Zahid Ağa'nın Üçüncü Karısı

1105 Kelimeler
Efsun Anne ve baban ölünce sen de ölmelisin. Yoksa başına geleceklere kimse üzülmez. Bu dünyada yapayalnız kalırsın ve arkandan üzülecek kimse kalmaz. Arkandan üzülecek kimse yoksa sen de yoksun. Sen bir hiçsin. Bu dünyada sadece bunu öğrendim. Adalet dediğimiz şey sadece zenginler ve erkekler için vardır. Kimsesiz bir kızın uğradığı adaletsizlikler kimsenin umrunda olmaz. Hiç kimse duymak istemez. Ben yine de varım. Benim acılarım gerçek. Var olmaya devam edeceğim. Bu dünyada savaş vermem gerekiyorsa vereceğim. Ben bu dünyada varım. Bunu kimse değiştiremez. Ben Efsun. İsmimin anlamı "büyü"ymüş, ama hayatımda hiçbir sihir olmadı. Ne bir sıcak el uzandı bana, ne de huzur. Kendimi bildim bileli yalnızım. Anne ve babamı kaybettiğimde daha küçüktüm, ama acının yaşı yokmuş. Yalnızlık, göğsümde taş gibi ağır bir duygu olarak yer etti o günden beri. Bana hep sustum diye kızdılar. “Sesini çıkar, hakkını savun,” dediler. Ama hangi hak? Benim hakkım var mıydı? Kim bir yetimin, kim bir kadının hakkını savundu ki bu dünyada? Adaletin terazisi eğriydi, bunu anlamam çok uzun sürmedi. Güçlü olan haklı, zengin olan masum. Ben neredeyim bu hikâyede? Yokum. Ama bir gün fark ettim. Hayatta hiçbir şeye sahip olmasam da bir şeye sahibim: Kendime. Yüreğim atıyor hâlâ. Ellerim çalışıyor, gözlerim görüyor. Demek ki hayattayım. Demek ki mücadele etmek için hâlâ bir şansım var. Başkalarının gözünde bir hiç olsam da, kendi gözümde var olacağım. Çünkü ben Efsun'um. Bugün bir karar verdim. Ne yaşarsam yaşayayım, ne kadar düşersem düşeyim, kendimi yeniden ayağa kaldıracağım. Hayat beni görmezden geldikçe, ben kendimi daha da göstereceğim. Evet, yaralarım var, belki de hiç kapanmayacak. Ama yaralarımı taşımayı da öğreneceğim. Güçlü olmak böyle bir şeymiş; yaralarına rağmen ayakta kalabilmekmiş. Artık susmayacağım. Kalbimdeki her acıyı, ruhumdaki her korkuyu birer kılıç yapacağım. Bu dünyada benim için adalet yoksa, o adaleti kendim yaratacağım. Kimse arkamdan ağlamasa da önemli değil, çünkü ben kendime ağlamayı bıraktım. Bundan sonra kimseye boyun eğmeyeceğim. Bu hayatı yaşayacak biri varsa, o ben olacağım. Irak çok boğucuydu. Bu sıcağa alışamamıştım. Ben Ankara soğuğunda büyümüş biriydim. Bazen rüzgarı ve soğuğu iliklerime kadar hissetmeyi özlüyordum. Irak'ta bu mümkün değildi tabi. Zaten çok dışarı çıktığım da söylenemez. İki senedir buradaydım ve sürekli kilitlenip duruyordum. Ceza almak istemiyordum ama dilimi tutmayı öğrensem de yüz ifademi kontrol edemiyordum. İki sene önce Zahid Ağa beni amcamdan satın aldığında karısı olacağını sanmıştım. Burada zaten üç karısı daha vardı. Yani teknik olarak üçüncü ben oluyordum. Benden sonra bir tane daha almıştı. O daha on dört yaşındaydı. O Iraklıydı. Tek yabancı bendim. Yine de ilk karısı çok gaddardı. Diğerleri öyle değildi. Zahraa ilk karısıydı. İki oğlu vardı. Oğulları otuz beş falan vardı. Çok büyüktü. Nadia ikinci karısıydı. O da büyüktü ama çocukları yoktu. Ayat ise sessiz bir kızdı. Daha konuşmak nasip olmamıştı. Zaten dillerini çok iyi anlamıyordum. İki senede gördüğüm tek şey şiddet ve eğitimdi. Yani Zahid Ağa'nın sadece iki oğlu vardı. Torunları da vardı ama biz onlarla görüşmüyorduk. Biz büyük konakta kalıyorduk. Karısı olmadan önce eğitim almalıymışım. Daha bana hiç dokunmamıştı. Ben de hiç sorgulamadım. Sağ ön dişi altın olan bir adamla yatmak için can atmıyordum. Tabi yatacağına olan inancım da yoktu. Adam erkeklerle ilgileniyordu. Fantazi dünyası fazla gelişmişti. Kim ne derse desin bunu anlamayacak kadar salak değildim. Sadece dile getiremiyordum. Bildiğim tek şey ne söylenirse yapmam gerektiğiydi. Yoksa beni öldürmekten çekinmezlerdi. Yaşamak için bir sebebim vardı. Ona gidecektim. Birgün mutlaka ona kavuşacaktım. Sadece bunun için yaşıyordum. Elimdeki pirinçleri kilerden çıkarıp mutfağa götürdüm. Zahraa elimdeki pirinci görünce yüzüme bir tokat attı. Öğrendiğim başka birşey asla tepki verme. Yoksa daha kötü olur. Elimle yanağımın acısını dindirmeye çalıştım. - Bulgur getirecektin dedi sinirle. Pirinç dediğine emindim. Kafamı salladım. İçeri başka biri geldi. - Efsun, Zahid Ağa seni çağırıyor dedi. Zahraa sinirle elimdeki pirinci aldı. - Defol git dedi. Arkamdan anlamını bilmediğim şeyler söylüyordu. Küfür olduğuna emindim ben. Zahid Ağa'nın odasına doğru ilerledim. Odanın kapısını çalıp girdim. Her zaman yanında olan kahyası vardı. Bu adamla yakınlığı farklıydı. Her zaman adamı yiyecekmiş gibi bakıyordu. Ellerim önümde kafamı eğdim. - Beni emretmişsiniz dedim. - Gel buraya Efsun dedi boğazdan bir sesle. Yanına doğru yürüdüm. Elimi tutup beni kucağına aldı. Midem bulanıyordu ağzının kokusundan. - Buna ne dersin? dedi. - İşe yarayacak kadar güzel dedi kahya. Kaşlarımı çatmış ellerime bakıyordum hala. Zahid Ağa elimi çeneme koyup yüzüme baktı. - Yanağına ne oldu? dedi. - Zahraa Ana dedim. O da okkalı bir küfür savurdu. - Bedenine hiçbir şey olmayacak. Bana lazımsın dedi. Birden karısı olduğum mu aklına geldi? Hala ne olduğunu anlamamıştım. - Ama senin karın. Bir sorun olmasın dedi kahya. - Daha önce oldu mu ki? dedi. - Boran Ağa çok önemli. Özellikle de Türkiye sınırı için. Güçlü bir masada dedi kahya. - Boran Ağa kabul etsin. Gerekirse dört karımı veririm dedi kahkaha atarak. Beni kaldırdı. Kalçama şaplak atınca hemen önüme döndüm. - Sen odana git dedi. Kafamı sallayıp hemen odadan çıktım. Kalbimin çarpıntısı midemin bulantısını bastırıyordu. Koşarak odama geçtim. Neler olduğunu az çok kestiriyordum ama asla hazır değildim. Aşağıdaki zindana gitmemek için susuyordum. Artık tek başıma bir odada kalınca bile nefesim kesiliyordu. Bir daha oraya asla gitmek istemiyordum. Gözümün önünde o kıza yapılanları asla unutamazdım. Unutmayacaktım da. İçeri birkaç kişi girip beni hazırlamaları gerektiğini söylediler. Gül banyosu yapıp saçlarım tarandı. Bana verilen sabahlık ve geceliği baktım. Çarşafın altına bunu giyeceksin dedi kahya kadın. Ona bakıyordum sadece. - Gelen misafir çok önemli. Eğer memnun edemezsen Zahid Ağa seni ibreti alem için bu sokaklarda öldürür. Yani umarım öldürür dedi. Daha kötüsü olacağını ikimiz de biliyorduk. Kafamı salladım sadece. Tek umudum o adamın beni değil de başkasını seçmesiydi. Gözlerim dolmuştu. Buradaki işleyişi ilk geldiğim günlerde anlamıştım. Zahid Ağa istediği konumdaki adamları etkilemek için kadınları kullanıyordu. Gerekirse de kendi karılarını. Davetler düzenleyip insanları etkilerdi. Sonra da istediği kadını anlaşma sonucunda odasına yollardı. İlk geldiğim günlerde çok zayıftım. Bana soyunmamı emretmişti. Sonra bu kemikler herkese batar diyerek dalga geçip beni odama yollamıştı. Demek ki işine yarama zamanım gelmişti. Aynadaki kıza baktım. Bir zamanlar hayalleri olan o kıza. Mimar olmak isterdim hep. İnşaat mühendisi de olurdu. Ev yapmak istiyordum ben. Evin içini düzenleyip sıcacık yuva yapmak isteyen bir mimar ya da. Tuğla, çimento, kağıt ne olursa. Evi dizayn eder, odasına kadar düşünür sonra da ev sahibi olan insanların mutluluğuna bakardım. Ne güzel hayallerdi. Kapı açılınca gözümdeki yaşı sildim. Kahya kapıda bana bakıyordu. Akşam olmuştu. - Zamanı geldi. Adam çok önemli biri. Sakın yanlış birşey yapma yoksa seni bütün adamlarıma yem ederim dedi kahya. Hiçbir şey söylemedim. Söylemeye hakkım da yoktu zaten. Sadece ona baktım. Çenemden tutup yüzümü inceledi. - Eğer başarılı olursan belki seni kimseye vermem. Zahid Ağaya bize katılman için rica edebilirim. Böylece sana kimse dokunamaz. Sadece bizim olursun dedi. Kusmamak için direniyordum. Mide asidim ağzıma kadar gelmişti ama. Çenemi bırakınca derin bir nefes aldım. Sen neler atlattın, bu da bitecek. Sakin ol.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE