Sonunda kaleden uzaklaşmayı başardı. Orman yolu çok karanlık olsa da korkmuyordu. Yaşadığı kale buradan daha ürkütücüydü. Epey yol aldı ve sonunda gün aydınlanmaya başladı. Güneş doğduğunda kısa bir süre durup yemek yediler. Çok mutluydu. Yolda hiç kimseyi görmedi. Kuzey yönünden hiç ayrılmadı. Önlerine küçük bir köy çıktığında henüz akşam olmuştu ve onlar için bu bir şanstı. Terk edilmiş köhne bir ahırda uyudular. Sabah yine erkenden yola çıktılar. Bu arada kardeşi ile gurur duydu. Noreen bir kez bile şikayet etmemişti. Rosemary ona saklambaç oynadıklarını söyledi. Kardeşi bu oyunu çok seviyordu. İkinci günün akşamı molaları bir ormana denk geldi. Fakat Tanrı onlara yardım edercesine bir orman kulübesine rastladılar. Geceyi orada geçirdiler. Vahşi hayvanlarla dolu ormanda uyumak zorunda kalmadılar. Üçüncü gün daha çok hızlandı. Sonunda Kuzey İrlanda sınırını geçtiğini yol üzerinde bulunan bir köyden geçerken öğrendi. Orada gördüğü yaşlı adam ona Ashford kalesinin yolunu tarif etti. Akşam olmadan varacağını söyledi. Rosemary hayatında ilk defa şansının yanında olduğuna karar verdi. Yaklaşık üç gündür yollardaydı ve başına hiç bir şey gelmemişti. Bu Tanrı'nın yanında olduğunun işaretiydi. Akşama doğru atını yavaşlattı. Sağ tarafında uzanan masmavi denize daldı. Çok güzeldi...
Noreen şaşkınlıkla etrafını izliyordu.
"Abla ne kadar çok su var. "
"Orası deniz Noreen ve biliyor musun İngiltere bu denizin ötesinde bir yerde?"
"Ama o zaman oraya nasıl gidebiliriz ki? Bu suyu asla geçemeyiz. Annemi hiç göremeyeceğim."
Rosemary kardeşine sarıldı ve saçlarını öptü.
"Bebeğim sakın korkma. Denizde giden tekneler var. İnsanlar onlarla yolculuk yapıyorlar. Bizde onlardan birine bineceğiz."
"Ne zaman?" Rosemary'nin gözleri denize doğru daldı. Bu sorunun cevabını henüz bilmiyordu.
"En kısa zamanda Noreen... En kısa zamanda."
Hızla yola koyuldu. Hava kararmadan aradığı kaleyi görebildi. Karşısında sanki ona hoş geldin diyordu. Atını kalenin bahçesine sürerken yolunu orta yaşlı bir adam kesti.
"Hey genç adam! Nereye böyle? Kimi arpıyorsun? "dedi meraklı bir şekilde adam. Rosemary ona doğru gülümsedi. Adam haklıydı. Üzerindeki kıyafetle... Eli şapkasına kaydı ve çıkardı.
"Adım Rosemary efendim. Bu gördüğünüz çocukta oğlum Noreen. Biz hizmetçi Sara'yı arıyorduk. Kendisi teyzem olur."
Adam onu dikkatlice süzdü. Söylediklerine inanmış görünüyordu.
"Doğru geldin kızım. Teyzen burada çalışıyor. Sanırım senden haberi yok. Olsa bize söylerdi. Neyse onun için sürpriz olsun o zaman değil mi? "
Rosemary adamın samimi tavrından hoşlandı. Gülümseyerek onu onayladı. Kalenin arka kapılarından birine yöneldiler. Adam ondan önce içeri girdi. Rosemary atından inip kardeşi ile bahçede bulunan bir banka oturdu. Bir süre sonra tıpkı Gillian'a benzeyen kısa boylu ve tatlı bir kadın onlara doğru geliyordu. Yüzünde meraklı ve şaşkın bir ifade vardı. Ona teyzem diyen kadın kimdi? Sonunda Rosemary'nin yanına geldi. Genç kadını ve çocuğu dikkatlice süzdü. Bu arada arkadan ona haber veren adamda yetişti.
"Affedersiniz ama sizi tanıdığımı sanmıyorum. Benim teyzeniz olduğunu söylemişsiniz ama..."
Rosemary hemen ayağa fırladı ve kadına sarıldı.
"Benim teyze Rosemary. Kardeşin Gillian'nın kızı." Kadın şaşkın bir ifade ile ona doğru baktı. Tabii ki kardeşini hatırlıyordu ve Rosemary'i ismini de. Fakat bu kadın onun kızı değil leydisiydi. Ortada bir şeyler olduğunu anladı ama bozuntuya vermedi. "Rosemary hoş geldin. " Bu kızın neden geldiğini ve anlatacaklarını çok merak ediyordu.
Sara Rosemary ve kardeşini kalenin içine aldı. Onları gören bir kaç hizmetçi kim olduklarını sorduğunda Rosemary ondan önce davranıp, kardeşinin kızı olduğunu ve yanında olan çocuğun oğlu olduğunu söyledi. Sara ona hiç müdahale etmedi. Söylediği yalana boyun eğdi. Tüm bunların mantıklı bir açıklaması olduğunu düşünüyordu. Sara misafirlerine mutfakta güzel bir yemek hazırladı. Karınlarının aç olduğunu tahmin etmişti ve yanılmadı. Rosemary ve Noreen kaç gündür sıcak yemeğe hasret kalmışlardı. Bohçasındaki son ekmeği de daha bu sabah kardeşine vermişti. Rosemary için aç kalmak sorun değildi. Daha önceleri birçok kez yemek yemeden bir günü geçirebilmişti. Önemli olan kardeşinin karnının doymasıydı. Sonunda gece oldu ve kale çalışanları odalarına çekildi. Sara misafirine küçük bir oda verdi. Kardeşi ve onun için iki ayrı yatak vardı. Noreen yemek sonrası uykuya dalınca Rosemary onu yatağına taşıdı. Sara'nın onunla konuşmak istediğini yüzündeki ifadeden anlamıştı. Odanın kapısını kilitleyip, Rosemary'nin yatağına yan yana oturdular. Yaşlı kadın meraklı gözlerle onun açıklama yapmasını bekliyordu. Rosemary derin bir nefes alıp söze başladı.
"Sara bugün seni zor durumda bıraktığım için özür diliyorum. Ama kardeşim ve benim gidecek başka bir yerimiz yoktu. Gillian senin bana yardım edebileceğini söylediğinde hiç düşünmeden buraya geldim ve gerçekten sen de onun gibi çok iyi bir insanmışsın. Davetsiz misafirini kabul ettin. Bu iyiliğini asla unutmayacağım."
Sara onun yüzüne gülümseyerek baktı. Çok uzak bir yerden at üzerinde yanında bir çocukla gelmiş bir kadını geri çevirecek kadar kalpsiz değildi. Üstelik onu çok sevdiği kardeşi Gillian göndermişti. "Bana teşekkür etmene gerek yok kızım. Eğer zor durumda olmasaydın zaten buralara cesaret edip tek başına gelmezdin. Üstelik o yollar bir kadın için çok tehlikeli. Bunu hala nasıl başardığını merak ediyorum."
"Tanrının yardımı ile Sara. İnan ben bile şaşkınım."
"Peki, Rosemary. Seni buralara getiren sebep nedir? Neden aileni terk ettin? "
Rosemary derin bir nefes aldı ve sonra yaşadığı her şeyi, hiç bir şey gizlemeden Sara ile paylaştı. Yaşlı kadın hayretler içinde onu dinliyor, bazen de gözleri buğulanıyordu. Ve kesinlikle babası olacak adamdan nefret etti yaşlı kadın. Böyle güzel bir kızı yaşlı bir adama para karşılığı satmak affedilecek gibi değildi. Bir de üvey abisi... O da kesinlikle ölmeyi hak etmişti. Kaçtığı için cesaretli olduğuna kanaat getirdi. Uzun süre genç kızı inceledi. Çok güçlü görünse de aslında ne kadar kırılgan olduğu belli oluyordu. Kardeşine bir anne gibi sahip çıkıyordu. Kalbinin güzelliği yüzüne yansımıştı. Sadece hayatı kötü gittiği için mutsuz ve insanlara güvensizdi. Tutunacak bir dala ihtiyacı olduğu açıktı ve şu an da ona yardım edebilecek tek kişi kendisiydi. Yıllardır görmediği annesini bulmak için İngiltere'ye gidene kadar yanında kalması gerekecekti.
"Rosemary sakın endişelenme. Bu kalede yaşayan asiller yok. Şuan saraya bağlıyız. Senin burada kalmana kimse itiraz etmez ama bir sorun var. Hizmetçilik yapabilecek misin? Yani sen bir asilsin. Bu işlerden anlamazsın öyle değil mi? "
"İnan ne iş olsa yaparım. Babamın kalesinde rahat içinde yaşamıyordum. Zamanımı Gillian'la mutfakta ya da atım yıldızla ahırda geçiriyordum. Ayrıca hizmetçilik yapmaktan asla utanmam. Yeter ki kardeşimi ve beni bir süre saklayacak bir yer olsun. Bütün kaleyi bile temizleyebilirim."
"Senden asla böyle bir şey istemem. İlgilenmen gereken bir kaç iş veririm o kadar. Mesela neye becerin var? "
"Dikişe Sara. Hatta örgü bile yaparım. Kardeşime küçüklüğünden beri her şeyini ben ördüm. Sırf onun için örgü örmeyi öğrendim."
"Örgü çok önemli değil ama dikiş bilmen güzel. Evde onarılacak bir sürü örtü, çarşaf, perde var. En azından bunları yaparsan çok iyi olur."
"Tanrım Sara... Bu benim için çok büyük bir mutluluk olur. Burada hayatımda olmadığım kadar huzurluyum. Kardeşimi güvende tuttuğumu hissediyorum. Ama endişelenme. En kısa süre de İngiltere'ye gitmek için bir yol bulacağım."
"Acelemiz yok Rosemary. O teknelere tek başına binemezsin. Bu çok tehlikeli... Bakalım zaman neyi gösterecek? Bekleyip göreceğiz. Bu arada tanınmamak için dışarıya çok çıkma. Kardeşini de uyar. Anne ve oğul olduğunuzu düşünsünler. Eminim baban seni her yerde arıyordur."
"Ben de öyle tahmin ediyorum. Sonuçta koca bir serveti kaçırdı. Bu kez beni öldürmek isteyeceği kesin. Bir de Richerd var. Şayet yaşıyorsa peşime düşecektir."
Sara onun haline çok üzüldü. Bu kadar güzel ve saf kalpli bir kızın çaresizliği içini acıttı. "Tanrı büyük kızım. Umarım bir gün karşına senin elinden tutacak, sevebileceğin doğru düzgün bir adam çıkar ve küçük kardeşini kendi oğlu gibi kabul eder. "dedi gerçekten inanarak.
Rosemary böyle birinin asla olmayacağını düşündü. Erkeklere asla güvenmiyordu.
Ertesi sabah kalenin bir nevi terzisi oldu. Üzerine giydiği hizmetçi giysisinden, birilerinden emir almaktan hiç rahatsız olmadı. Kalede çalışanlar onu oğlu ile birlikte buraya gelmiş, kocası İngiltere de yaşayan bir kadın sanıyorlardı ve ilk fırsatta kocasına gideceğini biliyorlardı. Dikkat çekmemek için saçlarını bir bez parçası ile kapattı. Noreen ile kalenin dışına çıkmadı. Gerçekten huzurluydu. En önemlisi yatarken odasının kapısı kilitlemek hiç önemli değildi. Bir hafta çok güzel geçti. Ama sonra kaleye gelen bir yabancı ona acı bir haber getirdi. Gillia güvendiği bir adamı ona yollamıştı. O kaleden ayrıldıktan sonra olanları bilmek zorunda olduğunu düşünmüştü. Rosemary Gillian'dan gelen mektubu heyecanla açtı ve okumaya başladı.
Sevgili Kızım
Bu mektubun eline ulaştığını umut ediyorum. Sen buradan gittikten sonra çok kötü şeyler oldu. Richerd iyileşti fakat şuan büyük bir öfke ile seni her yerde arıyor. Günlerce hepimizi sorguladı. Yerini öğrenmek için elinden geleni yapıyor. Tek başına nasıl kaybolduğunu düşünüyor. Hatta birisi ile kaçtığını bile iddaa etti. Lord Camryn de senin peşinde. Ama sana söylemek istediğim en önemli şey yavrum, babanı kaybettik. Sen gittikten bir gün sonra zehirlenerek öldü. Bunu senin yaptığını söylediler. Babanı öldürüp, Richerd'ı yaralamakla aranıyorsun. Rowena tüm çalışanları tehdit etti. Kimse seni savunamıyor. Hatta ben bile. Kraldan idamını istediler. Tanrım... Senin için hiç bir şey yapamıyorum. Bir an önce İngiltere'ye gitmen gerek. Lütfen kendine ve Noreen'a dikkat et. Kimseye güvenme. Sakın İrlanda'ya geri dönme.
Mektubu okuyunca donup kaldı. Babasının ölüm haberini beklemiyordu. Sonunda Rowena istediğine kavuşmuştu. Kale ve topraklar onun olmuştu. Hiç umurunda değildi. Tek isteği bir an önce İngiltere'ye gidebilmekti. Babası ona ne kadar kötü davransa da gözyaşlarına hakim olamadı. Çocukken ona at binmeyi öğreten ilk kişi babası olmuştu. Yıllar geçtikçe aralarına derin uçurumlar girse de sonuçta onun kanını taşıyordu. Bu sırrı sadece Sara ile paylaştı. Yaşlı kadın şimdi daha endişeliydi.
Yaklaşık bir ay geçti ve Rosemary kaledeki hayatına alıştı. Burası çok göz önünde bir yer olmadığı için saklanmak daha kolaydı. Bir gün öğleden sonra kaleye kalabalık bir asker grubu geldi. Ortalıklar da çok dolaşmadığı için adamlarla karşılaşmadı. Sara onların kraliçenin misafiri olan İngiliz askerleri olduğunu söyledi. Başlarında bulunan komutanı gözleri büyüyerek anlattı. O sırada Rose yine bir perde tamir ediyordu.
"Rosemary adamı bir görsen. Sert görünüşlü, iri yapılı, esmer doğrusu çok da yakışıklı... İnsanlar onların buraya savaşmaya geldiğini söylüyorlar. Ama Tanrı'ya şükür kraliçemiz onlarla anlaşma yapmaya çalışıyormuş. Eaymonn, yani kraliçenin hizmetkârı bir süre bu askerleri en iyi şekilde ağırlamamızı emretti."
Rosemary gülümseyerek kadının yüzüne baktı. Askerlere karşı hem korku, hem saygı, hem de düşmanlık vardı.
"O zaman kraliçenin dediğini yaparız Sara. Sonuçta onlar bizim misafirimiz ve havanın durumuna bakarsan bu yağmurda çabuk gideceğe benzemiyorlar. İstersen sana mutfakta yardım edebilirim."
"Şimdilik gerek yok. Bence çok ortalarda görünme. Güzelliğinle dikkat çekersin. Ne bileyim seni tanıyan birileri olur"
"İngiliz askerleri arasında mı? " Rosemary kahkaha attı. Sara'nın gereksiz korkusu onu güldürdü. Kardeşini uyuttuktan sonra akşam Sara'ya yardım etmek için mutfağa indi. Bir süre onunla zaman geçirdi. Odasına döndüğünde çok yorgundu. Tam yatacaktı ki Noreen'ın yatağında olmadığını fark etti. Odanın içini aradı. Kesin yine saklambaç oynuyordu.
İngiliz kralı adına Kuzey İrlanda'ya savaşmak için gelen kraliçenin yeğeni Jose Luis Almo, İrlanda kraliçesi ile tanıştıktan sonra bir süre daha beklemeye karar vermişti. Ortada çözülmesi gereken ciddi sorunlar vardı fakat kraliçe Isabel tavrı ve güzelliği ile bu adamı etkilemeyi başarmıştı. Lord Jose Luis kral tarafından pek sevilmese de bu ülkede öldürülen oğlunun intikamını almasını istemişti. Jose acımasızlığı ile ün salsa da hiç kimseyi ortada ciddi bir sebep yokken öldürmezdi. Uzun boylu, esmer, yakışlı bir adamdı. Uzun siyah saçları omuzlarına dökülüyor, kahverengi gözleri fazlası ile dikkat çekiyordu. Rahat tavırları ve umursamaz hali bazı insanları çileden çıkarıyordu. Ama bilinen bir gerçek vardı Jose Luis asla kaybetmeyi sevmezdi. Aslında kendisi de aslen İrlandalıydı. İngiliz olan annesi İrlandalı bir kaptanla kaçmış ve Jose Luis'e hamile olarak geri dönmüştü. Babasının kalesinde hayatı daha zor geçmişti. Lord bugün kraliçe ile son kez görüşmüş ve kararını vermişti. Askerlerini alıp ülkesine dönecekti. Bunun için yağmur ve fırtınanın dinmesini bekleyecekti. Çünkü bu havada deniz yolculuğu yapılmazdı.
Jose Luis yatağına uzandığında vakit hayli geç olmuştu. Üzerini ve çizmelerini dahi çıkarmadan uykuya daldı. Rüyasında biri saçlarına ve yüzüne dokunuyordu. Gözleri kapalıydı ve kim olduğunu göremiyordu. Eliyle ona dokunan eli itmeye çalıştı ama yine aynı şey oldu. Israrla tenine değen bir el canını sıktı. Bu kez daha sertçe itti. Uyanmak için çabaladı. Sanki üzerinde tonlarca yük vardı. Kalkmak istedi olmadı. Daha çok güç harcadı. Yine o el dedi ve hızla gözlerini açtı. Uyku sersemliği etrafına bakındı. Kimse yoktu. Derin bir nefes alıp gözlerini tavana dikti. O an yatağın yanında biri belirdi. Hızla doğrulup kılıcına uzandı. Gördüğü şey yatağın altına doğru kaydı. Hemen ayağa kalkıp o yöne doğru yürüdü. Çok sessizdi. Evet, emindi yatağın altına saklanan biri vardı. Yavaşça eğilip hızla örtüyü kaldırdı. Bu arada kılıcını ileri doğru uzattı. O da ne? Küçük bir oğlan çocuğu sanki saklambaç oynuyorlar da yakalanmış gibi ona doğru gülümsüyordu. Mavi gözleri ve küçük tombul yüzü çok sevimliydi. Genç adam yüz ifadesini biraz yumuşatsa da yine de kızgındı. Hiç istemeden elinden bir kaza çıksa zavallı çocuğu öldürebilirdi.
"Hey sen! Çık oradan. Odamda ne işin var? Annen nerede? "dedi sertçe.
Küçük çocuk sürünerek yatağın altından çıktı. Bu arada hala gülümsüyordu. Üzerinde çok eski, her yeri yama dolu bir pantolon ve yine onun gibi eski görünen bir kazak vardı. Saçları ateş sarısı, oldukça kısa ve berbat kesilmişti. Bunu her kim yaptıysa saçının canına okumuştu. En fazla altı yaşlarında falandı. "Beni buldun. " diye seslendi çocuk neşeyle.
"Seninle oyun oynadığımızı bilmiyordum. İnsanların odasına böyle habersiz girilmez. Annen seni bu konuda eğitmedi mi? "
"Annem mi? "
"Annen yok mu senin? Ya da baban? Bana onların kim olduğunu söyle "dedi Jose ciddi bir şekilde.
Çocuğun yüzü birden asıldı ve başını yere eğdi. Sanki utanılacak bir şey yapmış gibi yüzü kızardı. Üzerine çok gitmeden odanın kapısına doğru yürüdü ve çocuğa seslendi. "Gel benimle ve o sorumsuz anneni bulalım. Kadın seni epey başıboş bırakmış anlaşılan. Senden önce onu terbiye etmek iyi olacak."
Çocuk denileni yaparak genç adamın arkasından yürümeye başladı. Jose Luis onun hizmetçilerden birinin oğlu olduğunu düşündüğü için mutfağın yer aldığı alt kata indi. Bu arada iki kadının telaşlı sesini duydu. Kapalı kapıyı hızla açtı. Önce gözüne yaşlı bir hizmetçi ilişti. Kadın Jose Luis'i bir anda karşısında görünce korkuyla irkildi. Hemen önünde arkası Jose Luis'e dönük bir kadın daha vardı. Küçük çocuk o kadına doğru koştu. Elini tutunca kadın ona doğru bakıp.
"Noreen! Aman Tanrım nerelerdeydin? Sana kaç kez bana söylemeden odandan dışarı çıkma demiyor muyum? Seni çok merak ettim. "
Kadının ne kadar korktuğu anlaşılıyordu. Küçük çocuk Jose Luis'e doğru bakınca, o da başını çevirip genç adama baktı. Gözleri bir anda korkuyla büyüdü. Karşısında onu sert bakışları ile ezen bir İngiliz askeri duruyordu. Jose Luis kadını baştan aşşağı süzdü. Üzerinde son derece eski bir elbise ve saçlarında bir telini dahi göstermeyen siyah bir bez parçası... Çocuğun annesinin bu kadın olduğu kesindi. Belli ki yaşı küçüktü. On dokuz belki de yirmi. İlk ilgisini çeken parlak yeşil gözleri oldu. Gözleri genç adama korku ile bakıyordu.
"Bu çocuğun sorumsuz annesi sensin demek! Tabii kendin bile daha çocukken ona bakamaman çok normal! "
Çocuk adamın bu tavrından korkup, kadının arkasına saklandı. Genç kız o an kendini azarlayan askere sinirlendi. Kimse ona nasıl bir anne olacağını asla öğretemezdi. Özellikle de bu bir erkekse. "Sesinizi yükseltmeyin bayım." diye cevap verdi ciddi bir tavırla. " Oğlumu korkutuyorsunuz. Karşınızda emrinizde bir asker yok. O daha çok küçük. Sizi böyle öfkelendirecek ne yapmış olabilir?"
Jose Luis hem suçlu hem de güçlü olmaya çalışan kadına daha fazla öfkelendi. Saygısız tavrı ve iğneleyici dili sinirlerini gerdi. "Tanımadığı insanların odasına gizlice girecek kadar cesur ve saygısız ve bu saygısız tavrı kimden aldığı çok belli. Az kalsın onu kılıcımla öldürecektim. Sizin sorumsuzluğunuz yüzünden çocuk katili olacaktım. "
Rosemary kendini kaybetmek üzereydi. Adamın güçlü ve öfkeli olduğuna bakmadan üstüne atlayabilirdi. Çocuğu kendinden hafifçe iterek uzaklaştırdı ve sonra bir kaç hızlı adımla adamın karşısına dikildi. Sinirden yüzü kızarmış, elleri titriyordu. Bir adımlık mesafede gözlerini onun gözlerine dikti.
"Eğer öyle bir şey yapsaydınız sizi kendi ellerimle paramparça eder, cesedinizi ateşe verirdim. Ve inanın bunu yaparken vicdan azabı bile duymazdım."
Jose Luis sinirle dişlerini sıktı. Karşısında bunu söyleyen bir erkek olsaydı şimdi yerleri yalıyor olacaktı. Kadının gözleri ateş gibi parladı. Evet, yüzü pürüzsüz ve hoştu ama şuan sadece görebildiği şey öfke ile çirkinleşen saygısız ve küstah genç bir kadındı. O sırada onları izleyen yaşlı hizmetçi korku ve telaşla aralarına girdi. Genç kadını kolundan çekerek adamdan uzaklaştırmaya çalıştı. Bu arada titreyerek konuşmaya çabalıyordu.
"Rosemary lütfen yapma... Özür dile. Sonuçta haklı. Noreen hatalı."
Rosemary ve Jose Luis bakışlarını birbirlerinden bir an olsun ayırmıyorlardı. Genç kız ondan özür dilemeyi içinden geçirmiyordu. Çocukları sevmeyen ve onlara kötü davranan bir adam hiç bir iyi niyeti hak etmiyordu.
"Şimdi gidiyorum. Oğluna söyle çok fazla ayakaltında dolaşmasın. Yoksa herkes benim gibi iyi niyetli davranmaz."
"İyi niyet mi? Güldürmeyin beni. Siz de iyi niyet taşıyan bir kalp var mı? Gücünü çocuklar üzerinde kullanan bir adam iyi niyetli değil ancak bir cani olur. Bence de gidin! Kapı orada. "diye cevap verdi Rosemary yüksek sesle ve öfkeyle.
Jose Luis bu laftan anlamaz cahil kadınla daha fazla konuşmak istemedi. Ne söylerse anlamıyor, kendini haklı görüyordu. Hızla kapıya yönelip dışarı çıktı. Rosemary Jose Luis gider gitmez çocuğa sarıldı. Sinirden hala elleri titriyordu.
"Ben sana kaç defa dedim Noreen? Bu ev bizim değil, etrafta dolaşma. Sana kötü insanlar zarar verebilir diye. Niçin beni dinlemiyorsun? "
Çocuk üzülerek başını eğdi. Yaptığı şeyin utancını yaşıyordu.
"Ama... Ben sadece oyun oynuyordum. "
"Bana anne diyeceksin Noreen. Hiç kimse bizim kim olduğumuzu anlamamalı. İngiltere'ye gittiğimiz zaman her şey çok farklı olacak. Çünkü o zaman annemizi bulacağız ve sen ona korkmadan anne diye bileceksin. Tamam mı? "
"Tamam."
Yaşlı hizmetçi az önceki korkusunu biraz olsun atabildi. Bu kızı kalede sakladığı için bir aydır resmen diken üstünde yaşıyordu. "Bir daha sakın bir askere karşı gelme. Unutma sen suçlu görülüp aranan bir kadınsın. Eğer yakalanırsan idam edileceğini biliyorsun ve ben de seni sakladığım için... Tanrı korusun öldürülebilirim. İkimizi de riske atma lütfen. " Rosemary kadına gülümseyerek baktı. "O adam güney İrlanda askeri değil Sara. Sadece aptal bir İngiliz... Unutma ben şuan ülkeme çok uzak bir yerdeyim. Üvey abim Kuzey İrlanda'ya kaçtığımı öğrenene kadar zaten İngiltere'ye gitmiş olacağım." Bunu gayet kendinden emin ve net söyledi.
"Tanrım Rosemary... Nasıl gideceksin? Tek başına o çocukla gemiye binersen başına çok kötü şeyler gelir. Hatta seni erkeklere satarlar."
Rosemary kapıya doğru baktı.
"Hiç kimse yanında İngiliz askeri olan bir kadına bulaşmaz Sara. Endişelenme ben kendimi korumayı bilirim. Şu Lord bana yardım etmeyi elbet kabul edecek. Kocasını arayan çaresiz bir kadına acıyacağını umuyorum." Umarım...
Jose Luis odasına geldiğinde hala sinirliydi. Küçük bir kız çocuğu ona resmen kafa tutmuş, cüssesine ve acizliğine bakmadan ölümle tehdit etmişti. Evet, çok kızdı. Daha önce hiçbir bir kadın karşısında böyle cürretkar davranmamıştı. Üzerini çıkarıp yatağına uzandı. Uykusu kaçsa bile uyumak için kendini zorladı. Aklına o küçük ve sevimli oğlan çocuğu geldi. Çocuklarla arası hiç iyi olmasa da bu çocuk onu etkilemişti. Masumiyeti ve gülen gözleri sevimliydi. Onunla oynamak için odasına girmesi ve yatağının altına saklanması gerçekten komikti. Annesini düşündü. Kim bilir kaç yaşında evlenmiş ve bu kadar küçük yaşta anne olmuştu? Ya da belki de yaşını göstermiyordu. Onu çocuğuna sahip çıkmamakla suçlamıştı. Şöyle bir düşününce kendisini öldürebileceğini söylemesi aklına geldi. Aslında oğlu için cesur davranan bir kadındı. Küçük ve yaramaz bir çocuğun her davranışından dolayı kadını suçladığı için kendine kızdı. Sonrasında derin bir uykuya daldı.
Rosemary yaptığı yaramazlıktan dolayı Noreen'ın üzerine gitmedi. Onun küçük oyunu sayesinde güzel bir plan yapmıştı. Bir şekilde o İngiliz komutanı etkileyip İngiltere'ye gitmesi gerekiyordu. Gerçi adam öyle sert görünüyordu ki onu etkilemesinin imkansız olduğunu düşündü. Yatağına uzandı. Eline geçen bu fırsatı nasıl değerlendireceğini düşündü. Ve ardından uykuya daldı.
Yaklaşık üç gündür aralıksız yağan yağmur sanki Jose Luis ve askerlerinin İrlanda'dan gitmesini istemiyor gibiydi. Bu havada denizden İngiltere'ye gitmek imkansızdı. Kalede oldukça iyi ağırlanıyorlardı. Hizmetçiler askerlere harika yemekler hazırlıyor, rahat etmeleri için ellerinden geleni yapıyorlardı. Kraliçe öyle emretmişti. Yakın dostu Alfered tüm gününü şarap ve güzel bir hizmetçi ile geçirdiği için keyfi yerindeydi. Kaledeki günlerinin tadını fazlasıyla çıkarıyordu. Kendisi kalenin dev kütüphanesinde bulduğu kitaplarla vakit öldürüyordu.
Akşam yemeği hazır olunca bir hizmetçi yemek için çağırdı. Salona girdiğin de Alfered'i kucağında hoş bir hizmetçi ile görünce gülümsedi. Genç kız yakalandıklarını fark edince adamın kucağından hızla inerek, kapıdan koşarak çıktı.
"Hiç boş durmuyorsun bakıyorum da Alfered."
"Her yerde gönlünü hoş edecek bir kadın mutlaka buluyorsun." Alfered bir kahkaha attı. O sırada Jose Luis masada yerini almıştı. İçeri giren bir hizmetçi yemek servisine başladı.
"Haklısın dostum. Çünkü ben sağlıklı bir erkeğim. Bence sen de etrafımızdaki nimetlerden faydalansan iyi olur. Kadınlar harika yaratıklar." Bu arada gözleri Jose Luis'e yemek servisi yapan hizmetçiye takıldı. Genç kadın başını önüne eğmiş adamların yüzüne bakmıyordu. Alfered yüzünün ve gözlerinin çok güzel olduğunu fark etti. Belki de hayatında gördüğü en güzel yeşil gözlere sahipti. Saçındaki bez yüzünden ne renk olduğunu ve nasıl olduğunu göremiyordu. Ayrıca uzun boylu ve gayet zarif bir vücudu vardı. Elbisesi eski ve son derece kapalı olsa da harika bir vücudu olduğu belliydi. Alfered Jose Luis'in kıza hiç bakmadığını fark etti.
"Kafanı kaldırıp etrafındaki güzellikleri görmelisin. Kaledeki günlerin inan daha güzel geçer. İrlanda kızları bir harika... "
Jose Luis o an Rosemary ile gözgöze geldi. Bu kadın bir kaç gün önce oğlu için ona meydan okuyan saygısızın ta kendisiydi. Genç kız Alfered'in ne söylemek istediğini gayet net anlamıştı. İngiliz askerlerinin İrlanda'lı kadınları bir fahişe gibi görmesi sinirlerini gerdi. Jose Luis'e düşmanca baktı. Sonra gözleri Alfered'e kaydı. Gidip o adamı boğmayı düşündü. Yavaşça Alfered'e doğru ilerledi. Sıcak patates çorbasını tenceresinden adamın tabağına koymak için büyük ve derin kepçeyi çorbanın içine soktu ve sonra kepçeyi tabağa doğru getirdi. O arada adamın pis sırıtışı ve imalı gözleri onu kızdırdı. Bir anda kepçeyi adamın kucağına devirdi. Alfered öyle bir acı ile bağırıp yerinden zıpladı ki Jose Luis de ayağa fırladı. Sıcak çorba adamı resmen haşladı. Üzerindeki pantolonu çıkarmaya çalışırken bağırıyordu.
"Seni sürtük! Bunu bilerek yaptın! Göstereceğim sana fahişe! Bakalım altımda yatarken de böyle rahat davranabilecek misin? "
Alfered hızla kıza doğru yürüdü. Rosemary bir adım bile geri adım atmadı. Elindeki demir kepçeyi adama doğru tuttu.
"Hele bir dene de gör bakalım seni ne hale getiriyorum."
Alfered sağ elini kaldırdı ve kıza doğru yöneltti. Ama daha vuramadan Jose Luis kolunu tuttu.
"Kes şunu Alfered! Kız haklı."Alfered arkadaşına sinirlendi.
"Bana bu sürtüğü savunma dostum. Eminim bize naz yapıyordur. Çok geçmeden yatağına girecek göreceksin."
Rosemary hala konuşan ve hakaret eden adamın üzerine doğru bir adım attı. Jose Luis keskin ve sert bakışları ile kızı durdurdu.
"Çık dışarı be kadın! Ölüme mi susadın? Git çocuğunla ilgilen. Bundan sonra bize başkası hizmet etsin. Kale de hizmetçi mi kalmadı? Bir daha karşımıza çıkma! "
Rosemary genç adamın öfkesinden korkmadı. Hatta odadan çıkmak için adım atmadı.
"Hayır, çıkmıyorum! Size hizmet edeceğim. Siz de beni yanınızda İngiltere'ye götüreceksiniz. Bu süre de yaptığınız iyilik için elimden geleni yapacağım. Anlaştık mı?"
İki adam şaşkınlıkla birbirlerine baktılar. Genç kadın onlara rica etmiyor adeta emir veriyordu. Jose Luis derin derin nefes alıp kıza doğru yaklaştı. Gözlerini parlak yeşil gözlere dikti.
"Neden İngiltere'ye gitmek istiyorsun? "dedi ciddiyetle. Rosemary kendini oynayacağı oyuna hazırlamıştı.
"Oğlumun babası orada ve o bir İngiliz. Ailem onu istemiyor. Eğer buraya geri dönerse onu öldürecekler. Ve beni de... "
Genç adam kızın söylediklerini düşünüyordu. Gerçekten doğru olabilir miydi? Bu kız da onu rahatsız eden bir şeyler vardı.
"Ya bana yalan söylüyorsan? "
"Size neden yalan söyleyeyim? Ülkenizi işgal etmemden mi korkuyorsunuz? "
Jose Luis laf cambazı kadına ilk defa gülümsedi.
"Seni İngiltere'ye götüreceğim ama bir şartla. Elinde kepçe dahil hiçbir silah görmeyeceğim. Bir de oğlunu bizden uzak tutacaksın. Anlaşıldı mı? "
Rosemary çok mutlu oldu. Yüzünden bu gayet net anlaşılıyordu. Genç adama gülümseyerek baktı. Belki de düşündüğüm gibi kötü biri değildi. Alfered onları izlerken oldukça gergindi. Hala canı yanıyordu. Jose Luis'in verdiği kararı asla sorgulayamazdı ama bu yaşadığının hesabını ahlak timsali görünen kadına elbette soracaktı.