BULGARİSTAN

1643 Kelimeler
Lanet. Kediyi yüzümden zar zor çektiğinde yansılarım sızlamıştı. Resmen yüzümü çizmişti ya. "Ya napıyon sen napıyon?" diye çemkirdiğimde bana huysuzca baktı ve kuyruğunu sallayarak arkasını döndü. "Gel sen buraya lan kel." diyerek çömelerek kedinin ensesinden kavradım ve ayağa kalktım. Bana masumca miyavlayınca gözlerimi kıstım. "Derin neydi bakayım?" dediğimde biraz daha miyavladı. "Açsındır sen değil mi minik?" Sanki anlamış gibi kuyruğunu salladığında kıkırdayarak göğsüme çektim. "Tamam siz pezo ile burada oturun, ben sana mama alıp geliyorum. Tamam mı?" diye sordum anlayacakmış gibi. Kimseyle konuşamamaktan kafayı yiyecektim. Sanırım dünyada tek olmak zannedildiği gibi güzel bir şey değildi. "Ha durun siz tanışmadınız tabii." diyerek avuç içimi alnıma vurdum. Aynen. Zaten tüm sorun buydu. "Bak minik cadı," diyerek kediye baktım. "Bu Pezo." Ayıcığımı ona salladım. "Pezo bu da," bir süre düşündüm. "Kezo." diyerek sırıttım. "Siz kardeş kardeş takılın." ikisini koltuğa oturtarak koşarcasına otelden çıktım. Aynı hızla markete girerek bir poşet dolası mama aldım ve geri döndüm. Bir saniye... Gördüklerimi sil gördüklerimi sil. "Hiii!" ağzımdan şaşkınlık nidası çıktı. Göz uzuyla yeniden onlara bakıp başımı salladım. "Tövbe estağfurullah tövbe tövbe." Kezo ve başka bir siyah kedi... Hani siz anladınız. "Sen iki dakika boş bırakmaya gelmiyorsun demek ki." diyerek elimi belime koydum. "Hayır mart ayına da yeni girdik." İkisi aynı anda hırladıklarında ayaklarım geri geri gitti. "Şey tamam. Siz işiniz bitince gelirsiniz ne de olsa." diyerek gülümsedim ve koltuktaki Pezo'mu alarak yukarı çıktım. Canım Pezomun önünde neler yapmışlardı öyle. Bu zamane kedileri de amma şeymiş... Üzerimde oldukça güzel duran bikini takımıma baktım. Parmak arası terliklerimi giyerek güneş gözlüğünü saçlarıma taktım. Marketlerden aşırdığım abur cuburları bir çantaya doldurarak dışarı çıktım ve sahile inmeye başladım. Kumlar çok güzeldi. Sıcacıktı. Ellerimi gezdirdim. "İlk tatilimi yapıyorum." dedim üzüntüyle. Durumumuz yoktu. Bu yüzden tatil nedir bilmezdik, annem ve babam sürekli çalışırda çalışırdı ama ne borç biterdi ne tasa. "Keşke siz de burada olsaydınız." diye mırıldandım. Koca keki tek lokmada ağzıma atarak çiğnedim. Güzelmiş tadı. En sevdiğim limonlu olan. Sizce de çok güzel değil mi? "Balina falan vuruyormuş kıyıya." deyip hafifçe güldüm. "Ne gülerim ama." Hemen ağzıma vurdum. Şu günlerde zaten çok çok ağızlıydım. "Anam!" Ayak parmaklarımın suya değmesiyle geri çekilmem bir oldu. "Çok soğukmuş." Gerçi mayıs ayında ne kadar sıcak olurdu ki? "Neyse." diye mırıldandım ve koşmaya başladım. Yavaş girseydim giremezdim. Kendimi soğuk sulara bıraktığımda suyun içinin sıcak olduğunu fark ettim. "Oh be." dedim. "Bir an kendimi kutuplarda gibi hissettim." İçimdeki ses kıkırdadı. Daha önce kutuplara gittin mi? Hayır salak. Coğrafya diye bir ders var. Kötü olduğunu söylemiştin. Beni bu kadar iyi takip edeceğini bilemezdim. Evet. İyi bir izleyiciyimdir. Balıklama suyun içine dalarak yüzdüm ve saçlarımı geriye atarak suyun yüzeyine çıktım. Ses gitmişti. Yüzümü ovuşturdum. "Sanırım deliriyorum." dedim titreyen sesimle ve kıyıya yüzdüm. Kumsala çıkar çıkmaz havluma sıkıca dolandım ve kıyıda yürümeye başladım. "Ooof." diyerek gökyüzüne baktım. "Tek olmak çok sıkıcıymış. Bari arkadaşımı falan gönderseydiniz." Dudaklarımı büzdüm. "Gönderecekseniz veya göndermeyeceksiniz bir haber yollayın yahu." Bir anda yağmurun çiselemeye başlamasıyla yüzümü buruşturdum. "Sanırım bu göndermeyeceğinize işaret." diye mırıldandım ve kaldığım yeri toparlayarak otele yürüdüm. Sanırım kötü günler beni bekliyordu. Bulgaristan'a gidiyordum. Gitmeden önce bir kaset çalar almıştım. Bulmak oldukça zor olmuştu ama kasetleri de bir şekilde halledebilmiştim. Elimi camdan uzatarak rüzgarı hissetmeye başladım. "Ya bu ne biçim şarkı ya? İçim bayıldı içim!" diyerek kaseti bir sinirle çıkardım. Almıştım almasına ama güzel şarkı yoktu ki. "Pezo sen de anca sus." diyerek çemkirdim. Arkadan gelen miyavlama sesiyle gözlerimi devirdim. "Bak seni yanıma aldım ama," diyerek dikiz aynasından Kezo'ya baktım. "Umarım hamile kalmazsın." Bana kötü bir bakış atarak bıyıklarını okşadı. "Bana hiç öyle bakma." diye homurdandım. "Bir de senin bebelerine bakamayız vallahi." Kezo miyavladı. "Bir tane doğursan hadi neyse," diyerek gözlerimi devirdim. "Sekiz on tane ne demek? Bu göbüşten bu nasıl çıkıyor ya?" Zorlukla uzanarak Kezo'yu kucağıma aldım ve mıncırdım. Tırnaklarını elime geçirince daha çok mıncırdım. "Pis çocuk seni." Ensesinden tutarak Pezo'nun yanına koyduğum sorada bir şey oldu. Arabanım hakimiyetini kaybettim. Ve bariyerlere çarparak yuvarlanmaya başladık. *** Lanet. Kediyi yüzümden zar zor çektiğinde yansılarım sızlamıştı. Resmen yüzümü çizmişti ya. "Ya napıyon sen napıyon?" diye çemkirdiğimde bana huysuzca baktı ve kuyruğunu sallayarak arkasını döndü. "Gel sen buraya lan kel." diyerek çömelerek kedinin ensesinden kavradım ve ayağa kalktım. Bana masumca miyavlayınca gözlerimi kıstım. "Derin neydi bakayım?" dediğimde biraz daha miyavladı. "Açsındır sen değil mi minik?" Sanki anlamış gibi kuyruğunu salladığında kıkırdayarak göğsüme çektim. "Tamam siz pezo ile burada oturun, ben sana mama alıp geliyorum. Tamam mı?" diye sordum anlayacakmış gibi. Kimseyle konuşamamaktan kafayı yiyecektim. Sanırım dünyada tek olmak zannedildiği gibi güzel bir şey değildi. "Ha durun siz tanışmadınız tabii." diyerek avuç içimi alnıma vurdum. Aynen. Zaten tüm sorun buydu. "Bak minik cadı," diyerek kediye baktım. "Bu Pezo." Ayıcığımı ona salladım. "Pezo bu da," bir süre düşündüm. "Kezo." diyerek sırıttım. "Siz kardeş kardeş takılın." ikisini koltuğa oturtarak koşarcasına otelden çıktım. Aynı hızla markete girerek bir poşet dolası mama aldım ve geri döndüm. Bir saniye... Gördüklerimi sil gördüklerimi sil. "Hiii!" ağzımdan şaşkınlık nidası çıktı. Göz uzuyla yeniden onlara bakıp başımı salladım. "Tövbe estağfurullah tövbe tövbe." Kezo ve başka bir siyah kedi... Hani siz anladınız. "Sen iki dakika boş bırakmaya gelmiyorsun demek ki." diyerek elimi belime koydum. "Hayır mart ayına da yeni girdik." İkisi aynı anda hırladıklarında ayaklarım geri geri gitti. "Şey tamam. Siz işiniz bitince gelirsiniz ne de olsa." diyerek gülümsedim ve koltuktaki Pezo'mu alarak yukarı çıktım. Canım Pezomun önünde neler yapmışlardı öyle. Bu zamane kedileri de amma şeymiş... Üzerimde oldukça güzel duran bikini takımıma baktım. Parmak arası terliklerimi giyerek güneş gözlüğünü saçlarıma taktım. Marketlerden aşırdığım abur cuburları bir çantaya doldurarak dışarı çıktım ve sahile inmeye başladım. Kumlar çok güzeldi. Sıcacıktı. Ellerimi gezdirdim. "İlk tatilimi yapıyorum." dedim üzüntüyle. Durumumuz yoktu. Bu yüzden tatil nedir bilmezdik, annem ve babam sürekli çalışırda çalışırdı ama ne borç biterdi ne tasa. "Keşke siz de burada olsaydınız." diye mırıldandım. Koca keki tek lokmada ağzıma atarak çiğnedim. Güzelmiş tadı. En sevdiğim limonlu olan. Sizce de çok güzel değil mi? "Balina falan vuruyormuş kıyıya." deyip hafifçe güldüm. "Ne gülerim ama." Hemen ağzıma vurdum. Şu günlerde zaten çok çok ağızlıydım. "Anam!" Ayak parmaklarımın suya değmesiyle geri çekilmem bir oldu. "Çok soğukmuş." Gerçi mayıs ayında ne kadar sıcak olurdu ki? "Neyse." diye mırıldandım ve koşmaya başladım. Yavaş girseydim giremezdim. Kendimi soğuk sulara bıraktığımda suyun içinin sıcak olduğunu fark ettim. "Oh be." dedim. "Bir an kendimi kutuplarda gibi hissettim." İçimdeki ses kıkırdadı. Daha önce kutuplara gittin mi? Hayır salak. Coğrafya diye bir ders var. Kötü olduğunu söylemiştin. Beni bu kadar iyi takip edeceğini bilemezdim. Evet. İyi bir izleyiciyimdir. Balıklama suyun içine dalarak yüzdüm ve saçlarımı geriye atarak suyun yüzeyine çıktım. Ses gitmişti. Yüzümü ovuşturdum. "Sanırım deliriyorum." dedim titreyen sesimle ve kıyıya yüzdüm. Kumsala çıkar çıkmaz havluma sıkıca dolandım ve kıyıda yürümeye başladım. "Ooof." diyerek gökyüzüne baktım. "Tek olmak çok sıkıcıymış. Bari arkadaşımı falan gönderseydiniz." Dudaklarımı büzdüm. "Gönderecekseniz veya göndermeyeceksiniz bir haber yollayın yahu." Bir anda yağmurun çiselemeye başlamasıyla yüzümü buruşturdum. "Sanırım bu göndermeyeceğinize işaret." diye mırıldandım ve kaldığım yeri toparlayarak otele yürüdüm. Sanırım kötü günler beni bekliyordu. Bulgaristan'a gidiyordum. Gitmeden önce bir kaset çalar almıştım. Bulmak oldukça zor olmuştu ama kasetleri de bir şekilde halledebilmiştim. Elimi camdan uzatarak rüzgarı hissetmeye başladım. "Ya bu ne biçim şarkı ya? İçim bayıldı içim!" diyerek kaseti bir sinirle çıkardım. Almıştım almasına ama güzel şarkı yoktu ki. "Pezo sen de anca sus." diyerek çemkirdim. Arkadan gelen miyavlama sesiyle gözlerimi devirdim. "Bak seni yanıma aldım ama," diyerek dikiz aynasından Kezo'ya baktım. "Umarım hamile kalmazsın." Bana kötü bir bakış atarak bıyıklarını okşadı. "Bana hiç öyle bakma." diye homurdandım. "Bir de senin bebelerine bakamayız vallahi." Kezo miyavladı. "Bir tane doğursan hadi neyse," diyerek gözlerimi devirdim. "Sekiz on tane ne demek? Bu göbüşten bu nasıl çıkıyor ya?" Zorlukla uzanarak Kezo'yu kucağıma aldım ve mıncırdım. Tırnaklarını elime geçirince daha çok mıncırdım. "Pis çocuk seni." Ensesinden tutarak Pezo'nun yanına koyduğum sorada bir şey oldu. Arabanım hakimiyetini kaybettim. Ve bariyerlere çarparak yuvarlanmaya başladık. Kolum. Bacaklarım. Sikeyim. "Ah!" Kemeri zorlukla çıkartıp kendimi dışarıya attım ve yavaş adımlarla kendimi yere bıraktım. "Sanırım ölüyorum." diyerek yeniden inledim. "Yanıma arkadaş istemiştim ama gidici gözüküyorum." İstemsizce kıkırdadım ama göğsüm ağrıdığında zar zor durdurdum kendimi. "Annem paşaydı kesin ağlanacak haline gülüyorsun derdi." sonra skşkma gelen şeyle sırtımdaki acıyı görmezden geldim ve ayaklandım. "Pisicik?" Topallayarak ilerledim arabaya. Lütfen ölmüş olma. Lütfen. Arkamdan gelen miyavlama sesiyle elimi kalbime koydum. "Yaşıyorsun?" eğilerek kucakladım onu. Miyavlayarak başını göğsüme sürtünce dudaklarımı büzdüm. "Mis mis!" diyerek öptüm. "Pezo nerede?" diye kendi kendime mırıldanarak yürümeye başladım ama bacaklarım acıyordu. "Aha gördüm." dedim. Arabanın yanında uzanıyordu. "Yavrucak biraz hasta gibi ama olsun." diyerek kediyi sıkıştırdım. Bujdan rahatsız olarak üzwrimde tepindi vw yere fırladı. "O kadar seviyorum ama aldığım karşılık bu mu?" diyerek kızdım. "Cık cık. Nankör seni." Dilimi çıkardığımda kedi kuyruğunu salladı. "Harika! Hakılmıyorum bile." Tekrardan takmadı. "Neyse." diye mırıldandım. Dinlenerek giderken gördüğüm şeyle duraksadım. Benzin... Damlıyor. Yere. Gözleirm kocaman açıldı. "Ananı avradını ebeni seveni okul arkadaşlarımı okul arkadaşlarımın ebesini coğrafya dersini sike sike sikeyim." Araba patladı. Pezo'm ölmüştü. Hıçkırarak altımdaki çimleri yoldum. Ağla. Kötüsün. Kezo miyavlayarak kucağıma sokulunca ellerimle kavradım ve başını öptüm. Sümüklerine dikkat et. "Ediyorum zaten." diye ağlayarak mırıldandım. Kezo yüzüme boş boş baktı. Anladı tabii manyak olduğumu. "Ne yapacağız biz şimdi?" diyerek içimi çektim. Ayağa kalkmaya ne dersin? Tamam. Demesi çok kolay zaten. Kendimi zorlukla kaldırdım ve toplayarak yürümeye başladım. Burada hastane vardı ya doktor? Canım yanıyordu, nasıl halledecektim? "Mantıklı düşünmek zorundayım." dedim kendi kendime. Sen ve mantık? Ciddi olamazsın... Ben görüp görebileceğim en mantıklı insanım. Ve şanssız. Yani. Sanırım. "Eczane bulmalıyım." diyerek meydana yürüdüm. Pastane, fırın, müze, mağaza...hah! Eczane. Kapısı tabii ki kilitliydi. "Ya bir kere ya!" diye inledim. "Bir kez şansım yaver gitsin istiyorum çok mu şey istiyorum?" Kaldırım taşlarından bir tanesini alarak cama geçirdiğimde parçalara ayrılmıştı. "En azından bu işte ustalaştım." diye mırıldandım. Keşke başka şeylerde de ustalaşsaydın... Üzgünüm! Dünyada ilk kez yalnız kalıyorum. Ve sen çözüm aramak yerine geziyorsun. Harika. Mantıklı konuşma beni sinir ediyorsun. İç sesimi umursamayarak ilaçlara bakmaya başladım ama bilmediğim bir dildi. Nasıl anlayacaktım ki? Belki kabın şeklinden anlayabilirdim. Sonuçta ilaç evrensel bir şey değil miydi? "Ağrı kesici lazım bana." Beyin de lazım. OF! DEF OL.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE