BİRİSİ VAR

998 Kelimeler
Ağzıma hapı atıp su içtim. Binbir zahmetle ağrı kesiciye benzer bir ilaç bulabilmiştim ve şimdi sahilde oturuyordum. Ayaklarımı uzattığında hissettiğim acıyla yüzüm buruştu. Bandajla sarmıştım ama kötüydü. Krem sürdün mü salak? Sürdüm ya. İç sesim bile benimle değil. Sırt üstü yatıp güneşin doğuşunu izlemeye başladım. "Güneşin ufka doğduğu yer..." diye mırıldandım. "Oraya git ama yine gel, döneceksin diye söz ver." Ellerimle ritim tutmaya başladım. "Böylesi hepsinden güzel, git özlet kendini yine gel." Yan yatarak gözlerimi kıstım. "Döneceksin diye söz ver." Mırıldandım sessizce. "Çok yalnızım." İçimi çektim. Konuşacak kimsem yoktu. Bu o kadar sıkıcıydı ki...kendimi O kadar çaresiz hissediyordum ki...berbattı. "Sen de benimgibi yalnız mısın?" diyerek Kezo'ya sorduğumda miyavlaarak kuyruğunu salladı. Yanımdan ayrılmıyordu. "Beni bırakmıyorsun demek, ha?" Tüylerini okşadım. "Hem ne demiş atalarımız biliyor musun?" diyerek kıkırdadım. "Bir sürü nankör tanıdım hiçbiri kedi değildi." Hoşuna gitmiş gibi kafasını sürttüğünde sırıttım. "Hoşuna gider tabii Kezocuğum." Kucağıma alarak sallamaya başladım. İyice mayışıyordu. "Sen de özledin değil mi anneni?" dediğimde ufak bir tıslama çıkardı. "Pekala. Hiç demedim say." Kendi kendine konuştuğunun farkında mısın? Kedimle konuşuyorum? O da sana cevap mi veriyor. Sus. Kalbim. Bana ne. "Kezo ne diyeceğim." diyerek sinsice sırıttım. "Saklambaç oynayalım mı?" "Üçe kadar say tımam mı?" diyerek koştuğumda arkamdan salak salak baktığını biliyordum. Ağacın arkasına saklandım. Gözlerimi kısarak başımı çıkardığım an Kezo'yu başka bir kediyle görünce "Şaka mı ya?!" diyerek inledim. Eli işte gözü oynaşta. Biz bu kediyi ne yapacağız? Diğer kediyle mutlu mesut yaşasınlar. Ee ben? Sen de git artık. Peki. "Yağmur yağsa da kendime gelsem." diyerek mırıldandığımda gök gürlemesiyle dudaklarımı büzdüm. "Keşke başka bir şey isteseymişim." Ellerimi havaya doğru kaldırdım be damlaların düşmesine izin verdim. "Artık gitmeliyim sanırım ha?" çantamı aşarak başka bir arabaya yürüdüm. İçine girmiş olduğum evden anahtarı almıştım. Kapıyı açıp oturduk ve başımı geriye yasladım. "Yola çıktığımda bir başımaydım, şimdi yine öyleyim." diyerek arabayı çalıştırdım. "Ve ölene dek tek başıma olacağım." Romanya'ya gelmiştim. İnternette Köstence diye bir yer görmüştüm. Adeta bir saraydı. Önünde suların oluşturduğu bir heykel vardı. "Vay be." dedim kendi kendime. Kapıyı aşarak işeri girdiğimde iyice şaşırmıştım. "Ben burada kalırım ya." diyerek merdivenleri tırmanmaya başladım. "Acaba burada yemek yemelik bir yer var mıdır?" Karnım guruldayınca elimle bastırdım. "Aç olduğunu biliyorum." diyerek homurdandım. Tüm dünyayı yesem bile bu karın olduğu müddet doymazdım. İçeriye girdiğimde gördüğüm mutfakla beraber gözlerim ışıldadı. Bu...bir...şaka olmalı. Mutfak resmen evim kadardı! "Ben buradan diğer uca gidene kadar yorulurum lan." diyerek kıkırdadım ve dolapları kurcalamaya başladım. "Tabii zenginin hali bir başka." Gördüğüm çikolatayla "Şükür." diye mırıldandım ve ağzıma götürdüm. "Biliyorum henüz doymadın ama sanırım bunlar fakir zenginler?" Yüzümü buruşturdum. "Evet saçma oldu." Tekrardan bir ısırık aldım. "Baksana koca mutfakta bir şeycik bulamadık." Çöpü kenara iterek mutfaktan çıktık ve üst kata ilerledim. "Bakalım bakalım burası neresiymiş?" Girdiğim odayla beraber gözlerim kocaman açıldı. "Burada prenses falan mı yaşıyormuş?" Oda tam anlamıyla masaldaki prenses odalarıydı. Gardırobu açıkça kıkırdadım. "Sen kimsin bilmiyorum ama kesinlikle arkadaş olmalıydık." diyerek mırıldandım ve eski dönemlerin modasına uygun elbiseyi çıkardım. "Ay düşünsene," diyerek aynadan kendime baktım. "Aslında herkes geçmişe gitmiş ama ben burada tutsak kalmışım?" Kahkaha attım. "Hayatım kitap olurdu o zaman." Elbiseyi yatağın üzerine koyup üstümü değiştirmeye başladım. Üstümde haki yeşili eski çağdan kalma bir elbise vardı ve doğruyu söylemek gerekirse çok yakışmıştı. Prenses edasıyla reverans verdim ve sesimi karşılaştırarak "Merhaba majesteleri." dedim. Yatağın üstüne oturarak ellerimi birbirine bağladım ve dudaklarımı büzerek, "Merhaba." dedim. Küçükken oynadığım evcilikler... "Kahvenizi getirdim." On dakika önce kendi kendime yapmış olduğum kahveyi bir başkası yapmış gibi gülümsedim. "Teşekkürler. Çıkabilirsiniz." Elimle kış kış yaptım. Eski çağda yaşayan bir prenses olsaydım kesinlikle gıcık olurdum. Yatağa yatarak tavana bakmaya başladım...tavan. Tavana bakmak...Gördüğüm şeyle gözlerim kocaman açıldı. Resmen pencere vardı! Ve pencereden dolayı gökyüzünü süsleyen kızıllığı görebiliyordum. Çok güzel . İç ses sana ilk defa katılıyorum. Bebeğim ben mükemmelim. Bu kadar egolu olman iyi değil. Ben senin iç sesinim unuttun mu? Kendi içinde hissetiklerinim. Mantıklı konuşman beni daha çok geriyor ama dediğin gibi iç sesimsin. Ben de mantıklı bir insan olduğum için gayet normal. Peh! Buradan sonra rotamız neresi? Sanırım ukrayna . "İçkilerini övüyorlardı." diye mırıldandım. "Belki bir cluba gidip hunharca eğleniriz?" Kıkırdadım. "Evet evet bunu kesinlikle yapmalıyım!" Ukrayna güzel ülkeydi. Yani gördüğüm kadarıyla. Club'dan içeriye girerek kırmızı deri koltuklara ilerledim. Eminim burası insanlar olduğunda full dolu oluyordu. Sıkıntıyla içimi çekerek bir içki aldım ve bardaklara doldurarak oturdum. Sarımsı renkte olanın tadı aşırı iğrençti. Öksürerek, "Bunların amacı bizi öldürmek mi ya?" diye homurdandım ve birkaç kez daha öksürdüm. "Bunun tadı güzele benziyor." diyerek pembeye yakın sığabileceğim bir renkte olan içkiyi aldım. Tadı tatlıydı. "Pembe sonuçta." dedim. "Şu kırmızılı da bir bokluk seziyorum." diyerek kahkaha attım ve hiç bardağa doldurmadan şişeyi ağzıma diktim. "Bak seni sevdim işte." diyerek masaya koydum ve geriye yaslandım. "Bir şeyler yapmak istiyorum." Gözlerimi mekanda gezdirdim. Şarkı olsaydı eminim ki çok eğlenirdim. Oflayarak sahneye çıktım, "Aşkın yalanmış." Madem şarkı yoktu, ı zaman şarkıları ben yapardım. Kaydediciyi açtım. "Kollarında uyumuşum hepsi rüyaymış! Hepsi rüyaymış..." elimdeki şişeyi mikrofonmuş gibi tuttum. "Ben sana nasıl uyduysam aşkın yalanmış, aşkın yalanmış." Kendi etrafımda dönerek olmayan seyircilere doğru eğildim. "Kollarında uyumuşum hepsi rüyaymış, hepsi rüyaymış." Masaların etrafında dolanarak tekrardan sahneye çıktığımda gözüm, giriş kapısının önündeki perdeye takıldı. Tüm bedenim buz kesti. Nefes alış verişlerim hızlandı. Oradaydı! Orada birisini görmüştüm! Koşmaya başladığımda o da koşuyordu. Şaşkınlıkla gözlerimi kırpıştırdım. Kaçıyordu lan! "Hey! Beklesene!" diye bağırdığımda beni dinlemeden duvardan sola döndü. Türkçe bilmediğini varsayarak ingilizce bir şekilde, "Nereye gidiyorsun? Lütfen dur!" diye bağırdım. Önümdeki taşa takılıp yere düşünce gözden kaybolmuştu. Sinirle ellerimi yere vurdum. Acıyla inleyerek ellerime baktım. Düştüğüm için soyulmuştu. "Bir günüm ya!" diyerek gökyüzüne baktım. "Bir günüm güzel geçsin sadece." diyerek nefes nefese dinlendim. Zorlukla ayağa kalkıp girdiği sokağa girdim. Birisini bulmuştum...bu dünyada tek olmadığımı artık biliyordum. İçimi ferahlatmaya yetmiyordu. Hadi ama! Deli gibi kaçmıştı benden. "Gıcık." diye tıslayarak ellerimi çarptım. "Sanki zarar vereceğim sana." Gözlerimi devirdim. "Nereye gitti ki şimdi bu?" Önümde inşaatı yarım kalmış apartmana bakarak, korksam da içine girdim. Merdivenleri tırmanarak tek tek katlara bakmaya başladım. En üst kata çıktığımda nefesimi verdim. "Harika. Boşuna çıktım." diyerek kollarımı göğsümde bağladığımda ağlayasın gelmişti. Sakin olmalıyım. "Sanki ben sana çok meraklıydım." diyerek gözlerimi devirdim ve yere oturarak boşlukta ayaklarımı sallandırdım.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE