerek yatağın yanına oturdu ve elini tuttu. "Kaçacağım. Bu gece. Sende bana yardım edeceksin. O dediğin kaleye gideceğim. Bir süre saklanır, sonra ilk bulduğum gemi ile İngiltere'ye giderim." Gillian endişeli gözlerle ona doğru baktı. Genç bir kız yanında küçük bir çocukla bilmediği başka bir ülkeye nasıl giderdi? Aklına bu düşünceyi soktuğu için kendini suçladı. "Nasıl gideceksin? Yollar çok tehlikeli. Kimseyi tanımıyorsun. Tanrım... Bilmiyorum kızım. Ama o adamla da evlenmeni asla istemiyorum." "O halde yardım et. Kendime küçük bir çanta hazırlayacağım. Bir kılıç ve hançer... Birazda yiyecek. Atımı hazır tutacağım. Herkes uyuduktan sonra hızla buradan uzaklaşacağım." "Yolu nasıl bulacaksın?" "Kuzeye uzeye at süreceğim. Üç gün dayanırım. Geceleri dinlenir gündüzleri hızla yol alırım. Birde üzerime erkek giysisi giyerim. Böylece dikkat çekmem." Gillian sonunda pes etti. Bu kıza güveniyordu. En azından iyi at binmesi bir avantajdı. Ve en önemli şey, kaçtığını hemen fark etmemeleriydi. Yoksa peşine düşerlerse hemen yakalanırdı. "Tamam Rosemary. Dediğini yapalım. Nasıl istiyorsan sana yardım edeceğim." Genç kız neşeyle ona sarıldı. Bu gece ilk defa içten bir şekilde gülümsedi. Kaçacaktı. Bundan emindi. Sonunda bu kaleden kurtulacaktı. Bir süre daha planları hakkında konuştular. Vakit gece yarısı olduğunda mutfağın arka kapısından özgürlüğüne kavuşacaktı. Daha fazla oyalanmadan salona döndü. Misafirlerin odalarına çekilmelerini sabırsızlıkla bekledi. Herkes o kadar çok içmişti ki, kimsenin onun kaçtığını duyacağını düşünmedi. Bu kez yüzü gülüyordu. Hatta bu neşeli halini Lord Camryn üzerine alındı. Rosemary salon boşalınca odasına koştu. Cillian ona için hazırladığı bohçayı mutfakta saklayacaktı. Atını da hazır bulunduracaktı. Odaya girdiğinde hemen üzerini değiştirdi. Noreen hala uyuyordu. Usulca onun yanına sokuldu. Gece yarısına kadar uyumayı düşünmüyordu. Ama istemeden gözleri kapandı. Ve Rosemary bu gece ilk defa bir hata yaptı. Farkında olmadan telaşla odasının kapısını kilitlemeyi unuttu. Seni istiyorum Rose... Hem de ilk gördüğüm günden bu yana. Aklımdan bir an bile çıkmıyorsun. Teninin sıcaklığını hissetmek için her şeyi yaparım. Bana aitsin Rosemary. Sana kimsenin dokunmasına izin vermem. O adamı kendi ellerimle öldüreceğim. Anlıyor musun? " Rosemary boğazına dayanmış hançerin keskin ucunu teninde hissetti. Yanında usulca uyuyan kardeşinin bu anı görmemesi için dua etti. Genç adam karabasan gibi üzerine çullanmış, onun bedenine sahip olmak istediğini söylüyordu kısık sesiyle. Hançeri tutan elinin titrediğini fark etti. Eğer yanlış bir hareket yaparsa, hançer boğazını delip geçebilirdi. Adamın diğer eli ağzını kapatmış, bağırmaması için onu engelliyordu. Rosemary korktuğunu belli etmemeye çalışsa da gözlerine dolan yaşlar onu ele vermişti. İçinden Tanrıya haykırdı. "Tanrım sana yalvarıyorum. Bu adamın beni kirletmesine izin verme. Tanrım sesimi duy... Lütfen Tanrım. Lanet olsun baba! Sana ve karına lanet olsun. Neden göz yumuyorsun? Beni bu adamın kollarına sen attın." Richerd hançeri kardeşinin boğazına doğru götürdü. Gözlerinden çok ciddi olduğu anlaşılıyordu. "Seçimini yap Rosee. Ya onun hayatı ya da benim kollarım... Bana kendini sunacaksın. Artık beklemeye tahamülüm kalmadı." Bir an rüya gördüğünü düşündü ama hayır rüya değildi. Richerd elindeki hançeri kardeşine dayamıştı. Lanet olsun kapıyı nasıl kilitlemeyi ilk kez unutmuştu. "Lütfen Richerd. Sana yalvarıyorum. Kardeşime zarar verme." Richerd usulca yataktan kalktı. "Rose. Buraya gel. Yanıma..." Genç kız elindeki hançerle kendisini tehdit eden adama karşı koymak istese de kardeşi söz konusu olduğu için boyun eğdi. Yavaşça yataktan doğrulup ona doğru bir adım attı. Richerd sözünü dinleyen kadına gülümsedi. Sonunda onu ele geçirdiğini düşünmeye başladı. "Seni istiyorum Mary. Kendi isteğinle olmaz ise, bunu zorla yapacağım. İnan karşı koyarsan bu çok acı verici olur. O yüzden inat etmeyi bırak." İçtiği biranın kokusunu alabiliyordu. Şaka yapmadığı çok açıktı. Elindeki hançeri bırakacak gibi görünmüyordu. Çığlık atıp yardım çağırsa kardeşine zarar vereceğini söylemişti. "Kardeşime ve bana zarar verme Richerd. Sen kötü biri değilsin. Eminim konuşarak..." "Kapa çeneni Rose! Buraya seninle sohbet etmeye gelmedim. Şimdi geç şu yatağa ve soyun. Ve emin ol önce kardeşine sonra sana zarar veririm. " Rosemary korktuğunu belli etmemeye çalışsa da korkuyordu. Tam kaçmayı planladığı gece bu adama yakalanmıştı. Bundan bir kurtuluş yolu olmalıydı. Kendini bu adama teslim edemezdi. "Sen kazandın. Dediğini yapacağım. Ama önce o elindekini indir. Beni korkutuyorsun." "Önce dediğimi yap. Yatağa girdiğini göreyim. Daha sonra düşünürüz. " Rose yavaş adımlarla yatağına doğru ilerledi. Bedeninin korkudan soğuk soğuk terlediğini hissediyordu. Richerd karşısında delirmiş gibi onu izliyordu. Yatağın kenarına usulca oturdu. Elleri elbisesinin iplerine gitti. Ama yapamıyordu. Ağlamamak için dirense de gözyaşlarını tutamadı. Bu arada Richerd tıpkı bir köpek gibi soluyarak ona doğru seslendi. "Lanet kadın soyunsana! Kaç kez söyleyeceğim?" Ve sonra Rosemary'e doğru bir adım attı. Elindeki hançeri elbisenin iplerine geçirdi. Genç kadın korkuyla elbisesine tutundu. "Hayır lütfen..." "Hayır mı? Boşuna direnme. Bu gece benim olacaksın." "Tamam, anladım ama bana biraz zaman ver. " "Ne zamanı Rose? Zaman falan yok. Zaten yeterince bekledim." O sırada küçük Noreen'ın sesi duyuldu. "Abla sen misin? "dedi çocuk gözlerini kırpıştırarak. Richerd dikkatini ona doğru verince bu kez Rosemary harekete geçti. Yastığının altında bulunan hançeri bir çırpıda uzanıp, arkasına sakladı. "Uyu velet! Kapa çeneni. "dedi Richerd. Çocuk ne olduğunu anlamadı ama korktu. Başını yastığının altına gömdü. Rosemary bu kez öfkelendi. Karşısında duran adamı öldürse yeriydi. Richerd'a doğru seslendi. "Richerd neden elbisemi sen çıkarmıyorsun? Bunu tek başıma yapamıyorum." Richerd'ın bu tekliften hoşlandığı çok açıktı. Yüzünde memnun bir ifade ile ona doğru yaklaştı. Rosemary ayağa kalktı. Bu arada arkasında titreyen elleri ile hançeri sıkıca tutuyordu. Richerd genç kadının saçlarını kokladı. Bir eli hançeri tutarken diğer eli elbisesinin iplerine uzandı. Nefesi kesilmiş gibiydi. Gözlerinden arzu fışkırıyordu. "Rose çok güzelsin. Bu anı nasıl hayal ettiğimi anlatamam. Rüyalarıma giriyordun. Senin yüzünden aklımı kaçıracaktım." Rosemary hızlı nefes alıp verirken soğu kanlı olmaya çalıştı. Hiç kımıldamadan onu dinledi. Richerd elini saçlarına götürdü. Birazdan kendini kaybedeceği kesindi. Şimdi tam sırasıydı. Elindeki hançeri korkusuzca genç adamın karnına sapladı. Richerd acı ile inledi ve yere doğru eğildi. Konuşmakta güçlük çekiyordu. "Seni kaltak... Fahişe... Demek bana tuzak kurdun. İkinizi de geberteceğim." Hızla kardeşine koştu. Noreen'ı yataktan kaldırdı ve küçük çocuk ne olduğunu anlamadan ayakkabılarını ve giysilerini alarak, kapıya yöneldi. Tam dışarı çıkacakken Richerd'a baktı. Adam yere doğru uzanmış kıvranıyordu. "Bunu sen istedin pislik!"dedi öfkeyle. "Seni bulacağım Rose. Asla kaçamayacaksın..." Rosemary merdivenleri hızla inerek mutfağa yöneldi. Gillian söz verdiği her şeyi yapmış onu bekliyordu. Kardeşi ile birlikte hızla giyinmeye başladı. Üzerine bol bir pantolon, eski bir kazak geçirdi. Saçlarını bir şapkanın altına gizledi. Kardeşini de sıkıca giydirdi. Bohçasını eline aldı ve artık hazırdı. Gillian o an ağlamaya başladı. "Lütfen kızım kendine dikkat et. Kimsenin sana zarar vermesine izin verme. Bir şekilde senden haber almak istiyorum." "Endişelenme Gillian. İnan şuan çok mutluyum. Artık bu lanet kaleden kurtuluyorum ve bir daha asla buraya dönmeyeceğim. Bu arada Richerd'ı yaraladım. Belki de ölmüştür. Şuan benim odamda." Gillian o an korku ile elini ağzına kapattı. Çok şaşkındı. "Ama bunu neden yaptın Rose? " "Sence? O adamı kendi odamda neden öldürmek isteyebilirim?" Gillian ne demek istediğini anlayınca derin bir nefes alıp rahatladı. Bu kez o adama karşı öfke duydu. "O halde bırakalım ölsün adi pislik. Unutma Rosemary Ashford kalesi. Kardeşimin adı Sara. Ona benim selamımı ilet. Ayrıca onu çok sevip özlediğimi..." "İleticeğimden emin olabilirsin." "Dilerim o kaleye çabucak varırsın tatlım. İçimden bir his oranın senin hayatını değiştireceğini söylüyor. Umarım yanılmam bebeğim." İki kadın birbirlerine sarılıp vedalaştılar. Rosemary kardeşi ile birlikte atı yıldıza bindi. Bir eline karanlıkta yolu görmesi için küçük bir meşale aldı. Noreen'ın da keyfi yerindeydi. O bile kaleden ayrılacağı için çok mutluydu. Gillian küçük oğlanı doyasıya öptü. "Sabaha az kaldı Gillian. Şimdi yavaş yol alacağım. Gün aydınlanınca çok hızlı gideceğim. Seni seviyorum. Bir gün benim yanımda olacaksın. " dedi Rosemary gülümseyerek ve gözyaşlarını gizleyerek... Ardından atına emir verdi. Artık yolculuk başlamıştı. Gillian çok sevdiği kızının ardından epeyce bir süre ağladı. Odasına gittiğinde sürekli dua etti.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE