Hayat beklemediğiniz anlarda,
Size en güzel sürprizi yapar…
ARSLAN AKIN
"Yıldım... Vallahi yıldım"
Ben kendi kendime söylendikçe Alp'in ağzının içinden gülmesine ayrı bir gıcık oluyordum. Küfredicem olmayacak, çünkü anamız bir...
"Sen de her seferinde annemin damarına basma" diyen ikizimin ağzının ortasına vuracaktım. Onun gibi uysal olmadığım için mi geliyordu yani bunlar başıma.
"Konuştu anasının kuzusu"
"Kuzu muzu, annem beni değil seni görücüye çıkarıyor ya ona bak" dediğinde burnumdan solumaya başladım.
Evet, annemiz, koskoca başhekim oğlunu görücü usulü evlendirmeye çalışıyordu.
"Senle aynı gün doğmadık mı biz? Neden sen değil de önce ben evleniyorum anlamıyorum. Üstelik senin hali hazırda bir sevgilin var" dediğimde suratı düştü.
2 yıldır sevgilisi vardı ama ne ailesi ile tanışabiliyor ne de annemlerle tanışmaya getirebiliyordu kızı. Sürekli, daha erken, yaşımız genç deyip duruyordu. Normalde erkekler evlilik lafından kaçardı ama Alp'inki evlilik lafını duyunca resmen ortamdan kaçıyordu.
"Senin kızı annemle tanıştırabilseydik belki annemi ikna ederdi daha evlenmek için erken yaşlarda olduğumuza" dediğimde az önce gülen adam gitmiş yerine derbeder şık gelmişti.
"İkna edebilsem annemlerle tanışmaya, belki annem onu evliliğe ikna ederdi" dediğinde bu sefer ben ona güldüm.
"Bana bak, bu kız seni oyalıyor olmasın, senle gönül eğlendirip ortada bırakmasın seni" diye dalga geçme sırası bana geçmişti.
"Önce sen evlen de bize de sıra gelir" diyerek tekrar konuyu bana çevirdiğinde suratımı astım.
"Şu kravatı takmayı da hiç beceremiyorum" dediğimde yanıma geldi.
"O kravat takılacak o yemeğe gidilecek kardeşim" deyip aynanın karşısına yanıma geldi ve kravatımı bağladı.
"Annem niye evlilik konusuna takıldı bu kadar anlamıyorum. Babam annemle evlendiğinde 32 yaşındaymış biz daha 25 yaşındayız" diye kendimce mantıklı bir yerden vurmuştum ama aslında evlilik gibi bir niyetim yoktu hiçbir zaman. 25 de olsam 32 de olsam..
"Her evliliğin kendilerininki gibi olacağını sanıyor. Hele de bir askerin mutlaka evlenip bir yuvası olması gerektiğini söylüyor" diyen Alp, aslında anneme katılıyordu. Zaten huy olarak anneme daha çok benzerdi.
Onun gibi sadıktı mesela... Annem 14 yaşında âşık olmuş babama, babam o zamanlar ona o gözle bakmamış ve kalbini kırmış ama annem hayatı boyunca onu sevmeye devam etmiş. Kader bu ya, görev için gittiği Ardahan'da babamla tekrar karşılaşmışlar.
Babam, "anneniz ilk dikişi omzuma, ikincisini kalbime attı" der her zaman. Vaktiyle annemi görmezden geldiği günleri hatırlatacak olsak asla o günler hakkında yorum bile yapmaz. "Ben annenizi ilk 32 yaşımda gördüm, sevdim, öncesini, karıştırmayın" diye sinirli sinirli gözleriyle resmen bizi tehdit eder.
"Hâlâ hazır değil misin sen?" diyerek odaya giriş yapan anneme bıkkın gözlerle baktım.
"Beni göndermekten vazgeçme ihtimalin var mı? İnan her dediğini yaparım" dediğimde başını iki yana salladı.
"Asla olmaz. Bana bak, kıza öküzlük edersen seni sürüm sürüm süründürürüm. Yok, ben öküz gibi davranayım, kız beni istemesin beğenmesin, falan diye bir düşüncen varsa sil at o düşünceni. O kız seni beğenmezse aklından şüphe ederim. Ama ola ki kız, senin davranışlarına gıcık oldu, sakın eve gelme!" deyip gerisin geri arkasını dönüp gittiğinde bana cevap verme fırsatı bile vermedi.
"Eh, kadın malını tanıyor" diyen babam da odamı şereflendirdiğine göre, bugünkü zorbalanma kotamı doldurmak üzereydim.
"Gel baba sen de gel, bir sen eksiktin, sen de gel..."
"Bana bak, beni annenizle karşı karşıya getirmeyin, evde rütbe konuşturamadığım için eğitimde içinizden geçerim sizin" diye tehdidini savurduktan sonra o da annemin peşinden gitti.
"Görüyorsun değil mi? Nasıl da annemin yalakası... Eğitimlerde ağzımıza sıç, burada gel annemize yaptır" dediğimde koridordan sesini duyuyorduk.
"Sizi duyuyorum!"
Alp gülmemek için kendini sıkıyordu.
"10 dakika ya sadece 10 dakika... 10 dakika daha geç doğsam şimdi bu randevuyla uğraşmak zorunda olmayacaktım" diyerek yatağımın üzerindeki ceketimi alıp sırtıma geçirdim.
Aşağıda beni bekleyen annem ve babama kısa bir bakış atıp kapıya doğru yönelecektim ki annem "Dur orada!" dedi. Bu evde huzurlu ve sağlıklı yaşamak istiyorsanız annem bir şey dediğinde kesinlikle yapmanız gerekir.
Olduğum yerde durdum ve yönümü anneme döndüm. Annem yaklaşıp üzerime başıma son bir kontrol yaptıktan sonra "konuştuklarımızı unutma!" dedi.
"Unutmam" dedim ama yüzümden düşen bin parçaydı.
"Surat asmak da yok!"
"Kıza surat asmam ama sana söz veremeyeceğim" dedim gözlerimi kısarak.
"Sen de kendi kendine birini bulup getirseydin. Kaç yıllık oğlumsun ama bir kez de ağzından sevgilin olduğunu duymadım. Kendi işini kendin görseydin ben senin yerine uğraşmak zorunda kalmazdım."
"Milletin annesi oğlunu paylaşamaz, bizimki kendi elleri ile gönderiyor" dedim.
"Milletin oğlu kendi tutup getiriyor, ondan olabilir mi acaba?"
"Senin kadar güzel, senin kadar akıllı, senin kadar iyi kalpli birini buldum da ben mi getirmedim"
"Sus, yağcı..." diye azarlasa da halinden tavrından hoşuna gittiği belliydi.
"Anne, lütfen... Bak benden başka bir şey iste. Hiç tanımadığım etmediğim kızla ne işim var?"
"İyi işte tanış diyorum sana, evlen mi diyorum sanki? Yani henüz..."
"Baba!" diye babama döndüm ama ondan da fayda olmayacağı kesindi.
"Annen ne derse o."
"Bugüne kadar babamın annemin lafı üzerine laf söylediğini gördün mü ki babamdan medet umuyorsun" diyen ikizim sonuna kadar haklıydı.
"Evliliğin altın kuralı, itaat et huzur bul" diyen babam da kılıbıkların şahı değilse ben de bir şey bilmiyorum.
"Bak anne, gidicem, tanışıcam ve istemezsem bir daha beni böyle randevulara göndermeyeceksin. Yeminle kız benden kaçacak delik arar, sen de rezil olursun" diye bu kez ben annemi tehdit etmeye başlayınca babam yine tabii ki aramıza girdi.
"Höst! Sen anneni tehdit mi ediyorsun?"
"Ne münasebet, olacaklardan haberdar ediyorum, bir nevi durum bildirimi" dedim. Zaten annemle bizim aramızda bir taraf seçmek zorunda olsa babamın tarafı her zaman annemdi. Annem taraf seçmesini istemese bile babam hemen tarafını belli ederdi.
Sanki ben onlar gibi sevebileceğim birini buldum da istemedim. Yoktu işte napayım, her zaman bir kusur bulabiliyordum. Gözünüzün önünde böyle mükemmel bir örnek varken ister istemez herkesi onlarla karşılaştırıyorsunuz.
Eğer bir gün evlenecek olursam bu öylesine olmayacaktı… Kesinlikle babam gibi annem gibi uğruna her şeyi yapabileceğim biriyle olacaktı.
“Hadi... Geç kalma… Daha ilk buluşmadan” diyen kardeşime yandan ters bir bakış attım. Sanki ikincisi üçüncüsü olacakmış gibi…
…
Buluşma yerine geldiğimde neyse ki henüz hanımefendi teşrif etmemişti.
“Beklerken bir şey almak ister misiniz?” diye soran garsondan su isteyip teşekkür ettim.
“Kızın adı neydi?” düşünmem üzerine elime telefonumu alıp Alp’e mesaj çektim. Şimdi anneme sorsam bir sürü laf işitirdim ve şu anda hiç bunu çekemezdim.
“Melis… (Hönkürerek gülen surat)” normal şartlarda kafasını kırma isteği ile dolup taşardım ama şu anda canım o kadar sıkkındı ki kesinlikle cevap veresim bile yoktu.
“Arslan Bey?” kafamı telefondan kaldırıp baktığımda oldukça güzel ve alımlı bir kadın karşımdaydı.
“Melis Hanım?” diye sorduğumda gülümsedi. Gülümsemesi de oldukça samimi görünüyordu. İlk izlenim olarak hoş bir kadındı açıkçası.
Ayağa kalkıp elimi uzattım, o da karşılık verdi. Yanına gidip sandalyesini çekerek oturmasına yardımcı oldum. Bana göre çok saçma bir hareket olsa da kadınlar bu tip hareketlerden hoşlanıyordu ve ilk buluşmada yapılması gereken bir şey olarak görüyorlardı.
O oturduktan sonra ben de geçip yerime oturdum.
Bir süre ikimiz de bir şey söylemeden öylece bakındık. Menü ile birlikte gelen doktor sayesinde garip garip etrafa bakmaktansa menüye odaklandık.
“Ben salata alayım” diyen kıza baktım. Yeterince zayıftı ve ilk buluşmada bir şeyler yese ölmezdi bence.
“Ben de az pişmiş bir pirzola alayım” dediğimde kız bana garip garip baktı.
“Vejetaryen mısın?” dedim. Hem salata ile geçiştirmesi hem de et istediğimi duyuncaki hali böyle düşünmem için yeterli sebepti bence.
“Veganım” derken gülümsüyordu.
“Aradaki fark ne?” diye sordum.
“Vejetaryenler sadece hayvan eti yemez, süt, yumurta, bal yerler mesela. Veganlar hiçbirini tüketmez” dediğinde içimden ‘sadece ot yiyorsun yani’ diye geçirdim ama dışımdan “anlıyorum” deyip gülümsedim.
Kısa kısa sohbetlerimizi ederken aslında çok önyargılı davranmazsam sohbet edilebilecek biri olduğunu düşündüm. Ancak bu evlenmeyi ya da ikili ilişki kurmayı düşünmemi sağlayacak bir özellik değildi.
“Ben bir lavaboyu kullanayım” dediğinde ona eşlik etmek için ayaklandım. Lavabonun önünde onu beklerken cebimden telefonu çıkardım.
Tabii ki annemden mesaj yağmuru vardı.
“Nasıl? Güzel değil mi?”
“Öküzlük yapma dedim, unutmadın değil mi?”
“Kibar davranmayı ihmal etme”
“Arada gülümse ki güzel gözlerin parlasın”
Resmen kıza kendimi beğendirmem için beni yönlendirmeye çalışıyordu. Eskiden kızlar kendini beğendirmeye çalışıyordu, şimdi erkekler… Hey Allahım…
Anneme bir şey söylemeden telefonu cebime koyacaktım ki tuvalet kapısı açıldı ve içinden bir kızın kafası çıktı. Evet, sadece kafası... Etrafı kolaçan ettikten sonra arkama saklandı. Ben iri cüsseli kendisi çıtı pıtı bir şey olunca karşıdan bakan birinin onu fark edebilmesi imkânsızdı.
“Lütfen beni buradan çıkar” diyen kızın sesi titriyordu.
Arkamı dönüp onunla yüz yüze geldiğimde dolu dolu olan kahverengi gözleri duraksamama neden oldu. Kendimi toparlayabildiğimde konuştum.
“Hanımefendi birinden mi kaçıyorsunuz?”
“Evet, lütfen… O, beni bulmadan lütfen beni buradan çıkarın”
“O kim?”
“Lütfen, vaktim yok” dediğinde kaşlarım çatıldı. Bu kadar korktuğu kim olabilirdi ki?
Omzumun üzerine yükselip arkama doğru baktı ve gözleri açılarak göğsüme saklandı. Kafamı çevirip arkaya bakmak istediğimde beni durdurdu.
“Lütfen bakma, yalvarırım”
Göğsüme sinmiş bir ateş topundan farksızdı şu an. Kafamı eğip ona baktığımda o da başını kaldırıp bana baktı. Kalbimin ritmini şaşırdığı nadir anlardan biriydi şu an.
Arkamdan gelen adam “bakar mısınız?” diye seslendiğinde kız bir anda dudaklarıma yapıştı.
Daha önce çok kız arkadaşım olmuştu, gezmiş tozmuş, cinsel birliktelikler yaşamıştım ama bu… Bu küçük, acemi dokunuş kalbimin bozulan ritmini artırıp kalbimin patlamasına neden olacaktı.
Dudaklarının verdiği hissiyat ve tadı… Daha önce hiç yaşamadığım bir hazzın kapılarını aralayınca daha fazlasını isteyerek yüzünü ellerimin arasına alıp daha sert bir şekilde dudaklarımızın temasını güçlendirdim.
“Ah, af edersiniz” deyip gerisin geriye dönen adam arkasından gelenlere “her yere bakın fazla uzaklaşmadan bulun” diyen adamın uzaklaşma sesleri ile tuvalet kapısı tekrar açıldığında “Arslan!” diyen ciyaklama sesi ile kendime geldim. Kız kendini benden uzaklaştırmak istediğinde isteksizce de olsa dudaklarını serbest bıraktım.
“Şimdi yardım etme sırası sende” dediğimde kız ne olduğunu anlamayarak kaşlarını çattı.
“Arslan ne oluyor burada?” diyen Melis kollarını göğsünde kavuşturmuş bana hesap soruyordu. Altı üstü tanışma yemeğindeyken bana hesap sorma hakkını nereden buluyordu ki?
Ama yine de bir buluşma inde olduğumuz için onun açısından bakınca oldukça rahatsız edici bir durumdu.
“Melis… Kusura bakma, eski sevgilimin de bu restoranda olduğunu bilmiyordum” dediğimde yanımdaki kız ağzı açık bana baktı. Kulağına doğru eğilip “kurtar beni” diye fısıldadım.
“Arslan? Bu kız da kim?” diye sorarken tek kaşını kaldırdı yanımdaki.
“Annemin buluşmam için ayarladığı kız… Melis” dediğimde kız tokadı bastı suratıma. Yuh artık, ben ona böyle mi yapmıştım?
“Benden ayrılmanın üzerinden 24 saat geçmeden hemen randevulara mı çıktın sen? Üstelik hamileyim diye beni terk etmişken” dediğinde bu kadarını ben de beklemiyordum.
“Hamile mi?” diyen Melis, ağzı açık bizi izliyordu.
“Melis lütfen, ailemin haberi yok bu durumdan. Biz zaten ayrıldık. Seninle de en kısa sürede evleniriz. O da zaten istemiyor çocuğu” dediğimde Melis de bir tokat attı.
İyice şamar oğlanına döndük iyi mi…
“Sen ne saçmalıyorsun ya? Kız senden hamile ve sen onu terk mi ettin?” diyen Melis’e yanımdaki cevap verdi.
“Aslında ben onu terk ettim. Sürekli beni aldatmasına artık dayanamıyordum. Söylesene, böyle bir adamdan çocuk mu yapılır?”
“Yok, ben… Ben gidiyorum…” dediğinde durdurdum.
“Melis, lütfen, annem bu evliliği çok istiyor” dedim sanki onunla evlenmeyi istiyormuşum gibi.
“Annene senin çok iyi bir insan olduğunu ama aramızda kimya tutmadığını söylerim. Sen de beni bir daha arama” dediğinde üzülmüş gibi yaptım.
“Aslında iyi bir ikili olabilirdik”
“Yok, kalsın… Yarın öbür gün başka bir yerden bir çocuğu çıkıp çıkmayacağı belli olmayan bir adamla işim olmaz” deyip arkasına bile bakmadan kaçtı.
Arkasından bakıp sessizce gülerken arkamda kalan kıza döndüm.
“Gelelim sana…”
“Bana?”
“Sana… Söyle bakalım kimden saklanıyordun?” dediğimde az önceki numaracı kız gitmiş, yine korku dolu gözlerle bana bakan kız gelmişti.
“Bak, ben askerim. Üsteğmen Arslan Akın… Sana yardım edebilirim” diyerek kimliğimi gösterdim.
“Beni koruyabilir misin?” dediğinde kararlı ve güvenilir bir ses tonuyla konuşmaya dikkat ettim.
“Kesinlikle”
“Babam… Ondan kaçıyorum” dediğinde anlamamıştım. Bu kadar korktuğu kişi babası mıydı?
“Arya!” diyen sesle koridorun sonuna çevirdim başımı. Bize doğru gelen şık görünümlü bir adam ve arkasında iri yarı adamlar vardı.
“Babam” diye fısıldayan kız titreye titreye arkamdan çıktı.
“Kızım… Merak ettim seni, uzun süre gelmeyince” derken elini kızın omzuna koydu. Dışarıdan bakıldığında kızı için endişelenen bir baba gibi görünüyordu ama dikkat edilince kızın omzuna koyduğu parmakları ile kıza baskı kurduğu belliydi.
Tam bir şey söyleyecektim ki adının Arya olduğunu öğrendiğim kız “Teşekkür ederim, şimdi daha iyiyim. Babamlar da geldiğine göre ben gideyim” dediğinde bir şey diyemedim.
“Bir şey mi oldu kızım?”
“Biraz midem bulanmıştı, beyefendi de bana hava almama yardımcı olmaya çalışıyordu” diyen kıza uyum sağlamaktan başka bir çarem yoktu.
“Şimdi daha iyi misiniz?”
“Evet, teşekkür erdim” diyen kız benden gözlerini kaçırmadan resmen gözleriyle yalvarıyordu.
“Teşekkür ederiz delikanlı” diyen adam elini uzattığında ben de elimi uzatarak karşılık verdim: “önemli değil”
“İyi akşamlar” diyerek yanımdan ayrılırlarken arkalarından bakakaldım.
Ne yaşamıştım ben şimdi? Telefonum çalınca cebimden telefonu çıkardım. Arayan annemdi, korkunun ecele faydası yok diyerek telefonu açtım.
“Annecim…”
“Arslan… Arslan… Arslaaaaan!”
İşte şimdi naneyi kepçeyle yedim…