1.bölüm “Sedef”
Gözlerimden akan yaşlara aldırmadan karşımda duran adamın gözlerinin içine bakıyordum ve az önce söylediklerini idrak etmeye çalışıyordum.
Canımı bile feda etmeye razı olduğum o mavi gözler bana buz gibi bir ifadeyle bakıyordu ve bu benim canımı çok yakıyordu. Yutkundum. Görülmeyen bir el boğazımı tutmuş acımasızca nefes almamam için sıkıyordu sanki.
Oysa ben ne büyük mutlulukla gelmiştim onun yanına.
Hayır! Daha hiçbir şey kesin değildi. Küçük zavallı bir kız çocuğu gibi hemen ağlamaya başlamayacaktım. Yumruklarımı sıktım. Onun söylediklerinin ya da yaptığının bir açıklaması olmalıydı. Evet, evet... Belki de ben her şeyi yanlış anlamış olmalıydım. O... Benim sevdiğim adam başka bir kadınla... Hele hele benim en yakın arkadaşımla beni aldatmazdı. Onunla yatmış olamazdı!
"Fuat... S-sen ne söylediğinin farkında mısın?" zar zor birkaç adım atarak onun elinden tutmaya çalışmıştım ama o buz gibi bakışlarıyla anında geri adım attı.
Kalbim sızlamıştı.
Ne kadar istemesem de davetsizce akmaya başlayan gözyaşlarımı silerek "Ben yanlış anladım... Değil mi? Hah? Eevet yanlış anladım... Özür dilerim... Kızma bana... Ben seni böyle görünce..." ellerimle üstünde bir şey olmadığını göstermeye çalışıyormuş gibi hareketler yapmıştım, "Bir an kıskançlık krizi geçirdim... S-sana tokat atmamam gerekirdi. Özür dilerim sevgilim. Affet... Ben yanlış anladım..." dedim titreyen sesimle. Salonun ortasında üzerindeki benim pembe bornozumla ve ıslak kırmızı saçlarıyla Yade bizi izliyordu. Ona tekrar bakmak istemiyordum. Bu göğsümde apansız bir acının oluşmasına neden oluyordu. Tekrar Fuat'a doğru bir adım attığımda Fuat soğuk ses tonuyla kalbimi paramparça eden o cümlesini hiç bir tereddüt etmeden söyledi.
"Hiç bir şeyi yanlış anlamadın Sedef."
Alt dudağım titremişti, ağlamamaya çalışıyordum ama lanet olası gözlerim yanıyordu. Acıyla gözlerimi kapayarak "Onunla... Yattın mı?" diye o korkunç soruyu kalan son umudumla sormuştum. Hayır demesini o kadar çok istiyordum ki... Ama o soğuk bakışlarıyla sadece "Üzgünüm," diyebildi.
Üzgünüm...
Ne kadarda kolay bir şekilde çıkmıştı dudaklarından o üç hece.
Üzgünmüş?
Üzgünmüş?!
Sevdiğim, güvendiğim (!) onun için ailemi karşıma aldığım adam sadece üzgünmüş!
"Değilsin!" dedim.
Elimin tersiyle yanaklarımdan zarifçe süzülmekte olan gözyaşlarımı kabaca sildim. Büyük bir mutlulukla pastaneden sırf o seviyor diye meyveli pasta alarak gelmiştim sabahın erken saatinde Fuat'ın bu mütevazı dairesine. Getirdiğim o pasta kutusu şimdi yerde acınası bir halde yatıyordu.
"Üzgün değilsin Fuat," boğuk çıkan sesimle onun gözlerinin içine bakarak konuşmuştum. Gözyaşlarım bedenime isyan ederek sel gibi akmaya devam ediyordu "İğrençsin. İğrençsiniz! Nasıl bana bunu yaparsın? Aşağılık pislik! Nasıl?"
Çığlık atmıştım.
Kendime engel olamayarak tekrar yüzüne var gücümle tokat atmıştım. Parmağımdaki, onun hediye etmiş olduğu yüzük o pürüzsüz yanağında küçük bir iz bırakmıştı.
"Nasıl yapabildin bunu bana? Adi pislik! Ha! Konuş susma! Ailemle tanışmaya götürdüğüm için mi yapıyorsun bunları bana? Babamın söyledikleri için mi beni cezalandırıyorsun? Yoksa... Yoksa o akşam olanlara mı öfkelendin? Sarhoş oldun değil mi? Sarhoştun... İçkiyi fazla kaçırmış olmalısın..."
Yine gururu mu hiçe saymıştım. Her şey gün gibi ortadayken eğer o inkâr ederse kabul etmeye, ona inanmaya razıydım. Belki iki gün önce onu ailemle tanıştırmaya akşam yemeğine götürdüğümde babamın ona söylediği o kaba sözlere öfkelenmişti. Babam onu zengin kız avcısı diye hor görmüştü. Belki buna içerlenmişti. Bu yüzden kendince benden intikam alıyordu. Aramızdaki onca şeyi böyle kestirip atamazdı. Bunu bana yapamazdı.
O beni seviyordu...
Seviyordu...
"Sarhoştun değil mi? Sonra... Sonra onu ben sandın... Ve sen... Yanlış anlaşılma oldu değil mi? Sen beni seviyorsun..?"
"Sedef yeter! Bu kadar aşağılama kendini! Görmüyor musun seni arkadaşınla aldatıyorum! Seni sevsem böyle yapar mıydım? Bu olanların kendini beğenmiş ailenle alakası yok! Senden bıktım usandım. Şımarıklığında bir sınırı var!"
O an öfkeyle ona tekrar tokat atmak istemiştim ancak kolumu havada yakalayarak "İşte bu bir daha olmaz. Üçüncüsüne izin vereceğimi sanmıyorum!" diye iğrenç bir şeye dokunuyormuş gibi kolumu geriye doğru savurmuştu, "Her şey açık olduğuna göre bir daha karşıma çıkmazsan sevinirim Sedef. Böyle olsun istemezdim ama... Aramızdaki her şey bitti."
Acıyla gözlerimi kapattım. Geriye doğru sendelemiştim. Dudaklarımı birbirine bastırıyordum. Duyduğum ağır kelimeler kulaklarımda yankılanıyordu. Aramızdaki her şey bitti demişti. Her şeyi... İki senemizi silip atmıştı. Bir kalemde... Kalbimde öyle bir acı hissetmiştim ki... Kelimeler tarif etmeye yetmezdi.
Aldatılmak.
Bu öyle gurur kırıcı bir şeydi ki bir insan yaşamadan anlayamıyordu bu duyguyu. O benden daha mı güzeldi? Bu yüzdrn mi beni değilde onu seçti? Yoksa o daha mı çekiciydi? Daha mı zekiydi?
İnsan onda olan ne yok bende diye düşünüyordu. Kendini - kendi düşünceleriyle küçük düşürüyordu. Neyim eksik ondan diye düşünüyordu. Niye o benden üstündü? İye onu seçmişti? Niye beni değil?
Niye o?
Islak kirpiklerimin arkasında saklanan mavilerimi ona dikerek "Her şey... senin için bir hiç miydi?" diye sordum, "Benim senin güneşin, ışığın olduğumu söylüyordun... Ömrünün sonuna kadar beni sevecektin hani? Ne oldu o sözlere?"
Fuat arkasına döndü.
Mavi kanepenin üzerinde duran beyaz gömleğini üzerine geçirmişti. Bana dönmeden iliklerini düğmelerken "Bir aptal gibi bana âşık olmanı ben istemedim," dedi duygusuzca "Sen şımarık bir kız çocuğu gibi peşimden aylarca koştun. Bir ahmak gibi kendini benim yaralarımı sarabilecek koruyucu melek sandın. Seni bir şeye zorlamadım ben. Sen hevesliydin kollarıma atlamaya."
Son sözleri bir bıçak gibi kalbime saplanmıştı.
"Şimdi mümkünse zırlamanı başka yerde devam et Sedef. Yarın buradaki ıvır zıvırlarını evine yollarım. Bir daha evime gelmezsen sevinirim doğrusu."
Durduğum yerde tekrar sendelemiştim. Bir şeye tutunmazsam her an düşüp bayılabilirdim. Bütün dünya etrafımda dönüyordu sanki. O an Fuat refleks olarak bana uzandı ama onu durdurmuştum.
"Sakın bana dokunma pislik!" Yerde yatan çantamı güçlükle aldım. Yade ve ikisine tiksintiyle bakarak Fuat'ın yüzüne tükürmüştüm.
"Allah senin belanı versin Fuat! Seni gerçekten sevmiştim! Bütün dünyayı karşıma almaya razıydım!" sevdiğim adama kendi ağzımla beddua okuyacağımı bir gün gelip bana biri söyleseydi kahkahalar atarak bunu Fuat'a anlatırdım, ancak şimdi zehrimi ona sözlerimle aktarıyordum "Senin karanlığına rağmen ben sana ışık olmaya razıydım! Nasıl biri olduğun, nerden gelmiş olduğun umurumda değildi. Seni sevmiştim... Sana gerçekten değer vermiştim. Güvenmiştim... Sen her şeyimdin. Her şeyim olmuştun... Her şeyinle kabulümdün sen!"
"Bu masalları bırak tamam mı?" Bir anda yüzüme doğru bağırmıştı Fuat, "Ben buyum! Gör anla artık! Ben buyum, senin hayallerindeki beyaz atlı bir prens değilim! Ah yok ben bu halinle bile seni severim dersen yatağım Yade gibi sana da açık güzelim!"
Yüzüne tekrar tükürmüştüm.
Fuat dişlerini sıkarak yavaşça yüzünü sildi. "Bak gördün artık gerçek yüzümü," sesindeki öfkeyi hissedebiliyordum "İşte karşındayım. Annesi bir orospu, babası bir katil iğrenç bir ailede doğmuş (!) uyuşturucu satan mafya amcasının elinde bir yıkım aracı gibi yetiştirilmiş bir canavarım. Bunu gör! Seni gerçekten sevdiğimi mi düşündün Sedef?" Bana doğru bir adım atmıştı "Birkaç güzel cümle kurdum diye hemen kandın. Bana bir anda âşık oluverdin. Kollarıma attın kendini. Kim bilir ne tür adamlara kanardın eğer ben olmasaydım. Çok kolay kendini sunuyorsun."
"İğrençsin! Lanet herif senden nefret ediyorum! Pisliğin tekisin! Senden iğreniyorum!"
Acıyla inlemiştim. Kalbim sıkışıyor nefes almam zorlaşıyordu, kendime engel olamayarak küçücük ellerimle göğsüne yumruklar atıyordum bir yandan da. Oysa ne kıpırdıyor nede bir karşılık veriyordu bana.
Başımı göğsüne yaslayarak ağlamaya başlamıştım birden. "Neden? Neden yaptın bana bunu?" diye hıçkıra hıçkıra ağlıyordum benim için bir zamanlar bir yuva kadad sıcak olan göğsüne doğru. "Cevap ver bana Fuat... Bunu hak edecek ne yaptım ben sana?" sesim fısıltılar eşliğinde çıkıyordu. Onun sessiz kalışı beni daha da öfkelendiriyordu. Yüzüne baktım. Oysa benim gözlerime bakamıyordu. Başını yana çevirmiş o soğuk mavilerinden mahrum bırakıyordu beni.
"Bir daha sakın... Sakın karşıma çıkma Fuat! Artık sen benim için öldün!" dedim çenemi dik tutmaya çalışarak. Ondan yavaşça uzaklaştım. "Aferin kanıtladın. Sen gerçekten de bir canavarsın. Senin için ailemi karşıma aldım ben! Sırf seninle olabileyim diye ben herkesi yok saydım! Canını ver deseler onu bile gözümü kırpmadan verirdim... Seni kendimden çok severken beni de yok ettin ya... Koca bir aferin sana. İnşallah ömür boyu yalnız olursun. Son nefesine kadar seni seven kimse olmaz. Öldüğünde mezarının başında ağlayacak kimse olmaz! Sen, seni sevenlere sadece kötülük getirirsin! Sen benim hayallerimi yok ettin ya sende mutlu olmayasın inşallah!"
Gözlerinde beliren keder umurumda değildi. Onunda gözleri dolmuştu sanki. Ama sesini çıkaramıyordu. Bana dur diyemiyordu.
Yapamıyordu.
Arkamı döndüm ve bütün yıkık dökük umutlarımı orada bırakarak o evden ayrıldım.
Çok sevmiştim hem de çok. Onu gördüğüm ilk anda âşık olmuştum. Her şeyim olmuştu o asi adam. Onunda her şeyi olmuştum... Yani o öyle söylüyordu. Meğerse hepsi boş bir yalandan ibaretmiş.
Kalbimi, ruhumu, masumiyetimi verdiğim adamdı o. Bütün benliğimi sunmuştum ona. Oysa ben onun için bir hiçmişim. Elim otomatik olarak karnıma gitmişti. Sokağın ortasında başım aşağıda hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. Bir haftadır devam eden mide bulantılarımın nedenini öğrenmek için iki gün önce hastaneye gitmiş ve kan testi vermiştim. Bu sabah sonuçlar çıkmıştı.
Hamileydim.
Sevdiğim, âşık olduğum adamdan hamileydim. Buna çok sevinmiştim. Onun çocuğunu doğuracağımı bilmek beni çok mutlu etmişti. Onun çocuğuna annelik yapmak benim için en büyük mutluluk olacaktı. Ve bir aptal gibi bunu ona söylemeye gittiğimde az önceki iğrenç manzarayla karşılaşmıştım.
"Allah'ım ben ne yapacağım?"
Gökyüzüne bakmıştım. Gri bulutların iç karartıcı manzarasına bakarak bir cevap bekliyordum. Kar taneleri yavaşça yeryüzüne doğru süzülüyordu o sırada. Soğuk kış içimde hissettiğim boşluğu o kadar güzel resmediyordu ki...
"Bebeğim..."
Düz karnımı okşamıştım. Daha altı haftalık olan bebeğim daha oluşmamıştı ama şimdiden annelik iç gücüleriyle onu korumak istiyordum.
"Ben... Sana nasıl kıyarım?"
Ailem Fuat ile birlikteliğime karşı çıkmıştı. Kendi çapında orta zengin bir ailenin tek kızıydım ben. Onların el bebek gül bebek büyüttükleri kızlarını sorunlu bir ailede doğmuş, sonrada uyuşturucu satmaktan üç defa hapse girmiş olan amcası tarafından yetiştirilmiş bir adamla evlendiremezdiler. Öyle birini damatları olarak asla kabul etmeyeceklerini söylemiştiler.
Babam repertuarına önem veren bir adamdı. Kızını kendisi gibi saygın bir adamın iyi yetiştirilmiş oğluyla evlendirmek istemesini anlıyordum ancak ben hayatını kontrol edebilecekleri cansız bir manken değildim. Benimde duygularım benimde kalbim vardı.
Âşık olmuştum. Hem de çok.
Peki ya sonuç Sedef?
Aniden uzun zaman önce beni terk eden mantığım geri gelmişti. Bana pis bir fahişeymişim gibi bakarak "Âşık oldun da ne oldu Sedef söyle?" dedi "Kullanılıp atılan bir çöp kadar değerin yok senin."
Kendi kendime "Yeter!" diye çığlık attım kulaklarımı kapayarak. Ayaklarım beni taşıyamayacak hale gelmişti. Bu yüzden yere çömelmiştim.
Ne yapacaktım?
Ailem hamile olduğumu öğrenirse... Babam öğrenirse... Herkes hayal kırıklığına uğrayacaktı. Ağabeylerim bebeğimi aldırmamı isteyecekti. Annem bile Fuat'tan bir böcekmiş gibi tiksinirken onun çocuğunu doğurmama asla izin vermezdi.
Ona kıyamazdım. Her ne kadar Fuat aşağılık adi bir herif bile olsa bana dokunmadan önce benimle dini nikâhla evlenmişti. Ancak ondan sonra bana dokunabileceğini söylemişti.
"Yalancı pislik!"
Dudaklarımdan durmadan iki kelime çıkıyordu.
Yalancı. Pislik.
Bana benim bir melek kadar temiz olduğumu, evli olmadan bana dokunursa sanki beni kirletecekmiş gibi hissedeceğini söyleyerek benimle evlenmişti.
Bana helali olduğumu söylemişti.
Her ne kadar bütün bunlar onun için bir oyunda olsa evlilik gerçekti. Evliliğimiz benim için gerçekti. Karnımda ki bebek... O masumdu. O benim bebeğimdi... O bir piç değildi... O benim Allah'ın huzurunda kocam olan adamdan olan bebeğimdi. Onu öldüremezdim. Bunu yapamazdım.
Tekrar ayaklarımın üzerinde durduğumda zar zor yürümeye başlamıştım. Attığım her adımda gözlerim kararıyordu. Başım dönüyordu. Sonunda tamamen dengemi kaybettim ve kendimi boşluğa bırakmıştım. Sert zeminle buluşmayı bekliyorken birinin kollarının arasında buldum kendimi. Ciğerlerime dolan nane kokusu tekrar gözlerimin dolmasına neden olmuştu.
Fuat da hep taze nane kokardı.
Bir daha asla koklayamayacağım, koklamaktan nefret edeceğim nane kokusunu son kez içime çekmiştim. Aşkımın sonu buraya kadardı.
Yazık ettin bize sevdiğim, çok yazık ettin.
Ardında kırılmış bir kalp, yaralanmış bir ruh ve hiçbir zaman babasını tanıyamayacak bir evlat bıraktın sen.
"Seni asla affetmeyeceğim Fuat asla," kendimi karanlığa teslim etmeden önce dudaklarımdan çıkan son cümle bu olmuştu.