Bazı anlar vardır. Hayatın tamamen anlamsızlaştığı. Ölümün bile yaşamdan daha anlamlı geldiği. Ve yine bazı anlar vardır. Kaçışın küçük bir kıvılcıma ihtiyacı olduğu.
Havin'in küçük bir kıvılcıma ihtiyacı vardı. Ancak o kıvılcımı yaratacak hiç birşey yoktu önünde. Ne bir çalı parçası ne de bir bez parçası.
Yardımcı olacak kimsesi yoktu yanında. Annesi onu bırakmıştı. Babası deseniz... Havin'in ölüm fetvasını vermek üzereydi... Havin biliyordu. Deli gibi hasret duyduğu babası onu öldürecekti. Kim Sekiz yıl sonra gelmiş kızı isterdi ki.! Babası da diğer herkes gibi düşünecek ve Havin'i öldürecekti. Oysa babası bilmezdi ki Havin herşeyden önce namusunu korumuştu.
Havin otobüsten indiğinden ve dayısının lüks otomobiline bindiğinden beri düşüncelere dalmışken ön koltukta oturan adamın ona baktığını fark etmemişti.
Adam aç gözlerle dikiz aynasından Havin'i gözlüyordu. Araçtaki diğer insanlar adamın umrunda değildi. Sürücü koltuğunu yanında oturan adamın onu kovup kovmamasını pek takmiyordu. Çünkü Havin Diyarbakıra adımını atar atmaz adam zengin olacağını biliyordu. Şoförlükten kurtulacaktı.! Birazdan eve vardıklarında sessiz bir yer bulacak ve telefona sarılacaktı. Yiğit Ağayı arayıp Havin'i bulduğunu söyleyecekti. Biliyordu. Yiğit Ağa sözünün eriydi. Ona vadetiği parayı hemen verecekti. Adamın gözleri bir kez daha parladı. Bu kız ona çok şey kazandıracaktı...
*******************
Havin dayısının konağının önünde durmuş bekliyordu. Belki şimdi geç değildi. Kaçabilirdi. Derin bir nefes aldı. Hayır! Kaçmayacaktı. Ölüm bile Havin'e diz çöktüremeyecekti. Aniden aldığı bu karar onu yüreklendirmişti. Sert adımlarla konaktan içeri girdi. Cesaret tüm benliğine yayılırken neden bu kararı şimdi aldığını sorguluyordu. Belki de en doğrusu buydu. Kaçmayıp savaşmak! Babasının onu öldüreceğini bile bile dik durmak. Ölüme bile kafa tutmak! Evet! Ona bu yakışırdı zaten.
Yengesinim kolları ona dolanırken zırhını kuşanmıştı. Iki veya üç gün burada duracak. Sonra babasının karşısına çıkacaktı. Bu deli cesareti nerden gelmişti oda bilmiyordu. Ama iyi ki gelmişti.
"Havin kuzum hoşgeldin"diyen sesle düşünceleri bölündü.
"Hosbuldum yenge. Nasılsın" dedi Havin.
"Iyiyim kızım. Ne kadar da büyümüşsün maşallah. Pekte guzelleşmişsin" diyen yengesine zoraki bir gülümsemeyle baktı.
"Sağol yenge" dedi sadece.
"Hadi gel yol yorgunusundur sen şimdi. Sofrayı hazırlattım senin için" dedi Havin'in Yengesi yapmacık hareketlerle.
Havin oldu olası sevmezdi Yengesini. Hiç değişmemişti. Hâlâ o bıraktığı yapmacıklıktı. Ah böyle insanlar... Keşke hiç olmasalardı.!
Havin yengesinin arkasında yukarı çıkarken gerçektende yorgundu. Hemen şu hoşgeldin faslının bitmesini istiyordu. Ki bu isteği ona çok uzaklardan el sallıyordu. Sıkıntıyla iç geçirdi ve lütfen bu fasıl erken bitsin diye sessiz bir dua etti.
"Esma bak bu Gülsüm Halanın kızı Havin" dedi Yengesi. Havin'in gözleri karşısındaki kızı buldu. Esma Siyah saçları, açık kahve gözleri ve beyaz tenli güzel bir kızdı. Boyu Havinin boyuyla aynıydı zayıftı...
"Hoşgeldin Havin" diyen kızın sesiyle Havin'in omuzları çöktü. Kurduğu Güzel Esma figürü bir anda çöktü. Dumanlar etrafa dağılırken
Böyle olmamalıydı diye düşündü Havin...
Kızın ses tonu kaba ve cırtlaktı. Böyle bir kızdan nasıl böyle bir ses çıkar diye düşündü Havin. Büyük bir hayal kırıklığına uğramıştı.!
"Hoşbuldum" dedi Kısık çıkan sesiyle.
"Gel hadi Havin" dayîsının sesiyle Havin oraya döndü. Yavaş adımlarla Dayısı Mehmet Ağa'ya yürüdü.
"Annen nasıl" dedi Mehmet Ağa elinin Havinin omzuna koyup yemek odasına yürürken.
" İyi dayı nasıl oldun" dedi Havin
"Iyi iyi, iyi olsunda" dedi mehmet Ağa.
Yemek odasına girdiklerinde Mehmet Ağa En başta duran Sandalyeye oturdu ve Havine yakındaki sandalyeyi gösterdi. Havin gösterilen yere otururken kapıda hareketlilik hissetti. Bir süre sonra karşı sandalyeye oturan yengesine baktı. Yengesi ona gülümserken Havin zorla dudaklarını iki yana germeye çalıştı.
Yengesi Gözlerini Havinden alıp, Mehmet Ağa'ya çevirdi.
" çi qa mezinbu yá ne wilo -ne kadar büyümüş değil mi- " dedi ve Havine döndü.
"Maşallah pır jı Xweşık bu yá - Maşallah çokta güzel olmuş-" dedi. Havin yengesine teşekkür edecekken kapıdan gelen sesle susmak zorunda kaldı. Yengesi hızla yerinden kalkarken Mehmet Ağa çoktan kapının önüne gitmişti. Havin yavaş yavaş kalktı.
"Hoşgeldin Ağam, evimiz şenlendirdin. Buyur" diyen dayısına Havin kaşlarını catarak baktı. Kendisinden 20 ya da 25 yaş küçük olan birine böyle saygı göstermesi zoruna gitmişti Havin'in. Adam daha dayısına cevap dai vermiyordu. Çatık kaşlatı genç adamı buldu. Göz göze geldiklerinde Havinin içine bir sıcaklık yayıldı. Bu adamı tanıdığını hissettiği. Biliyordu. Tanıyordu. Ama bölük pörçük geçmişinin hatıralarında, insan simalarının arasında yoktu. Oysa Havin çok detaylı düşünüyordu. En yakınlarında değil en uzaklarında arıyordu adamı.!
Havinin karşısındaki adam ise erimiş kalmıştı. Kalbi tıpkı liseli aşıkların ki gibi pır pırdı. Şimdi ölse bu gözlere bakarak öldüğü için şükrederdi. Ki Bu gözler ölmek için bile fazla güzeldi.
"Ağam Ha-" diyen Mehmet Ağa'nın susmasına yol açan Adamın susmasını emreden eliydi. Adamın eli havaya kalkınca Mehmet Ağa başını önüne eğip susmuştu.
Adam yavaş adımlarla Havin'e ilerledi. Ve aralarında bir adımlık mesafe bıraktı. Bir süre daha ikisinin gözleri birbirlerinde kitli kaldıktan sonra sessizliği bozan adamın sesi oldu
"Hoşgeldin Havin... Ben... YİĞİT"